hesabın var mı? giriş yap

  • - silah ruhsat yaşını 19'a indir. insanlar adaleti kendileri sağlasınlar.
    - anayasayı değiştirip yükün bir kısmını hükümete devret. hukukçularımız hsyk üyeliği, anayasa mahkemesi üyeliği gibi şeylerle çok vakit kaybetmesinler davalara odaklansınlar.
    - özel yetkili savcıları biraz rahat bırak. telefon dinlemelerinde falan hukuki süreleri aşmalarına izin ver. yıllarca tutuklu tutmalarını sağla. her seferinde savcı tekrar tekrar adamı içeri almakla uğraşmasın. kafadan bi 3 yıl sonra bi 3 yıl daha böyle 6 yıl. savcıyı rahat ettirin artık yeter!
    - site kapatma yetkisini şöyle bağımsız bi devlet kurumuna devret. mahkemeler bunlarla uğraşmasın.
    - deniz feneri gibi zor davalarla uğraşan savcıları toptan görevden al. savcılar kolay davalarla uğraşsın işini çabuk halletsin.
    - polise ağır silah satın alma yetkisi ver. adalet ihtiyacını azaltsın.

    edit: aa yapılmış lan bunlar. e süper?

  • linç edilmekten korkarak hak verdiğimi belirtmek istediğim tespit. 15 milyon insan bu şehre sığmıyoruz artık. 3-4 güzel yerin tadını zaten kalabalıktan alamıyoruz. bu yerler dışında her taraf beton yığını, çarpık ve plansız kentleşme var. yani güzel diyebilmek için duygusal bağınız olması lazım başka türlü kurtarmıyor.

  • edit 1: arkadaşlar en alta tavsiye edebileceğim kitapları ve yayın evlerini ekledim.

    edit 2: facebook'ta bir yıl kadar önce oluşturduğum ve aylardır da paylaşım yapmadığım okusun da büyüsün adlı bir sayfam vardı. entriye dahil etme konusunda çok tereddüt ettim yanlış anlaşılabilir düşüncesiyle ama favori sayısına ve gelen mesajlara bakılırsa ihtiyaç çok büyük. o yüzden şimdi ekledim. bundan sonra ne sıklıkla paylaşım yapabilirim bilemiyorum ama ilgilenen anne babalara ve öğretmen arkadaşlara daha önce paylaştığım kitaplar da yardımcı olabilir diye düşünüyorum. bir dolap kitap, kitap kurdu anne ya da benim oluşturduğum kıçı kırık sayfa olsa da olmasa da her anne, baba, öğretmen kendi kendine rehber olabilir. ne olur çocukları(mızı) dünya, evren, aşk, özgürlük üzerine sorgulatan ve düşünmesini sağlayan metinlerle/kitaplarla muhatap kılın. isteyen olursa ben de seve seve yardımcı olurum.

    yıllardır hepimizin önce dinlediği, sonra da okuduğu masalların aslında göründüğü kadar masum olmadığı, alt metinlerinde binbir türlü hinlik ve şiddet barındırdığı gerçeği.
    hem işim gereği, hem de merakımdan, çocuk edebiyatıyla fazlasıyla içli dışlı bir insanım. okuduklarımdan ve işi bilen kişilerden (bkz: necdet neydim) (bkz: melek özlem sezer) dinlediklerimden az buçuk öğrendiklerimi paylaşayım okur yazar arkadaşlarımla. yazının şekli şemali nasıl olsun diye çok düşündüm ama o kadar çok parametre var ki içinden çıkamadım. ben de gelişigüzel yazmaya karar verdim. maksat paylaşmak ne de olsa. (yazdığım bilgilere sözlükte başka başlıklarda da değinilmiş olabilir, benzer ya da aynı bilgilerle karşılaşacak olursanız kusura bakmayın lütfen.)

    * öncelikle klasik olarak sunulan masalların tamamı iktidara hizmet eden ideolojik bir altyapı barındırır. tam tersi unsurlar barındıran, yani iktidarı sorgulayan masallar da yok değil, var elbette ama iktidarın gücüne güç katmayı, halkın ise itaat etmesini sağlayan masalların daha çok okunması, yayılması sağlanmıştır.

    * birçok masalın ana metinleri aslında bambaşka. bu metinler zaman içinde grimm kardeşler ve disney'in girişimleriyle değiştirilmiş, şimdiki hallerini almışlar. pamuk prenses masalının ana metninde prensesi öperek uyandırma yerine tecavüz var örneğin. prens, prenses olarak nitelenen kıza tecavüz ediyor. aynı durum kırmızı başlıklı kız için de geçerli. masalın ana kahramanı olan kırmızı başlıklı kız da hayat kadınıdır, kurt olarak sembolize edilen kahraman ise ana metinde kurt adamdır ve kızla ilişkiye girmek istemektedir. bu masaldan yola çıkarak bir bilgi daha vereyim. masallarda sürekli vurgulanan kırmızı renk, cinselliği, tutkuyu ve bekareti sembolize eder. hadi bu da bonus olsun: kırmızı başlıklı kız masalı en az 2600 yaşındadır ve dünya genelinde 35 farklı versiyonu vardır. bu 35 farklı versiyonun tamamı, 2600 yıl önceki asıl öyküden türetilmiştir.

    * okuduğumuz ve okuttuğumuz masallar aslında bir sürü alt metin barındırır. az sonra birkaç örnekle değineceğim alt metinlerin, bu masalları okuyan çocukların benliğinde tam olarak nereye yerleştikleri ya da onların zihinsel süreçlerini ne derece etkilediği/etkileyeceği tam bir muamma. yani demem o ki, söz konusu masalların gizli mesajları, çocukları etkilemiyor/etkilememiş olabilir. ama bu durum, aşk, ölüm, bağlılık, sadakat, özlem gibi yüzlerce kavramı, karşılaştığı örnekler ve metinler aracılığıyla oluşturan, şekillendiren çocukların, bu masallardan hiç etkilenmeyeceği anlamına da gelmez. masalların az önce değindiğim ana metinlerini görmezden gelelim, şu anki dönüşüme uğramış (daha doğrusu manipüle edilmiş) halleriyle değerlendirelim.

    * örneğin pamuk prenses'te, prensin prensesi öperek uyandırması ritüelinde, bir kadının isteği dışında öpülmesi, bir anlamda taciz edilmesi ve bunun da ötesinde bir ölünün öpülmesi ve bu öpücüğün onu diriltmesi söz konusudur. prensin bu öpücüğünün altında da prensese duyduğu sevgi yatmaz, kızın güzel olması yatar. kızın içinde yattığı camdan tabut bekaretin korunmasının ve güzelliğin teşhirinin bir sembolüdür. aynı zamanda görüp dokunamamanın bir ifadesidir. ve masal, prensesi bir prense öptürerek sınıf düzenini de korumuş olur. (pamuk prenses'in ısırdığı elma da cinselliğin rengi olan kırmızıdır.) bu masalın en kötü yanlarından birisi de olumsuz koşullarla mücadele etmeyi yok sayması, okuyucuyu dışarıdan gelen kurtuluşa inandırmasıdır.

    * diğer örnek de hansel ve gretel. en iğrenç, en mide bulandırıcı ve travmatik olan masallardan biridir bu. barındırdığı unsurlara bir bakalım: bir ailenin yiyeceklerini çocuklarıyla paylaşmak istememesi, çocukların öz babaları tarafından ölümcül koşullara terk edilmesi, dahası bunu eşi öldükten sonra evlendiği kadın istedi diye yapması (bkz: cinselliği tercih etmek), tavuk kemiğiyle insan parmağını ayırt edemeyecek aptallıkta bir cadı ve elbette yamyamlık içermesi, çocukların cadının altınlarını çalması (bkz: hırsızlık), babanın da çocukları ellerinde altınlarla görünce timsah gözyaşları eşliğinde kabul etmesi. çocuklardan birinin cadıyı yakarak öldürmesine (bkz: çocuğun cinayet işlemesi) ise değinme gereği bile duymuyorum. huzur vermesi, olumlu düşünceler uyandırması gereken bir metin bu! (bkz: ironiye gel) (metnin aslı, orta çağda yaşanan açlık ve kıtlık sebebiyle ailelerin çocuklarını ormana terk etmesi gerçeğine dayanıyor. ama masaldaki durumun bir zamanlar yaşanmış olması, bizim çocuklarımıza bu masalı okumamızı/okutmamızı gerektirmiyor. benim derdim de bu zaten.)

    * toplumsal cinsiyet rollerine olan katkısına(!) da değinmek istiyorum az da olsa:
    - örneğin erkeği kahraman, kadını mağdur yapar. bu tarzıyla da kadını edilgen bir konuma sürüklemiş olur. kadın, erkek kahraman tarafından kurtarılmayı bekler, böylece erkeği kadın için, kollarında güvende hissedeceği, hayranlık duyacağı bir iktidar haline getirir.
    - masalların sonunda tüm ödülleri yukarıda sözünü ettiğim bağımlı kadın tipleri alır. bağımsız kadınları ise büyücü, cadı, peri yaparak ötekileştirir. bu kadın tipleri ise ya cinsellikle ilgilenmezler ya da cinselliklerini masalın kahramanını (yani erkeği) mahvetmek için kullanırlar.
    - erkek ise ancak bir kahramansa değer görür. başarıya ulaştığında da ödülü ya kadındır ya da statüdür (iktidarının perçinlenmesi). masaldaki kahraman bir kadın ise, genellikle erkek kılığında karşımıza çıkar. başarıya ulaştıktan sonra da toplumun beklentisi yönünde standart bir kadın tipine dönüşür.
    - prensesi bir prense öptürerek sınıf düzenine katkıda bulunur. ölüyken dirilen prenses de, iradesi dışında maruz kaldığı bu duruma tepki göstermez, tam tersine kendisini öpen adama aşık olur. aşık olmasının nedeni de öpen kişinin prens olmasıdır, yani statüsüdür. (masalların ana metinlerinde öpücük yerine tecavüz eylemi olduğunu hatırlayınca bu durum daha da vahim bir hal alıyor. )
    - kendini kanıtlamak üzere evden ayrılan ya da ayrılmak zorunda bırakılan erkeği kahraman yapar. savaşması gereken karakterler de genellikle kötü olmasıyla bilinen cadı, kraliçe, üvey anne gibi güç sahibi bağımsız kadınlardır.
    - evden ayrılan kızların ayrılmaları ise kendi iradeleri dışında gerekçelendirilir. kovulmamış olsa, işkence gördüğü, acı çektiği yeri yuva belleyip orada yaşamaya devam edecektir. bu kadar basiretsizdir, iradesizdir masallarda kızlar.
    - masallarda oynatılan oyunlar da toplumsal cinsiyet rolleri içerir. kız çocuklar evcilik oynarken erkek çocuklar kılıçla oynayıp maceraya atılacakları zamanı beklerler. masallar kızlara kal, erkeklere git der.
    - benzer şekilde, kızlar ev işlerine yardım ederlerken, erkekler parasal açıdan destek olurlar.
    - üvey anne karakterini, erkeği hile yaparak etkisi altına alan kişi olarak lanse eder ve doğurmasına izin vermez. böylece çocuğun zihninde üvey anne karakterini doğrudan kötü olarak kodlar.
    - evliliği her derde deva olarak gösterir. yoksulluk biter, güzellik gelir, düşmanlar hak ettiğini bulur.

    (bkz: masallar ve toplumsal cinsiyet)

    * çocukları için nitelikli kitaplar seçmek isteyen anne babalara naçizane birkaç tavsiyede bulunayım:
    - öncelikle didaktik metinlerden kesinlikle uzak durun. bir metin çocuğa "böyle davran, bu iyi; hayır bunu yapma, bu kötü" diyorsa o metin kötüdür. (bu konu tartışmaya kapalıdır.)
    - kitaptaki kahramanların, yer ve zaman kavramlarının net olmasına özen gösterin. "bir zamanlar ülkenin birinde bir padişah/kral yaşarmış" benzeri başlangıçları olan kitaplardan koşarak kaçın.
    - yayın evi ve yazar seçin. örneğin asa lind'in, julia donaldson'ın kitaplarını gözünüz kapalı alabilirsiniz. (hangi yayın evi olursa olsun kitaplarını alırken okuyun mutlaka. örneğin günışığı'nı tavsiye ederim, gerçekten de çok iyi bir yayın evidir ama taşi ve baba yaga gibi yamyamlık unsurları barındıran bir kitabı var günışığı'nın. ne olursa olsun dikkat diyorum.)
    - kitap alırken, içeriğine, yazı fontuna ve çizimlerine mutlaka göz atın.
    - mümkünse kitap almaya çocuğunuzla birlikte gidin.
    - kitabı mümkünse çocuğunuzdan önce siz okuyun.
    - bir dolap kitap gibi sitelerden kitap araştırın, hatta bunu çocuğunuzla birlikte yaparsanız tadından yenmez.
    - hansel ve gretel ya da pamuk prenses gibi metinleri içinde geçen kavramları ve durumları sorgulatmak için kullanabilirsiniz. (bir baba çocuklarını ormana terk edebilir mi, bir kurt babaannenin kılığına girse sen fark etmez misin gibi...)
    - son olarak da evinizden, kitaplığınızdan kumkurdu'nu eksik etmeyin. çünkü ölüm, yaşam, evren, aşk, özgürlük gibi kavramları çocuklara onun kadar iyi anlatan bir kitap henüz yazılmadı. (bkz: daha iyisi yazılana kadar en iyisi o) (vardır belki ama benim okuduklarım arasında en iyisi şimdilik kumkurdu.)

    bir de:
    (bkz: vladimir propp) (bkz: masalın biçimbilimi)
    (bkz: melek özlem sezer) (bkz: masallar ve toplumsal cinsiyet)
    (bkz: necdet neydim)

    necdet neydim diyor ki:
    "mesela bir kitabı alırsınız, çocuğa okursunuz. ertesi gün çocuk aynı kitabı yine getirir. siz ona o metni belki de bin kere okumuşsunuzdur. bin kere okumuşsunuzdur ama binbirincide canınız sıkılmış ve bazı cümleleri kesmişsinizdir. böyle yaptığınızda çocuk "hayır, öyle değildi!" diye size tepki gösterir. siz de o zaman dersiniz ki "madem biliyorsun niye okutuyorsun?".
    çocuk size o kitapla gelerek bir sürü şeyi denetler aslında. sizin ona ait olup olmadığınızı, sizin gerçekten ona konsantre olup olmadığınızı, onu önemseyip önemsemediğinizi denetler. siz o iki cümleyi kestiğiniz zaman, "hayır öyle değildi" derken, "sen beni önemsemiyorsun, sen benden çabuk kurtulmak istiyorsun" şeklinde bir mesajı da size ayrıca vermiş olur.
    edebiyat salt okuma kültüründen ibaret değildir. edebiyatın çocuğu hayata götürmesi dediğimiz zaman, burada hayat sizsiniz, o çocukla kurduğunuz dünya. siz de onun üzerinden çocuğu hayata götürdüğünüze göre, onun hayatını eksiltme hakkına da sahip olmuyorsunuz. o zaman yapacağınız şey o bütünlüğü sağlamak olmalı.
    çocuğunuza sürekli aynı metni okusanız da, onun size sorduğu sorular farklılaşacaktır. çünkü çocuğun günlük hayatında yaşadığı şeyler o metin üzerinden size farklı bir biçimde gelecektir. yaptığı yorumlara, sorduğu sorulara, karşılıklı sorgulamalara baktığınız zaman, çocuğun gelişim sürecini de izleme imkanınız olur."

    melek özlem sezer de diyor ki:
    "masal analizi, diğer edebi metin incelemeleriyle karşılaştırıldığında, şu noktalarda özel dikkat gerektirir: kaynağını ne kadar bireysel arzulardan almış olursa olsun, son döneme kadar daha çok halk anlatı geleneğine dayandığı için yaşamaya devam etmesi toplumsal kabule bağlıdır. bu nedenle de farklı ideolojilerdeki masalların popülerleşme oranlarını karşılaştırmak, ortalama kültürün neleri bünyesine alıp nerede direnç gösterdiğini izleme olanağı verir. iktidarı sorgulayan değil, ona destek olan, fon ne kadar fantastik olursa olsun aşk ve aile ilişkilerinde bir kalıbı sağlamlaştırmanın ötesine geçmeyen, cinsiyetçi masallar daha fazla yayılmış ve kemikleşmiştir."

    edit 3: aşağıda paylaştığım kitapların hitap ettikleri sınıf düzeylerini de yazdım. fakat sadece 1. ve 2. sınıf kitaplarını vurguladım. bu, şu anlama geliyor arkadaşlarım: sınıf düzeylerini belirttiğim kitapları diğer yaş düzeylerindeki çocuklar da rahatlıkla okuyabilir, ama sınıf düzeyi belirtmediğim kitaplar 1.-2. sınıfa giden çocuklar için ağır kaçar. bu sınıf düzeyindeki çocuklara kitap seçerken fontların güzel olmasına, bol resimli az yazılı olmasına, ebatlarının büyük olmasına özen gösterin (metnin kendisine, içerdiği kavramlara falan zaten dikkat etmeniz gerekiyor, yazmama gerek yok). 2. sınıfa giden afacanlar için olan kitaplar 1. sınıfa giden afacanlara ağır gelebilir (gerçi bu durum okuma hızlarına bağlı olarak değişebilir de. yeterince iyi okuyorsa 2. sınıf düzeyindeki kitapları da rahatlıkla okuyabilirler.) 3 ya da 4. sınıfa giden çocuklarınıza da kitap alırken "ille de 70 sayfa olacak, küçük puntolu olacak, az resimli bol yazılı olacak" gibi klişelere takılmayın. bırakın bol resimli az yazılı bir kitabı alsın, okusun. amaç ne şekilde olursa olsun çocukları kaliteli kitaplarla/metinlerle buluşturmak. bu buluşma bir şekilde sağlanır ve süreklilik kazanırsa zaten sizin çocuğunuza "o sana göre bir kitap değil, şunu al" diyerek yönlendirmenize gerek kalmaz. o en doğru seçimi yapacaktır, yeter ki kitabı hayatının bir parçası yapsın.

    tavsiye edebileceğim, bizzat okuduğum ve beğendiğim bazı kitapları yazayım buraya:
    mutlu kaplumbağa (1. sınıf)
    kumkurdu (tüm kitapları)
    ben ne zaman doğdum (2. sınıf)
    börtü böcek güncesi
    35 kilo tembel teneke (2. sınıf)
    yerde ağır gökte hafif (2. sınıf)
    galata'nın tembel martısı (2. sınıf)
    alaaddin'in geveze su boruları (2. sınıf)
    çevreci olmak zorunda mıyım!
    ne halin varsa gör gladyatör (2. sınıf)
    annen mağara kadını olmuş (2. sınıf)
    sakız çiğneyen kedi (2. sınıf)
    alev saçlı kız (2. sınıf)
    benim bir karışım (1. sınıf)
    renkli kalemler ve ben (1. sınıf)
    rengini arayan pudra (1. sınıf)
    afacan resimler (2. sınıf)
    ateş böceği ile el feneri (1. sınıf)
    kedi ve yıldızlar (1. sınıf)
    frederick (1. sınıf)
    yavru ahtapot olmak çok zor (1. sınıf)
    uçan balık (1. sınıf)
    güneşi bile tamir eden adam (2. sınıf)
    balonlu sakız ağacı
    berta ve girolamo (2. sınıf)
    kral kızının armağanı (2. sınıf)
    küçük yalan
    balık
    zogi (1. sınıf)
    spinderella (1. sınıf)
    kafasına edeni bulmaya çalışan küçük köstebeğin hikayesi (1. sınıf)
    gergedanlar krep yemez (1. sınıf)
    pippi uzunçorap
    gökyüzü okulu (2. sınıf)
    değnek adam (1. sınıf)
    süpürgede yer var mı? (1. sınıf)
    milena diye bir kız sevdim
    kasabanın en şık devi (1. sınıf)
    benim adım 13 (1. sınıf)
    küçük kara balık (2. sınıf)
    ağaca tırmanan inek (1. sınıf)
    ama bu okulda uzaylılar var
    bedenim bana ait (1. sınıf) (tacizlere karşı çocukları bilinçlendirme amacıyla hazırlanmış bir kitap bu, şiddetle tavsiye ediyorum.)
    sır versem saklar mısın? (1. sınıf) (tacizlere karşı bilinçlendirmeyi amaçlayan bir diğer kitap)
    soğuktan korkmayan tek kuş (2. sınıf)
    birçok kitaptan oluşan çıtır çıtır felsefe dizisi
    ben nasıl ben oldum? (1. sınıf) (çocuklar için cinsellik)
    koyun russel (1. sınıf)
    suyu sevmeyen krokodil (1. sınıf)
    karanlıkla dans (1. sınıf)
    kayıp köpek üzüm (1. sınıf)
    aslı pazarı bekliyor (1. sınıf)
    canavarlar kedilerden korkar (1. sınıf)
    bay tavşan'ın bir fikri var (1. sınıf)
    utangaç köpek kaya (1. sınıf)
    gaston (1. sınıf)
    pettson çadır kuruyor
    iyi kalpli küçük tavşan (1. sınıf)
    mamut yıkama rehberi (1. sınıf)
    köpekler bale yapmaz (1. sınıf)
    down sendromlu bir arkadaşım var (1. sınıf)
    zoe zor öğreniyor (1. sınıf)
    bekçi amos'un hastalandığı gün (1. sınıf)
    ejderhalar da tuvalete gider mi? (1. sınıf)
    minik balık (1. sınıf)
    minik tohum (2. sınıf)
    ağaçlar bizi nasıl mutlu eder? (2. sınıf)

    tavsiye edebileceğim yayın evleri: odtü, günışığı, 1001 çiçek, elma, can, türkiye iş bankası, yapı kredi, kanat çocuk, dinozor çocuk, pearson, kır çiçeği, evrensel çocuk...

    bir başyapıt: kumkurdu

    edit 4: @speakout adlı yazar arkadaşın tavsiye ettiği bir kitap var arkadaşlar, onu da ekliyorum buraya: skolastik fantazya.

  • ilk olarak biraz bilgi tazeliyelim,

    evreni oluşturan bütün maddeler (yıldızlar,gezegenler,göktaşları,kuyrukluyıldızlar,nebulalar) yani atomlar evrenin ancak %4'lük kısmını oluşturur.geri kalan % 96 ise, içeriği henüz bilinmeyen dark matter-karanlık maddeden oluşur.bir diğer deyişle boşluktan oluşur.

    ayrıca atomların da %99,9999999'u boşluktan oluşur. atom çekirdeği ile elektron arasındaki boşluk bu seviyededir.

    bu ne demek? evrenin %99,99999 boşluk. bunu bir çoğumuz biliyoruz zaten.

    insanoğlu olarak maddeyi ve yapıtaşlarını araştırmak yerine, birazda boşluğa odaklanıp neden olduğunu, nasıl oluştuğunun öğrenilmesi durumunda, evrenin %99,99999'unu ve belki de evrenin ötesini açıklayabiliriz.

    ancak bu boşluk gözlemlenebilir,
    ölçülebilir olmadığı için "bilimsel" olarak incelenmesi imkansız. çünkü bir şeyi ölçebilmek için bir referansa ve standarta ihtiyaç vardır.

    örnek verecek olursak, balıkların bilimsel çalışmalar yapabildiklerini hayal edin. bu balıklar yosunları, algleri, ahtapotları, balinaları, hatta suyun içindeki tuz miktarını bile ölçebilir. ancak suyun kendisini inceleyememesi gibi bir şeyden bahsediyorum. suyu inceleyebilmesi için suyu dışardan bir referans ile fark edebilmesi gerekir. yoksa su onun için bir boşluktur.

    bu ne demek? evrenimizin %99,99999999'luk kısmı her zaman teori olarak kalacak. hiç bir zaman " bilimsel" olarak kanıtlanamayacak. her zaman, binlerce hatta milyonlarca yıl sonra bile metafizik her zaman var olacak.

  • bir bucuk sene kadar onceydi sanirim. bir gun ekmek almaya indim evin altindaki firina.. bu memleketin paralari eskidir, gunluk hayatta otobuse, bakkala verdiginiz bozukluklar 60'lar, 70'ler, 80'ler tarihli madeni paralar olur genelde. daha eski olanlarin rengi biraz daha koyu olur haliyle, 60 oncesi mesela bu yuzden belli eder kolaylikla kendini. bende de eskiye merak var, hep bakarim harcarken, hosuma gider..

    neyse, dedim ya firindayim ekmek aliyorum.. tam kadina parayi denklestirirken, dikkat ettim bir "20 centimes"in rengi hafif koyu. bir cevirdim arkasini baktim: 1920 yaziyor uzerinde!

    100 senelik para, elimde, hala tedavulde.. veremedim tabii, ayirdim bir kenara hatira.

    fakat diyecegim su; bu kistasi alin, icler dislar yapin, bizim memleketteki diger herseyle kiyaslarken kullanabilirsiniz cok rahat. fark asagi yukari her konuda ayni oranda cikacaktir.

    dusun, bakkaldan sigara aliyorsun, sana para ustu olarak 1920 tarihli para veriyor. sene olmus 2020! boyle de bir memleket iste..

  • öyle böyle değil durum.

    45 yaşındayım . ben burdaki gençlerin çoğunun görmediği krizleri gördüm 1994 , 2001 . 2007ama böyle bir kriz hiç ama hiç görmedim.

    ak kafalara sorarsanız size 2001 krizini anlatırlar yakın zamanda yaşanmış en büyük kriz olarak . 2001 kötüydü ama bu krizin tırnağı bile olamazdı. 2001 de insanlar kalmadı ulan.

    evet kriz vardı ama o krizin en çok vurduğu adamın sofrasında et de süt de tereyağ da tavuk da peynir de sucuk da kuruyemiş de domates de meyve de olurdu .

    bugün mü

    bugün yumurtanın koli fiyatı uçmuş gitmiş , süt e her allahın günü zam geliyor , sıvı yağ el yakıyor , allahın peynir kalıplarının üstüne alarm takacaklar nerdeyse ,kaşar o bildiğiniz kaşar '' lüks tüketim malzemesi olmuş haftada iki kahvaltıda bol kaşarlı tost yemek zengin işi , az buçuk yenilesi etin ve et ürünlerinin fiyatı delirmiş zaten. çocukların en sevdiği yemekler listesinde olan '' köfte _patates'' i hayatında doya doya yememiş 10 yaşının altında yüzbinlerce çocuk yoksa bu ülkede allah belamı versin . yahu 100 gr lık tereyağı paketi çıkarmışlar nestle çikolatalarına benziyor tereyağı bu ya . anadolu bunun ana vatanı sayılır

    domates , biber, sebze ve meyve zaten ateş pahası.

    eskiden iki alışveriş arabasını temel gıdalar başta ağzına kadar doldurduğunuzda kasada 250 lira öderdiniz. bugün bi marketin kapısından girin üç beş anlamsız şey alın . 2 poşeti zor dolduracak şey 250 lira.

    pes.

    yeter yeminle yazık.

    bi de utanmadan arlanmadan 2023 (!) filan diyorlar. ne 2023 ü. bu zor kış biter ve akp en geç haziran 2021 de halkın önüne gelecek sandıkla ağlaya ağlaya gider . inanmayan trump piçinin sonuna baksın.

    boktan milka çikolata yedi liraya dayanır mı lan . insaf

  • bir fahrettin koca açıklaması. kendisi "birçok ülkeyle kıyasladığımızda sağlık için ayırabildiğimiz kaynakların oldukça sınırlı olduğunu biliyoruz." şeklinde konuşmuş. böyle bir şey nasıl olabilir? ben çok zengin bir ülke olduğumuzu sanıyordum. hatta daha geçenlerde somali'nin imf borcunu ödemedik mi?(bkz: somali'nin imf borcunu ödemek) ve hatta daha 2 gün önce sayın cumhurbaşkanımız 7 uçakla piknik yapmaya gitmedi mi? (bkz: 7 uçak ile kktc'ye pikniğe gitmek) kaynak yoksa bunları nasıl yaptık? yoksa sayın cumhurbaşkanımızın iddia ettiği gibi dünya lideri değil miyiz allah korusun?

  • garip bir millete sahip ülkedir kendisi. twitter'da çok takipçili ermeni bir gazeteci; "ermenistanın ileride ne gibi çalışmalar yapmasını istiyorsunuz? ülkemiz adına en iyi olan nedir sizce?" diye bir konu başlatmış, tam bir trajikomedya dönüyor altındaki yorumlarda :) kimisi iha, siha yapalım türkleri geçelim demiş, kimisi füzeler/roketler yerli üretim savunma sistemlerine yatırım yapalım demiş, kimisi natoya girelim böylelikle türkiyeden kurtuluruz yazmış(en çok buna güldüm), kimisi 2025'e kadar dünyanın her yerindeki ermeniler olarak tüm paramızı ordumuza yatıralım sonra vargücümüzle azerilere ve türklere saldıralım demiş(ulan ya jahaaja) velhasıl bu yorumlar çok beğeni almış ve onaylanmış. bi kaç tane de fransadan, almanyadan, amerikadan yazan kardaşyanvari full estetik/botoxlu, 10 cm takma tırnaklı bayan; "tüm türkleri öldürücez, yaşasın büyük ermenistan!" gibisinden şeyler yazmış.(yavaş gelin ojeleriniz bozulmasın :)) tabii bunlar birbirine gazı verip coşarken, son derece realist ve aklıselim bir arkadaş; "daha çok savaş, daha çok kan ve gözyaşı getirir! savaşlardan artık bıkmadınız mı? ilime, bilime yönelelim. ülkemizi kalkındıralım, sefaleti bitirelim..." tarzı şeyler yazmış. bu adamın tweeti 1 tane bile fav almamış, biri de gelip; "s.git korkak piç!" yazmış :))) güzel yürekli kardeşim, umarım senin düşlediğin gibi olur da akıllanır bu ülkenin halkı. barış içinde, kardeşçe yaşamanın hayallerini kurar. yoksa her girdiği savaşta 10 binlerce askerini, milyarlarca dolarını kaybetmeye devam edecek ve kendi kendini bitirip tarihin tozlu sayfalarında yerini alacak...

  • başlıkta 3-4 üstat filmin olayını güzel anlatmış. biraz açayım mevzuyu dilim döndüğünce. şimdi bu jordan arkadaşın daşşak muhabbeti çok güzel. üzerine özellikle twilight zone'de nerelerden beslendiğini, nelere özellikle odaklandığını anlamıştık. önceki filmleri keza.

    bu sinema gösteri işinde bir mevzu var. özellikle çok şeyler seyretmiş adamlara bakarsak misal tarantino, james wan şunu görüyoruz. bu adamlar çocukluklarından beri belli başlı aromaların şekerine, tuzuna, baharatına uyanmış, finalde meslek erbabı olunca da işin cilveli kısmına çok da elleşmeden kendi meşreplerince bir şeyler ortaya koymuşlar.

    bir de seth rogen ve kevin smith tayfası var. bunlar ziyadesiyle pop kültürüne hakim tipler. yine kendi odaklandıkları bazı meseleler var. ona göre kah rezil, kah vezir takılıyorlar. tabi bu arkadaşların dünyalık halinde neye karşılık geldiğini -tüm eziklikleri ve zekalarıyla beraber- bir noktadan sonra çözüyorsunuz.

    spike lee'ye ayrı bir parantez açmak lazım. siyah olmak, new yorker olmak üzerinden. sonra işte kilisesi, gettosu neye tekabül ediyor, bu arkadaş kime, neye kıl, zanaatinin ustalığı, cemiyeti falan da filan.

    şimdi bu filmle anladık ki jordan reyiz ahbabı seth rogen gibi şahane bir prodüktör olacaktır eteğindeki taşları döktükten sonra. hani diyorlar ya m. night saçmalayan için "aga bu nedir" gibisinden, hah gidişat o tarafa doğru.

    arkadaşlar bu sinemada gösteri hadisesi sadece sizin fikrinizin orjinalliğine, çok önemli evrensel bir konuyu ver etmenize, literatürü tencereye su ekler gibi ufak şakalarla boca etmenize bakmaz. bunların hepsi vardır içinde evet, ancak işte şeylerin dozajı, yeri, zamanı ve bir ürün olarak sunumu çevresinde nice eşyanın/hizmetin tabiatına özgü detaylarla bir son çıktı haline bürünür meret. ha arthouse'u, oscar yanlaması, indie kolpası, fırsat transferi kılı yünü var. ancak işte o da sizin pozisyonunuza ve o pozisyondan oluşan beklenti/hedef skalasına doğru noktada çarpmak durumunda. o ayarını kaçırınca form değiştiriyor sanatçı ve çıktı.

    velhasıl kendi adıma kişisel sebeplerle nispeten keyifli bir deneyim olan bu film, çağlayan birikimini "ortamı boş bırakmayalım" hesabı bir fikir üzerinden vasat bir single çıkarmış, terimiz soğumasın tadında bir yapıma dönüşmüş. çevresinde hayvan gibi zeki adamlar olduğuna eminim jordan peele'nin. böyle bir silkeleme işi yapmasına da sevindim ne yalan söyleyeyim. yalnız ego ele avuca sığmaz bir dalga olduğundan motoru soğutmak daha hayırlı olur kanısındayım. erken gelen büyük başarı sonucu peele kendisinden önce binlerce sanatçının, entelektüelin girdiği bir yola girmiş belli ki.

  • seküler bir ülkede yaşamanın ne kadar önemli olduğunu gösteren kararlardır. gazi mustafa kemal atatürk'e ve kurduğu cumhuriyete sonsuz kez borçluyuz.

  • tam babasının kızı.

    metin feyzioğlu, m.a. çelebi, nedim şener, mıarrem ince ve baykalgiller.

    ulusalcıların gerçek yüzünü tüm türkiye'ye gösterdikleri için teşekkür edilmesi gereken isimler.

    "iyi ki erdoğan var" yazmış lan :)

  • akp'nin halkımıza ve acılarımıza bir gram bile saygı duymadığını gösteren, seçim yatırımı istifası.

    bu kişi, insanların en ihtiyacı olduğu anda çadırları ve ellerindeki gıda malzemelerini ihtiyaç sahiplerine göndermeyip, parayla satacağı anın gelmesini bekledi, ahbap'a çadır ve gıda malzemesi satıp ticari rant/kazanç elde etmeye çalıştı. insanlar o zamanlar "istifa et" diye haykırdığı halde istifa etmedi ve ülkenin cumhurbaşkanı, içişleri bakanı ve diğer bakanları tarafından "kızılay'ı eleştiremezsiniz" şeklinde savunuldu. aynı kişiler, ahbap dahil tüm stk'lara tepki gösterip hedef haline getirdiler. şimdiyse, aynı kişiyi sırf oy devşirmek ve algı yapmak için seçime iki gün kala istifa ettirdiler, halkın aklıyla bu kadar dalga geçilemezdi, geçtiler..

    işte akp'nin halkımıza bakış açısı tam olarak bu; sıfır değer, sıfır ahlak, sadece oy!

    edit:düzeltme.

  • bari kapıda para ile verin vizeyi, çoğu ülkede var bu uygulama. hayır yani kendi vatandaşından yurtdışına çıkarken harç pulu vergisi isteyen ülke neden yabancıdan girerken para istemiyor? mis gibi bir gelir kaynağı. habere göre suudi arabistan'a muafiyet vermişiz. suudiler bizden kapıda 125 dolar vize ücreti istiyor misal.

    geçen sene bize 51 milyon turist gelmiş. 100 dolar kapıda vize ücreti desen 5 milyar dolar sırf vizeden gelen para. bence 10 numara gelir kaynağı.

    edit: zaten bazılarına kapıda parayla veriyormuşuz şimdi bedava yaptık. abi biz bu sene 2 kat mtv ödemedik mi ülkenin ekonomik sıkıntısından dolayı? turistten aldığınız giriş ücretini neden kaldırıyorsunuz o zaman?

  • düşünün nasıl bir rant var. o rant ile 100 yıllık cumhuriyetin üzerine 22 yıllık bir diktatörlüğü finanse ettiler rüşveti cinayeti komplosu darbesi ile birlikte. kurulan diktatörlüğü islamcı monarşiye evirmek için yine halkın parasıyla düzenlerini finanse etmeleri gerekiyor. o yüzden bu kadar arsızca saldırıyorlar.

    ya akp gibi bir parti ile anilmak kadar insanin kariyerinde daha kotu ne olabilir acaba ? bu parti cok degil devrilmelerini muteakip nazi nasil aniliyorsa oyle anilacak. 1940'larin almanyasina kisa bir yolculuk yapsaydik hitler'den bahsederken muhtemelen almanlarin gozu isildar ama duble yol yapti derdi - bu arada gercekten duble yol yapti hitler-. e peki bunca zulum hapisler adam oldurmeler deseydik ama onlar vatan haini derlerdi. o donemde de insanlar karsi komsusunu ihbar ediyordu simdi de ihbar ediyor. hatta ilkokul duzeyindeki cocuklar sinif arkadaslarini ihbar ediyordu. e simdi degisen bir sey yok fikrimizi begenmeyen bir akp'li maymun bizi de ihbar ediyor. neyse gittikleri zaman recep de dahil tum avanesinin biriktirdigi asagi yukari 1 trilyon dolari bu millet afiyetle catir catir yiyecek sansli olanlari malezya'dan dubai'den bizi izlerken sansiz olanlari da demir parmaklilarin ardindan omurlerinin sonuna kadar izlerler artik.