hesabın var mı? giriş yap

  • 9 günlük tatil sonrası mesaiye başlayan devlet memurlarının aşırı yüklenmesi nedeniyle oluşan durum. iki güne normale döner merak etmeyin.

  • 23 yaş henüz hayatın başıdır. 40 sene boyunca istenmeyen bir işi yapmaktansa, 36 sene istediğin bir işi yapmak çok daha mantıklıdır. maddi ve manevi engel yok ise hiç düşünmeden yapılması gerekendir.

  • bugün sol frame'de bir başlık gördüm, erdoğan'a oy verenler şimdi ne düşünüyor diye, cevabı belli değil mi kardeşim? bu tür insanların düşünme yetisi olsaydı erdoğan'a oy vermezlerdi zaten.

    aha şekil a'da da görülüyor bu durum. ekonomi çökünce vatan da düşer ama anlatamazsın sen bunu onlara.

  • son zamanlarda sıklıkla yaptığım eylemdir. iki paragraf yazıyorum, sonra "bana ne lan?" deyip göndermeden siliyorum. hatta bu entryi de silecektim, zor tuttum kendimi. harbiden, bana ne lan?

  • valla ben beğendim bu rezaleti. adam çok güzel bir şekilde rezalet olduğunu kanıtlamış tartışmaya gerek kalmayacak şekilde. on numara beş yıldız bir rezalet. epeydir böyle bir rezalete hasret kalmıştım doğrusu. şimdi dominos pizza düşünsün. tüm sözlükçülere beleş pizza yollamadan bu iş çözülmez.

    rezalettir.

  • meyve suyuyla birbirine karıştırılmaması gerek. ben markette satın alırken hepsi aynı şey sanıyordum ama işler öyle değilmiş.

    meyve suyu dediğimiz şey tamamen meyveden oluşurken meyve nektarı dediğimiz şey için aynı şey söylenemezmiş. meyve suyundaki meyve oranı %100 ama şöyle de bir gerçek var ki her meyve de meyve suyu olmak için uygun değil. mesela vişne, kayısı, şeftali gibi meyveler kıvam/tad gibi sebepler nedeniyle meyve suyu olmaya uygun olmadığı için bunlardan elde edilen meyve suyuna istenilen kıvamı ve tadı tutturmak için su ve belirli bir miktarda şeker ekleniyor. işte bu da meyve nektarı demek oluyor.

    kaynak içinse tık tık

  • üzerine çok az konuşulan ama gördüğüm kadarıyla ülkemizde çok yaygın olarak yaşanan bir hadise. farkında olunmayan yaralarımızdan biri. burada bile 4 entry var ama eminim bir çoğunuz çevresinden böyle bir hikaye duymuştur.

    annemin bir tanıdığı bunu yapmış. bazı hikayeler çok iz bıraktığından herhalde, tekrar tekrar anlatmıştır bunu. iki kız kardeş, birinin çocuğu olmuyor, diğerinde 3 çocuk. kardeşi için, bir nevi sipariş üzerine çocuk doğurup alt katında oturan kız kardeşine veriyor. sürekli görüşüyorlar elbette. çocuk büyüyor ve babasının küçük bir kopyası, sapsarı saçlı mavi gözlü, yüz hatları biyolojik babasının birebir aynısı. daha ilginci biyolojik babaya aşırı derecede düşkün. ne zaman oturmaya gelseler kalkacakları zaman 'ben y. amcalarla kalmak istiyorum' diye ağlıyor. o öyle dedikçe iki kız kardeş de hüngür hüngür ağlıyor. tam bir aile dramı.

    bunu yaşayan ya da bu olaydan dolaylı etkilenen bir çok hastam oldu. hikayelerini dinledim. yaralarını onarmaya çalıştık birlikte.
    'kardeşimin çocuğu yok, 3 numarayı ona vereyim' diyen mi dersiniz, sırf vermek için çocuk doğuran mı..komşuya tuz verir gibi çocuk vermek. nasıl bir aymazlıktır hiç anlayamam.

    bu olay öylesine farklı boyutlarda etkiliyor ki aileyi..
    verilen çocuk: istenmeyen, değersiz birisi olarak algılıyor kendini.
    veren ebeveynler: yoğun suçluluk duyguları yaşıyor.
    alan ebeveynler: çocuğu ailesinden ayırmaya yönelik yine suçluluk duyguları.
    biyolojik kardeşler: evde kalan/kurtulan olmanın suçluluğu ve çocuklarını 'veren' ebeveynlere karşı güvensizlik.

    toplumsal bir yara bu mesele. insanların bilinçlenmesinden yana çok umudum yok açıkçası ama belki tüp bebek gibi yardımcı üreme tekniklerinin ilerlemesi bir nebze etkili olur da daha fazla çocuk ayrılmaz annesinden.