hesabın var mı? giriş yap

  • ilk kez rus psikolog bluma zeigarnik tarafından "yarım kalmış, kesintiye uğramış işler tamamlanmışlardan daha kolay ve net hatırlanır" denilerek dillendirilen, bitmemiş ilişkilerimizi neden sürekli hatırladığımızı, yarım kalan aşklarımızı neden unutamadığımızı, üçüncü gününde eve geri dönmek zorunda kaldığımız tatillerin neden daha çekici gözüktüğünü nedenselleştirir etki.

  • kaplumbağayı bir türlü evrimleştirememiş teoridir. o nedenle kaplumbağayı tanrı yaratmıştır.

    gülmeyin öyle:)

  • bir yorgunluk vardi uzerimde. arka arkaya bir kac gun surunce, "doktora gideyim" dedim kendime, "bu yogun tempoda bu sekilde dayanmak zor". bir hafta kadar oyalandim, ve sonra, bir gun girdim o lanet pahali hastaneye..

    bir kac test yaptirdi doktor, sonra bir kac tane daha. ben "kimbilir ne bulacaklar?" diye dusunuyordum. ama daha cok, bir sonraki hafta yapacagim yurtdisi seyahatteydi aklim. zaten yorgundum, 5 gun toplanti, sonra geri donus, ve bir sonraki seyahat.

    geldi doktor, elinde bir dosyayla, ben kapinin onunde, "buyrun" dedi, "konusalim".

    sonrasi biraz bulanik. "soyleyebilirsiniz" diye cevap verdigimi hatirliyorum, "aileniz gelene kadar bekleyelim" dediginde. bir de "pankreas kanseri" dedigini. cok dinlemedim anlattiklarini, biraz da kacarcasina disari attim kendimi.

    tanidigim bir hastalik degildi, ama okumustum daha once neler yapabildigini, ne kadar hizli etkiledigini. ailem sehir disindaydi, kardesim yurtdisinda.. kimseyi arayamazdim, aramak istedigime de emin degildim zaten. 4 gun evden hic cikmadim, televizyon acmadan, kitap okumadan, muzik dinlemeden, sadece camdan disari bakarak gecen 4 gun. isyerinden ariyorlardi, acmiyordum. (kovmus zaten patron beni, 3 gunun sonunda). ne yapacagimi bilmezce yurudugum 3-4 gun geldi sonra. butun gun, yavas bir tempoyla yuruyup, eve sizacak kadar yorgun dondugum gunler.. baska turlu uyuyamiyordum cunku.

    sonra ne mi oldu? bir gun yururken, bir hastane gordum yolda, "ne yapabilirim?" diye sormak icin girdim, doktor soruyu yonelttigim anda "kocaman kanli canli adamsin sen, nasil olur, olmaz boyle sey" dedi, yeni testler, ve sonunda ortaya cikan bir enzim problemi. 3 ay hap kullandim, gecti. yilda bir kontrol dediler, onu bile yapmadim.

    tanim mi lazim? vereyim: doktor dovduren hastalik

  • hahahah çok güldüm sözlük. oğlunu, kızını ahlak için bu üniversiteye göndermeyecekler varmış.

    benim çocuklarda o kadar beyin yok demiyo da...

  • eskiden yol yapım çalışmalarında rampa güzergahlarını belirlerken eşeklerden faydalanırlarmış, sebebi de eşeklerin %7 eğimin üzerine çıkmamasıymış. vay aq.

    edit: acelem var kosasim yok'un dediğine göre; bu teknik yol yapımında hala kullanılıyor. eğimli ve sert coğrafyalarda eşekler en optimal yol ve eğimden gidiyorlar ve yol da o güzergaha yapılıyor. parkların filan içindeki ara yollar için de hala kullanıyorlar. hatta karayolcular buna "eşekyolu" diyorlarmış. ne eşekmiş arkadaş.

  • dünyada üretilen oksijenin sadece 15-20% civari ağaçlardan gelir. daha da az bir kısmı diğer yeşil bitkilerden gelir. kalan 70% kadarını sudaki alg ve planktonlar üretir.

    ufak duzeltme: plankton yerine fitoplankton demek daha dogru olur, planktonlar grubunda sadece onlar oksijen uretir.

  • türk hava yollarının ilk çıktığında adının türk kuşu olması ve bu yüzden sefer sayılarının tk ile başladığıdır.

    benim ufkum o kadar geniş olmadığı için kolayca iki katına çıkabiliyor.

    yıllar sonra edit: yıllar sonra hala soranlar var. uydurmadım arkadaşlar internette böyle bilgiye denk geldim ben de şaşırdığım için paylaşmak istedim bakın mesela bu sitede var. bana soracağınıza google'da yazsanız kaynaklara daha kısa zamanda ulaşabilirsiniz.

    daha fazla bilgi için (bkz: türk kuşu)

  • dünyadaki oksijen miktarı hakkında izlediğim belgesele dayanarak iki kelam edeceğim.

    bu belgeselde bi astronot abimiz var, bu abi uzay üssünde isleri bittikçe, boş zaman buldukça fotoğraf çekiyor, yaklaşık 45 bin tane fotoğraf çekmiş. e tabi bazı yerlerin fotoğrafını çekmek kolay. mesela avustralya sürekli güneş olduğu için abimiz çat diye fotoğraf çekebiliyor. öte yandan amazon havzasının fotoğrafını adam akıllı çekemiyor, sürekli üzerinde uçan nehir tarzı bir şey var.amazon ormanları sandığımız gibi dünyanın akciğerleri değilmiş. tüm insanların tükettiği oksijen miktarının yaklaşık olarak 20 katını üretirmiş fakat ormanda o kadar fazla canlı yaşıyormuş ki bu oksijen sadece onlara yetiyormuş.

    bir grup araştırmacı güney amerika'da ki en yüksek yapıyı -inşaatlarda kullanılan vinçlere benziyor- amazon ormanlarının içine inşaa etmişler. amaçları getirdikleri özel cihazlarla ölçüm yapmak.bu bulut nehri mi denir, uçan nehir mi dersiniz bilemem artık güney amerika boyunca ilerliyor. ta ki taştan bir duvara çarpana kadar. 8850 kilometre uzunluğunda ve 6.5 kilometre yüksekliğinde (bkz: and dağları). bulutlar yogunlaşıp yağmur damlalarına dönüşüyor. onlar da yamaçlardan inip tekrar amazon havzasına akıyor. kayayı aşındırıp tortuya dönüştürüyor. bütün o besinler okyanusa boşalıyor, bambaşka bi dünyaya. o tortulları sıradışı bi organizma bekliyor. insan saçından 4 kat daha ince. bi (bkz: diyatome). diyatomeler dünyanın oksijen kaynağının sırrı. yeni kabuklar oluşturmak için öğütülmüş kayalardan çıkan (bkz: silika)'yı kullanırlar. bu da üremelerini sağlar. her gün nüfusları ikiye katlanır ve fotosentez yapmaya başlarlar. her biri oksijen uretmeye başlar. şimdi nefes alın ve bir daha alın, düşünün. o nefeslerden birini tamamen deniz altındaki o ufaklıklar üretti.

    okyanuslara uzaydan baktığınızda bazen tamamen farklı renkte bi bölge görünür. bu baktığınız mikroskobik yaşamdır. şaskınlık verici maviler, yeşiller. yani diyotomeler.

    tabi diyotomeler sadece amazonda değil, norveç'teki buzullarda da vardır. buzullar erir, denize düşer ve diyatomeler için yemek ve üreme vakti. besinler tükenince diyatomeler ölür ve okyanus tabanına çöker. orada 800 metre kalınlığında bi tabaka oluştururlar. buna (bkz: deniz karı) denir ve tam olarak öyle görünür. ama asla erimezler. milyonlarca yıl içinde deniz yataklari yukselir, okyanus seviyeleri düser ve taban bir tuz çölüne dönüşür. amazona kadar esen o çöl var ya, bir zamanlar okyanustu. yağmur ormanlarınım büyümesini sağlayan toz da diyatome kabukları. her şeyin inanılmaz şekilde bağlantılı olduğunu gösteriyor bu. gezegenin bir tarafında diğer tarafıyla bağlantılı olmayan hiçbir şey yok. nefed almamız için oradaki tüm sistemlerin bağlantılı olarak çalışması gerekiyor, hayret verici.

    ama işlerin kötü gitmesi için oksijeni çok az kurcalamanız yeterli. atmosferimiz de gitar teli gibidir, yüksekdikçe giderek azalır. esas şaşırtıcı olan bunun ne kadar hızlı olduğu. o mavi çizgi o kadar ince ki, oksijenin bitmeye başladığı yere yürüyerek gidebilirsiniz.

    (bkz: peru) (bkz: la rinconada) da doktor olmak yıl boyu everest üst kampı kadar yüksekte yaşayan 25 bin hastanız olması demektir. çoğu solunum sorunları yaşıyor, burada normalin yarısı kadar oksijen var. ispanyol araştırmacılar ilk geldiğinde yeni doğan bebeklerinin birçoğu doğumda ölmüş. yine de insanlar burada hala yaşıyor ve çalışıyor. çünkü insanları hala buraya çeken bir şey var. altın vaadi. ama sınır burası, insan daha yüksekte yaşayamaz. yeterli oksijen olmazsa organlarımız iflas edebilir ve bu çok hızlı olur.

    fazla oksijen de zararlıdır. mesela bi ateşe saniyelik üflediğinizi düşünün. nolur? aynı şey bütün gezegen için de geçerlidir.oksijen seviyelerinde ki artış da bir tehdittir. 300 milyon yıl önce atmosferde çok fazla oksijen vardı. o kadsr çoktu ki gezegen resmen yanıyordu. çok fazla oksijen olursa yanarız, çok az olursa boğuluruz. iki tarafında da ölüm olan bir ipte yürüyoruz. ip cambazları gibi bizi tek kurtaracak şey denge. denge çok önemli hem atmosferin yapısı hem de hayatım kendisi için.

    dünya'nın bunu nasıl başardığını tam anlayamıyoruz diyor bilim insanları. diyatomelerin buzulları beklemek zorunda olmasına, güney afrika ağaçlarının afrika tozunu beklemek zorunda olmasına ve insan nüfusunun istikrarlı bir şekilde artmasına rağmen atmosferdeki bağıl oksijen oranı şaşırtıcı bir şekilde sabit kalmıştır. milyonlarca yıldır oksijen atmosferimizin %20.95'ini oluşturuyor. her şey bi şekilde tampon vazifesi görerek işleri gayet dengede tutuyor. dünyada'ki her şey diğer her seye katkı sağlıyor.

    aldığımız her nefes, dakikada 16 nefes, günde 23 bin nefes, o kıymetli oksijeni her içimize çekişimiz ve dışarı verisimiz, toprak, su, rüzgar ve ateş olmadan mümkün olmazdı. o ince mavi çizgiyi oluşturmak için bütün gezegen bir olarak çalışıyor. bu dünya tek bir gemi ve hepimiz onun mürettabatıyız. biz sadece nadir değiliz, sadece özel değiliz, eşsiziz. bu da burayı sıra dışı bir kaya yapıyor.

    kaynak : sıra dışı bir kaya

    düzenleme : link.
    düzenleme : imla.

  • bir arkeolog olarak, nefes kesici bir haber olduğunu söyleyebilirim.

    başlık sahibi süsere de seviyeyi yukarı taşıma çabalarından ötürü teşekkür eder, saygılarımı sunarım. gına gelmişti zeynep bastık’ın eli ayağı vb başlıklardan.

  • sümerlerin sonunu getiren göç dalgası

    sümerler, günümüzden yaklaşık 6.000 yıl önce mezopotamya'ya yerleşerek yüksek bir uygarlık kurmuşlardı.

    sümerler kurdukları uygarlıkta rahat ve refah içinde yaşarken arabistan içlerinden akad diye adlandırdıkları kavmin insanları sümer kentlerinde çalışmak için akın akın gelmeye başladılar. halk içinde bir kısım buna karşı çıksa da diğerleri ucuz işçilik ve köle gözüyle baktıkları için göz yumdular.

    150 yıl içinde işler değişti ve akadlar kentleri yakıp yıktı, sümerleri öldürdüler ve sonra iktidarı ele geçirdiler.

    sümerlerin son günlerinde bir bilge, kil tablete şöyle yazıyor: "fark edemedik, geç kaldık aman tanrım bu vahşiler hepimizi yok edecek. tanrım bizi affet!"

    ve sümer devleti yıkılır, akadlar ise sümer uygarlığının üstüne otururlar...

    (kaynak: muazzez ilmiye çığ, türk sümerolog)

    debe için teşekkürler.#158794567

  • son zamanlarda yaşanan enflasyon ve ekonomik krize rağmen göç edecek yazılım mühendisleri için çalışılacak en iyi yerlerden birisi hala bence. iki yıldır dünyanın hemen hemen her yerinde covidden dolayı en gelişmiş ülkeler dahil bir ekonomik durgunluk ve enflasyon yaşanıyor, ancak ingiltere'nin bir tık daha fazla etkilendiğini kabul etmek lazım. peki neden hala yazılımcılar için en iyi yerlerden biri olduğunu düşünüyorum? birincisi; avrupa'da isviçre ve irlanda ile beraber en çok "big tech" şirketlerine (amazon, meta vs.) sahip ülke. big techler dışında da çok çok fazla yazılım şirketine ev sahipliği yapıyor. biraz da bundan sebeple avrupa'da yine isviçre ve irlanda ile beraber yazılım mühendislerine en yüksek maaşları ödeyen ülke. diğer avrupa ülkeleriden daha pahalı bir yer ingiltere ancak verilen maaşlar çoğu zaman bu pahalılığın da önüne geçiyor. (en azından diğer avrupa ülkelerine göre) senior bir yazılım mühendisinin londra'da 90k+ pound kazanması oldukça olası. big tech ya da finans sektöründe yazılımcılık yaparsanız senior olarak 140k+ pound kesinlikle imkansız değil ama buralara girebilmek de fazla kolay değil.

    ingiltere'nin bir diğer avantajı ise ana dilinin ingilizce olması. bazı insanlar başta bu konuya az önem veriyorlar ancak dilini bilmedikleri bir yere göç edince çoğu zaman o toplumun içine karışamıyor ve yalnız kalıyor. almanya, hollanda gibi yerleri tercih edenlerin birçoğu sonradan ingiltere'ye kaymaya çalışıyor ve gördüğüm kadarıyla daha mutlu oluyorlar. gittiğin ülkenin ana dilini konuşabilmek, uzun vadede o ülkeye ait hissedebilmek, topluma karışabilmek ve asimile olabilmek için çok önemli. ayrıca gerek avrupalı gerek asyalı göçmenlerle yıllardır yaşamaya alışkın olduklarından ırkçılık diğer avrupa ülkelerine göre oldukça az. londra'nın sadece %35'i beyaz ingiliz mesela. ırkçılık hiç yok diyemem ama bunu hiçbir ülke için söyleyemeyiz sanırım. görece daha az kesinlikle.

    artı olarak 2021 yılından itibaren master sonrası iki yıl oturum izni ve çalışma hakkınız oluyor. bunun çok uzun süre böyle kalacağından şüpheliyim o yüzden imkan varsa, isteyenler tarafından hızlıca değerlendirilmeli. ayrıca bir şirketin size sponsor olup işe alabilmesi için abd'deki gibi kuraya girmenize gerek olmuyor. beş yıl ingiltere'de yaşadıktan sonra vatandaşlığınızı alıyorsunuz. birçok gelişmiş ülkeye göre vatandaşlığa giden yol görece daha kolay.

    diğer ülkeler neden daha dezavantajlı kendimce teker teker değineceğim. yalnız saydığım şeyler insandan insana değişebilir, benim için dezavantaj olan bir şey başkası için olmayabilir. bunu göz önünde bulundurun.

    amerika birleşik devleti: yazılımcıların açık ara en fazla para kazandıkları ve alım gücüne sahip oldukları ülke. peki neden dezavantajlı? çünkü buraya beyaz yakalı olarak göç etmenin önü inanılmaz kapandı, çok çok çok zorlaştı. her şey mükemmel gitse bile yaşanan süreç inanılmaz stresli ve uzun. h1b denen çalışma vizesine sponsor bulabilmek inanılmaz zor ki bir şekilde bulabildiniz diyelim, bu sefer de kuraya girmeniz gerekiyor. bu kuradan çıkma şansınız eskiden %30-40 dolaylarında falandı ancak başvuru sayısı özellikle son iki yılda katlanarak arttı ve bu oran şu anda %10'larda geziyor. aslında bu sebeple de h1b'e sponsor olan şirket sayısı oldukça azaldı, eskiden az da olsa sponsor bulabilen duyuyordum. abd'de master yapmış olanlar bu kuraya bir de kendi aralarında giriyor ancak master için girilen maddi yüke göre seçilmeme riski çok yüksek ki katılımcı sayısı muhtemelen önümüzdeki yıllarda da oldukça artmaya devam edecek. hadi çekilişte de çıktınız diyelim, green card süreci uzun sürüyor ve bu sürede işinizi kaybederseniz yeni bir iş bulabilmek için sadece iki ayınız oluyor. ölme eşşeğim ölme. diğer önemli bir dezavantaj ise işlenen suç sayısı, güvenlik sorunu. bu konuya fazla değinmeyeceğim çünkü zaten herkes biliyordur diye düşünüyorum. tehlikeli denilen londra bile abd'nin bütün büyük şehirlerinden katlarca güvenli. şanslıysanız ve green card kurasında çıktıysanız yüksek maaşlardan ötürü kesinlikle değerlendirilebilir bir ülke ancak diğer türlü girilen uğraşa ve çok zengin değilseniz riske değmez. amerikan şirketinde çalışıyorsanız l1 vizesi denenebilir.

    almanya, hollanda, isveç gibi batı ve kuzey avrupa ülkeleri: maaşlar ve alım gücü yazılım mühendisleri için ingiltere'den(spesifik olarak londra'dan) daha yüksek değil, eşit bile değil ama öyle olduğunu savunanlar çıkacaktır. değil ama eşit desek bile daha büyük sorun olan dil bariyeri ve türklere karşı görece daha yüksek ırkçılıktan dolayı bu ülkeler oldukça dezavantajlı. güney ve doğu avrupa ülkelerine girmiyorum bile, zira maaşlar fazlasıyla düşük oralarda. bu yurt dışına gidip mutsuz ve yalnız olan türkler büyük çoğunlukla buralarda yaşayan türkler oluyor.

    kanada: birkaç sene önce alım gücü oldukça iyiydi ancak şu an gelişmiş ülkeler arasında en çok vergi alan ülkelerinden biri. şu anki haliyle ingiltere'den vazgeçmeye değmiyor asla çünkü londra'da yazılımcı olarak daha yüksek alım gücüne ulaşmak daha olası. ayrıca bir büyük sorun da iklimi. ingiltere'nin de iklimi çoğunluk için ideal değil biliyorum ama burası gerçekten çok çok soğuk. kışları dışarı çıkılamayacak kadar soğuk geçiyor. bunun neticesinde de insanları da çok soğuk. yerel halk çoğu zaman vaktini evinde geçiriyor çünkü mecburlar. ortak bir kültürünün olmaması da herkesi yalnızlığa itiyor. sosyal bir insan için zor ülkelerden biri.

    avustralya: dünya'nın tam olarak öbür ucu. her şeyden çok uzak ve yalnız bir ülke. kanada gibi buranın da ortak bir kültürü yok. bana göre en büyük eksisi vahşi hayvanların insanlarla iç içe yaşaması. evinizde bir tarantulayla, bir yılanla vesaire karşılaşmak imkansız değil hatta birçok insanın başına gelen şeyler. her türlü ölümcül hayvanlara ev sahipliği yapıyor. ayrıca ozon tabakası bu coğrafyada delik, dolayısıyla güneşli günlerde evden çıkarken koruyucu krem sürmek zorundasınız. aksi halde cilt kanserine yakalanmak oldukça kolay. yerel halk krem sürmeden dışarı çıkmıyor ve her seferinde bunu yapmak aşırı yorucu olabilir. yazılımcı maaşları kötü değil kesinlikle ama londra'da daha fazlasını yapmak mümkün ve dolayısıyla dezavantajlarına değmiyor.

    asya ülkeleri: ırkçılık hat safhada, aşırı kötü çalışma şartları, kültürel olarak aşırı farklılıkları.

    isviçre: burayı diğer avrupa ülkelerinden ayırdım çünkü benim için olmasa da bazı insanlar için buranın ideal olabileceğini düşünüyorum. yine en büyük sorun dil bariyeri bence ama maaşlar ve alım gücü o kadar yüksek ki, bazı insanlar için dil öğrenmeye değebilir. ekonomik olarak abd'ye en yakın ülke diyebilirim yazılımcılar için. ancak bu ülkenin dil harici bir diğer dezavantajı ise oldukça sessiz, sakin bir ülke olması. yapılacak fazla bir aktivite yok. bu herkes için bir dezavantaj değil elbette ancak benim gibi hareketli, aktiviteli bir hayat seviyorsanız maalesef aradığınızı bulamazsınız. oldukça sıkıcı ve bunaltıcı bir yaşam tarzı var bana göre. ancak bu yaşam tarzı size uygunsa sıfırdan dil öğrenme uğraşına maaşlardan ötürü girilebilir. gerçi vatandaşlığa giden yol ne kadar zor onu bilmiyorum, ona da bir bakmak lazım.

    ingiltere'nin dezavantajları yok mu? kesinlikle var. iklimi çoğu kişi için bir dezavantaj olabilir. (ben bayılıyorum yağmura) evler oldukça eski ve pahalı mesela. ama saydığım bütün dezavantajları toplayıp alım gücüne göre de değerlendirince bir yazılımcı için ingiltere- hatta yüksek maaş ödeyen büyük yazılım ve finans şirketlerin bulunması sebebiyle spesifik olarak londra- her şeye rağmen daha avantajlı çıkıyor. ayrıca irlanda da ana dilinin ingilizce olması, bir çok büyük yazılım şirketi barındırması ve yüksek maaşlar sebebiyle iyi bir alternatif.

    önemli bir not: yazımda sürekli olarak "yazılım mühendisleri için", "yazılımcılar için" ibarelerini kullandım çünkü yazdığım her şey diğer mesleklerde çok değişecektir. ayrıca ingiltere'de yazılım ve bazı finans işleri hariç birçok beyaz yakalı işinde maaşlar oldukça düşük, bunun farkındayım. pazarlamacılar, yazılım harici mühendisler vs. oldukça az kazanabiliyor gördüğüm kadarıyla. meslek neyse o mesleğin şartları ve ülkelerde kazandırdıkları paralar birçok şeyi değiştirecektir.

    not 2: ne zaman diğer ülkelerin dezavantajları bahsedilse "o zaman türkiye'ye dön!!" diye saldıran tipler için; türkiye ile bir kıyas yapmadım. bana göre çoğu ülke, yaşamak için türkiye'den çok daha önde.

    edit: yurt dışında maaşlar yıllık ve brüt haliyle dile getirilir. bunun bilindiğini varsayarak yazdığım sayıları yazdım ancak kafası karışanlar için editleme gereği duydum. yazdığım sayılar yıllık ve brüt arkadaşlar. ancak diğer ülkelerdeki maaşlar da öyle. şunu da belirteyim; yazdığım sayılar total compensation halinde. yani maaş + bonus + stok toplamı. kıyaslamada değişen bir şey yok.

    iki alttaki entrye cevap olarak da şunu söyleyebilirim; yurt dışına sadece ekonomik sebeple gitmek isteyenler için daha iyi çözüm önerilerim benim de var zaten. sırf ekonomik sebeplerle bu kadar ülke değiştirme uğraşına girecekseniz, türkiye'de yaşayıp uzaktan çalışarak döviz kazanmanın yollarını arayabilirsiniz. ama ülkeden komple bıktıysanız, değerlendirebilirsiniz.

    ayrıca senior yazılım mühendisi olarak 90k+ pound kazanmanın zor olduğunu, hatta sadece faanglarda mümkün olduğu söylenmiş. yani hangisine inanmak size kalmış ancak benim hem kendi tecrübelerim hem de internetteki birçok kaynağa göre londra'da en azından yedi yılın üzerinde bir tecrübeyle, senior software engineer rolünde brüt ve total compensation halinde, 90k pound kesinlikle normal olanı. eğer dediğim kriterlerdeyseniz ve bu sayıdan daha az kazanıyorsanız, sizin iyiliğiniz için söylüyorum; lütfen müdürünüzden zam talep edin. piyasanın altında kazanıyorsunuz çünkü. 90k+ pound orta-orta üstü şirketler için bu arada, eğer faang ya da büyük finans şirketlerinde çalışıyorsanız, senior software engineer olarak dediğim gibi 140k+ poundları kazanırsınız. yazılımcılar arasında en çok kullanılan maaş sitesi olan levels.fyi'dan teyit edebilirsiniz.

    son olarak şunu da belirteyim; ingiltere güzellemesi yapmıyorum ve her yerin olduğu buranın da dezavantajları var. size inanılmaz bir zenginlik de vaadetmiyorum çünkü londra pahalı bir yer. ancak iyi ve tecrübeli bir yazılım mühendisinin londra'da gayet iyi bir alım gücü olur. kredi çekerek evini de alır, fazla zorlanmadan kredi borcunu da öder, istediği bir çok arabaya da biner.