hesabın var mı? giriş yap

  • 6 şubat 1958'deki kaza nedeniyle can veren manchester united takımı oyuncularına verilen ad. kazada diyemedim zira takımın incisi, bulunmaz hint kumaşı duncan edwards onbeş gün çarpışmıştı ölümle lakin galip gelen azrail olmuştu. bütün takım üyeleri aynı anda ölmemiştir, öncelikle belirtelim. ikinci bir noktaysa tanıma dair. bazıları o dönemde takımda bulunan herkesi busby'nin bebekleri olarak tanımlarken, bazılarıysa sadece ölenleri o isimle adlandırırlar. biz babadan şerbetli olduğumuzdan, ölenleri böyle adlandırırız; eklemeden başlamamalı sözlere.
    1956 ve 1957 yıllarında üst üste iki şampiyonluk kazanan çoğunluğu genç isimlerden müteşekkil bir kadrodur united'ınki. bir armada demek hatta daha doğru. bu kaza, bir manada manchester'in yükselişini geciktirmişti. çok da beklemediler hocaları matt busby sayesinde. bebeklerine adını da veren busby, yaralı kurtulmuştu o uçaktan. bir çoğumuzun da bildiği gibi, futbol tarihindeki ilk kaza da değildir bu. meşhur torino 4 mayıs 1949'da dağa çakılmış ve bir daha toparlanamamıştı. busby'si yoktu torino'nun, herhâlde ondandır diyerek lafı fazla uzatmadan bu bebekleri irdeleyelim.
    roger byrne takımın kaptanıydı. icabında hocasını bile hizaya getirdiydi lakin bu buranın konusu değil isminin altında yazdık. otuzunda bile değildi kaptan.
    tommy taylor bir gol makinasıydı. başka bir şekilde özetlemek ayıp olur kendisini. yaşasa, sayısız gole ve birtakım rekorlara imza atardı herhâlde. belki de çizmenin yolunu tutacaktı, kim bilir.
    billy whelan irlandalı'ydı. aslen dublin'in içindendi. liam da derler ona, bilesiniz. driplingi pek sağlam bir forvetti. kaybeden sadece manchester olmadı, irlanda da kaybetti.
    mark jones kaya gibi bir savunma oyuncusuydu. havadan asla geçit vermedi; tabii kazayı saymazsak...
    eddie colman sergen misali bir kerataydı. disiplin deseniz yok, kabiliyet deseniz çoktu. bekti lakin pek ses getirmişti.
    geoff bent stepnesiydi takmın. aslında müzmin yedek olmakla beraber en büyük talihsizliği byrne ile aynı mevkide oynuyor olmasıydı. şampiyon bir takımın parçası olmayı başka takımlarda forma giymeye tercih etmişti.
    david pegg biraz hasan şaş'ı anımsatmıştır bana. hasan'ın soldan içe kat etme hareketi var ya hepimizin ezberlediği, pegg bunun ustası. solak lakin ve mermi gibi şut atarmış. bir de santraforu tommy'nin kafasına adrese teslim top kesermiş ki biz bunu bizim deli adanalı'dan göremedik.
    duncan edwards ise bebelerin şüphesiz en iyisi, en önemlisi. her zaman içim acır adı aklıma gelse. bugün bile formaları satılıyor camiada. o james dean bir manada. ayrıca bazıları tarafından hakkında "yaşasaydı dünya futbolu pele'yi değil edwards'ı konuşacaktı" denilen bir yıldız. ne yazık ki o da söndü bu kazada. kazadan kurtulan bobby charlton da gözyaşlarını tutamaz edwards'dan bahsederken. timsah gözyaşları demeyin zira her ne kadar kendini beğenmiş bir adam da olsa, charlton futbolun sadece bir peygamberi olabildiğini iyi biliyor. tanrı, belki de ingiliz oğlunu 1958'de yanına aldı rahmetli babamın her zaman dediği gibi...

  • britanya'ya olan bakışım değişti. sağlak olanlar ingiliz, solak olanlar galli mi? nasıl oluyor?

    koskoca ingiliz milli takımı yirmi yıldır bir tane sol açık çıkaramazken, galler nasıl oluyor da sadece efsane yahut efsane potansiyeli olan sol açıklar çıkarabiliyor?

    giggs, milli takımı bıraktığı için cm oyunlarının doğası gereği tekrar bir galli efsane sol kanat oyuncusu yetişiyor gibi. galler takımında başka mevkilerde yıldız yokken sadece sol ön oyuncusu yetişiyor. ingiliz milli takımına ise bir türlü ideal, idare eder, bir sol ön oyuncusu bulunamıyor.

    aksan falan anlamam, kafa kağıdında yazana aldanmam, bir britanyalı'nın galli mi yoksa ingiliz mi olduğunu anlamak için topu sol ayağına atarım. soluyla önüne alıyor driplinge başlıyorsa galli, sol ayağı tahta olduğu için topu sağıyla tutmaya çalışıyorsa ingiliz, topu atana kadar bile beklemeyip bira içmeye gittiyse irlandalı, topu karşılamayıp aval aval bakıp çimlerde gezmeye başlıyorsa iskoç... kardeş burada arazi fiyatları kaçtan başlıyor diye soruyorsa türk.

  • japonya'da, nerdeyse hicbir magazada, satilan urunlere takili guvenlik alarmi cihazinin olmamasi. ve beraberinde getirdigi 'bir toplumun mutlak bir sekilde durust ve ahlak sahibi olabilecegi' sonucu. bunu yapabilmek icin de tanri inancina gerek olmadigi' cikarimlaridir herhalde.

  • bu adamın gönderilmesinde (gitmesinde) payı olan herkese bir sözüm var. sizin ben amınıza koyim.

  • erman toroğlu:

    -(muzu sallar) salladıkça yumuşar bu muz gökmen.

    gökmen özdanak:

    -salladıkça sertleşmesi gerekmez mi?

    iyice zıvanadan çıkmış program..

  • bir doğa kanunu. bunu al kütüphaneye koy, o telefon yine elinde. al bunu nasa'nın yerçekimsiz ortamlı odasına koy, o telefon elinde. paraşütle aşağı at elinde. havuza sok elinde. pizza yedir elinde, film izlet elinde, bisiklet sürdür elinde. ulan ne var o telefonun içinde o kadar mühim ne var arkadaş?? facebook'ta biri mi dürtmüş seni ne var allahın cezası?! tamam sakinim. başta da dediğim gibi. bir realite artık bu insanlar. her yerdeler ve ben bu durumdan rahatsızım. rahatsız olmayanlara da gıcığım kusura bakmayın.

  • burak yılmaz'ı izlemek; sevmediğin bir partiye oy kullanmak gibi, miden bulanmasına rağmen içkinden son yudumu içmek gibi, düğünde oynamak için aile büyüklerinin ısrarı gibi, otobüste güneş vuran yerde oturmak gibi... örnekler çoğaltılabilir.

  • insana beyin dumuru yasatmak icin ozel olarak planlanmis diyaloglardir.

    turkiye cikisi:

    - nereden geliyorsunuz?
    + ee.. nereden geliyorsunuz derken?
    - nereden geliyorsunuz buraya? (mukemmel aciklama ve otesi)
    + bir yerden gelmedim istanbul'dan amsterdam'a gidiyorum.
    - ha istanbul'dan mi geldiniz? (ulan ataturk havalimanindayiz ne yedin sen kahvaltida)
    + evet amk (amk silent)
    - peki iyi ucuslar.

    amsterdam'a giris:

    + merhaba
    - merhaba
    - .... (yanindaki elemanla flemenkce konusmalar)
    - nereye gidiyorsunuz? (hobaa)
    + ehm.. bana mi soylediniz? (birden ingilizceye dondugune gore oyle olsa gerek)
    - evet
    + iii.. bir yere gitmiyorum, buraya geldim.
    - (flaps diye muhuru yapistirir)
    + tesekkurler, iyi gunler..

    lan olm ne oluyor, benim tipi gorup "haha su tipe bak, dur azcik comak sokalim da beyni haslansin ibnenin" mi diyor insanlar? amaciniz ne lan?

    hayir sorduklari sorulardan ziyade verdigim cevaplari kabullenmeleri garibime gidiyor. amacsizlar yemin ediyorum.

    not: en dramatik muhur sesinin benimki oldugunu da kabul edin arkadaslar.

    sevgiler.

  • kendisiyle ilgili anlayamadığım 1-2 şey var. sormak istiyorum.

    1- kendisi hakkında neden sürekli olarak "kimse fenerbahçe'den büyük değil" cümlesi kuruluyor? alex'in fenerbahçe'de oynadığı dönemde ya da sonrasında "ben > fenerbahçe" şeklinde bi beyanı mı oldu?

    2-kendisi hakkında neden sürekli "fenerbahçe'ye zarar veriyor, susmalı" cümlesi kuruluyor? alex'in sevilla maçındaki imza polemiği fenerbahçe'ye ne gibi bi zarar verdi? hisseler mi düştü, futbolcular maça çıkarken ya bizim de primlerimiz verilmezse falan mı diyor? bu zarar tam olarak nedir biri net olarak ifade ederse sevinirim.

    3-yaptığı açıklamalar kimi neden rahatsız ediyor? aziz yıldırım ve aykut kocaman'ı anlayabiliyorum çünkü ikisini de doğrudan yalancılıkla suçluyor da taraftara ne oluyor? fenerbahçe taraftarı alex'in söylediklerinden neden rahatsızlık duyuyor bunu gerçekten çok merak ediyorum. bunlardan sözlükte de var bi açıklasınlar.

    4-alex'ten soğuyoruz ne demek? soğuyorsan senin problemin alex ne yapsın yani sen soğuma diye üzerine battaniye mi örtsün, doğru bildiği şeyleri söylemekten mi vazgeçsin? o zaman ısınır mısınız?

  • -personel çok önemli. öyle böyle değil. işletmeyi vezir de eden rezil de eden personelin bizzat kendisi. müşteri karşısında gülümsemeyi bilmeyen personel direk 1-0 geriye götürür sizi. sorduğu soruya aptal bir tepki alan personel 2-0 yapar durumu. ben personeli sebebiyle gitmediğim çok kafe biliyorum. eminim siz de biliyorsunuzdur. o yüzden düşük iş gücü maliyetinin dayanılmaz cazibesine kapılıp müşteriyi memnun edemeyecek personel çalıştırmayın.

    -ham madde ve mutfak. bu ikisini bilmeniz gerekiyor. yeni anlayış "yeaa ne gerek var herkes işini yapsın" dese de. ne iş yaptığınızı ve nasıl yapıldığını bilmekle sorumlusunuz. ham maddenin iyisi nereden alınır bilmelisiniz. alternatif çözüm ortakları elde etmeniz ve bulmanız gerekiyor ki ham madde yani ürün sıkıntısı çekmeyesiniz. kafenize sırf kapıkulu kahvesi içmek için gelen müşteriniz var ise ve geldiğinde o kahveyi içemediyse bir daha gelmeyebilir.

    -bir müşteriden nolacak ki yeaa. dediğiniz an bittiniz. kapatın direk. hiç beklemeyin direk kapatın. tüm müşterilere uyum sağlamak zorunda değilsiniz. ama şımarıklığınız sebebiyle bir müşteri kaybetmeniz ve bunu anlayış haline getirmeniz artık sona yaklaştığınızı gösterir. yapmayın bunu.

    -başarılı bir kafenin aslında en temel prensibi kendi müşteri portföyünü yaratmasından geçiyor. kimlere hitap ediyorsunuz? buna uygun bir menü ve fiyatlandırmaya en önemlisi dizayna gitmeniz gerekiyor. ben herkese hitap edeceğim!! yok böyle bir dünya. 40 yaşının üzerinde hiç bir müşteri lise öğrencisi müşterilerinizin yüksek sesli kahkahalarını duymak istemeyecek. bir kitle bulacaksınız ve oraya yürüyeceksiniz. kafenizin çok çılgın dolu olması esas değil. esas olan daimi müşterilerinizin bolluğu.

    -havalandırma. mutfak bölümüne aspiratör mü taktırırsınız pencereleri karşılıklı açarak kokuyu bertaraf mı edersiniz naparsınız bilemem ama bunu çözmeniz gerekiyor. bu yüzden yeni nesil kafelerin mutfakları tamamen kapalı ama kahve ocakları açıkta.

    -ışıklandırma. ışık yoğun olmayacak. kişinin gözüne direk gelmeyecek. önce duvara çarpacak ondan sonra ortama dağılacak. içerisi karanlık da olmayacak ama aydınlık da olmayacak. ışık tavana da vurmasın pavyon gibi duruyor o nedense.

    -konum. konum bu işteki en önemli olay gibi görüyor. ama bana göre, menü-personel ve personelden sonra gelebilir ancak. lezzet ve düzgün hizmet müşteriyi fizana götürür. bu aslında kitle ile ilgili. lise öğrencilerine hizmet vereceksen yakın yerler merkezi yerler olması esas. ama daha üst tabakaya hizmet vereceksen konumu çok sorun etme hatta bir bakıma ne kadar uzak olursan o kadar iyi bile olabiliyor. kitle eleniyor gerçekten para bırakacak kitle sana geliyor. alışkanlık kazandırıyorsun insanlara. bu demek değil ki uzaklara git. değil ama bir şehrin yeni yerleşim ve gözde yerleri aslında ideal gelmiştir bana. eğer piyasaya oturana kadar parasız geçireceğin 1 yılı da sermayen ile kapatabiliyorsan süpersin demektir.

    -veee gelelim en önemli kısıma. bir kafeniz var diyelim. açtınız işleriniz süper falan. para da kazanıyorsunuz. oohh oh süper. fark ettiniz mi son zamanlarda hep çalışıyorsunuz. tatiliniz kalmadı. kafeniz var koltuklarınız çok rahat kahveniz direk geliyor oturuyorsunuz falan ama hep bir iş hali. paraya kıyın ve düzgün bir müdür bulun. tüm işleri sizin hassasiyetinizde takip edecek ve sizi rahatlatacak bir müdür. ve tecrübeli bir müdür. ancak bunu sektörde biraz tecrübe kazandıktan sonra yapın. insanoğlu-çiğ süt dogmasını biliyorsunuz müdüründe sizi kandırmayacağından emin olacağınız kadar tecrübe kazanın.

  • hakan şükür'ü sahnelerden kesmek için çok ciddi bir çalışma yapılmış. yanı sanırsın ki bütün golleri ümit davala falan atmış. bu biraz sınır bozucu. o golleri sanki hakem hediye etmiş gibi. üstüne hiç bir şampiyonluk kutlamasında gözükmüyor. bu artık kör göze parmak gibi olmuş. ister istemez "hakan nerede?" diye izlemeye başlıyorsun. artık konu fatih terim den çıkıp hakan şükür e evriliyor bir yerden sonra. bir insanı böyle silmek belki tarihte en son hititlerin tarihten silinmesi ile yarışır hale gelmiş. vardı olm bu adam. o kupalarda en çok gölü o adam attı. vardı hepimiz biliyoruz. adam milletvekili de oldu teröristte bu bizi bağlamaz ama bizi salak yerine koymanız biraz sınır bozucu.

  • elden 13 milyon 900 bin dolar verip, faizsiz şekilde verdiği kadar kazanmaya çalışan cahil bir insanın dolandırıldığı olaydır.

    her ay az az verip, bunları iyice zeki olduklarına inandırmış ablam. tabii bunlar zeki değil, sadece kendilerini kurnaz sanan doyumsuz tipler.

    neyse bu tarz anadolu köylüsü zihniyetine de üzülmeyelim.