• kapı, doğrama, pencere aksesuarlarının toplu adı. menteşe, kol, kilit...hardware, ingilizcesi; türkçesi madeni aksam.
  • "ufak tefek, kırıntı" anlamındaki "hurde" ve "hurda" kelimelerinin çoğulu olan "hurdevat"tan gelir.
  • second hand olan herşey. süper enerji içeceği.
  • (bkz: nalbur)
  • bende nedense olumsuz çağrışımlar yapan kelimedir.

    zerzevat, meymenet vb. kelimeler gibi sabıkalı kelimelerdir. hadi meymenet'i, cibilliyet'i anlarım; olumlu bir manası olduğu halde, olumsuz hallerini kullana kullana bu hale gelmişler. iyi de, 'hırdavat'ın suçu ne?

    bir de kendisini hemen ele vermeyen bir yapısı var. her an bilgi yarışmalarında arz-ı endam edecekmiş gibi duruyor.

    kabzımal kelimesiyle bir akrabalığı olmasın sakın?..
  • "hırda" azerbaycan türkçesinde küçük anlamına gelmektedir. özellikle iran'da yaşayan azerbaycanlılarca kullanılır. hırda kelimesi sonuna müennes çoğul nişanesi olan -at alarak hırdavata dönüşmüş. yani direkt bir çeviride hırdavat kelimesi küçükler, küçük şeyler demektir.
  • çivi, tel, kilit, reze vb. gibi metal eşya.
  • genel olarak üretimde kullanılan her türlü alet , taşınabilir makine, sarf (yan) malzemelerine verilen isimdir.
  • çivi, vida, tel gibi metal gereçler için kullanılan bir sözcük.
  • hirdavat bir kulturdur. hirdavat disiplin ister. daha dogrusu hirdavattan envantere geciste bir kultur gerekir. yoksa bin cesit civi arasinda, yuz cesit kesici uc arasinda, elli cesit zimpara kagidi arasinda kaybolur gider insan. dolayisiyla da bir sey insa edemez, etse bile cok vakit alir, anlamini yitirir. bugun hirdavat iyiden iyiye kucumsenmeye baslandi. birkac yazimda da bu gibi konulara ustun koru degindigim zaman demek istediklerimi anlayamayan insanlar beni teknoloji dusmani olmakla sucladilar. benim demeye calistigim sey ise aslinda gayet basitti: teknolojiyi kullanacagim diye insanliginizi yitirmeyin!

    gecen gun yakin bir arkadas grubunda, ben dahil uc kisi, ilginc bir konusma gecti. arkadaslarimdan biri yurtdisinda yasiyor, aksam disari cikmis, "yerlisi olmadigin ulkenin anadilini bilmiyorsan gerizekali konumuna dusuyorsun" gibi bir yorum yapti. benzer seyi ben de boyle dusunuyorum. bunun pozitif tarafta baska bir lisan bilmekle alakasi varken, yani bir yabanci dil bilen hic bilmeyenden daha dolu bir hayat yasayacagi hakikati bir yana, negatif tarafta hic baska dil bilmeyen birinin kendi dilini de tam olarak iyi bilemeyecegi gibi etkenin daha olmasi diger bir konu. yani burada temel mesele karsi taraftakinin ne dediginin kendi dilinde neye tekabul ettigi konusu degil. kisacasi bir yere yaninda tercuman ile gitmekle o dile nispeten daha az hakim olunsa da o lisani aktif olarak kullanmaya calismak arasinda ciddi bir fark var.

    bunun uzerine diger arkadasim da "cok uzulme zaten babil bocegi cikacak yakinda" dedi. kendisi sosyal konularda engelli bir arkadastir. bunu zaten cogu konusmasinda empati eksikligi, olan biteni kavrayamamasindan mutevellit rahatlikla anlardik. bu onun kisisel bir sorunu olmasi hasebiyle derinlemesine izahatina dalmak niyetinde degilim fakat bu babil bocegi konusu uzerinde biraz durmak istiyorum. babil bocegi okuyanlarinin bilecegi gibi the hitchhiker's guide to the galaxy adli kitabin icinde bahsedilen bir bocek. bu bocek insanlarin kulagina giriyor ve karsidakinin hangi lisandan olursa olsun konusmalarini direkt olarak kisinin kendi lisaninda duymasina sebep oluyor. kitaptaki bu bocek tabii ki mukemmel bir sey, bu konuda direkt olarak karsinizdaki sanki sizin anadilinizdeki gibi konustugunu dusundugumuz zaman muthis bir icat olacagi kesin fakat gunumuz kosullarinda bu tur bir cevrinin mumkun olmadigini biliyoruz. google translate gibi araclar gayet iyi ceviriler yapiyorlar insani sasirtacak derecede fakat baska bir yonden de oldukca da yetersiz oldugu cok acik. burada bunlari konunun uzerinde calisan bir filolog gibi irdeleyecek halim yok ben asil daha cok baska bir lisanda konusurken insanin kendisine neler oluyor onun alakali birkac soylemek istiyorum.

    bugun artik butun dunyanin ikinci lisani haline gelmis olan ingilizce lisanindan ornek verelim. ingilizce ile turkce arasinda dusunme tarzi olara cok buyuk farklar var. bunu da ozellikle yurtdisinda yasadigim donemde bizzat farketmis oldugum icin icim rahat sekilde konu edinebiliyorum. ornegin, beklediginizden gec gelen bir mail icin bir ingiliz size "kusura bakma cok beklettim" demiyor, bunun yerine "sabrin icin tesekkur ederim" diyor. aradaki fark, daha ne oldugunu anlasilmadan dahi insana cok farkli seyler dusundurtuyor. bunu biraz mekanik olarak acarsak daha net olacak. turk usulunde, kisi daha cok kendisi odakli ve "ben" dili kullaniyor. "ben seni beklettim" diyor, "senin de bu konu hakkinda yapabilecegin bir sey yok" intibasi veriyor. karsiyi aslinda bir nevi kucumsuyor. o yuzden de turk kulturunde mesela cok basit bir ornek olacak belki ama gec kalanlar icin "assolistimiz de geldi" denir. cunku assolistler sahneye hem en son cikarlar, hem de bilerek biraz gec kalirlar. bunu konserlerde de gorursunuz. bu karsiyi bilincaltinda kucultmeye yoneliktir ve siz de edilgen tarafta oldugunuz icin karsidakinin o yucelegini kabul etmeseniz de orada bir sekilde onu bekleyerek de facto olarak hic yoktan kabul etmis olursunuz. bir diger bakis acisi da yine turk tarafi icin "ben kusurluyum" kabulune dayanir. "ben gec kaldim beni affet" manasi vardir. bu da bu sefer kisinin kendisini kuculten bir davranis olarak karsisindakinin zihninde bir tahayyule sebebiyet verecektir. dusunsenize kan ter icinde gelmis biri sizden gec kaldigi icin ozur diliyor. algilanis sekli her ne olursa olsun, iki taraftan da benim icin bu gec kalan kisinin hosuma gitmeyen bir aksiyon icerisinde girdigini soyleyebilirim. bunu boyle hissetmyen de olabilir, fakat bu onun kendi merhalesidir.

    bir ingiliz'in karsisindakine gosterdigi sabir sebebiyle tesekkur etmesinde birkac turluk alisveris soz konusudur. birincisi gec kalma durumunun zaten asikar oldugunu, buna dair bir sey yapilamayacagini, gec kalmasina ragmen karsidakinin de bekledigini, bunun aslinda onu turk ornegindeki gibi alcaltici bir sey degil aksine takdir edilmesi gereken bir sey oldugununun farkinda oldugunu ve bu yuzden de hakkini teslim ederek ona tesekkur etmesiyle kendisinin de aslinda ne kadar ince ve farkindalik sahibi biri olmasi gerektigi intibasini verir. alisverisi goruyor musunuz? iste o yuzden kendisinin gec kaldigi icin kendisi icin af dilemek yerine, size sabriniz icin tesekkur edildiginde o insanin aslinda o ana kadar halt isleyen biri gibi gorurken bir anda ona karsi olan sayginizin artmasinin sebebi budur. orada beyin daha once turk sosyolojisinde karsilasmadigi bir sey ile karsilasir ve hosuna gider. lisan iste boyle bir seydir. lisan sadece a kumesindekinin b kumesine projekte edilmesi demek degildir. oyle olsaydi bugun butun dunya matematik dilinde konusurdu. cunku matematik evrensel bir lisandir ve her yerde aynidir. benzer ornekler cogaltilabilir, burada esas konu o dilde dusunebilmek. o dilde dusunebilmek icin de o dili cok iyi tanimak ve o dili olusturan kulturu iyi bilmek gerekiyor. bunu yapmanin yolu da o dilin konusuldugu ulkede o kulturun icinde, o ortama maruz kalmak. benim kisisel dusuncem de en az 4-5 sene yasamak gerekiyor o kulturu yeteri kadar tecrube etmek icin. yani oyle 1-2 haftalik yurtdisi seyahetleri ile ancak pasaport memuru ile garson ile magazada satis temsilcisi ile konusulur. satis temsilcisiyle bile aslinda konusamazsiniz. cebinin kenarlari pileli kumas pantolon lazimsa gider magazada bir saat gezinip, eger bulabilirseniz, i want this, dersiniz cogu zaman. temsilci de wow you have a wondergul taste der, siz de gaza gelirsiniz. pazarlama boyle bir seydir cunku.

    iste hirdavat da ayni bu sekilde insanin el becerilerini gelistirir. cunku o sirada o malzeme ile ugrasirken o malzemenin dilini ogrenirsiniz. yine kendimden bir ornek vermek istiyorum. birkac ay once kadim dostum ziyaretime geldi, uzun zamandir da gorusemiyorduk, bizim onunla beraber yaptigimiz birkac duzenli aksiyon vardir. bunlardan biri de viski ve puro icmek. ikimizin de turkiye'de yasadigi zamanlar, meslek icabi yurtdisina sik sik seyahat ederdik ve her gittimizde de bir iki sise viski alirdik. daha sonradan da bu arkadasim purolara merak saldi ve guzel bir puro koleksiyonu yapti. oradan da puro icme aliskanligi edindik. kendime adima yilda belki 3-4 puro icerim, fakat hep bu bahsettigim arkadasimla iciyorum, boyle guzel bir o dostluga aidiyet hissi de veriyor. her neyse, bu arkadas purolari getirmis fakat puro makasini unutmus. purolarin da kapak kismi dogru kesilmezse resmen ziyan olur. puro da genel olarak iki tur tutunle ile insa ediliyor, biri puronun icindeki dolum yapraklari ve etrafindaki sarim yapraklari. puro makasi ile kesildigi zaman puronun kapagi hicbir sorun olmaz, mukemmel bir kesim yapar. fakat elinizde puro makasi yoksa siradan bir makas ile ya da bicakla kesecekseniz puroyu, ziyan etmek isten bile degildir. o yuzden puroyu iyi tanimaniz gerekir.

    puronun sarim yapraginin sarim yonunun nasil oldugu cok onemlidir. cunku eger sarim yonunun tersine bir makaslama gerilmesi olusturursaniz, puro cozersiniz. yani puronun diyelim kapak kismini karsiniza aldiginiz konumunda, sarim yapraklarinin dolanim yonu saat yonunun tersi ise, siz puroyu mutraf tezgayina koyup ilk kesim dabersini (bicakla) soldan saga dogru yaparsaniz, yapraklari gevsetirsiniz. aslinda burada bire bir sekilde sag el kurali gecerlidir. bir vidanin sikim yonu neresi, gevsetme yonu neresi mantigi ile birebir aynidir. purolarin dolum yapraklari da bir torsiyon ile yani burularak, sarim yonu ne olacaksa onun tersine dondurulur ki o yapraklar uzerindeki kuvvet kalkip acilmaya calistiginda, sarim yapraklarini torklamis olsunlar. boylece puro oldukca durayli hale gelir. o yuzden nasil olsa kesim yonu burasi diyerek, oyle allahlama keserseniz puroyu yine mahvedersiniz.

    simdi ben cok fazla puro icmedigim icin, en azindan bu bahsettigim arkadasim kadar, puronun kesimi konusunda basta bana guvenmedi. bir bakima hakliydi da fakat burada konu puroyu tanimak oldugu kadar iste hirdavat melekelerine de sahip olmakla alakali. eline aldi bicagi, bir kesmeye basladi, sanki bese on kalas kesiyor. dedim ne yapiyorsun, zaten puro boyle cizgi filmlerde kahramanlarin agzinda patlar ya cicek gibi acilir, o halge geldi gelecek. aldim elinden, bereket, kapak kismina cok derin girmemis ve birkac milim iceriden kesilebilirse eger puro kurtarmak mumkun. her neyse kendi el becerilerimi ovmek icin yazmiyorum bu yazi fakat bu el becerilerinin de gelistirilmesinin cok faydasi oldugunu izah etmeye calisiyorum.

    yine meslek icabi, gerek ders anlatmak icin olsun, gerek projeler icin olsun gerek de kendi arastirmalarim icin olsun, laboratuarlarda cok vakit gecirdim. her turden testere, freze, karot makinasi, her turden mekanik test sistemi, (gerilme tensorunu olusturmak icin kullanirdik), numune hazirlama, test set-upi kurma gibi isler yuzunden hirdavat kulturum genistir. fakat bunlarla ugrasmayi da ayri bir severim. yani elim yatkindir. fakat bu yatkinligin kullanilmasi da cok onemli, insanin kendisini gelistirmesi icin. butun bunlar bir yana, insan bu islerde sunu ogreniyor: bir kere el isiyle ugrasirken insan cok rahatliyor. resmen bir zihin jimnastigi. aklinda ne varsa dusunuyor. mesela ben ozellikle laboratuarda son zamanlarimi, nevzat kaya'nin derslerini dinleyerek gecirmisimdir. nevzat hoca'nin butun o konusmalarini beynim saki bir mekanik kayit cihazi gibi kaydetmis hepsini. yani konularin mantigi cok iyi oturmus. o sirada da yaptigim isi resmen hipnozdaymisim gibi el hassasiyetinin mumkun kldigi kadariyla hatasiz yapmisim. cunku test sonuclari o derece iyi cikmislardi. bunlari yazma sebebim bir kez daha tekrar edeyim, kendimi anlatmak icin degil, bu tur seyler ile ugrasildigi zaman ortaya cikan isin kalitesinin cok yuksek oldugunu yaymak icindir. guzel zimpara cekmek, ne bileyim, bir yuzeyi parlatmak, matkapla ugrasmak, testere kullamak, jet tasi kullanmak. benzer sekilde bahce isleri de bu hissiyati verir. zihin temizlemesi yapmak ve bunun ardindan yapacaginiz asil zihin yorgunlugu verecek islere donmeniz aslinda 3 gun boyunca araliksiz o is uzerine calismaktan yekunde cok daha buyuk bir sonucun oraya cikmasina sebebiyet veriyor.

    bu yazdiklarimin bircoklari tarafindan "artislik yapiyor", "reklam yapiyor" gibi sozlerine maruz kalmak pahasina dile getiridigimin de farkindayim. fakat ne yazik ki nasil tikanmis bir tuvaleti acmak icin o pis isle ugrasmak gerekiyorsa, bizim toplumumuzda bu tur abrasif kisilerin toksik elestirilerine maruz kalmaktan korkmadan bazi konulari konusmamiz gerekiyor. fakat bunu yaparken de necip okuyucunun bunun farkinda olmasi cok onemli. cunku eger bu toksikler necip okuyucuya galebe calarlarsa o zaman toplum icin durum daha da kotu demektir. bunu da tehditvari sekilde telaffuz ettigimi ileri sunacak olanlar olacaktir. bu bir tur satranc oyunu, amaci toksit sacmak olanin bahanesi bitmez. bunun bir sinirinin olmadigini da iyi bilmek gerekiyor. bu kissadan hisse de bu gibi insanlara hic kulak asmadan yolunuza devam etmeniz gerektigi cikarimi yapabiliriz. hatta cogu zaman kendimiz icin aldigimiz aksiyonlari, sonuclari belli olana kadar kimseye soylememek en iyisi olacaktir.

    hirdavat kulturu cok onemli, "artik 3d printer var yea ne hirdavati, teknoloji cahili" diyenlerin %99'unun evinde 3d printer yok. evinde olmasini gectim, 3d printerdan herhangi bir kendi tasarladiklari bir 3d modeli bastirmis degiller. o yuzden bu tur yaygaracilari dikkate almamak en dogru hareket olacaktir. burada hirdavat kulturunden kastim, bu tur el meziyeti isteyen islerle bir sure de olsa istigal edilmesi ve bunun da katkisinin buyuk olacagi tarafindaki dusuncelerimi paylasmakti. diger ornek, babil bocegi, yine ayni sekilde babil bocegi bizim belki temel iletisim konusundaki ihtiyaclarimizi karsilar fakat derinlikli iliskiler kurmamiza cok da buyuk faydasi olmayacaktir en azindan simdiki iptidai versiyonlari boyle olacaktir. yani evet barda belki karsimizdakiyle o aksam seks yapmaniza yardimci olabilir fakat sizi birbirinize asik ettirmez.
hesabın var mı? giriş yap