hesabın var mı? giriş yap

  • her canlinin dogumundan olumune kadarki kalp atisinin asagi yukari ayni sayida olmasi.

    yani bir kopek 12 yasinda oldugunde " insan olsa bilmem kac yasindaydi" denmesinin sebebi, kalp atisi insandan daha hizli olan kopeklerin hissettikleri / yasadiklari surenin (buyuk ihtimalle) bizimle ayni surede oldugu icindir. (kucaginiza kedi veya kopek aldiginizda kalplerinin ne kadar hizli attigini farkettiniz mi?)

    baska bir ornek de sinekler hakkinda verebiliriz.
    bizim oldurmek icin kaldirip savurdugumuz elimizin onlar icin agir cekim gibi cok yavas haraket ettigi, bizim icin hizla yagan yagmurun sineklerin gozunde tanelerinin arasindan ucabilecek kadar yavas hizda yagiyor olmasi gibi.

  • internette gördüğüm bir paylaşımı yazayım da, kimin şampiyon olacağını şimdiden açıklamış olayım:

    1997:
    almanya şampiyonu: bayern münih
    italya şampiyonu: juventus
    portekiz şampiyonu: porto
    ingiltere şampiyonu: manunited
    türkiye şampiyonu: galatasaray
    almanya kupası şampiyonu: stuttgart
    bundesliga'ya çıkanlar: hertha berlin, kaiserslautern ve niedersachsen eyaletinden bir takım (wolfsburg)
    dortmund'un finalden önceki son lig maçı: 1-2 mağlubiyet
    küme düşen: fortuna düsseldorf
    gol kralı: ulf kirsten - bayer leverkusen
    finalden önceki iki sene üstüste borussia dortmund şampiyonluğu (95, 96)

    şampiyonlar ligi şampiyonu: borussia dortmund

    2013:
    almanya şampiyonu: bayern münih
    italya şampiyonu: juventus
    portekiz şampiyonu: porto
    ingiltere şampiyonu: manunited
    türkiye şampiyonu: galatasaray
    almanya kupası şampiyonu: stuttgart (şu an finalde)
    bundesliga'ya çıkanlar: hertha berlin, kaiserslautern (şu an play-outlarda) ve niedersachsen eyaletinden bir takım (braunschweig)
    dortmund'un finalden önceki son lig maçı: 1-2 mağlubiyet
    küme düşen: fortuna düsseldorf
    gol kralı: stefan kießling - bayer leverkusen
    finalden önceki iki sene üstüste borussia dortmund şampiyonluğu (2011, 2012)

    şampiyonlar ligi şampiyonu: ....

    not: dün almanca'dan çevirip ekşi sözlük'te paylaştım, bugün gazetelerde yayınlanmış. bilgi ne kadar hızlı yayılıyor bu devirde, inanılmaz.

  • benim kedi bahçeye inip oynuyormuş gibi yapıp meğerse mahalledeki esnafı tek tek ziyaret ediyormuş. takip ettim demin, "kolay gelsin ağa, naptınız" der gibi bilgisayarcıya girdi, biraz yattı, çıktı, terziye girdi, terzi buna kaşar verdi biraz, yedi, kendini sevdirdi, çıktı sucunun dükkanına girdi. biraz sucuyla sohbet etti miyav miyuv, o da buna poğaça ve su verdi... dışarı çıkıp beni gördü, "miki" dedim, çığlık çığlığa koştu geldi yanıma, beraber eve çıktık. bu var ya, esnafı kandırıyor, her biri kendi kedisi olduğunu, dükkanda olmadığı zamanlar bahçede oynadığını sanıyorlar. ben de evde olmadığı zaman bahçede oynuyor sanıyordum çünkü. hepimizi idare ediyormuş meğerse.

  • bakterilerin -ella ekiyle bitenlerinin genelde gram negatif olması ve bunları bulan adamların genelinin -hoca söyledi- isim verirken eşlerinin adlarını kullanmaları. hayatım yeni bir bakteri buldum, senin adını veriyorum. asfadkjhsfak. bizde olsa kan çıkar lan yuva yıkılır. bakteri sensin, bilimin de sana girsin. yapacağın buluşu seveyim ben gidiyorum!!

  • bu bilgi aslında herkesin tahmin ettiği bir gerçeğin bilimsel açıklaması şeklinde;

    hiçbir elektronik cihazı yanınıza almadan doğada geçireceğiniz 1 haftalık süre sonunda vücudununuzun biyolojik saatine adeta reset atılıyormuş. (bkz: melatonin) hormonu gün doğumu ve gün batımı zamanlarına göre salgılanacak şekilde tekrardan belirli bir düzene giriyormuş.

    özetle ağır şekilde uykusuzluk çekiyorsanız yada uyku düzensizliğinden şikayetçiyseniz her türlü elektronik cihazdan uzak 1 haftalık bir kamp hayatı eski düzeninizi bulmanıza yardımcı olabilir.

    menbaı

    debe edit; bu ve buna benzer bilgileri severim diyorsan at badi'ye bekle. öu2kçş'e 100'den fazla buna benzer bilgi girdim bilgine...

  • 30 saniye kadar baktım fakat @2'ye yaraşır komik bir yorum bulamadım bu fotoğrafa. tüm sosyal medya kullanıcılarından özür diliyorum.

  • hatalı kavurmanın, düşük hazırlama sıcaklığının, yetersiz özüt çıkarımının sonucudur. çok ama çok nadiren de bakımı yapılmadığından, birleşim noktalarında kaçırma vs olduğunda espresso makinesinin basınç seviyesi ile ilgili olabilir. lakin dediğim gibi bu basınç seviyesinden kaynaklı ekşi espresso aslında nadir bir durumdur, fakat "espresso ekşi çıkıyor" dediğinizde önünüze gelen herkes "boiler meme yapmış olmasın abi, cikleyi ciklet, fazla basınç valfini dürtlet, basınç göstergesini tapıkla" gibi önermelerde bulunur. makineniz yeniyse, ya da düzenli bakım yapıyorsanız bu önerileri es geçip, kavurma, su sıcaklığı ve kalın öğütme, yetersiz dozlama vs gibi sebeplerden oluşacak yetersiz özüt çıkarımına odaklanmanız daha doğru olacaktır.

    espressoda bariz hissedilebilen ekşi tatlar hatadır* bu sebeple düzeltilmeleri gerekir. olsa olsa espressodan meyvemsi bir mayhoşluk ya da ağız içerisinde canlı, parlak, yenileyici his bırakması beklenebilir, ki emin olun son bir iki yıldır, hatta ne yılı, geçtim yılı, geçen hafta kahvenin çok karlı bir iş olduğunu düşünerek tükan açmış kahve kavurucularının yakalayamayacağı bir şeydir bu bahsettiğim. öyle makineye çekirdeği attın çıkardın ile olmaz.

    olmaz demişken, sizin hatalı bir son ürünü rahatlılıkla ya da rahatsızlıkla ya da neyse canım diyerek tüketebiliyor olmanız, onun hatasını kapatmaz, hatalı olduğu gerçeğini değiştirmez. sonuçta daha iyisini tadana kadar damağınızın o ana kadar gördüğü en iyidir. elbette bundan daha kötüsü, bu hatalı sonuçları uzun süre deneyimlediğinizde damağınızın bunlara alışmasıdır. ondan da kötüsü, hatalara "kahve meyvesi ekşidir, çekirdeğinden elde edilecek ürünün de ekşi olması doğaldır, bu sizi korkutmasın" gibisinden mazeretler bulmaktır. bu ve bu gibi mazeretlere tatlı kayısılardan çıkan acı çekirdekler, acı çağladan çıkan tatlı çekirdekler, yenildiğinde enginar ile aynı tada sahip olan ayçiçeklerinden çıkan ama yüksek nişasta ve protein içeren ve bakliyatlara benzer tattaki ayçekirdekleri kıçıyla güler. onlar gülmezlerse de ben gülerim. ben gülmezsem de asistanım merova güler. lakin bu aralar entrylerimin başrol oyuncusu olan kahveden rol çaldığı gerekçesiyle aldığı tehditler yüzünden bu entryde gülemeyecek. evet, başlığının altına kesik at başı koydular. evet, ikimizin de tehditler kaşısında titreyen, halkın isteklerini yerine getirmeye meyilli bir yapısı var. evet, yalan söyledim. kendisi bu entryde de oynuyor ve şu an meyvelerinin tam aksi tada sahip olan çekirdeklerle bir oldu ve götüyle gülüyor. gül merova! hep gül! sakın ekşime!

    ekşime demişken. sadece kahvede değil, yeme içme ile ilgili mevzularda kullanılan asidite kelimesinin türkçe'ye dümdüz bir ekşi olarak çevrilmesi utanç verici, şaşırtıcı ve yanıltıcıdır. işte o asiditelerin çıplak tanımları için tıklayınız (bkz: asidite/@kahvedelisi)

    çıplaklık demişken, burada oturup neyi savunduğunun ve neye mazeret sunduğunun çok da farkında olmayan kahveseverleri rencide edecek değilim. sonuçta bu ülkede kahve camiası öyle bir hal aldı ki, 2015 dünya barista şampiyonasına yolladığımız adam, hazırladığı espressodaki bitter, yani acı/ilaçsı tatları baskılamak için yarışmanın son ayağı olan signature drink, yani imza içeceği kısmında kahvesine kına kına bitkisi, yani kinin ekledi. dikkat edin, bitter'i bastırmak için bitter ekliyor adam. schweppes bitter tonik var ya, onun içinde olan kininden ekliyor yani. kullanımı da son derece tehlikeli olabilecek bir şey ekliyor. bunda bir sakınca görmüyor, çünkü adamın ülkesinde her gün televizyonda sabah akşam saçma sapan bitki doktorları halka o otun sapını bu otun çöpünü kaynatıp kaynatıp için diyor. her şey bir yana, tıpkı bariz hissedilebilir ekşi gibi hata kabul edilen bariz hissedilebilir bitter'e bitter ekliyor. adamı oraya gönderiyorlar ama sormuyorlar sen bırak kinin eklemeyi, nasıl oluyor da bitter olan bir kahveyle yarışmaya gidiyorsun? o da son dakikada jurinin doğru düzgün içmemesinden farketmiş olacak, uzata uzata diskalifiye olarak türk'ün çetrefilli durumlardan sıyrılma yeteneğini bir kere daha gösterdi sağolsun. hatta yarışma sonu ropörtajında "yetiştiremeyeceğimi anlayınca bıraktım, eki eki" dedi. bu adam bu sene de latte art yarışmasına gidiyor. bu sene aloe vera sütü falan ekler herhalde diye umutlanıyorum.

    çetrefilli durumlar demişken, şunu da belirtmeden geçemeyeceğim, bir gün gelecek, sözüm ona kompedanların, zaten çoktan keşfedilmiş olan espresso* tekerleğini tekrardan keşfetmeye çalıştıklarını herkes anlayacak, ki buna bahsi geçen bugünün kompedanları da dahil. işte o zaman böyle ağzımızı büze büze ekşpreşşo değil, yaya yaya espresso içebileceğiz.

    merova, kesik at başını da al gidiyoruz. bugün başka entry yok, sana kar tatili veriyorum*

  • sadece sağ ayağı ile 500 golü olan bir mitolojik karakter. bu sayı brezilyalı ronaldo, thierry henry, andriy shevchenko gibi efsane forvetlerin tüm kariyerinde attığından daha fazla. sol ayağı ve kafasıyla ayrı ayrı üçer haneli gol sayılarına ulaştığını hatırlatmaya gerek olmasa da kariyerinin dörtte üçünde kanatta oynadığını eklemek gerekiyor. tarihin gördüğü en komple gol makinesi. gelen ortanın üstünden geçme şansı yok, sol ayağına gelen topu sağına çekmesine gerek yok. set oyunu oynadığınızda tilki gibi konumlanabilir, kontra aradığınızda 36 yaşında bile hala ölümcül olabilir. ceza sahası dışından 100'den fazla golü vardır, yarısına yakını serbest vuruştur. otuz beş metrenin uzağından attığı çokça golü vardır. yüz elliden fazla penaltı kullanmasına rağmen %85'e yakın gole çevirme oranı vardır. o fizikteki başka hiçbir futbolcunun atmadığı kadar fazla slalom gol atmıştır. avrupa şampiyonası, şampiyonlar ligi, premier lig, serie a ve la ligada gol kralı olmuştur. ilk ikisinde ayrıca tüm zamanların lideridir. galiba futbola gol denilen şey bu adam atsın diye girmiş. sonsuz saygıyı hak ediyor.

  • kurallara uymanın enayilik, kural tanımadan iş görmenin uyanıklık ve meziyet olarak görüldüğü ortadoğu bataklığında bir ülke.

    2 aile düşünün 90larda bir şehire geliyorlar, birisi boş bulduğu araziye yasak olduğunu bile bile gecekondusunu dikiyor, diğer aile aman kurallara uyalım diyip bütçesine göre kiraya cıkıyor.
    ilk aile bir kaç yıl sonra seçimler öncesinde verilen sözler ile çöktüğü arazisine tapusunu alıyor. diğer aile maaşının yarısını ev sahibine vermekle meşgul kıt kanaat geçiniyorlar.

    ilk aile gecekondunun sokağa bakan kısmına kendi dükkanını açıyor, diğer aile 8-5 iş bulup her gün işe gidiyor. ilk ailenin beyan ettiği toplam yıllık vergi 8-5 çalışanların nerdeyse bir aylık verdiği vergiyle aynı miktar oluyor.
    ilk aile o küçük vergisini de ödemiyor, hatta hiç birşey ödemiyor. ve sonunda devlet baba af çıkartıyor. vergi borçları daha maaşını almadan kesilen enayi ailelerden paralar toplanıyor zaten.

    birkaç yıl sonra ilk ailenin kaçak evleri yerine kentsel dönüşüm adı altında rezidans yapılıyor ve burada bir kaç daireleri oluyor. diğer kurallara saygılı enayiler de hala kirada oturuyor... *

    ve bugün oluyor bu ailelerin çocukları olmuş, üniversiteyi kazanıp öğrenim kredisi almışlar. sonrası malum zaten. "enayi misin amk niye ödüyorsun?!"

    evet durum ne yazık ki böyle: devlete para ödeyen herkes enayidir!

    vergi borcun mu var? ödeme! nasıl olsa af çıkar, yapılanma çıkar, bir şey çıkar... enayiler ödesin :)