• altın portakal film festivali:
    halk jürisi 1.lik ödülü
    en iyi yönetmen
    en iyi görüntü
    en iyi montaj
    en iyi laboratuvar
    en iyi 2. film
    çukurova gazeteciler cemiyeti özel ödülü...
    yılmaz zafer'in son filmlerinden...
  • (bkz: i'm on fire)
  • (bkz: magma)
  • yapılması sanıldığı, düşünüldüğü kadar zor bir şey değildir, lakin burada ateş yürüyüşü denince kastedilen şey alev üzerinde yürümek değil de, alevli bir şekilde yanmış odun közü, kömür üzerinde yürümektir.
    bilinç ve zihin çalışmalarında bir şahika, bir zirve nokta olarak kullanılır çoklukla. konsantrasyon ve zihin-beden koordinasyonu çalışmalarının en ileri aşaması gibi görülür çoklarınca.
    önceki aşamalarında, tahta ve mermer kırma, nervürlü inşaat demirini gırtlak ile iterek bükme gibi şeyler de olur. bir kere yaptım, yok beş kere yaptım, demek ki her sefer yaparım diye düşünülmemesi gereken, her seferinde neredeyse sıfırdan aynı zihin-beden durumu ve eşgüdümünü yaratmayı başarabilmeyi gerektiren bir deneyimdir.
    gerçek bir ateş yürüyüşünde en azından 4-5 metrelik bir mesafeyi katetmek gerekir, tabii bunu koşarak değil de adam gibi yürüyerek yapmak gerekir.
  • tabii bir de literal anlamı, gerçek anlamı dışında mecazi anlamı vardır ki, birçok kişinin şahsi tecrübeleri, bedeni gerçek ateş üsütndeyürütmenin ve bundan sağ ve hasarsız çıkmanın, ruhu, yüreği ateş üstünde yürütmeye nispetle bin kerre kolay ve evla olduğunu göstermektedir.
    yani burada ateş üstünde yürümek deneyimi için, şuyuu vukuundan beter diyebiliriz bir bakıma.
  • "kadın: bana aşık. benim de size aşık olduğumu sanıyor, bu nedenle sorun çıkarıyor…
    adam: (şaşırarak) siz, siz bana aşık mısınız?
    kadın: bilmem, belki… sizi çok düşünüyorum. aralıksız.
    adam: harika bir şey bu. hay allah. evet harika bir şey bu
    kadın: evet bence de
    adam: harika bir şey..."

    başka birşey denemez sanırım.
  • yavuz ozkan filmi. siyasi mesaj kaygılı, aktarılan tiyatro ile filmin iç içe geçtiği sonra film ayarında devam ettiği, türkiye'de yaşanan siyasi olayların temsili gibi bir film.
  • 28. antalya film festivali'nde en iyi yönetmen(yavuz özkan), en iyi kurgu(mevlüt koçak) ve en iyi görüntü yönetmeni(ertunç şenkay)ödülü olmak üzere 3 ödül kazanmış 1991 yapımı türk filmi.
  • yavuz özkan’ın yazıp yönettiği 1991 yapımı film türk sinema tarihinin yenilikçi hatta deneysel filmlerindendir. kuruluşundan itibaren türkiye cumhuriyeti’nin siyasi tarihini anlatan bir müzikal etrafında şekillenir.

    filmde iki ayrı dünya vardır; sahnedeki müzikal ve sahne arkası. film bu iki dünya arasında gidip gelir ve bu iki ayrı dünya birbiriyle diyaloğa sokulmaya çalışılır. fakat iki dünya arasındaki bağ kademeli olarak güçlenir. özellikle filmin ilk yarısında bu iki dünyanın birbirinden kopuk olduğu söylenebilir. filmin ikinci yarısında ise sahne arkasında konuşulanlar ile sahnede oynananlar daha ilintili olmaya başlar. filmin son sahnelerinde yer alan “seyirciler” ile iki dünya tam olarak birleşmiş olur. “seyirciler” hiç müdahale etmeden, olanları sadece seyretmektedirler.

    filmde hoş ayrıntılar mevcuttur. feshane binasında tek mekan olarak çekilmiştir. tek bir toprak parçasında çeşit çeşit olayların yaşanması gibi, tek bir mekanda farklı farklı olaylar kurulmuştur. böyle bir yapı, iki ayrı dünyayı oluşturan sahne arkası ve sahnelenen müzikal arasında bir paralellik kurar. ayrıca feshane filmde işlenen tüm yıllar boyunca, hatta evvelinde, var olmuş bir yapıdır. bir nevi tanıklık görevi üstlenir. tanık demişken, bu yılların hepsini yaşamış semiha berksoy da filmde yer almaktadır. koro başı olsa da aslında bir çeşit bilge kadını, üst aklı temsil eder. bilge kadının hemen üzerinde ise hükümet bulunur. üsttekiler yıllar içinde değişerek korunaklı kabinlerinden alttakileri kontrol ederken, semiha berksoy yönetimindeki koro hiç değişmeden hep orada durur. bu haliyle görmezden gelinen vicdanı da temsil etmektedir.

    italyan yönetmen ettore scola’nın 1983 yapımı le bal filmi ile benzerlikleri mevcuttur. her ikisi de tek mekanda geçer, siyasi tarihteki değişiklikleri anlatır ve ikisi de müzikaldir. diğer yandan iki film oldukça farklıdır da. özkan iki ayrı dünya yaratırken scola da tek bir dünya vardır. scola siyasi tarihe bir ayna tutar ama onunla diyaloğa girmez. sadece olmuş olan olayları son derece sembolik bir dille yansıtır. özkan’ın ise mesaj kaygısı vardır. filmin ana amacının siyasi tarihi yansıtmak değil bu mesajı iletmek olduğu bile söylenebilir. bu durumda siyasi tarih scola’da amaç iken özkan’da araca dönüşür. filmlerin müzikal yapısı için de benzeri söylenebilir. le bal tamamen müzikal bir filmdir ve müzikler bulundukları döneme göre değişirler. bu halleriyle dönemin özelliklerini ve ruhunu yansıtmak için kullanıldıkları için araç, filmin ana amacı zaten bu olduğundan amaçtırlar. özkan’da ise bu çaba eser miktarda vardır. nasıl müzikal sadece bir araçsa, içindeki müzik de bu aracın bir parçasıdır. 1-2 sahne dışında müzikte dönem özelliği görülmez.

    ateş üstünde yürümek kıymetli bir filmdir. zamanının ödül canavarı olsa da günümüzde underground bir film olduğu sözlük’teki entry sayısından anlaşılabilir. belki bir gün aradan geçen 30+ senedeki değişikleri anlatacak bir devam filmi de çekilir, kim bilir…
  • yerli sinema filmidir..

    yönetmen koltuğunda yavuz özkan oturmaktadır..

    başrollerde yılmaz zafer, hülya aksular, kürşat alnıaçık oynuyor. diğer önemli rollerde ise semiha berksoy ve erdoğan akduman oynamıştır..

    filmde ülkemizin yoğun olaylarla dolu tarihi modern bale ile anlatılıyor. bu anlatım olağanüstü bir estetik, renk ve şiirsellikle gerçekleşiyor..

    oyunculuklar ortalamaydı. filmin en önemli özelliklerinden biri balerin hülya aksular’ı ve büyük opera sanatçısı semiha berksoy’u başrollerde izliyoruz..

    filmin müzikleri de en az film kadar etkileyiciydi. filmimizin müziklerini tuğrul karataş ve vedat biçkin bestelemiştir..

    filmi sinematografik olarak oldukça başarılı buldum. mekân çekimleri son derece gerçekçiydi. sahneler arası geçişler enfesti. bütün hâlinde filmin kurgusu takdire şayandı. bu sayede ödül de kazanmış filmimiz..

    ateş üstünde yürümek, az diyalogla çok şeyin anlatıldığı muazzam filmlerden. ülkemizde yaşanan siyasal, askeri, sosyolojik, kültürel, ekonomik olaylara harikulâde bir eleştiri getiriliyor. üstelik bunu göze batırmadan, sanatsal bir bakış açısıyla yapıyor yavuz özkan..

    izlediğim en sıra dışı filmlerdendi. verilmek istenenler izleyicinin alışkın olmadığı bir tarza veriliyor filmde..

    bu filmde de yavuz özkan’ın diğer filmlerinde olduğu gibi mesaj kaygısı olduğunu görüyoruz. yavuz özkan’ın türkiye siyasetiyle öteden beri bir derdi olduğunu biliyoruz. bu filmde de bunun üstüne gitmekten çekinmiyor..

    ateş üstünde yürümek filmini yönetmenini hiç bilmeden izleseydim ve bana sence bu filmin yönetmeni kim olabilir deselerdeli çok büyük ihtimalle yavuz özkan derdim. çünkü hem özgünlüğüyle hem de verdiği mesajlarla kıymetli bir yavuz özkan filmi izlediğimi hissettim..

    film, antanya film şenliğinde halk jürisi birincilik ödülü, en iyi yönetmen ödülü ve en iyi kurgu ödülü dahil olmak üzere toplamda yedi ödül kazanmıştır..

    sinemamızın gizli kalmış mücevherlerindendir ateş üstünde yürümek. sinemaseverlere tavsiye ediyorum..

    aşağıda film hakkında bazı detaylara değineceğim. izlemeden önce ayrıntıları öğrenmekten hoşlanmıyorsanız aşağıda yazılanları okumanızı önermiyorum..

    --- spoiler ---

    darbeden sonra yaşlı bilge kadın toplumun acı çektiğini, üzgün olduğunu görür ve onlara bakarak acı çekiyorsunuz der. ardından genç bir adamla arasında geçen o sarsıcı diyalog.

    — neden ağlıyorsun çocuk?

    — önce taptık. sonra tapındıklarımıza eziyet edilmesine alkış tuttuk. sonra da onlar için yas tutuyoruz.

    balerin ile yönetmen arasında geçen o unutulmaz sahneden

    — hepimizin eli kana bulanmış. artık yaşamı yüceltmenin dansı yapılamaz değil mi?

    — yo, hayır. hayata inanmanın dansı hep olmuştur. buna inanmalısın.

    — neye inanmalıyım? ölüme mi? ihanete mi? sevgiye mi?

    — nereden başladığımıza, nereye geldiğimize bakarsak her şey karanlık gibi görünüyor. hayatı, acı çekmeyi, sevgiyi, nefreti, yalanı, yalan olmayanı, çoşkuyu, hıncı, çürümeyi, inanmayı vazgeçmeyi... asarak, keserek, birbirimize hınç duyarak, sevgiyi öldürererek.

    — öyleyse neye inanmalıyım? kabalığa, hoşgörüsüzlüğe, bağnazlığa, ikiyüzlülükle kuşatılmışlığa mı? hayatı, acı çekmeyi, sevgiyi, nefreti, yalanı, yalan olmayanı, coşkuyu, hıncı çürümeyi, inanmayı, vazgeçmeyi... hepsini, hepsini dansla anlatmak isteseydiniz ne yapardınız? yine de sevmek olmalı. bunu nasıl anlatırdınız?

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap