• bu kadar tembel olmasam hakkında yazılacak çok şey olan kitap. ama tembelim ve aylaklık hakkımı istiyorum demekle yetineyim. makinaların insanların işlerini aldıkları bu çağda, kapitalizmin kucağında * oturan makinalar çalışsa da biz yesek. olmaz mı... olmaz... neden? kapitalist dünyanın şirketleri sapır sapır dökülürken, bize nasıl aylaklık hakkımızı verebilirler ki. parasıyla demek istiyorum tabii ki. * *
  • kapitalizmin dogurdugu tuketim toplumuna * gerekli olan sermaye icin calismanin ve daha çok calismanın bir erdem ogretisi seklinde dayatıldığının anlatildigi bertrand russellın muhteşem denemesi...
    tüketim çok fazla olmasına rağmen, üretim hızına yaklaşamamakta, aradaki cari acik yine sermayeye eklenmekte ve silah yatırımına gitmektedir.
  • bu kitabın okunup okunulmadığı sual edildiğinde bir kız arkadaş elinde şiş, bir dünya yayılmış örgü yaparken ben aylaklığa örgüyü tercih ederim demiştir. tarihi bir açıklamaydı..talihsiz bir açıklama da diyenler çıkabilir ancak örgü aylakça, sevilerek yapılıyorsa çok da çelişik değil.
    benzeri için;
    (bkz: herbert marcuse)
    (bkz: eros ve uygarlık)
  • çalışmanın insanların yaşamalarını ve kendilerini geliştirebilecek imkanları sağlayabilmekten daha öteye gitmesinin anlamsızlığından dem vuran bertrand russel makalesi. aynı zaman bu makalenin yanı sıra "komünizmden ve faşizmden eşit aynı şekilde nefret etmemin nedenleri" gibi bir ada sahip makalesi de dahil çeşitli makalelerinin derlendiği kitabının adı.

    anılan makale, insanların rekabet adı altında, kullanılanın çok üstünde miktarlarda üretim yapmak için, normalde yetecek olandan çok daha fazla çalıştığını anlatır. ingiltere'deki ayakkabı üreticilerinden yola çıkarak bilimsel hesaplamalarla insanların günde 4 saat çalışmasının yeterli olduğunu ispatlar.
  • charles bukowski'nin başucu kitabı olmalı.
  • bertrand russell tarafından mimari den tutun sosyalizme , cinsel diskriminasyon sebeplerinin tairhsel boyutundan batı uygarlıgına kadar herşeyi güzel bir ahenk ve sade bir dil anlattıgı güzide eseridir.
  • aylaklığa övgü isminden anlaşıldığının aksine tembellik üzerine bir kitap değildir. insanın modern hayatın karanlıgında yitip gitmemesi için fikirler üretip oldukça enteresan yaklaşımlar getiren bir deneme dir..russell ın önerdiği sistemler uygulamada kesinlikle bir ütopya değildir..sosyalizm e oldukça benzer bir anlayış sözkonusudur ki hatta zaman zaman komunist yaklasımlar bile söz konusudur.özeelikle yazarın, bir sömürü aracı olarak aile ve onların hegomonyasındaki çocukları için oldukca kafa yordugu bariz hissedilmektedir
    ..bunun dısında mesela şöyle bir önerisi vardır russell ın ki bana gayet mantıklı gelmektedir bu:
    bir toplumda insanların bir kısmı günde 8 saat çalısmakta bir kısmıysa işsizlik belasının altında ezilmektedir..eger günde sekiz saat çalışan kesim,4 saat çalışmaya başlarsa ve kalan dört saat işssiz olanlar arasında istihdam edilirse, hem insanlar daha fazla boş zamana sahip olmuş olur hemde cidii sayıda iş olanağı yaratılmış olur..böylece tüketmek için çalışmaya şartlandırılan modern insan bir nebze nefes lamış olur..
    ilginçtir yani...
  • "the pleasures of urban populations have become mainly passive: seeing cinemas, watching football matches, listening to the radio, and so on. this results from the fact that their active energies are fully taken up with work; if they had more leisure, they would again enjoy pleasures in which they took an active part."

    "in the past, there was a small leisure class and a larger working class. the leisure class enjoyed advantages for which there was no basis in social justice; this necessarily made it oppressive, limited its sympathies, and caused it to invent theories by which to justify its privileges. these facts greatly diminished its excellence, but in spite of this drawback it contributed nearly the whole of what we call civilization. it cultivated the arts and discovered the sciences; it wrote the books, invented the philosophies, and refined social relations. even the liberation of the oppressed has usually been inaugurated from above. without the leisure class, mankind would never have emerged from barbarism."

    bunlar güzel. makalenin tamamına şuradan ulaşılabilir:
    http://www.zpub.com/notes/idle.html

    ama makaleye genel olarak baktığımızda,
    ben daha orjinal fikirler bekliyordum açıkçası böyle karizmatik bir isim de bulmuşsun : aylaklığa övgü.
    diyor ki özetle, teknoloji bu kadar ilerledi, herkes günde 4 saat çalışsa herşeye yeter hem işsizlik de olmaz.
    hımm, bunun komünizm'den ne farkı var allah aşkına? merkezi bir yönetim mi paylaştıracak işleri?
    serbest piyasada sen ister 4 saat çalış istersen hiç çalışma tutan mı var?

    hem "herşeye yeter" ne demek? insan hırsının sonu mu var?

    edit:
    amerika'daki vahsi duzeni gorunce bu fikirlerim degisti. devlet'in calisma saatini kisitlamasinin faydalarini gorebiliyorum artik. tamamen serbest olmasi herkesin gunde en az 60 saat calismasi gibi oyun teorisel denge noktalarina gelebiliyormus. bu da calisanlar icin stres, calismayanlar icin daha uzun issizlik demek. artik devletin en azindan belli sektorlerde calisma saatini kisitlamasi gerektigini dusunuyorum. haftada ortalama 30 saati gecemez 3 aylik pencerelerde diyebilir mesela.
  • "bertrand russell, 1932 yılında yayınlanan denemesi, "aylaklığa övgü"de sonsuz bir berraklıkla kapitalizmin ahlâkını anlatır. gündelik çalışma saatinin dörde indirilip herkesin daha rahat yaşayabileceği bir düzene karşı kimilerinin günde on saat çalışmaya zorlandığı, kimilerininse işsiz bırakılıp açlığa mahkum edildiği düzen. neden? çünkü emek, görevdir.
    insanlar da ürettikleriyle orantılı değil, sanayii tarafından belirlenmiş değerlerine orantılı olarak bir ücret alırlar. russel, buna "esir devleti"nin ahlâkı der. ünlü toplu iğne örneğini de bu noktada devreye sokar. diyelim ki bir grup insan dünyanın ihtiyacını karşılayacak kadar toplu iğne üretiyor. bu arada biri çıkıp aynı süre içinde iki misli toplu iğne üretmenin yolunu açan bir buluş gerçekleştiriyor. ama yazık ki dünyanın iki misli toplu iğneye ihtiyacı yok. russel, bu noktada mantıklı bir dünyada toplu iğne üretiminde çalışan insanların günde sekiz saat yerine dört saat çalışma düzenine geçmeleri gerekir, diyor. oysa bu, esir devletinin mantığı açısından tehlikeli. insanlar sekiz saat çalışmaya devam eder. toplu iğne fazlası olur. kimi toplu iğne üreticileri iflas eder. bu sektörde çalışanların yarısı işten atılır. kalanlar yine çok çalışmaya mahkum edilir.
    ingiltere'de 19. yüzyılın başlarında yetişkinlerin gündelik mesaileri 15 saatti. çocuklar da 12 saat çalışmaya mahkumdu. kimi çok bilmişler çıkıp bunun fazla olduğunu söylediklerinde karşılarında sorgulanmaya hiç niyeti olmayan bir mantıkla karşılaştılar: çalışmak, yetişkinleri alkolden, çocukları da yaramazlıktan uzak tutar."
    yıldırım türker, http://www.radikal.com.tr/…r.php?ek=r2&haberno=3454
  • aylaklığa övgü kitabından çok etkilendiğini söyleyen bir kadın, şimdi benden set üstü ocak taksidine girmemi istiyorsa, ben yakarım o kitabı aga!

    umut sarıkaya
hesabın var mı? giriş yap