• o dönem kendisini henüz hiç okumamış olduğumdan, vefat haberi beni pek ilgilendirmemişti. şimdi ise, ömrümün hiç olmazsa bir kısmında kendisiyle aynı gezegeni paylaşmış olmak benim için onur sebebi.

    bilimkurgu edebiyatı okudukça aradığım şey de aslında ete kemiğe bürünüyor. ve fark ediyorum ki, bize bilimkurgu diye itelenen şeylerin çoğu teknoloji pornosundan ibaret. robotla uğraşıp uzaylıyla kavga edince ona bilimkurgu deniyor ama alternatif bir dünya olmuyor orada. bilmem ne tabancasına uzanıp bilmem ne tankını etkisiz hale getirmenin hikayesi, evrene ilişkin bir tespit veya sorgulama içermiyor aslında. bir insan olarak varlığının anlamını ve evrenin senin vasıtanla geldiği hali hiç düşünmeden bam bam bam.

    ray bradbury ise, evet mars yıllıkları'nı yazan kendisidir ama uzayı anlatmaz. mars'taki hayat üzerinden "seni" ve "beni" sorgulatır. ve bunların sonunda da, hiçbir şeyle övünüp yerinmeden, altı üstü bir insan olarak ne kadar "sen kim köpek" olduğunu anlarsın.

    hikayelerinde saf iyi veya kötü karakterler yoktur, kahraman hikayeleri değildir bunlar. eserdeki alternatif evrende, mutsuz denemeyecek ama mutluluğu da pek bilmeyen, kafası karışık, hayatını stabil tutmaya çalışan, bunu yaparken hikayenin zamanına kadar çok derin şeyler düşünmesine gerek olmamış insanların hikayeleridir. o yüzden önemlidir zaten bu hikayeler, alternatif evrendeki uzay kahramanını değil seni beni anlattığı için çok etkiler.

    ray bradbury hikayelerinin çok sakin, ince, zarafet içinde ama asla iyimser olmayan, çok vakur ve "sindirilmiş" bir hüznü var. bilimkurgu edebiyatında bunu sağlayan başka bir isim bilmiyorum.

    hüznü herkes farklı işler. kimi muzipçe, kimi evin her tarafa hakim köşesinde sessizce olanları izleyen aile büyüğü gibi, bazısı yokluk üzerinden, diğeri onuru öne koyarak, ne bileyim, bazısı ağıt yakarak...

    bunu somut olay üzerinden değil, onur falan da atfetmeyerek, yükseltilmiş hislerle uğraşmadan, direkt "insan olmanın farkında bile olmadığımız ve aslında evrenlerle de alakalı olmayan içsel hüznü" olarak hissetmek isterseniz ray bradbury hikayeleri okuyun.

    bilimkurgu edebiyatında "gerçek nedir?" sorusunun peşindeyseniz philip k. dick okumalısınız. yok eğer "insan nedir?" diyorsanız, doğru adres kesinlikle ray bradbury hikayeleridir.

    *
    peki ben bunları neden yazdım?

    bugün metroda uğursuz bir şey geliyor bu yana'ya başladım. henüz 40 sayfa oldu. bu roman hakkında bir şey diyecek durumda değilim şimdilik ama sonunda aniden yumruk yemiş gibi bir sersemlik yaşamayı bekliyorum. hadi bakalım.
  • sıçra, bırak ve kanatların çıksın sözünün sahibi.
  • 6 45'in türkçe ye çevirip yayımladığı yazın sanatı ve yaratıcı yazarlık isimli bir kitabı olan rahmetli yazar. isimden anlaşılacağı gibi ray bradbury yazarlık üzerine tecrübelerini okurlarla paylaşmış samimi bir dille.

    bu kitabı okudukça stephen king'in ray bradbury'nin çoğu fikirlerini arakladığını düşünmeye başladım. fikirler de kıvılcım gibi. king bu kıvılcımlarla kendi ateşini yakmış sanırım.

    (bkz: yazma sanatı)
  • ‘her zaman uçurumdan atlamalısın, kanatların sonradan çıkar.’
  • bilimkurgu ile distopyayı muhteşem şekilde harmanladığını düşündüğüm yazar.
    fahrenheit 451 hâlâ okumamış olanlar için büyük bir kayıp olarak beklemekte.

    hele de günümüzde çok daha önem kazanmış durumda iken...
  • yazarlık hevesi olanlara tavsiyesi varmış, barış berhem acar bizler için türkçeye çevirmiş.

    --- spoiler ---

    1) işe roman yazarak başlamayın: roman yazmanız uzun zaman alır. yazmaya haftada bir tanesini tamamlayacağınız şekilde ayarlayacağınız bir düzende bir sürü kısa hikaye yazarak başlayın. bu çalışmayı bir yıl sürdürün; peş peşe 52 tane kötü hikaye yazmanız mümkün olmadığına göre başarıya ulaşacaksınız. (ray bradbury ilk romanı fahrenheit 451’i otuz yaşında yazmaya başlamış.)

    2) onları sevebilirsin ama onlar gibi olmazsın: kaçınılmaz bir şekilde bilinçli ya da bilinçsiz olarak favori yazarlarınızı taklit etmeye başlarsınız. (tıpkı ray bradbury’nin yazdıklarının h.g. wells, jules verne, arthur conan doyle ve l. frank baum’un yazdıklarına benzemesi gibi.)

    3) kısa hikayelerin niteliklerini araştırın: bradbury; roald dahl, guy de maupassant ve daha az bilinen nigel kneale ve john collier’in yazdıklarını kast ediyor.

    4) beyninizi doldurun: bradbury genç yazarlardan yatmadan önce bir hikaye, bir şiir (fakat modern ıvır zıvırlardan değil, pope’den, shakespeare’den ya da frost’tan) ve bir makale okumalarını istiyor. okunacak makalelerin arkeoloji, biyoloji, zooloji, felsefe, politika ve edebiyat gibi birçok alandan olmasını gerektiğini söylüyor.

    5) size inanmayan insanlarla arkadaşlığınızı bitirin: yazma arzunuzu hafife mi alıyorlar? eğer öyleyse onlarla arkadaşlığınızı vakit kaybetmeden sonlandırın.

    6) kütüphaneye kapanın: lanet olası bilgisayarınızdan ayrılın!

    bradbury hiç üniversiteye gitmemiş olabilir, ama o bitmek bilmeyen okuma arzusu sayesinde 28 yaşında “kütüphaneden mezun oldu” denebilecek kadar kütüphaneden faydalanmış.

    7) filmlere aşık olun: özellikle eski olanlara.

    8) keyifle yazın: bradbury “yazarlık ciddi bir iş değildir” diye düşünüyor. bradbury, eğer bir hikaye yazmaya iş gözüyle bakarsanız amacınıza ulaşamazsınız dedikten sonra, dinleyicilerine, “benim arzumu kıskanmanızı istiyorum” diye ekler.

    9) para kazanma planları yapmayın: bradbury ve karısı bir araba almadan 37 yaşına gelmişlerdi.

    10) sevdiğiniz ve nefret ettiğiniz 10 şeyi listeleyin: sevdiklerinizi yazın, nefret ettiklerinizi yok edin! (tabi onlar hakkında da yazabilirsiniz)

    11) aklınıza gelen her şeyi yazın: kelime birliği yaratıcılıkta meydana gelebilecek tıkanıklığı bozar, o yüzden her sözü yazmayı deneyin çünkü hiçbir şeyi test etmeden bilemezsiniz.

    12) yazdıklarınızla ulaşmak istediğiniz şeyin bir insanın yanınıza gelerek “yazdıklarınızdan dolayı sizi çok seviyorum” demesi olduğunu unutmayın: ya da başarısızken aradığınız şeyin birisinin yanınıza gelerek “insanların söylediği gibi aptal değilsiniz” demesi olduğunu unutmayın.
    --- spoiler ---
  • bence bu dünya da büyümenin ve ilerlemenin tek yolu mükemmel olmadığımızı kabul edip buna göre yaşamaktan geçiyor.

    ~ray bradbury
  • the pedestrian isminde bir kısa hikayesi de bulunan yazar.
  • hayal gücünüzün geniş olduğunu mu düşünüyorsunuz? peki hiç mars’a giden bir ekip yeni bir dinle tanışsa neler olabileceğini düşündünüz mü? ya da uzayın derinliklerinde bir kuyruklu yıldız kovaladığınızı? kitapların yasak, itfaiyecilerinse kitap yakarak kahraman olduğu bir yakın gelecek neye benzer, gözünüzde canlanıyor mu? cadılar bayramı’nda korkunç ve doğaüstü akrabaları tarafından ziyaret edilen normal bir çocuğun düşüncelerini okuyabilir misiniz? ya da uzayın derinliklerinde gemilerini kaybedip boşluğa sürüklenen astronotların son diyalogları sizce ne olabilir? tüm bu uzak hayalleri, gerçeklik hissinden kopmadan ama büyüleyici bir dille anlatabilir misiniz? sanırım bu biraz zor olurdu.

    işte ray bradbury tüm bunlar ile alakalı, bilim kurgu edebiyatının belki de en romantik eserlerini ortaya çıkartmış olan, şu anda umarım bir yerlerde yıldız kovalıyordur dediğim, tarihin en iyi yazarlarından biridir.

    dramatik öykü anlatımı, iyi işlenmiş karakterleri ile bilimkurgu edebiyatına yeni bir soluk getiren, daha doğrusu onun daha bir edebiyat olmasına sağlayan belki de ilk yazardır bradbury. sadece öykü ya da roman değil, televizyon dizileri, şiir ve hatta sahne oyunlarıyla hayranlık toplamıştır. modern mitler yaratabilmesinin yanında onları ince ince işleyen anlatımıyla da eserlerinin okuma keyfini iki katına çıkarır. bradbury karakterlerinde hep bir hüzün, olay örgülerinin finalinde ise hep bir huzur vardır. kötü son bile onun ince anlatımı ile içinizi ısıtabilir. onun dünyaları hep daha büyük, hep daha uzak, hep daha fazla hayal doludur. her zaman iyi bir hikâye anlatıcısı olmuş, her türden okurun sevgisini kazanmış ve edebiyat dünyasının ölümsüzleri arasına adını yazdırmıştır.

    “eğer bundan yüz yıl sonra bir çocuk mezarımı ziyaret eder ve bir boya kalemiyle mermerimin üzerine ‘o bir hikâye anlatıcısıydı’ yazarsa bundan mutluluk duyarım.”
    –ray bradbury

    bradbury'nin bir çok eserinde etkilerini ve örneklerini gördüğümüz bazı konuları listelemek isterim;

    mekikler:

    bradbury’nin uzayda yolculuk hakkındaki geniş hayal gücünün en naif kaldığı noktalardan biri bu yolculuklara çıkan araçlar hakkındadır. jules verne’den etkilendiğini gizlemeden, yazarlık hayatı boyunca hep aynı tip araçlardan bahseder. mekik diyebileceğimiz, dik duran, iniş kalkışı da bu pozisyonda yapan araçlar ile bol bol mars’a gider hikâyelerinde. kendisi bu konuda ısaac asimov, arthur c. clarke ya da alfred bester gibi yazarların hardcore denebilecek bilimkurgu tarzından uzaktadır. bu da yine kendine özgü duygusal ve naif edebiyat tarzına fazlasıyla yakışır. ve ilginçtir ama onun hayalindeki bu mekikler, yıllar sonra elon musk'ın spacex şirketini kurduğunda, kendisi için en önemli örneklerden biri olmuştur.

    mars:

    henüz ay’a dahi gidilmemişken, jules verne romanlarından beslenen genç bir adamın hayal gücünün ulaşabileceği en uzak noktalardan biriydi bu kızıl gezegen. bradbury birçok hikâyesinde mars’ı ziyaret etmiş, oraya araştırma ekipleri yollamış, koloniler kurmuş ve gezegeni her zaman yaşanabilir bir dünya olarak anlatmıştır. başyapıtlarından biri olan mars günlükleri’nde sadece kızıl gezegende geçen hikâyeler anlatılır. bradbury, 91 yaşındaki ölümünden önce olası mars yolculuğunu ilgiyle takip etmiş ve curiosity’nin indiği noktaya nasa tarafından “bradbury landing” adı verilmiştir.

    din:

    din inancı güçlü bir insan olan bradbury bir defasında incil ve shakespeare için “beni ben yapan iki şey” der. öykülerinde yer alan inançsız karakterler, din karşıtı söylemler ve eleştiriler onun yine de körü körüne inanan biri olmadığını, aksine sorgulamayı bırakmadan bu huzura kavuştuğunu gösterir. dünyaya karşı umutsuz olsa da, yaşadığı karamsarlığı eserlerine taşırken her zaman için evrenin bir yerlerinde bir umut, bir kurtarıcı olmasını bradbury’nin manevi dünyasıyla açıklamak çok da yanlış olmasa gerek. en azından yazdığı en karanlık öyküye bile huzur katabilmesinin açıklaması budur.

    yalnızlık:

    bazen zorunlu olarak ama çoğunlukla kendi seçimiyle yalnız bir adam olan bradbury’nin yazdığı birçok karakterin de yalnız olması elbette bir tesadüf değil. bradbury yalnızlığı biçimsel olarak değil, bir ruh hali olarak ele alır, hikâyelerinde kocaman ve sevgi dolu bir evin içinde yalnız çocuklara rastlamamız bundandır. 1953 tarihli başyapıtı fahrenheit 451 romanında yer alan baş karakter guy montag’ın yalnızlığı, bu hissin bir nevi kutsanmasıdır da. bradbury, yalnız bir insanın hayata adapte olmak yerine uzaktan bakıp onu irdelemesine ve sorgulamasına odaklanır. bu yüzden montag’ın kitapları yakmak yerine okumayı seçmesi hiç de sürpriz değildir.

    küresel sorunlar:

    dünya genelinde yaşanan sorunlar onun hayal gücü ile birleştiğinde ortaya çıkan gelecek öngörüsü fena halde karanlıktır. bradbury’nin çok önceden bahsettiği dertlerin çoğu bugün kapımıza dayanmış durumda. dünya nüfusunun artışı, küresel ısınma, nükleer savaş gibi güncel tehditler, onun kitaplarının yayınlandığı dönemde sadece “hayal gücü” idi. yazarın değindiği ırkçılık ve din istismarı gibi konular ise maalesef o gün olduğu gibi şimdi de en çetrefilli problemler arasında. uzay yolculukları bradbury’nin değindiği konulardan en pozitifi olarak göze çarpar ama onu da yer yer dünyanın artık yaşanamayacak hale gelmesi sebebi ile başka gezegenlere koloni kuran insanlar üzerinden anlatır.

    çocukluk dönemi:

    bradbury yalnız ve anlaşılamayan çocuk olarak geçirdiği hayatının ilk yıllarında, kendisine teyzesi tarafından hediye edilen bir kitapla, poe’nun öyküleri’yle yoğurdu genç zihnini. içine kapanık bir çocuk olan ray’in hayal gücü yepyeni bir ufuk kazandı. eve dönüş isimli ve alt metninde kendi çocukluğunun yer aldığı öyküsü, uğursuz bir şeyler geliyor bu yana romanındaki çocukların fantastik hikâyesi ve daha birçok hikâyede yer verdiği çocukların aileleri ile yaşadıkları, onun hayal gücü ürünü dünyalarının hakkını en iyi veren kişilere ve aile kavramına duyduğu saygıdan geliyordu.
hesabın var mı? giriş yap