hesabın var mı? giriş yap

  • kesfet kesfet bitmeyecek yer. gece hayati icin gidilesi yerler: morrisons, szimpla, chachacha, csendes
    morrisons 1: her pazartesi gencler asiri ucuz birasi icin akin eder buraya. nedenimiz sudur ki; 11'e kadar 500 forint (4 tl civari) giris ucreti ile 3 adet ucretsiz bira kuponu veriliyor. genellikle exchange ogrencileri bu asiri ucuz bira icin buraya akin eder ama her hafta mekana daha gec gidilir ve dolayisiyla her hafta o 3 birayi 11e kadar daha hizli icmeyi basarirsiniz. rekorum 10:30; yarim saatte 3 bira. afferin bana. biralari pek sarhos etmez gerci, oncesinde baska yerlerde demlenmekte fayda var. muzikleri ise her hafta ayni, sadece birkac kere gidecekseniz oldukca zevkli, guzel gelebilir muzikler ama her hafta giderseniz bi sure sonra bayabilir. ozetle sudur ki; 1 dans alani, 1 karaoke alani ve de 11e kadar neredeyse beles olan birasiyla pazartesileri tiklim tiklim olan bu alan ziyaret edilmeli.
    szimpla: dans alani yoktur buranin ama dekorasyonu ve ortamiyla lezizdir.
    * kenar'dan toparladim ben bu yaziyi. uzerinden aylar gecmis. bu haliyle de olsa kenarda durmasindansa insanliga belki faydali olur diye dusunerek yarim haliyle de idare edilebilir diye umuyoruz*.

  • turkiye'de olsa dayak yemekle kalmaz kariyeri biter, yedi sülalesi birdaha iş bulamaz, hayatı kayardi.

    ama yaptığı eyleme gelince, alnından öpülesi adamdır.

  • oha amk; bunu da politikaya baglamissiniz ya helal olsun. evet, bu kiz dedi "hadi savasalim, binlerce insan olsun, sonra turkiye basbakani siyasi hedefleri dogrultusunda bizi turkiye'ye kabul etsin, ben de egzoz dumaniyla isinayim" diye, degil mi? insanliginiza tukureyim, cocuk daha o cocuk. ne anlar politikadan, savastan? buyuklerin bok yemesi her zamanki gibi cocuklari olduruyor, yaraliyor, sefalet icinde yasatiyor.

  • bu mezhep ile ilgili cok faydali bilgiler asagidaki adreste zaten turkceye cevrilmis bulunmakta.

    https://tr.wikipedia.org/…ci_gün_adventist_kilisesi

    ben bunun disinda bu mezhebe mensupinsanlar ile tanisma firsati ve bu mezheple ilgili ilginc seyler gozlemleme sansi buldum
    ılk dikkatimi ceken bu toplulugun faaliyetlerinde derneklerinde kullandigi logo bizim milli egitim bakanligi logosuna benziyor. kitabin arasindan cikan mesale logosu.

    logo meb http://www.meb.gov.tr/…k/mebwebmaster/meblogo_2.jpg
    log adventist https://upload.wikimedia.org/…t_church_logo.svg.png

    bu toplulukla ilk iletisime girdigimde acikcasi pek ciddiye alamadim. 150 yillik bir mezhep sonunda adamin biri cikmis hristiyanliga biraz yorum katmis budur en dogru mezhep demis. sonra biraz daha merakimi cezbedince ortaya ilginc seyler cikti. bana gore ise hala dinin kurallarinin guncellenmis modernize edilmis hali gibi. bir update indirmis birisi sanki.

    sembollerden kurtulmuslar . katolik ve ortodokslarin aksine dini objelere ve sembollere rastlamak mumkun degil. hac seklinde objleri takmazlar evde arabada bulundurmazlar. bir objenin kendilerine yardim edecegine koruyacagina inanmazlar. ısa, meryem portleri evlerini suslemez. sukranlarini gostermek icin hristiyanlarin yaptigi istavroz isaretini kesinlikle yapmazlar.

    kutsal gunleri ile hristiyanliktaki diger mezheplerden ayrildiklari icin bazi ulkelerde halk arasinda cumartesiciler olarak bilinir. papazlari sinek kaydi trasli her daim takim elbiselidir. ozel bir kiyafeti veya takkesi yoktur. elinde tutsu sallama veya insanlarin uzerine kutsal su serpme gibi aktiviteler yapmaz. vaazini yapar cikar gider. yillin belli gunlerinde hristiyanlikta yapilan sarap ekmek ayini bu topluluk alkol kullanmadigi icin uzum suyu ekmek ile yapilir.

    yillik gunes takvimleri vardir cumartesi gunlerini takip ederler. cuma gunesin batmasi ile cumartesi gunes batana kadar gecen surede maksimum seviyede dunyevi islerden uzak dururlar. bu zaman diliminde seyahet etmezler, yemek yapmazlar, bulasik yikamazlar. cumartesi gunu calismayi zorunlu kilacak meslekleri secmezler. tv’de sadece dini program var ise izlerler. alisveris yapilmaz. cumartesi oglen uykusu meshurdur dinlenirler bol bol. buna sebep olarak tanrinin dunyayi 6 gunde yarattigini ve 7. gun dinlendigini soylerler. onlar icin yedinci gun olan cumartesi tanriya ayrilmalidir. tabiki acil durumlarda dogal olarak bu esnetilir. acilse eczaneden ilac alinir. doktora gidilir ve yine acil bir durum olursa cumartesi gunu yolculuga cikilir.

    bu toplulugun kadinlari gosteristen cok uzaktirlar. asiri makyaj hic hos karsilanmaz. kulaklarini deldirmezler yani kupe takmazlar. bir kadinin bunu yapmayabildigini gorunce bazen yeryuzundeki en kati inanis oldugunu dusunebiliyor insan.
    sigara icmemeleri basli basina enteresan bir olay. 2-3 nesildir adventist olan bir ailede hic kimsenin sigara icmemesini yalnizca dini bir kural saglardi heralde. saygi duyulacak birsey. dunya uzerinde en uzun yasayan insanlarin kendilerinden cikmasiyla ovunurler.

    klasik muzik disinda her tarz muzigin kendilerini kotu aliskanliklara yonlendirecegini dusundukleri icin pop rock vs muzik dinlemezler bu muziklerde dans etmezler.

    tek toynakli hayvanlarin etlerini yemezler. evet domuz eti yemeyen bir hristiyan mezhebi. cok daha muhafazakar olanlari et dahi tuketmezler. avrupada azinlik olduklari yerlerde turk marketleri kasaplari imdatlarina kosar. bu duyunca hemen aa ne kadar da yakin muslumanliga diyenler daha erken.

    katolik ve ortodokslarin aksine cocuklarina vaftizi dogduktan ilk 2-3 ay icinde degil 15-16 yil sonra yaparlar. buna neden olarak da biz onlara kendi mezhebini secme sansi veriyoruz derler. onlara gore 15 16 yasina gelen cocukkendi istegi ile vaftiz olarak kendi istegi ile bu mezhebi secer. benim gozlemledigim ise o yasa gelene kadar cocuk sadece adventist kilisesine gonderilip sadece tek mezhebin kurallari ile yetistirildigi icin zaten cok bir secim sansi birakilmiyor. ama cok nadir ben vaftiz olmuyorum arkadas bu mezhebide secmiyorum diyip kendine baska yol cizebiliyor.

    cocuklar demisken bu toplulukta yetisen cocuklar bazi dini kurallari cocuk oldugu icin gecemiyorlar. hani bizdeki gibi ya sen oglene kadar oruc tut ya da sen camiye sortla da gelsen olur gibi durumlar yok. cuma gunes batisindan cumartesi gunes batana kadar ailelerin siki gozetimi altinda kesinlikle arkadaslari ile oynmaya gonderilmez evde bilgisayar acilmaz butun dunyevi islerden uzak tutulmaya calisilir.

    sayilari dunya uzerinde cok gibi gorunse de tum cografyaya yayilinca azinlik kaliyorlar. bu yuzden bulunduklari bu cemiyete ait herkes birbirini tanir. tanimasalar bile birinin adventist olup olmadigini 2 kilometreden anlarlar.
    e tabi tum yukaridakilerden dolayi cocukluktan itibaren sizi zor bir hayat bekliyor. ergenlige girdikten sonra pop rock konserlerine gidemediginizi gosterisli giyinemediginizi kupe takamadiginizi sigara alkol almadiginizi dusunun arkadas cevreniz git gide daralip daralip sadece kendi mezhebinden insanlar ile ve birkac eski dost kalir. kendi iclerine kapanirlar.

    bu muhafazakar hristiyan mezhebinde kadin ve erkeklerin el sikismamasi gibi bir durum soz konusu degildir. birbirlerine kardesim diye hitap ederler. avrupada kadinin calisma oranini az da olsa bu topluluk dusurur. evde cocuklarini egiten esine yemek yapan evi hep temiz tutan kadin makbuldur. erken yasta evlilikler (20-21) ve erken yasta cocuk sahibi olmak yaygindir bu yuzden.

    diger butun dinler ve mezhepler gibi kendilerini diger dinlerden ve mezheplerden cok ustun tutarlar. onlara gore digerleri alkol alan sigara icen sembollere taban geri kafali insanlardir. zaten bu konuda da acik goruslu olsalar ve medeni gorusler ileri surselerdi dinin dogasina aykiri olurdu sanirim ya da su an butun dunya onlari konusuyor olurduk.

    bu toplulugun icinde de kacamak yapanlar kurallari cok kati bulanlar var. buna ragmen topluluk disinda kalmamak icin gizli gizli sigara alkol icerler kizli erkekli ortamlara girerler ? ne sis yanar ne kebap. sisi de kebabi da yakanlar var bunlar muhafazakar ailelerde neredeyse anne baba tarafindan bile dislanir. musluman muhafazakar bir ailede buyuyup ben ateistim demek gibi birsey.

    ısin ilginc olani ise gunah sayilan bir eylemi yaptiginizi 2 kisi gorur ve kayitli bulundugunuz kiliseye bildirirse afaroz edilmeniz topluluktan dislanmaniz isik hizi ile gerceklesiyor. bu islemden sonra tekrar kilise faaliyetlerinden faydalanmaniz topluma kabul edilmeniz icin tekrar vaftiz olmaniz gerekmektedir. vaftiz olmadan dini nikah kiyamazsiniz baska bir kilisede kiymak isterseniz de burada kaydiniz yok diye geri cevrilirsiniz. ben bu kiliseye kaydolmak istiyorum buraya yeni tasindim derseniz hemen eski kayitli oldugunuz yerden kontrol edilir. yani kocaman adami kadini o kutsal su ile dolu havuza sokarlar illa.

    ayrica baska mehzepten biri ile evlilik kolay kolay gerceklesmez.

    ekstrem bir mezheplerini yayma cabasi yoktur. biraz cemaatin turkiyedeki faaliyetlerini gorseler direk model alcak bir potansiyele sahipler. cocuklari ders calisma bahanesi ile evlere davet edebilirler ilerleyen yillarda. bir benzerini afrikada saglik kuruluslari acarak uyguladiklarini dusunmekteyim. belki okul da acsalar afrikada tam bir rekabet olurdu.

    tum bunlar bir kac ulkedeki adventist cemaatinde gorduklerimdenden derlenmistir. dinin ya da mezhebin apacik kurallarinin olmasina ragmen her toplumda ayni sekilde yasanmadigi binlerde yorumunun bulundugu bir dunyada emimin yedinci gun adventistleri de kendi iclerinde halen tartisdiklari yorumlamaya devam ettikleri seyler vardir.

    son olarak turkiyede ıstanbulda da kiliseleri bulunmakta. 100e yakin kayitli uyesi var sanirim. ızmir’de kilise yok fakat basmanedeki bir is haninda toplaniyorlar. turk uyeleri de var. tum dunyadaki kiliseleri bir sekilde dolayli veya dogrudan amerika’daki kuruluslarindan maddi destek alirlar. izmirdeki vaazlari buradan dinlenebilir
    izmirde vaazlari amerikali bir bey ve turk esi vermektedir. cok misavirperverler ve herkesi davet ediyorlar.

    izmir subesi

    kendime not: turkce karakterler yazim hatalari anlatim bozukluklari bir ara bos zamanimda duzeltilecek.

    edit 2020 : 5 yıl sonra yazı ekşişeylere taşınmış ve baya okunmuş ne mutlu.

  • fanatikleri biz bu yola kefenle çıktık, seni yedirmeyeceğiz gibi naralar atsa da, yarın bugün başına bir şey gelirse kimse gıkını çıkarmaz, herkes hayatına kaldığı yerden devam eder. hatta kimileri anında satıp "abi bu da bizi kandırmış" derler.

    adnan menderes'in idamından sonra dönemin subayları bile şaşırmış, nasıl hiç tepki olmaz diye. biz bu adamı asacağız ama ya halk ayaklanırsa diye endişeleri varmış, sonra bakmışlar ki onca gürültü patırtı boşunaymış. hayat kaldığı yerden devam etmiş.

    siyasal islamcı hiç kimse kalkıp bir solcu gibi devlete polise direnmez. sokağa çıkmaz, ölümü göze almaz. canları çok tatlıdır, ceplerine giren para dışında hiçbir şeyi düşünmezler. bugün erdoğan yarın bir başkası. onlar için muhafazakar sünni bir lider olsun da kim olursa olsun fark etmez. ne 28 şubatta tankın önünde çıktılar, ne de adnan menderes'i yedirmediler. kefenle yola çıktık diyenler, havuz medyası, pervasızca sağa sola saldıranlar erdoğan'a bir şey olursa kaçacak delik arayacaklar. bunu öngörmek için ne kahin olmaya gerek var, ne de siyasi uzman. az biraz türkiye yakın tarihini bilmek kafi.

  • vali ne yapacak peki? şüphelendiği kişiyi nereye gönderecek? diyelim ben şüpheliyim, vali beni mersinden kovup adanaya mı gönderecek? adana, mersinle aynı statüde değil mi? benim mersindekilere zarar verme ihtimalim var da adanadakilere zarar veremez miyim?

  • güç zehirlenmesinin en şiddetlisini yaşadığını düşünüyorum. ciddi şekilde kendisini insan üstü bir konumda görüyor ve her konuda en doğrusunu kendisinin bildiğini sanıyor olabilir. çevresini kendisine en ufak bir olumsuzluğu aksettirmeyecek, ne yaparsa alkışlayacak kişilerle doldurmanın sonuçlarını yaşıyor. hayatın ve ülkenin bütün gerçekleriyle bağını kesmiş durumda.

  • çok kırgın olduğum ülke. sebebini aşağıda açıklıyorum.

    2021 aralık ayında linkedin aracılığıyla dublin'de bulunan bir matbaa işletmesine iş başvurusu yaptım. lise ve üniversite olmak üzere matbaa ve grafik tasarım üzerine eğitim almış ayrıca 15 yıllık piyasa tecrübesi olan 30 yaşında bir adamım. matbaa baba mesleğim.

    velhasıl dediğim gibi 2021 aralık ayında işe başvurdum, birkaç gün sonra firma sahibi mesaj attı "i will give you a call tomorrow" diye. heyecan tavan yaptı tabi. tamam falan dedim ama telefonda konuşacak kadar iyi ingilizcem yok. bunu da söyledim. ama o sırada birebir ingilizce dersi alıyordum ayrıca speaking pratiği için de cambly kullanıyordum. velhasıl linkedin üzerinden yazışarak devam ettik. ingilizce çalıştığımı söyleyince, "tecrübelerin bizim için çok iyi . dil de çalışıyorsan olabilir" dedi.

    araya christmas falan girdi ben tam unuttular beni dediğimde bir mesaj daha aldım. "masraflarını karşılarsak 1 hafta denemeye gelebilir misin?" diye. gelirim tabi ki dedim. velhasıl uçak bileti vs. her şeyi aldılar ve nisan 2022'de 10 günlüğüne dublin'e gittim. işte her şey burada başlıyor. dublin'e business vize ile gittim. şirket tarafından yazılmış bir davet mektubu ve açıkça "digital print operator pozisyonunda denenmek üzere" yazıyordu ingilizce. bu dosyalar konsolosluğa gitti ve vizem onaylandı yani.

    gittiğim hafta pazartesi-cuma full time çalıştım. işi bildiğimi direkt anladılar zaten. dilde ufak tefek sorunlar oldu tabi ki ama çok iyi dil bilen arkadaşlarım bile native biriyle konuşmak öyle hemen olmaz falan gibi şeylerle beni gazladılar ki bu da doğruymuş. denemenin 2. günü işletme sahibi yanıma gelip "cuma günü paskalya, plan yapmışsındır belki ama 1 saat bana ayırabilirsen detayları konuşalım" dedi. ben tabi havalara uçuyorum.

    cuma günü geldi çattı, açtık çalışma bakanlığının sitesini girdik benim pasaport bilgilerini vs. çalışma izni başvurusunu tamamladık. ben istanbul'a döndüm, yine kontaktayız tabi. ara ara hal hatır soruyoruz birbirimize falan. çalışma izni başvurusu 12 haftayı bulabilir diyorlardı, adam da razı oldu buna. benim zaten seçme lüksüm yok. ne zaman deseler gideceğim yani.

    5 mayıs 2022'de çalışma izni başvurusu alındı, 21 temmuz 2022'de bana mail yoluyla iş sözleşmesi geldi. ben sözleşme gelene kadar hala "çıkmaz belki çok umutlanma" diyordum kendi kendime. ama sözleşme geldikten sonra tamam dedim oldu bu iş artık. sözleşmede maaş, sigorta, yıllık izin cart curt hepsi yazıyor. tamam dedim artık yani. neyse araya hafta sonu girdi ben tabi keyifle bunu kutluyorum. ağustos ortası gibi giderim artık diyorum.

    daha doğrusu diyordum. ta ki düne kadar. dün bir mail adım. "your application is refused" başlıklı. bu arada bu maili aldığım esnada dublin'de bir ev sahibiyle kira detayları konuşuyordum. 5 dk daha geç gelse mail 1700€ depozitoyu göndermiş olacaktım. maili açınca mermi yemiş gibi oldum. aşağılara doğru indiğimde matbaa sektörüne çalışma izni vermiyoruz yazıyordu. ulan nasıl vermiyorsunuz? denemeye gittim ya. orada da yazıyordu. firmanın adı zaten bilmem ne print. daha ne kadar belirtilebilir bu. 3 ay beklettikten sonra mı söylüyorsunuz bunu?

    sonrasında iş yeri sahibiyle yazıştık, o da bu durumun çok saçma olduğunu, itiraz hakkımız olduğunu ama sonucun değişeceğini sanmadığını falan söyledi. yaklaşık 8 aydır umut bağladığım, üzerine plan yaptığım şey 3 paragraf mail ile son buldu anlayacağınız. şu an yok olmuş gibi hissediyorum. saydam hissediyorum kendimi. evet dünyanın sonu değil biliyorum ama her şey o kadar yolunda gitti ki, hiç sorun çıkmayacak gibiydi.

    velhasıl olmadı. buradayız. bakalım ne olacak.

    edit: geçmiş olsun mesajlarınız için çok teşekkür ederim.

    itiraz süresini değerlendir diyenlere de toplu cevap vereyim; şanssızlık silsilesi devam ediyor ne yazık ki şirket sahibi 3 hafta tatile çıktı. döndüğünde 1 haftamız kalmış olacak. belki bir ihtimal.

  • allah senin ömründen alıp sokak hayvanlarına versin
    elden ayaktan düşesin de bi su verenin olmasın
    seçim günü bi aksilik olsun da oy kullanamayasın

    genç yaşımda ekonomik kriz yüzünden kafayı yiyorum ve tek suçlusu bu ve bunun gibi cahil+kötü kalpli yaratıklar.

    siz her türlü bedduayı hak ediyorsunuz.

  • bulgar, yunan, gürcü, rus vs türkiye çok ucuz diye adeta marketleri vb yağmalarken, ülke insanı aşırı pahalılık nedeni ile büyük satın alım zorluğu çekiyor. daha ne olsun.

  • the sopranos bölümü izler gibi izledim son videoyu. psikolog koltuğunda oturmuşum, tony soprano da karşıma oturmuş abilerine (tayyip dahil) öfkesini kusuyormuş gibi.

    abileri sayesinde kriminoloji literatürüne 'adam kaçırma bağımlılığı' diye bir terim girebilir, ben böyle bir şeyi hiçbir filmde, romanda görmedim. akıl alır gibi değil. içgüdüsel olarak adam kaçırmaya meyilliler. başları sıkıştığı an "x'i kaçıralım" ya da "y'yi tehdit edelim" diye parlak bir fikirle çıkageliyorlar. ali yeşildağ da hiçbir zaman ilk seferde hayır diyemiyor. önce keşif yapılıyor falan sonra bir şekilde iş olmuyor. burada x, y diye bahsedilenler de aziz yıldırım'ın yeğeni, fatih erbakan, haydar baş, ali müfit gürtuna, halis toprak'ın torunu gibi isimler. inanılır gibi değil. dünya tarihinde benzeri yoktur şu manzaranın. bakalım nereye varacak?