• marks'in 1875'te yazdigi ancak yanilmiyorsam ilk kez 1890'larin basinda yayinlanabilen ve alman sosyal demokrat işçi parti'sinin gotha kongresi'nde kabul ettigi programin eleştirisini içeren notlardan oluşur. marks'in en önemli eserlerinden biri olma niteligin itasimasina ragmen ilginç bir sekilde az bilinir. notlarin önemi parti programinin elestirisinde kulalndigi eglenceli polemiklerden çok, sosyalist teori açisindan o döneme kadar oldukca bos bir alan olan devlet, sosyalizme geciş gibi konularda somut öneriler icermesidir...
    gotha kongresinde alman sosyalist hareketindeki iki egilim (liebknectçiler ve lassale cilar birlesmişti) arasinda bir uzlasma programi onaylanmis ancak marks bu uzlasmanin sacma sonuclarina dikkat cekmişti... erfurt ise parti'nin ikinci kongresidir ve o dönemde yasamayan marks'in notlarindan hareketle engels'in erfurt programi üzerine notlarindan olusur... marks'in notlari üzerinde kautsk'nin baskisi üzerine engels'in çesitli "düzeltmeler" yaptiğina iliskin dedikodular vardir... dedikodular bir yana her halükarda eglenceli metinlerdir... marks gotha programi üzerine notlarini dixi et salvavi animam meam diyerek bitirir ve huzur bulur, huzur bulmak da güzel meslektir...
  • marks ele$tirisinde sosyalistlerin her$eyi emege indirgemelerini ele$tirir: insanlarin dunyasinin kurulu$unda, emegin yani sira doganin da payi vardir der. sonra walter benjamin bunu temel alir ve $unlari soyler: sosyalistler doga uzerindeki egemenlikte sadece ilerleme boyutunu gorurler, toplumun gerilemesini gozden kacirirlar... doganin somurulmesi anlamina gelen bu tespit cokca makalenin, tarti$manin konusu olmaya devam edecektir. ve daha iyi bir toplum kurulup da bugune ait karga$aya son verilse bile doganin acilarinin dindirilmesi mumkun olmayacaktir. eksiksiz bir adalet hayaldir.
  • 1. "emek bütün zenginliğin ve bütün kültürün kaynağıdır, işe yararlı emek, ancak toplum içinde ve toplum tarafından meydana getirildiği için, emeğin geliri, tümüyle, eşit hakla, toplumun bütün üyelerine aittir."

    gotha programının ilk maddesinde zenginliğin biricik kaynağı olarak ele alınan "emek" tanımına karşı, marx'ın ortaya koyduğu kullanım-değerlerine kaynak olma belirlemesindeki “doğa” yaklaşımı, belirli hegemonik mücadele bölgelerinde yoğunlaşarak ön ek alan fraksiyonlardan yeşil-sosyalist bakışla, bir tür çevrecilik doğrultusunda geliştirilen, sınıflar ötesinde çoğaltılmış mücadele alanları için teorik nüve sağlayabilir mi?

    ya da, sınıf dışında çoğaltılmış bu türden radikal demokratik alan açma stratejilerinin ötesinde, "doğa" ile sakallının kast ettiği gerçekte nedir?

    “emek, bütün zenginliğin kaynağı değildir. doğa da, tıpkı, bir doğa gücünün, insan emek-gücünün deyimlenmesinden başka bir şey olmayan emek gibi kullanım-değerlerinin (ve kuşkusuz maddi zenginlik de bu değerlerden meydana gelir!) kaynağıdır. bu tümce, çocukların tüm okuma kitaplarında vardır ve emeğin ilgili nesnelerle ve araçlarla işlev gördüğünü kastetmesi ölçüsünde doğrudur. ama bir sosyalist program, onlara anlam verebilecek koşulları sessizce geçiştiren bu tür burjuva tümcelerine yer veremez. ve insan, daha başından, bütün emek araçlarının ve konularının birincil kaynağı olan doğaya karşı onun sahibi gibi hareket ettiği, kendi malıymış gibi davrandığı ölçüdedir ki, onun emeği, kullanım-değerlerinin ve dolayısıyla zenginliğin kaynağı olur. burjuvalar, yanlış olarak, emeğe doğa-üstü yaratıcı güç yüklemeleri için pek iyi temellere sahiptir; çünkü, salt emeğin doğaya bağlı olması olgusundan, emek-gücünden başka bir mülkiyete sahip olmayan insanın, toplumun ve kültürün bütün koşullarında, emeğin maddi koşullarının sahibi haline gelen başka insanların kölesi olmak zorunda olduğu sonucu çıkar. bu insan, ancak onların izni ile çalışabilir, dolayısıyla da ancak onların izni ile yaşayabilir.” [1]

    bir defa, “insan, daha başından, bütün emek araçlarının ve konularının birincil kaynağı olan doğaya karşı onun sahibi gibi hareket ettiği, kendi malıymış gibi davrandığı ölçüdedir ki, onun emeği, kullanım-değerlerinin ve dolayısıyla zenginliğin kaynağı olur” ile, doğaya karşı duyulması gereken hümanist bir saygı gerekliliğinin altı çizilmek istenmiyor. yani burada, gereklilik-sorumluluk-ahlaklılık vb. parametreleri ışığında değerselleştirilmiş bir mücadele biçimi arayamayız ki bu tutum, tarihsel maddeciliğin o meşhur (ortodoks!) maddi alt-yapı/üst-yapı ilişkiler ağını tamamıyla askıya almak anlamına gelir. verilmek istenen açık, burjuva yaklaşım yani tarihsel maddeciliğin karşısındaki idealist felsefe yani yine tarihsel maddeciliğe göre zorunlu sınıfsal akıl yürütme, üretim ilişkilerinde “doğa”yı göz ardı ederek, doğal olanı/tarihsel olanı/tarihsel determinizmle bağlaşık olanı silikleştirmiş olur. böylece;

    "burjuvalar, yanlış olarak, emeğe doğa-üstü yaratıcı güç yüklemeleri için pek iyi temellere sahiptir; "salt emeğin doğaya bağlı olması olgusundan, emek-gücünden başka bir mülkiyete sahip olmayan insanın, toplumun ve kültürün bütün koşullarında, emeğin maddi koşullarının sahibi haline gelen başka insanların kölesi olmak zorunda olduğu sonucu çıkar. bu insan, ancak onların izni ile çalışabilir, dolayısıyla da ancak onların izni ile yaşayabilir.”

    özcesi, “doğa” burada, insan ihtiyaçlarını doğrudan karşılamakla beraber (toplayıcılık vb.) emeğin, üzerinde hayatı ürettiği vasıta olarak, çeşitli tarihsel çağlarda farklı toplumsal düzenlemelere temel teşkil eden üretim araçlarını işaretler. burjuva idealist akıl yürütme, bahsedilen toplumsal üretim düzenini, verili bir sosyolojik formasyonun ve bu formasyondan elde edilen statünün korumacılığı temelindeki sınıfsal bilincin zorunlu kıldığı düşünce sistematiği gereğince, tarih içerisinde dondurulmuş üretim/bölüşüm şemaları inşa ederek, açıklamak zorundadır. bu noktada, marx'ın proudhon'un bilimsel inceleme biçimine yönelttiği "tarihsel ve anlatımcı yöntem" eleştirisine de selam gönderilebilir. (bkz: felsefenin sefaleti)

    [1] gotha programının eleştirisi, karl marx
  • marx'ın, robert owen'a çok şey borçlu olduğunu ifade ettiği eseri.
  • kitap hakkında:
    kitap ayrı baskı olarak aynı adla paris’te 1950 yılında yayınlanan fransızcasından türkçeye m kabagil tarafından çevirilerek, sol yayınlarınca, kasım 1969’da yayınlanmıştır.
    tam bu adı taşıyan bu ayrı baskının içeriğinde ise;
    birinci bölümde: f. engels’in önsözüyle birlikte; k. marks’ın, alman işçi partisi programının kenar notları, adlı esas metin,
    ikinci bölümde: gotha programı üzerine f. engels’in, august babel ve karl kautsky’e mektuplar,
    üçüncü bölümde: f. engels’in, erfurt programının eleştirisi,
    dördüncü bölümde: k. marks’ın, kugelman’a, bolte’ye ve albert sorge’ye mektupları ile f. engels’in mektupları,
    besinci bölümde: lenin’in, gotha programının eleştirisi üzerine,
    adlı yazı, mektuplar yer almıştır.

    ayrı baskı bu kitabın birinci bölümünde yer alan önsöz ve metin, yine sol yayınlarınca, aralık 1979 yılında yayınlanan, k. marks ve f.engels, seçme yapıtlar, cilt: iii’de, . 11-36 sayfalar arasında yer almıştır.
    *
    içerik hakkında:
    k. marks’ın, lassalle’in öncülük ettiği alman emekçileri genel derneği ile alman sosyal-demokrat işçi partisi’nin 1875 yılında almanya’nın gotha kentinde gerçekleştirecekleri birleşme kongresi öncesinde, esas olarak lassalle’cilerin damgasını taşıyan programın eleştirisini içermekte ve alman işçi partisi programı kenar notları gibi gayet alçakgönüllü bir başlık taşımaktaydı; bu birleşme kongresi öncesinde, delegelerden gizlenen bu metin, ölümünden çok sonra ancak, parti’nin lasselle’cilerle bağını kopardığı erfurt kongresi (ekim 1891) öncesinde, 31 ocak 1891’de neue zeit’te yayınlanabilmiştir.

    eleştir metninde, lassalle’cilerin damgasını taşıyan gotha programı’nın, komünist manifesto’dan beri işçi sınıfının ve sınıf örgütlerinin mücadelesinden edinilen deneyimlere göre taşıdığı ideolojik geriliği ve bundan duyduğu hayal kırıklığı ile olgun marks; “kapitalist toplum ile komünist toplum arasında, birinden ötekine devrim yoluyla geçiş dönemi yer alır. buna bir siyasal geçiş dönemi tekabül eder ki, burada, devlet, proletaryanın devrimci diktatörlüğünden başka bir şey olamaz.” diyerek, sınıf mücadelesinin esas yönünü ortaya koymuştur.

    kitabın üçüncü bölümünde yer alan f. engels’in eleştirileri ise, alman sosyal demokrat işçi partisi’nin, lassalle’cilerle bağını kopardıktan ve marks’ın 1875’deki bu programa eleştirileri de gün ışığına çıktıktan sonra, parti’nin, almanya’nın erfurt kentinde yapacağı kongre öncesinde kaleme alınan yeni programının değerlendirmesi amacıyla karl kautsky’ye yazdığı mektuba eklediği görüşlerinden ibarettir.
    f. engels bu programla ilgili olarak; “bu tasarı, eski programla karşılaştırıldığı zaman, çok daha iyi bir tasarıdır. özgül olarak lassalle’cı nitelikte olsun, kabaca sosyalist nitelikte olsun, eskimiş bir geleneğin birçok kalıntıları yeni programda geniş ölçüde dışta bırakılmış; teorik bakımdan taslak, bütünüyle, çağdaş bilim alanında yer almaktadır ve bu alanda durarak onu tartışmak mümkündür.”der.
  • karl marx tarafından 1875'te yazılması ile birlikte tam hali ancak 1891'de yayımlanan, alman sosyal demokrat partisi'nin "gotha programı" olarak da adlandırılan 1875 tarihli programının eleştirel bir tahlili olan marksist yapıt. marx'ın, alman sosyal demokratlarını ferdinand lasalle etkisinde kalmakla ve sosyalizmden ödün veren sağ sapmacı bir parti olarak nitelemesi en keskin eleştirisinin nüvesini oluşturur.

    bu eserinde marx, tüm sınıfların "reaksiyoner tek bir kitle" olarak ele alınmasının, işçiler ile köylüler arasındaki ittifakın görmezlikten gelinmesi olduğunu gösterir. lasalle'ın proletaryanın sürekli bir fakirleşme içinde olduğu savının ise sadece reaksiyoner mahiyette kullanılan pragmatist bir yaklaşım olduğunun altını çizer.

    sosyalizmin yüksek evresinin bir tahlili olarak da ele alınabilecek bu eser, sosyalist devrim ve proletarya diktatörlüğü aşamasının yaşanacak olmasının kaçınılmazlığını vurgular. kapitalizmden sosyalizme geçişin bir ara evresi olarak kabul edilen sosyal demokrasi ve akabinde gelecek devrimci proletaryanın devlet yönetimini ele alacağı anlayışı ilk olarak bu eleştirel kitapta dile getirilmiştir.

    sosyalist formasyonun oluşmasındaki ilk safhayı takiben, ikinci (veya yüksek) safhanın ekonomik olgunlaşmayı içereceği katkısı da ilk defa bu kitapta anlatılmıştır. bu olgunlaşmayı marx; fikir işçiliği ile beden işçiliği arasındaki farkların ortadan kalkması, toplumsal işbölüm sistematiğinde kölelik anlayışından vazgeçilmesi, çalışmanın zorunlu bir gereksinim olmaktan çıkıp mutluluğa dayalı bir yaşamsal anlayışa büründürülmesi ve herkesin ihtiyacı ve yeteneğine göre bir işbölüm anlayışları bu programın eleştirisinde ortaya konmuş, bunların ancak sosyalizmin yüksek safhasına ulaşıldığında hayat bulacağı başarılı bir şekilde anlatılmış ve tüm bu yaklaşımlar akabinde marksist düşüncenin vazgeçilmezleri arasına girmiştir.
  • marx'ın ironik ve gizemli bir cümlesiyle son bulur: dixi et salvavi animam meam.

    söyledim ve ruhumu kurtardım ya da yalnızca kendi ruhumu kurtarmak için söylüyorum olarak çevirilebilecek bu cümlenin içinde, belki de marx'ın ümitsizliği, kapitalizmin esaretinden kurtarılmayacak olmanın çaresizliği yatar.
hesabın var mı? giriş yap