2 entry daha
  • bin yıl önce falan, epey bi küçüğüm... adını sonradan hiç unutmayacağım ercüment batanay diye biri, bilmediğim, tanımadığım bir enstrüman çalıyor. dün gibi hatırımda...
    büyülenmiştim. işte onunla başladı 'saz heyeti' merakım, ilgim.
    büyüdükçe öğrendim ki 'saz heyeti' aslında akarsu... bazı şarkıcılar da işte bu akarsuya düşüp, kapılan, akıp giden yaprak parçası, bazıları dal, bazılar çer çöp falan, bazıları kağıttan gemi, bazıları da akarsuyun yatağını yorganını alt üst edebilen 'bi şey'.

    sonra gür akad hayranı da oldum. ahmet kanneci, erkan oğur, manuel barrueco, pepe romero, lefteris zervas, selim bölükbaşı, arif sağ, ara dinkjiyan hayranı oldum ve bi dolu ismini bilemediğim 'saz heyeti' elemanlarına hayran oldum. mesela şurada çalan klarinet sanataçısına (bkz: https://www.youtube.com/watch?v=lwj0ceh6580)

    hep onlara dikkat ettim. bazı enstrumanistleri çaldıkları eserlerden çekip çıkarınca ortada kalanın 'tırıvırı' olduğunu anladım/gördüm/şahit oldum.
    bi de sezen aksu, ışık doğudan yükselir, albümünü yaptı ya...
    artık netim: 'saz heyeti' can suyu.

    işte tolga şanlı...
    5-6 senedir, belki de daha fazla, hayranıyım. gitarist.
    gitar sanatçısı mı denmeli? gitar virtüözü, tamam.

    kısıtlı imkanlarımla takipçisiyim ama izleyebildiklerimden, dinlediklerimden gitar çalmıyor da 'oluyor' gibi hissediyorum. özellikle bestelerini icra ettiği zaman; gitar oluyor, nota oluyor, ses oluyor, his oluyor, şarkı oluyor.
    hatta var ya bazen yüzü maestro oluyor. kıs sesi, yüzüne bak, ne çaldığını anla.

    son 1-2 aydır bunu dinliyorum: nepenthe (bkz: https://www.youtube.com/watch?v=mkelexsqpyo)
    tolga şanlı bestesi. bi dinleyin, tüm yazdıklarımı kapsadığını, tarif ve tasvirimin az bile kaldığını görebileceksiniz.

    var ya, bi gün, bi yerde, bu yazdıklarımı mikrofonda söyliycem ve sahneye onu davet edicem. sonra o çalarken ben suya düşen yaprak mı olurum, dal mı olurum, kağıttan gemi mi görücez.
hesabın var mı? giriş yap