3 entry daha
  • sahneyi çok özlemiş olan the climb'ın muhteşem bir performansla bizi çıldırtması ile sonuçlanan konser.
  • daha iyi olabilirdi vokali cok duyamadik sanki, ama guzel konserdi goz acip kapayincaya kadar bitti.. tekrari olur umarim
    tabi konserin ilerliyen dakikalarinda daha bi acildi gokalp
  • ne kadar sonlarina dogru yetismis olsam da guzel zaman gecirmis oldugum konser. ha tabi bir de replanigre nin etkisi de olabilir bunda.*
  • orada olan herkesi en az 5 yaş genç hissetiren, inanılmaz samimi bir konserdi.
    onlar sahneyi, biz onları izlemeyi çok özlemişiz, belliydi...

    kendi adıma, çok istediğim şeylerden biri (bkz: spineless/@bathique) tek bir eksikle gerçek oldu
    (bkz: kağan batır)
  • öncelikle çok fazla konsere gidebilen bir insan evladı olmayan ben şunu söyleyebilirim ki, doğmadan önce ciğerlerimi dolduran o acaip sıvıyı tekrar içime çekmiş gibi hissettim kendimi. ve ilk içime çekişte alıştım ona, biliyordum ki ona hiç yabancı değildim, hemen alıştım bir bütün olarak.
    kulaklarım da aynı şekilde, kendilerini vücudumdan sıyırıp ruhuma doğru yolculuğa çıktılar, ruhum böylelikle duyabileceği ve hissedebileceği ne varsa, hepsini aldı, bir zerre bile bırakmadı dışarıda.
    içimden bir ses sanki bana "konsere gitmeden önce sakın albümlerini dinleme" demiş gibi son zamanlarda hiç the climb dinlemedim, iyi ki dinlememişim. konserde, dışarıdan baktığımda bütün the climb şarkılarını doğuştan biliyormuş gibi gördüm kendimi.. özellikle everybody knowsun benim için taşıdığı anlamı biliyormuşcasına elini uzattı gökalp, sesin ve hissin taşıdığı tüm elektriği transfer ettik ruhlarımıza..

    konserin müzikal içeriğine gelince;
    gayet hissederek söyleyen bir vokalist, rahat ve yaratıcı bir şekilde söyledi. gerçekten de hissettiği her halinden belliydi, belki konsere hazırlanırken onlarca defa söylediği parçaları sanki ilkmiş gibi heyecanla söyledi. seyirciyi gözden geçirdi çoğu kez, gözlerini kapattı kısa kısa zaman aralıklarıyla.. açtığında ise hepimizi teker teker gördü, ne gördüğünün farkındaydı aynı zamanda.. bu doğrultuda mütevaziydi de.
    gayet hissederek çalan bir basist, soundundan taviz vermeyerek bütün varlığını ortaya koydu. sahnenin sol tarafı tamamiyle ona aitti ve davulcuyla paslaştı durdu. elleri o perdelerin üzerinde nasıl dans ediyordu, görmeliydiniz.. gitariste nazire eder gibi gezindi durdu, 5 tel birden sallandı o parmakların arasında.. zihni çevreleyen kalkan oldu, her yerimizi sarmaladı, konsantrasyonumuzun bir yerlere kaçmasını önledi..
    gayet hissederek çalan bir gitarist, tek başına melodilerin krallığında tahta oturmuştu adeta. telecasterın o müthiş tınısı, , işitsel orgazm yaşatan anlatılamayacak sesleriyle tüm konserde dikkatimizi çalıp durdu. oldukça zor ve teknik detaylarla donatılmış rifflerin nasıl arka arkaya sıralandığını ancak görsel ve işitsel bir senkronizasyonla anlayabilirdiniz, şimdi bile bunu düşündüğümde kendimi orada olduğum için şanslı hissediyorum.
    ve gayet hissederek çalan bir davulcu. gördüğüm en enerjik, en rahat davulcuydu adeta. vakti zamanında şaşkınlıka ve zevkle dinlediğim partisyonları canlı olarak görebilmek beni çok memnun etti, davulun konser alanını yırtan hırçın seslerinin, kulaklarımın en ücra köşerlerinde yer ettiğini bilmek memnuniyetten başka bir şey ifade etmezdi sanırım. ayrıca, davul çok sevdiğim bir enstrüman olagelmekle beraber, bu yüzden davulcuya kıyak geçtiğimi düşünmeyin, o bütünün bir parçasıydı ve bütün gerçekten de sağlamdı. sağlam bir bütünün sağlam bir parçası olarak davulcudan bir adet çatlak baget kapmanın ironisini de yaşıyorum aynı zamanda.

    bütün olarak gayet hissederek çalan the climb, canlı canlı izlediğim en iyi konseri verdi.

    sonuçta kulaklarımın meşgul olduğu oranda gözlerimin de meşgul olduğu bir konserdi. yeniden doğmuş ve oyun parkında en sevdiği oyunları oynayan bir grup çocuk gibiydiler, sevinç çığlıklarını dikkatle dinlemek, her hareketlerini izlemek kayda ve keyfe değerdi.
    gerisinin geleceğini tahmin ederek benim için bu güzel konserin son noktasını koyuyorum`.`
  • sırasıyla değil ancak playlisti asagı yukarı soyle olan, unutulmaz konser.

    everbody knows
    candy
    loneliness
    all kinds of love
    lost (bundan emin değilim, ama calmıslar gibi geliyor)
    gone
    waydown
    empty
    perfectly nothing (x2 yanılmıyorsam)
    turning black
    when you call my name
    lacuna (x2)
    somebody's toy
    spineless
    clay boy (x2)

    neredeyse ıkı albumden de butun sarkılarını calarak, bır gun ıcınde kat ettiğim 450* km'nin her metresine değmiş inanılmaz konserdi. gökalp'ın her mimigi, kerem'in her notadan ayrı ayrı zevk aldıgını bellı eden hareketleri, grubun enerjisi, samimiyeti, ortamın guzelligi, dinleyen cogu ınsanın sozlere, muzige, climb'ın guzelligine bastan sonra eslik etmeyi bilmesi, ne kadar özledigimizi, ne kadar özlediklerini gosterdi.

    when you call my name'le gozlerımızı kapatıp ucuncu gozlerımız acık kendımızı kaybedisimizden mı bahsedeyım, perfectly nothing'le az once ayak bastıgım ankara'da yasadıgım city sick halinin sarkıyı her dınleyısımde oldugu gıbı dun gece tuylerımı dıken dıken etmesınden, spineless'ta dolan gozlerimden mi... her sarkının senelerdir biriktirdigim hikayeleri vardı, dun her saniye iyi ki beklemısım dedim, iyi ki gelmisim, gormusum. kolay kolay unutmam artık.

    dun geceden sonra kafamın ıcınde yankılanan sesleri nasıl durdurum artık fikrim yok, o goruntuleri, sahneden ustumuze atılan milyonlarca gülü nasıl döner de yutarım.

    superdi.

    tek kelime.
  • climb'ın neden en iyi olduğunu anlatan konserdi.
  • uzun süre aradan sonra kulaklarımızın pasını silmiş konserdir. lost parçasının yeni düzenlemesiyle dinledik. cok güzel olmuş. sadece kendi parçalarını çalmaları da uzun süreden aradan sonra ilk konser için dogru bir karar. gökalp yine mikrofonla savaş halindeydi ve alnını kanattı. o değil de özlemişiz lan the climb i.
  • açılışın birinci albümün birinci parçasıyla yapılması gibi klas bir hareketin ardından şarkı aralarında durulmaması olayın kendisinin hızlandırılmış the climbkursu tadında algılanmış olmasını da sağladı demek istiyorum. ha tabi en önemli lisansüstü dersimiz de farklı bir düzenlemeyle karşımıza çıkan lost isimli parçada yaşandı. üstüne tatlı olarak da anlatıcının neyi tekrar ettiğine dikkat edin çocuklar tekrar edilen şey neden tekrar edilmiştir sorusunun cevabı çok önemlidir isimli dersimizde de gördük ki perfectly nothing, all kinds of loveve clayboy.
2 entry daha
hesabın var mı? giriş yap