hesabın var mı? giriş yap

  • avrupada bi yerlerde elbette ama haritada gostermemi beklemek yanlis olur

  • bu muhteşem filmden muhteşem birkaç ayrıntı da şöyledir:

    -----kitabını okuduktan sonra gelen edit aşağılarda-----

    - filmin başlarındaki küçük ellie'nin ilacı almaya koşma sahnesi ve ayna sahnesi tekrar tekrar izlenecek derecede güzeldir. babanın ölüm sahnesinin gösterilmemesi ve sadece ellie'nin yüzüne odaklanılması, duygulara çekilen önemi gösterir. "güzeeel" hanesine bir puan daha koyar.

    - filmde ellie'nin iş arkadaşlarından gözlüklü abi sinyali bilgisayarda görünce ekrana "hello" der ve uzaylı abilerle ilk temas kurulur. yine güzel bir sahnedir.

    - görüntülü mesajın alınmasından sonra ekrana hitler'in gelmesi ile hükümetten görevli kitz'in biraz önce dışarı çıkarılan askerleri odaya geri çağırması "ordu olaya el koydu, dağılın lan!" mesajı verir. bunun hemen güvenliğe tehdit olarak algılanması toplumun ne derece paranoyak olduğunu gösterir.

    - kitabı okumadım ama filmden görülebileceği kadarıyla en ilginç karakterlerden birisi hükümet görevlisi kitz. kendisi her şartta kötü bir senaryo yazar. örneğin yazılı metinlere ulaşıldığında bunun vegalıların koloni projesinin bir kopyası olduğunu veya ulaşım aracının vega ordusunu getirecek bir araç olduğunu söyler. bürokrasinin o sıkıcı çarklarının ve sabit yapısının çok canlı bir göstergesidir bu karakter. nasıl ellie bilimin, palmer tanrı inancının, drumlin puştluğun simgesiyse bu filmde kitz de devlet faaliyetinin simgesidir. ama film boyunca aman vermediği bu sabit yapısı, filmin sonundaki "that is interesting, isn't it?" sözüyle yerle bir olur. bir "oh be abi" çektirir. neticede drumlin'den daha sempatik gelen bir karakter kendisi.

    - filmde bill clinton'ın konuşmaları nasa'nın bir projesi ile ilgilidir ancak robert zemeckis'in "lan bu konuşmaları filme koyarsak çok şekil olur be" düşüncesiyle filme konulmuş ve çok da güzel olmuştur. aferin diyoruz. [1996'da yapılmış, mars projesi ile ilgili konuşmalarmış. filmde bill clinton'ın son olarak göründüğü sahnedeki konuşma ise bosna savaşı ile ilgili bir konuşmaydı sanırsam ama çok sallıyor olabilirim o yüzden doğru bilgiye erişildiği an yenilenecek bi madde bu]

    - 3 tane sahnede arkadan gümbür gümbür gelen bir müzik var. birincisi hadden'ın ellie'ye şifreyi açıkladığı, diğeri makinede joseph'in bombayı patlatmadan önce farkedildiği, sonuncusu da yine hadden'ın mir'den hokkaido'daki ikinci makineyi gösterdii sahne. ben bu kadar gaza getirici bir müzik görmedim arkadaş. ya da şöye yaklaşılabilir olaya, o sahneler filmin can alıcı, en gaz sahneleridir.

    - filmin sonlarında ellie ifade verirken "bir tecrübe yaşadım, ne kadar küçüğüz, bizden daha büyük şeyler var ama yalnız değiliz onu anladım" konuşmasını yaparken palmer'ın ona inanmaya başladığı sahne de gerçekten güzel. kamera ona odaklanır ve o sahneyi hissettirir.

    - "wanna take a ride?" diyen hadden'a "hell yeah!" diyor ve bu güzide filme ait tespitlere şimdilik son veriyorum.

    kitabını okuduktan sonra gelen edit:

    öncelikle baştan bir şeyi söyleyeyim. kitap ve film arasında önemli farklar mevcut, bu farkları da aşağıda spoiler gözetmeksizin iliştireceğim. ancak öznel değerlendirmemi söylemem gerekirse giriş ve gelişme açısından film benim gözümde daha başarılı yansıtmış hikayeyi. sonuç aşamasında ise verilmek istenen mesaj kesinlikle kitapta daha başarılı. ayrıntılar aşağıda.

    - hikayenin baş kahramanı ellie olduğundan kanımca en önemli fark, filmde ellie'nin annesi henüz doğumda öldü diye bize tanıtılırken kitapta hikayenin sonuna kadar yaşaması. hatta ve hatta ellie'nin dış dünyadan gönderilen mesajı çözmesinde başat bir rol oynuyor annesi. [özellikle öldükten sonra ellie'ye verdiği mektup onun yaşama ve amacına olan bakışını değiştiriyor, bilimsel düşüncesinin doğası gereği taşıdığı şüpheciliğin ve bunun ister istemez yaşamında yarattığı tatminsizliğin bir anlamda son bulmasına vesile oluyor. gayet şık bir bağlama olduğunu düşünüyorum]

    - bir diğer fark, filmde çok başarılı işlendiğini düşündüğüm palmer joss karakterinin kitapta çok ön planda olmaması. filmde tanrı inancı bu karakter üzerinden temsil edilirken kitapta farklı karakterler (palmer joss dahil) ve ellie'nin iç çelişkileri üzerinden temsil ediliyor. peki bu hikayeye ne katıyor veya filmden alıştığımız hikayeden ne götürüyor? götürdüğü kısım palmer ve ellie arasındaki aşka varan duygusal bağın kitapta yer almaması. buradan hareketle de ellie'nin kırılganlığını kitapta sona kadar çok da göremiyoruz. tanrı inancının birden fazla karakter üzerinden temsil edilmesinin hikayeye kattığı nokta ise farklı bakış açılarının, farklı ulusların inanış biçimlerinin biraz da olsa bize tanıtılması.

    - filmde puştluğun simgesi olarak bize tanıtılan drumlin karakteri kitapta daha soft bir karakterde. ancak yine de ellie'nin ona olan mesafesini, ellie'den rol çalma çabalarını yine görüyoruz. filmdeki gibi sonu da aynı oluyor, bir tatmin duygusu yaşıyorsunuz.

    - filmde ellie'nin en büyük destekçilerinden ken karakteri (hani şu gözleri görmeyen, dünyalar zekisi abimiz) kitapta devlet kurumuna bağlı çalışan bir karakter. kanımca hikayeye bir katkısı pek yok kitapta. filmde daha başarılı işlenmiş.

    - devlet faaliyetinin simgesi abimiz, erol taş kalpli kitz karakteri kitapta da filmde olduğu gibi ellie'nin ve çabalarının dimdik karşısında. ancak filmden farkı, sonunda asla ve asla tatmin olmuyor, üstüne üstlük ellie'ye tımarhaneye tıkmakla tehdit ediyor. neticede filmde drumlin'e hissettiğiniz duyguları kitapta kitz'e hissediyorsunuz.

    - en bariz farklardan biri elbette ki filmde yalnızca ellie contact kurarken kitapta 5 kişi contact kuruyor. bunun yarattığı farklılık ise 5 farklı kişinin verilmek istenen ana fikre giden 5 farklı yolu temsil etmesi. filmde de bu şekilde işlense çok şık olurdu kanaatindeyim ancak sinemada bunu yapmak için 4 saati aşkın bir süre gerekirdi [hem karakterleri tanıtacaksınız, hem süreci anlatacaksınız hem de sonuca bağlayacaksınız] bu da izleyiciyi sıkabilir, ancak gerçek sinefillere yönelik bir yapım olurdu contact. zannımca box office mantığıyla hareket edilmiş, kabul edilebilir bir husus. neticede bu bir belgesel yapım veya 4-5 bölümlük mini dizi olsaydı aynen kitabı sahneye koyabilirlerdi.

    - gözüme çarpan, hikaye açısından söz etmeye değer bir başka fark, filmde yine çok başarılı bir şekilde işlenmiş s.r. hadden karakteri. hadden filmde ellie'inin araştırmasını yürütmesinde, mesajın içeriğinin çözülmesinde başat bir roldeyken kitapta birçok aktörden, ayaktan biri. yine çok zengin, yine ticari bir deha [özellikle kitapta anlatılan hikayesinden, reklamcılık sektörüne vurduğu derin darbe ve bir anda istenmeyen adam olması] olarak sunulan bu karakterin neden dünya devletlerince, sistemce sevilmediği kitapta çok daha iyi işlenmiş.

    şimdilik aklıma gelenler bu kadar. nihayetinde benim kitaptan çıkardığım sonuç (filminden farklı olarak) şu oldu: gönderilen mesaj, verilmek istenen alt metin, her şeyin üzerinde (buna bilimsel düşünce, tanrı inancı, yaratılış felsefesi, varoluş felsefesi dahil) yer alan ortak bir zeka kavramı olduğu, bu zekanın insanda ortak olduğu ve carl sagan'ın bizi bu zekayı kullanıma teşvik etmesi. filmde varılan nihai sonuç ise insanın evrende yalnız olup olmadığı sorusuna bir cevap niteliğinde.

  • ne zaman bir yasak, baskı bir şey gelse kullanılan savunma cümlesi. mesela beyoğlu'nda masalar kalkar "yurtdışında böyle", alkol yasaklanır "abd'de böyle", sigara yasaklanır "avrupa'da da aynen böyle".

    buradaki mantıksal sıçış şu önkabulde:

    "türkiye ile medeni devletler arasındaki uçurum bundan daha öncelikli tüm konular açısından kapandı ve sıra buna geldi".

    durum bu olsa kimsenin yasaklar umrunda olmaz. olmayacak. zira ben bileceğim ki bu yasakta bir yanlış varsa benim okuduğum, takip ettiğim gazeteci hapse girmeyip hükümete benim için çıkışabilecek. o gazetecinin uyandırdığı halk gidip gaz yemeden taksim'de yürüyebilecek. o taksim'de yürüyeni gören devlet kendi halkına fırça atmak yerine geri adım atacak, hatasını düzeltecek.

    ama eğitimde sondan ikinci, basın özgürlüğünde 154., insan haklarında sonuncu, aklına ne kadar temel hak ve değer gelirse onun listesinde sonlarda olup sonra kendi tabanını yalama operasyonunu "yurtdışında da böyle" diyerek savunmaya kalkmak... nasıl desem... bari ışığı söndürselerdi.

  • osmanlı devrinde, makam, mevki sahibi olan ya da bir şekilde zengin olan kişilerin, ölümden sonra mülkiyetlerini devam ettirmek için vakıfları kullanması. örnek hizmet olarak da cami yaptırmaları. şöyle ki, bir paşa devlet tarafından mallarına el konulmaması için, bir vakıf kurarak cami yaptırır. bütün mali işlerini de vakıf aracılığıyla yapar, yani vakıf üzerinden kendi paravan şirketlerine para aktarır ve servetini, müsadereden, osmanlı hazinesinden bir şekilde kaçırır.

    ne zaman osmanlı devrinden kalma bir cami görsem bu ayrıntıyı hatırlar hangi haksız kazancın abdesti diye merak ederim. ve ayrıca günümüzde ak parti iktidarının da böyle uygulamalar içinde olduğunu görünce ister istemez neo osmanlıcılık bu mudur yani diye ayrıca sorarım.

  • norwich city kulubunun logosunda neden kanarya oldugunu ogrenmek.

    on bilgi: bildiginiz uzere rte tum toplumu soma katliami ile ilgili, bu isin fitratinda olum var deyip bir guzel aptal yerine koydu. verdigi ornekleri de 1800'lu yillardan ve 1900'lu yillarin basindan secti.

    o yillarda maden kazalarinda karbonmonoksit zehirlenmesinden korunmak icin madenciler yanlarinda bir kafeste kanarya indiriyorlar. kanarya insanlarin farkedemedigi seviyelerde karbonmonoksiti farkedip hizlica bayiliyor veya oluyor. bunu farkeden madenciler de hizla madeni terkediyorlar. (evet, ornek verilen yillardaki teknoloji bu!)

    bu sebeple madencilerin can dostu olan hayvan kanarya.

    norwich city de taraftarlarinin cok onemli kismi madencilerden olusan bir kulup. dolayisiyla logosunda da bu sebeple kanarya var.

  • ülkede bir şair, bilim insanı, sanatçı veya sporcu yetiştiremeyenlerin "çivi çakıyoz yeaa" diye atladığı köprü.

    insana değil beton dökmeye yatırım yapın: sonra altınızda alman arabası, cebinizde amerikan telefonu, ayağınızda amerikan ayakkabısı, üzerinizde italyan kıyafeti ile fransız-isveç tasarımı, bankadan borçla yapılmış köprüden geçerken miliyetçilik yaparsınız boş boş...

  • şerbetle, şekerli gıdalarla büyümüş nesil viskiyi sevmez tabi. şarapta merlot tercih eder, blush içer, sürekli yumuşak, şekerli içimin peşinde koşar. olmadı gazoz katar içine ya da meyve şarabı içer. cabernet'leri de sevmez syrah'ı da. viskiyi de gider limonataya katar, gazoza katar, kolaya katar. kokteyl ister "alkolü bol olsun" der, getirirsin bir yudum alır yüzünü ekşitir, "olmamış bu" der. olmamış dediği kokteylin tadı değil şekerin az oluşudur, alkol oranına göre.

    vücut alışmış çünkü. şeker diğer tatları, duyuları kör etmiş, hormon ayarlarını bozmuş; şekersiz, ekşi, sert bir tatla karşılaştı mı mutsuzlukla bağdaştırmış tükettiklerini. hatta genlerine bile işlemiş olabilir. ne de olsa bol şekerli muhallebiyle yetişmiş bir nesil. tabi bir de olmazsa olmaz çikolatayla, çeşitli drajelerle.

    bu şeker hastalarına göre pahalı, gövdeli, asidik, bütün duyuları uyaran alkol tüketmek mallık.

    kaliteli viski tüketen işadamları, milyonerler, ünlü profesörler, bilim adamları, mafya babaları falan hep hava civa, gösteriş için tüketiyorlar. bir lezzet bir tat almaları imkansız bu güruha göre.

    yani demem o ki az ötede şekerle, şurupla oynayın da kaliteli viskiye bok atmayın.

    şahsi olarak alkol tüketimim oldukça sınırlı. herkes için de sınırlı kalmasını tavsiye ederim. en iyi alkolün bile vücuda yararı verdiği zararın 1/10'udur.

    yeşilci olmak güzeldir, sağlıklıdır.

    edit: aslında kimseyi gömmek gibi bir niyetim yoktu. öyle anlaşılıyor entry'den sanırım. bunun tersini düşünelim mesela. şekersiz çay içen birine 2 çay kaşığı şeker atılmış çay verin bakalım. sopayla kovalamıyor mu sizi. başkaca olarak kahve de acıdır mesela kimi şekerli içer kimi şekersiz. şekersiz kahve içen şekerliyi beğenmez, şekerli içen şekersiz kahveyi doğal olarak beğenmez.

    alkolde de böyledir. damak şekerli içeceklere alıştıysa viski sek olarak acı gelir, kötü gelir, berbat gelir. hatta "bunu nasıl içiyor bu manyaklar?" eşliğinde yutmaya çalışırsınız. şekeri azaltın, hayatınızdan, kahvenizden, çayınızdan, yiyeceklerinizden eksik edin. sonra tekrar güzel bir viskiden ufak bir yudum alın. aydınlanma yaşayacağınıza eminim.

    edit2: bir mesaja cevaben yazdıklarımı da buraya ekliyorum. vakti olup okumak isteyene.
    viskinin neden dünyanın her yerinde tutunduğuna dair bilgiler de içerir:

    "sen de haklısın. viski diğer şeylerle karışmaz. zaten karıştırıp içenlere ve viskiyi beğenenlere bok atanlara yazdım. viskiyi sadece zenginler içer demedim. bilim adamları, profesörler de yazdım. nihayetinde bir ceket bir gömlekle ölen de çok aralarında. viskinin bu gruplar içerisinde daha çok tutmasının nedeni, zaten tadında, yoğunluğunda olan değişimler. kaliteli bir viski zaten çok içilmez. viskiyle sarhoş olunmaz. viskiyi içtiğin zaman beyin o anda anlık durur. içindeki envai çeşit aromayı beyin tanımaya çalışır. viskinin 5 cl'sinin verdiği rahatlığı ve beyni durdurma, rahatlatma etkisi başkaca hiçbir içkide yoktur. o nedenle alınacak önemli kararlardan, sıkıntılı toplantılardan, yazılacak bir makaleden önce bir kadehin yarısı kadar viski içmek beyni biraz olsun rahatlatır. bu koku denemeleri arasında buruna reset atmak için aralarda kahve koklamak gibidir. bunu anlamak da viskinin o envai çeşit aromalarında çok ufak yudumlarla kaybolmayı gerektirir.

    votka dediğin zaten karışım için en uygun içkilerden biridir. cin de öyledir bununla birlikte. bunlarda çok aroma aranmaz zaten olmaz da. alınan tat ve koku içeriğindeki etil alkolün derecesiyle orantılanır. bir de saflığıyla. ne kadar distile edilirse o kadar pahalılaşır. hatta hazır aromalı votkalar en pahalıdan en ucuza çoğu markada mevcuttur mandalinalı, vişneli, elmalı, vanilyalı gibi.

    mesela bir dolarlık viski üreten bir marka bile sonradan eklemeli aroma koymaz koyamaz içine satmaz çünkü. satsa da sattığına viski diyemez. viski distile edilmez. aksine içi kavlanmış ya da özelliğine göre kavlanmamış fıçılarda bekletilerek kendi değişken ve eşsiz aromalarının oluşması sağlanır. tarladan toplanan arpa, buğday, mısır, çavdardan yapılır. düşün şimdi blended da olsa single malt da olsa bu ürünlerden binlerce tat farkı ortaya çıkar. ve her fıçıda bile tat koku farkı oluşabilir. beyin de alışık olmadığı tatları algılarken yoğunlaşır. bu da ilk yudumda bile stresten, asabiyetten, heyecandan uzaklaşmanıza yardımcı olur.

    dediğim gibi içki içen biri değilim. övmemin nedeni çok boklanması oldu başlıkta. etki tepki bir nevi."

    edit3: marka soranlar oldu. herkesin aromada, kokuda farklı zevkleri olabilir. bu konudaki en güzel türkçe kaynak: http://meleklerinpayi.com/ .

    buradaki tadım notlarını okuyarak bir başlangıç yapabilirsiniz.

  • evde kalma sürecine benim de bir katkım olsun istedim.

    herkes eve tıkılmışken bunu avantaja çevirip kendi evcil ekşi mayamızı hazırlama ve marketteki ekmeklerle etkileşimi kesme zamanı geldi.

    ekşi mayalı ekmek yapmak için önce kendimize ait olan bir ekşi maya hazırlıyoruz. bu süreç dışarıdan bakıldığında zor gibi görünür fakat çok eğlenceli ve basittir. zaten ekşi maya yapımı en fazla 10 günümüzü alacaktır. her gün aşama aşama yol alacağız ve sonunda bizim kendi ekşi mayamız olacak. ekşi mayamızı yaptıktan sonra yıllarca buzlukta saklayabilirsiniz. istediğiniz zaman alıp kullanır ya da buzdolabında uyutabilirsiniz.

    bilmemiz gereken temel kuralları aşağıda belirtelim ve yapımına geçelim.
    - öncelikle ilk defa hazırladığımız ekşi hamura starter hamur diyoruz. starter hamuru sürekli olarak beslememiz gerek ama kafamıza göre beslemiyoruz tabiki. belirli zaman aralıklarımız olması gerekli.
    - biz ekşi starter mayamız 20-25 °c sıcaklık aralığında dinlendirilerek 12 saatte bir beslenecek şekilde planlıyoruz. “-bizim termometremiz yok” diyorsanız oda sıcaklığı yeterli ama zırt pırt yer değiştirmeyin. evin ılık bir yerinde besleyin.

    hadi başlayalım

    1.gün:
    ekşi maya yapımında kullanılacak olan araç-gereçler (kavanoz, tahta kaşık) temizlenip sterilize edilir. (bulaşık makinesi 70 derecede eterli işte). daha sonra 50 gr un tartılarak kavanoza koyulur. (bir su bardağı un 100 gramdır. şaşıracaksınız ama su bardağımız şudur) yarım su bardağı un kullanacaksınız demek oluyor.
    neyse işimize dönelim. 50 gr unun üzerine 35 °c sıcaklıkta 50 ml arıtılmış (içme suyu) ilave edilir. (bir su bardağı su 200 ml, evettt sen çeyrek su bardağı ekleyeceksin..) bu karışıma %5 oranında tuz eklenerek karıştırılır. (bir tutam işte) sonra kavanozun dışına ekşi mayamızın ismini yazarak üzerini tülbent gibi bir şeyle kapatıyoruz. lastik geçirip karanlık bir ortamda bekletiyoruz.

    2.gün
    karışıma 25 g un ve ılık (tercihen 35 derece) 25 ml su ilave ediyoruz ve dinlenmeye bırakıyoruz. karışımda küçük kabarcıklar oluşmuş olabilir. üzeri kabuk bağlamış olabilir. asla çok sallama. kabuğunu da çok elleme. rahat bırak. besledikten sonra tahta kaşık ile karıştır o kadar.

    3.gün
    kavanoza yine 25 g un ve 25 ml ılık su ilave edilerek dinlenmeye bırakıyoruz. bu aşamada bozulmuş gibi bir koku oluşacak. heh işte o amonyak kokusu. sakın atma. şimdi üzerinde kabuk oluşmuşsa kabuğu kaldırıp çöpe atabilirsin. karışım bu aşamada asidik zaten.

    4.ve 5. gün
    karışıma 12 saat ara ile iki kere 50 g un ve 35 °c sıcaklıkta 50 ml su ilave ediyor ve bırakıyoruz.

    6.gün
    burada kavanoz içerisinden 100 g’lık miktarı tahta kaşık yardımıyla alınıp kalan kısmın üzerine 50 gr un ve 50 ml ılık su ilave ediyoruz. bu şekilde mayamızı yeniliyoruz.

    7., 8., ve 9. gün
    karışıma 12 saat ara ile iki kere 50 gr un ve 50 ml ılık içme suyu ilave edilip dinlenmeye bırakılır.

    10. gün
    karışımın içerisinden 100 g’lık miktarı tahta kaşık yardımıyla alınıp kalan kısmın üzerine 50 gr un ve 35 °c sıcaklıkta 50 ml su ilave ediyoruz. burada ekşi maya hacimsel olarak büyümeye başlamış olduğunu göreceksiniz. bu aşamada yoğun kabarcıklar çıkararak size olan sevgisini belli eder. mayanız artık bir birey oldu. şimdi ekmek yapabiliriz bu maya ile.

    yukarıda garantili ekşi maya oluşumunu verdim. şimdi aşağıda ekşi mayalı ekmek reçetesini verelim.

    malzemeler
    500 gr ekmeklik un (tam buğday olursa daha iyi)
    100 gr tam buğday unu
    100 gr ekşi maya*
    380 gr su
    15 gr tuz. (hamurun içindeki tuz miktarı kabuğunun kıtırlığı açısından gerekli olan miktardır. himalaya tuzu kullanarak, rafine tuzun korktuğunuz zararlarından korunmuş olursunuz).

    döküm tencere (yoksa şart değil ama varsa mükemmel olur. ikamesi kalın çelik bir tencere de ya da kalın bir borcam olabilir)

    ekmek yapımı
    1. bir gece önceden derin bir kapta (plastik olmasın) 100 gr. doğal maya (ekşi maya) ya 50 gr. su ve 50 gr. tam buğday unu ekleyerek karıştırın. üzerini streç filmle örtüp oda ısısında bir gece bekletin

    2- ertesi sabah, suyun kalanı hamuru karıştıracağınız kabın içerisine alın. suyun üzerine sabaha kadar odaısısında bekleyip kabarmış olan doğal mayayı nazikçe ilave edin. tahta kaşık ile mayayı suyun içerisinde karıştırarak eritin. üzerine unun kalanını ilave edin ve 5-6 dakika basit bir şekilde yoğurun.yoğurduğunuz hamurun üzerini temiz mutfak bezi ile örtüp, ılık bir yerde tercihen 2 saat otoliz uygulayın. (bu aşamada otoliz işlemi önemli. yani hamura un ve sudan başka bir şey ilave etmeden önceki dinlenme süresi. bu süre ne kadar uzun olursa ekmeğiniz o kadar güzel kabaracaktır. otoliz süresi için tavsiyem minimum 30 dakika - maksimum 2 saattir). (mutfağınız soğuksa hamurun etrafına birer bardak kaynar su koyup fırın içerisinde bırakabilirsiniz)

    2. madde için not: burada gluten oluşumu için zemin hazırlıyoruz. peki ne işe yarar bu glüten oluşumu? ekmek hamurunun bir kenara fermente olması için koyduğunuzda bu elastik olan un ekmeğin içerisinde oluşan gazı tutar. hamur hacim alır ve büyür (taşar) işte biz buna hamurun kabarması diyoruz. bu yüzden glüten oluşumu önemli canım.

    3. gluteni oluşturduktan sonra mayamızı ilave ediyoruz.

    4. bundan sonrası önemli. `***` aslında her aşama için ayrı bir link verecektim ama daha hızlı hareket etmek için bu maddeden 11. maddeye kadar olan bölümü aziz doğrucu isimli gastronomi öğrencisinden detaylı bir şekilde videoya almasını istedim. kendisinin basit bir şekilde anlattığı video burada

    4. madde için not: hamur yoğururken bütün gücümüzü kullanmıyoruz. asıl amaç hamurun içerisinde havanın hapsolmasını sağlamak. fırına hamurumuzu koyduğumuzda bu hava alanları ekmeğimizin daha hacimli pişmesini sağlıyor. bol gözenekli ve lezzetli bir ekmeğin sırrı katlamada gizli. bu yüzden çeşitli katlama teknikleri var. yukarıdaki basit videoda “slap an fold” swipe and fold teknikleri detaylı olarak gösterilmiş.

    5. içerisi zeytinyağı ile yağlanmış kalıbın içerisine alın.

    6. kalıba yerleştirildikten sonra ilk iki saatte 30 dakikada bir katlayın. katlarken yanınızda bir kap su olsun. ellerinizi ıslatarak katlamayı gerçekleştirin.

    7. daha sonraki 3 ve 4. saatlerde bir kere katlayın.

    8. bir saat sonra hamuru hafif unlu tezgâha alıp ön şekillendirme yapın

    9. ön şekillendirilme yapılmış hamuru bir sepete alın.

    10. 18 saat +4 derecede mayalandırın

    11. pişirilmesinden 30 dakika önce ekmeğin pişirileceği döküm kalıbı ve fırını 260 derecede ısıtın.

    12. dereceyi 230 dereceye indirerek hamuru döküm kalıba koyarak fırına yerleştirin. bu sürenin sonunda fırın eldiveniyle iyice ısınmış olan kabı fırından çıkarın. şimdi bu kalıbın içerisine ekmek hamurumuzu şeklini bozmadan koymamız gerekli. şimdi yağlı kağıdı hamurun üzerine kapatıyoruz ve üzerine ekmek tahtası gibi bişey koyarak ters çeviriyoruz. şimdi hamur fırın kağıdının üzerinde. fırın kağıdının kenarlarından tutarak kabın içerisine alıyoruz. daha sonra pişme esnasında oluşacak olan gazın rahat çıkmasını sağlamak için çok keskin bir bıçakla 1cm derinliğinde bir kare şeklinde kesik atın. kabın kapağını tam olarak kapatıp fırının orta gözüne yerleştirin. kapak tam olarak kapanmıyorsa fırının içine alt göze ısıya dayanıklı kap içerisinde kaynar su koyun. (fırının ısısını 230 dereceye düşürün demiş miydim?).

    12. madde için not: daha önce belirttiğim gibi şişerken ekmeğin nemini koruyup kabarabilmesi için tercihen kapaklı ve derin, fırına girebilen bir döküm tencerenin içinde pişmesi gerekli. böyle bir tencereniz yoksa, benzer bir etki yaratacağını tahmin ettiğim kapaklı bir borcamda da pişirebilirsiniz. bu durumda her ihtimale karşı fırının içine ısıya dayanıklı bir kapta kaynar su bulundurmakta fayda var.

    13. ilk 25 dakika kapak kapalı, sonraki 20 dakika kapaksız olarak toplam 55 dk.pişirin.

    14. bu sürenin sonunda ekmeği dışarıya alın ve 40 dakika soğutun. işte bu kadar. =)

    son düzeltme: internette ekşi mayalı ekmeğin yapımı ile ilgili yukarıda vermiş olduğum reçetelerden çok daha basit ve hızlı reçeteler bulacaksınız ama elde edeceğiniz sonuçlar arasında büyük fark olacaktır. halihazırda evdeyken işin aslını öğrenelim.
    bu ekmeği yaparak çocuklarınızın beslenme şeklinde çok büyük bir fark oluşturacaksınız.

  • atatürk havalimanı saldırısından sonra müşteri seçip 400-500 tl fiyat çekerken bu günlerinizi düşünecektiniz.

    daha beter olun.

  • üst edit: yavaş ve imamoğlu na dost ateşi başlayacak yakında.

    baykal'ı göndermeden önce dosyaları kılıçdaroğlu'na veren , onu parlatan güç iki sevilen ismi harcarkende yardımcı olacak. uzun süredir muhalefet üzerinden yönlendiriliyor türkiye.

    bir düğmeye basıldı.

    1.suriyeli ve afgan gündemi bir anda susturuldu.

    2. kılıçdaroğlu sipariş bir soruya cevaben " khk'lıların tamamı göreve iade olacak " dedi.

    3 .gürsel tekin " hdp'ye bakanlık tabii ki verilebilir " dedi.

    4. akşener bizim olduğumuz masada hdp olamaz dedi.

    5. israil seçime 9 ay varken ikili bir çok anlaşma imzaladı ülkemiz ile.

    6. ufku açan kısım: borsa istanbul'da normalde abd'nin yaptırımı gölgesinde olan halkbank ve diğer bankalar 10 gündür tavan yapıyor ve sadece akbank'a giren yabancı para 2.5 milyar tl. 3 milyar $ gibi yabancı girişi tahmin ediliyor son 3 haftada.

    7. selahattin demirtaş millet ittifakını zora sokacağını bile bile öcalan vurgusu yaptı.

    özetle "batı " mevcutla devam kararı aldı.

    siyasi görüş katmadan paylasıyorum . parayı takip etmek çok önemlidir.

    edit:yüzden fazla mesaj gelmiş genelde destekleyici hepinize tesekkür ederim.

    a) akbank takasını açın son zamanlarda 240 milyon lot citi ve deutsche görsel alınmış. bildiğin batı sermayesi. rusların amerikan bankası üzerinden alım yaptığını iddia edenler yoktur umarım.

  • debemsi editi:
    bence hükümet şu sebeplerle çok üstüne gitmiyor bunun ve serbest dolaşımı önemsemiyor (veya baya baya istemiyor)

    - döviz kaçışı olacak
    - yurtdışına viezsiz gitmek isteyen kitle kendi kitleleri değil (neredeyse yüzde 1 bile kesişim yok)
    - kendi imtiyazlı kitlesi zaten kamu dışında bir iş tutturamadığı için hepsi yeşil (veya gri mri) pasaportlu, dolayısıyla yine gerek yok
    - dolaylı olarak, insanların avrupa'ya daha da sık gidip gelmesini ve orada gördüklerinden hem ekonomik hem de yaşam tarzı olarak heveslenmesini istemiyorlar.

    yoksa bunca yıldır bu kadar ayak diretilmezdi. kaldı ki aşağıda bahsettiğim programda belirttim -ve kendi gözlerimle de gördüğüm, hatırladığım gibi- 2010'larda ortam çok uygundu. türkiye'de mülteci yoktu, ekonomik kriz böylesine derin değildi, göçen eden yoktu, rahat rahat yapılırdı. ama işte bizim hükümetimiz ta 2016'da bile kılını kıpırdatmamış.
    bize de açıklama falan yapılmıyor elbette, kapalı kapılar ardında "bırak ya gitmesinler avrupa'ya falan" konuşmaları yapılıyor, bize de "ikiyüzlü ab" naraları atılıyor mitinglerde. bravo.
    ---

    selim kuneralp ve selim yenel medyascope'a konu olarak çok ilginç bir şey söylediler:

    2016'da kalkacakmış bu (türkiye için). davutoğlu boşa atmıyormuş yani.
    4 mayıs 2016 günü yapılan toplantıda, toplam 72 değişikliğin kalan 6 tanesi de yapıldığı takdirde vize muafiyeti verileceği söylenmiş.
    ahmet davutoğlu "nedir o kalan 6 madde" falan demiş ve sonrasında "yapın bunları" emri vermiş.

    fakat bildiğiniz gibi ahmet davutoğlu 18 gün sonra, 22 mayıs 2016'ta görevden alındı.

    o 6 kriter de hala yerine getirilmedi.
    - terörle mücadele kanunu
    - kişisel verilerin korunması ile ilgili bir şeyler
    - ab ülkeleriyle adli işbirliği

    diğer üçünü saymadılar.

    schengen vizesine küfrederken adres doğru olsun. vfs global değil başımızdaki belanın sebebi.

    kategori kategori düzeltelim demiş ab, önce iş adamları, sonra erasmus öğrencileri falan. sorun çıkmazsa genişletelim edelim demişler, bizimkiler onu da reddetmiş.

    selim kuneralp ve selim yenel ayrıca 2016'da türkiye'den kaçanların ve iltica edenlerin de son derece azaldığını hatırlatıyor. şunun şurasında 6 sene öncesinden bile başka bir dönemmiş gibi bahsedilebiliyor. öyle bir ettiler ülkenin içine.

    kaynak: https://open.spotify.com/…rtzgs?si=76c3dae431b84169

  • türk hava yolları'nın yaklaşık 40000 lira parama çökmesi rezaleti.

    olay mauritius isimli ada ülkesine taşınmaya karar vermemizle başladı. ada ülkesine vize almadan turist vizesiyle gelip buraları bir görüp beğenirsek kalacaktık, beğenmezsek dönecektik.

    turist olarak giriş yapacağımız için dönüş biletini de ibraz etmemiz gerekiyordu pasaport memuruna girişte.

    bu yüzden istanbul - port louis gidiş - dönüş bilet aldık 19 nisan 2023 tarihinde. gidişimizi "ekonomi-yarı esnek" seçtik. iptal ve iade söz konusu değil ya da kesintili iade olacak şekilde.

    dönüşümüzü ise iptal edilebilir / tamamı iade edilir şekilde seçtik. (ekonomi - esnek)
    kesintisiz iptal/iade seçeneğimizin olması için kişi başı extra 9000 tl kadar ödeme yaptık.

    bilete ait info mailinin gidiş uçuşu iptal/iade kısmı görsel
    dönüş biletine ait iptal/iade kısmı görsel

    görüldüğü gibi tamamı iade ibaresi mailde yazıyor.

    neyse adaya geldik 15 haziranda. beğendik. burada yaşanır dedik ve kalmaya karar verdik. türk hava yollarını aradım ve biletimi iptal etmek istediğimi söyledim. iptal/iade hakkım olmadığını, iptal etmem durumunda sadece 3000 tl geri alabileceğimi söylediler.

    bileti satın alırken geri dönüşümün kesin olmadığı için tamamı iade edilebilir bilet satın aldığımı ve bunun için extra ücret ödediğimi söyledim. neymiş efendim ücret kurallarına göre gidiş-dönüş uçuşların iptal/iadesi durumunda en kısıtlı ücret kuralına sahip biletin kuralları geçerli oluyormuş. yani gidiş uçuşum iptal/iade edilemez olduğu için dönüş uçuşumda da o bilete ait kurallar geçerli oluyormuş.

    birincisi bu bilgi biletin satın alındığı hiç bir aşamada verilmiyor. bu adımları az önce tekrar yaptım ve ekranı video olarak kaydettim. buradan videoya ulaşabilirsiniz. dilerseniz herhangi bir tarihte ıstanbul - port louis gidiş-dönüş bileti alma adımlarını kendiniz de deneyebilirsiniz. hiç bir aşamada bu bilgi verilmiyor. ücret kuralları gibi minicik gizli bir link bile yok.

    ikincisi madem böyle bir kural var, gidiş uçuşunu iade edilemez seçtiysem dönüşü alırken izin verme yazılımsal olarak ya da bana uyarı göster. de ki bak gidiş uçuşun iade edilemez dönüş uçuşunu iade edilebilir seçme.

    neyse müşteri hizmetleri geri bildirim oluşturun siteden falan dedi yardımcı olmadılar. dönüşe 4 gün var ve geri bildirimin ortalama yanıt süresi 1 hafta. bilet yanacak. yurt dışındayım. sözde ücretsiz olduğu söylenen türk hava yollarını her aradığımda turkcell ayrı bir kitliyor. 10 kere arayıp 1000 lira fatura ödeyerek cevap alabildim geri bildirimime.

    tabi ki olumsuz. okumaya değer bir şey yok. bla bla görsel

    dönüşüme çok az süre kaldığı için çaresizce biletimi açığa almak durumunda kaldım. son 48 saat açığa alamayız falan derler param komple yanar diye korktum.

    açığa alınan bileti de öyle bedava kullanmak yok tabiki. kullanmak istediğimde kişi başı 130 dolar + ücret farkını ödeyecekmişim. ben bileti aldığımdan beri 20.000 lira artmış ücret. malumunuz dolar.

    bu konuda yapabileceğim bir şey varsa tavsiyelerinizi bekliyorum. hukuki yollara başvursam bir sonuç alır mıyım bilmiyorum.

    velhasıl thy böyle bir şirkete dönüşmüş. zaten buraya gelirkende bir ayıp ettiler. yolda perişan olduğum için ses etmemiştim. havalimanına saatler önce giriş yapıp erkenden check-in yaptım acil çıkış yanındaki koltukları alabilmek için. 10 saat uçuş sonuçta. neyse saat geldi kapı açıldı. tam girişte koltuk numaralarınız değişmiş deyip rastgele bir yere atmışlar bizi. normal koltuk numaralarımızın üstünü kalemle karalayıp (görsel
    ) başka koltuk yazıp yolladılar bizi. pilot bir arkadaşım bunun kesinlikle mümkün olmadığını söylüyor.

    yazıklar olsun thy. prestijli bir şirket bilirdik biz de seni. o parayı burada 4 ay ev kiram olarak kullanacaktım. gerçekten büyük bir mağduriyet yarattı.

    edit: ülkeye kaçak girmişim de burada kalacakmışım gibi bir yanlış anlaşılma yaşanmış. ülke zaten vizesiz 60 gün kadar. buna ek olarak ülke diyor ki eğer uzaktan çalışabileceğiniz bir işiniz varsa gelin ben size premium vize vereyim burada istediğiniz kadar kalın. premium vizeyi de burada hemen halledebiliyorsunuz. gelmeden önce uğraşmak istemedim sadece.

  • 25 yasinda, aklim bir karis havada bir delikanli iken soyle yazmistim.

    "birgun petrol bugunku kadar degerli olmadiklarinda ne bok yiyeceklerini cok merak ettigim toplum."

    (bkz: arap/#10643)

    yarim asri bitirmek uzere oldugum bu gunlerde artik bu sorunun cevabini biliyorum.

    "yaptiklari birikim ile baska ulkelerin malini mulkunu satin alacak, neredeyse yagmalayacaklar. tabii bunu yaparken yuzyillardir oldugu gibi kulturlerini empoze edecek, diger kulturleri yok edecekler".

    ama tabii buna izin verecek saflikta ve denyolukta bir ulke bulabilirlerse. neyse ki oyle bir ulke yoktur herhalde degil mi?