130 entry daha
  • rahatına düşkün birisi olduğum için önceliğim kot pantolon üzeri tişört. fakat geçenlerde bir çılgınlık yapıp mini etek giymek istedim, istemez olsaydım...

    salı günü üniversitede program olduğu için şık olmam gerekiyordu, ben de bunun için babamdan gizli mini etek aldım. babamdan gizli diyorum çünkü o da biliyor erkeklerin ne mal olduğunu. mini etek giymeme izin vermeyeceği ise su götürmez bir gerçek. sabah okula gitmek için de babamın evden çıkmasını bekledim. 15 dakika sonra çıktım ben de.

    sokağa adımımı atar atmaz kendimi çıplak gibi hissettim, hatta bir ara vazgeçmeyi bile düşündüm. pantolon harici en fazla kapri giymiş biri olarak rüzgarın tenime değmesi bile beni tedirgin ediyordu. sanki herkesin gözü bendeymiş, daha doğrusu bacaklarımdaymış gibi düşündükçe kalbim küt küt atıyordu.

    her zamanki otobüs durağıma yürümeye başladım. kafamı sağa sola çevirmeden, hızlı adımlarla. yol üzerindeki marketin sahibi vehbi abi her sabah olduğu gibi yine dükkanın önünü süpürüyordu. biraz rahatlayabilmek adına günlük ritüelimizin bana düşen kısmı için "hayırlı sabahlar vehbi abi." diye seslendim. doğrulup arkasını dönünce güler yüzle beklediğim yanıtın yerine kaybolan bir gülüş ve mırıltılar arasında bir "tövbe tövbe..." işittim. ama olsun moral bozmak yoktu, kendimi her şeye hazırlamıştım.

    durağa gelişimle beraber çevredeki insan sayısı arttıkça uğultular da artmaya başladı. annesiyle okula giden bacak kadar oğlandan tutun telefonla konuşan liseli bir kıza varıncaya dek herkes bana bakıyordu. gözlerimi kapatıp bunların sadece bir kuruntu olduğunu kendime telkin ede ede otobüsü bekledim. otobüs gelir gelmez atladım ama şoför de sanki ilk kez bacak görmüş gibi bana bakıyordu. mini eteğin yaygın olmadığını biliyordum bu şehirde ve sanırım sebebini de yeni yeni öğreniyordum.

    arka koltuklarda oturan liseli erkeklerin anıra anıra gülmesini üzerime alındım, ben bakınca başka yöne dönen insanların bakışını üzerime alındım, duyduğum her ses her gülüşü üzerime alındım... ağlamak istiyordum. ibrahim tatlıses'in "bak şerefsiz evladıyım ağlamamak için kendimi zor tutuyorum." lafını aklıma getirip gülümsemeye çalıştım. daha üniversite yolundayken tükenmişti enerjim.

    günün geri kalanı da aynıydı. 3 yıllık öğretmenim, profesör ünvanı olan adam da beni baştan aşağı süzdü, dostum dediğim erkekler de. uzağımda kalıp seyretmek istiyor gibilerdi. akşam olana dek bir yandan programla diğer yandan eteğimle uğraştım. indirebildiğim kadar aşağıda tutuyordum eteğin boyunu. artık eve gitmek için can atar olmuştum, evde olacaklardan bihaber...

    babamdan evvel evde olmam gerekliydi ve burada da murphy bey devreye girip beni trafiğin ortasında bıraktı. o kadar geç kalmıştım ki babamın evde olduğundan adım gibi emindim. tek çarem sessizce eve girmekti. kapıda uzun uzun soluklanıp anahtarı sessizce deliğe soktum. tam açtım derken kapı içerden açılıverdi...

    kardeşim sinem benden erken davranmıştı. ben ise öncesinde gülümserken eteğimi görünce gözlerinde oluşan dehşeti an be an gördüm. babamı soracaktım ki sinem'in arkasından çıkageldi. sonradan öğrendiğim kadarıyla mükemmel zamanlama ile sofradan kalktıkları ana denk gelmiştim. babamı hiç o kadar sinirli görmemiştim, bir insanın bir anda o kadar sinirlenebileceğini de... daha ağzımdan tek kelam çıkmadan babamın tokadını yedim, ardından bir daha ve bir daha. kapıyı bile kapatmadan bağırış çağırış içinde vücudumun hemen her yerine bir darbe almıştım. babam ise giderek daha da sert vuruyor, bağıra bağıra "gerizekalı mısın sen? elaleme rezil mi edeceksin bizi? allah belanı versin! namussuz! senin yapacağın işe s.çarım. evlat değil düşman." minvali lafları soluksuz sıralıyordu.

    hatırladığım son şey annem ve sinem'in araya girme çabalarıydı. sonrasında kendimi odamda, yatağımda otururken bulmuştum. hangisi daha kötü, morluklar mı yoksa babamın sözleri mi diye düşünürken kapı açıldı. elinde bir bardak suyla annem gelmişti, babam ise hâlâ içeride küfürler savuruyordu. annem önce suyu uzattı sonra yanıma oturdu. elini dizime koyup babama hak verdiğini, ailemize yakışmadığını anlattı uzun uzun. kardeşime güzel örnek olmamı, bir daha böyle aptallıklar yapmamamı öğütledi. kalkıp kapıya yöneldiğinde ardından titreyen sesimle korkmadığımı, tekrar yapacağımı, ne giyeceğime karışmamalarını söyledim. birden annem de üzerime yürüyüp dedi ki:

    -bak fatih alttan aldım diye şımarma, ağzına s.çarım senin! erkeksin sen, salak salak işler yapma.

    sanırım bir daha mini etek giyemeyeceğim. mahalle baskısı bir genci daha yuttu vesselam...

    dipnot: işbu entry türkiye'de kadın olmanın ne kadar zor olduğunu mizahi bir finalle de olsa vurgulamak için yazılmıştır. kadınlar başımızdan eksik olmasın, onlara hayatı zindan eden zihniyetler kahrolsun.

    zorunlu edit: inci sözlük kullanıcısı beyazatlidonkisot'un giriyi, başlığı ve dipnotuyla beraber görüldüğü üzere çaldığı bilgisini aldım. söz konusu hesapla bir alâkam olmadığını belirtmek isterim.
  • görmemişin alasıdır. nihat doğan zihniyetlidir.
  • olayın bakmakta olmadığı güzel gelen birşeye bakılmasının normal olduğu sorun çıkaran kısmın bundan sonra gelen davranışlar silsilesi olduğunu düşündüğüm durumdur bakma eylemi devam ettikçe gözlerin kısılması o an akıldan başka şeyleri geçirmek ardından dur şunun peşine takılayım eyleminin gelmesi olayın hayvanlığa ve şerefsizliğe dönüşme kısmıdır bundan sonra gerçekleşecek her hadise kişinin dayağı ne kadar hak ettiğinin kanıtıdır.
  • mini etek giyen kıza bakan yakışıklı erkek yoktur. erkeklerin zavallı önermesidir bu, yani kadınların yakışıklı erkeğin tacizinden rahatsız olmadığı iddiası. böyle bir şey yok çünkü taciz eden yakışıklı erkek diye bir şey yok. bu topraklarda yaşayan bir kadın olarak yüzlerce binlerce kez taciz edildim ama bir tanesi bile yakışıklı değildi, eli yüzü düzgün bile değildi. çünkü taciz hayatı boyunca kadınlarla sınırlı teması olan, ezik, zavallı, itelenmiş erkek davranışıdır.
  • burada irdelenmiş sorundur.
  • bakmak ile kendi kedine yalanmak arasındaki farkı anlayamayan öküzdür.

    ulan bakarsın geçersin, hepimiz bakıyoruz. ama bazıları var ki bakarken aklında kadını yatağa atmaktan tutun hangi pozisyonları kullanacağına kadar 30 farklı şey geçiriyor.

    hayır gözlerinden anlıyorum zaten. genelde kadını değil kadını kesenleri kesiyorum.
  • eşinin, kızının, annesinin yanındayken bile hiç çekinmeden otobüste etek giyen bir hanıma gözlerini ayırmaksızın diken, eteğinin boyunun bir önemi olmadığını kanıtlayan, öküzdür. "erkektir, bakar." kafası hala yaşıyor ve yaşatılıyorsa, içler acısı bir halde hala öküzlerle bir aradayız demektir.
  • benim. evliyim.
    arkadaşlarım. evliler.
    çalışanlarım. bekar ve evliler.

    bakıp geçiyoruz hergün. herkes herkese bakıyor.

    tacizle otu boku karıştırmaya başladınız iyiden iyiye.
  • tacizkar olup olmamasının sınırı eteği giyen kadın tarafından ölçülebilir. zira etek onda. neyse.
    ben kendimce koyduğum sınırları aşmadan şöööyyle bir göz atıyorum. bakıp geçiyorsun işte. herkes bakıyor. burada mevzu bakmak değil, incelemek olsa gerek.
  • etek metek bilmem de güzel ne görürsem bakarım. baktığım bir canlı ise ve bundan rahatsızlık duyuyorsa çeviririm yüzümü. mesela bazı köpeklere çok bakınca huylanıp hırlıyorlar. hırlatmadan anlaşılıyor rahatsızlığı. bakacak bin tane güzel şey var. onlarla devam ederim.

    at gözlüğü mü takayım millet etek giyiyor diye?

    bir de mesela pileli veya o yapışan, kavrayanlar arasında fark oluyor mu giyen açısından? çünkü yapışmışsa ve vücut da güzelse ona ayrı bakarım. eğer iki etek arasında giyen açısından bir fark yoksa ve benim kavrayana bakışımdan rahatsız oluyorsa da küfür etme hakkım doğabilir. doğmayabilir de.

    şimdiye kadar kimse 'ne bakıyorsun ..raam?' falan demedi, ters ters bakan da olmadı. muhtemelen baktığımı bile fark etmemişlerdir. demek ki iyi bakıyorum.

    lan ne dertli insanlarsınız. birisi güzel görünmek için bir şey yapıyor, öbürü de güzel görünene bakıyor. bakışı rahatsız ediyorsa uzaklaşmaya çalışın derim. çünkü bu ülke eteğe, bacağa, dekolteye, şorta falan alışamadı henüz. açıkta görünce ciğer bulmuş kediye dönüyorlar.

    feniminizmin, özgürlüğün dibine vurup 'onlar düzelsin', 'onları böyle böyle düzelteceğiz' falan derseniz de kolaylıklar dilerim hepinize.

    'ay yok, ben kendime güzel görünmek için yaptım. bir de berkecan'a. ikimiz dışında kimse bakmasın!' türü var bir de. oldu güzel ablam.

    o eteği giyip bakışlardan rahatsız olan da bakıp rahatsız eden de başka bir coğrafyada çok daha normal yaşayabilirlerdi.
424 entry daha
hesabın var mı? giriş yap