*

  • artık yeni adresteler.
    http://www.onarimcilar.net/
    bi de bu var.iletişim grupları imiş:
    http://groups.yahoo.com/group/turna/
  • alev alatlı'nın grubun elektronik posta listesinde yer alıp sıkça mesajlarıyla destek verdiği ve tartışmalara birebir katılarak, güncel konuların irdelenmesine bizzat katkıda bulunduğu, posta grubu oldukça aktif olarak işleyen site.
  • turna sosyal araştırmalar e-mail grubu
    (bkz: #6441638)
  • yeryüzü bekçileri
    dr. selim aydin
    ister antik medeniyetlerde ve semavî dinlerde, isterse modern bilimlerin son yaklaşımlarında olsun, insana bakışta ve yapısını modellemede oldukça çarpıcı paralellikler gözlenmektedir. her birisi insanın yapısını, fonksiyonlarını ve faaliyetlerini, medeniyet inşa etmelerini üçlü sacayağı üzerine oturtmaktadırlar. insan zihnî (düşünme melekesi), kalbî (gönül ve his dünyası) ve aksiyondan (nefis–beden) oluşan üçlü bir sisteme sahiptir. bu üçlü sistem, kültürümüzde ya akl–ı selim, kalb–i selim ve zevk–i selim şeklinde yahut zihn–i kemâl, hiss–i kemâl ve vücud u kemâl şeklinde ifade edilmektedir. hayatın mânâsı da bu üçlü sistemi birbirinden koparmadan, müessir bir diyalog halinde hayat yolculuğunu yapabilmektir. hayatın bu şekilde idrâkı ve anlaşılması da, insanın bu dünya misafirhanesine bir mıh bile çakmadan çekip gitmesine izin vermez; insanı hayatta bir iz bırakmaya davet eden ve zorlayan farklı bir yandır bu.

    onarımcıların hayatlarında izledikleri programın çatısı 3+4 şeklinde formüle edilebilen bir düşünme sistemi üzerine kurulmuştur. yukarıda tanımlanan üçlü sistemin üzerine eklenen 4a pusulası da, akıl, adalet, ahlâk ve âdâb düsturlarından oluşur. onarımcıların benlikleri oturmuş; haysiyet, vakar, sabır ve sebat ile terbiye edilmiştir. hayatlarını mefkureleri uğrunda harcarlarken, adanmışlık ruhuyla; ince ayarı sağlayan muhasebe, murakabe ve süreklilik olarak tanımlanan üç ana düstura riayet ederler.

    onarımcılar, insanın kendini geliştirmesinde ve kontrol etmesinde dört yolun var olduğunu keşfetmişlerdir.
    bunlardan birincisi, çile ve riyazatta bulunup bedenî ihtiyaçlarını kısmak suretiyle kendini etkileyen iç ve dış faktörlerden kurtulmaktır.
    ikincisi, gönül ve kalb üzerine yoğunlaşıp, aşk ve sevgisini belli bir noktada yoğunlaştırıp, kendini dış ve iç faktörlerin tesirinden kurtarmaktır.
    üçüncüsü, zihin dünyasını değişik tekniklerle kontrol altına alıp, iç ve dış faktörlerin etkisinden kurtulmak ve kendine hakim olabilmektir.
    onarımcıların tercih ettiği dördüncü yol ise, hem bedeni, hem gönlü (kalb–hissiyat), hem de zihni bir arada arındırıp geliştirerek, insanın ahenkli ve bütüncül gelişimini sağlamaktır. bir başka ifadeyle onarımcılar, ne aklı gönüle ve bedene, ne de bedeni akla ve gönüle feda ederler. aklı, gönlü ve bedeni bir arada denge halinde götürmeye ve birbirinin ihtiyaçlarını karşılamada kullanmaya söz vermişlerdir. bu yolda çalışan onarımcılar hayattaki zaman takvimlerini de üçe dilimleyerek kullanırlar. zamanın birinci dilimini, kendi ihtiyaçlarını karşılamak ve kendilerini geliştirmek; ikinci dilimini, içinde yaşadıkları toplumun refahı ve gelişimini sağlamakta, üçüncü dilimini de, yaratıcı’ya şükretmek ve o’nun kendilerine yüklediği sorumlulukları yerine getirmekte kullanırlar.

    onarımcılar, yunus emre gibi düşünüp, ilmi öncelikle kendini bilmek olarak tanımladıklarından, insanları fıtratlarına göre üçe ayırır ve her fıtratı, uygun alanlarda istihdam ederler. onarımcıların dünyasında insanlar filozof, sufi ve estetik tabiatlı olmak üzere üçe ayrılmıştır. filozoflar, akıl ve bilgi dünyasının imarında; sufiler, duygu ve gönül dünyasının inşasında; estetik olanlar da güzel sanatların geliştirilmesinde görevlendirilmişlerdir. üçlü sisteme göre farklılaşan insan ve kurumlar arasında diyalog kültürünü geliştirerek hayatın bütünlüğü korunmuştur. üç farklı fıtrat kabilesinden gelen onarımcılar, benliklerini biz havuzunda eriterek de, kolektif aklın; aşk şevk ve heyecanın; sinerjistik aksiyon ve icraatların gerçekleşmesini mümkün kılarlar. onarımcılar, “allah bir toplumun maruz kaldığı şeyleri, onlar iç dünyalarını değiştirmedikçe değiştirmez” ilâhi beyanına gönülden teslim olduklarından, onarıma öncelikle kendilerinden başlarlar; akıllarını, gönül ve bedenlerini arındırıp, üçü arasında sağlıklı bir diyalog kültürü oluşturmaya gayret ederler.

    onarımcılar şu anda dünyaya egemen olan gücün başarılı oluşunda, temel özgürlüklerin ve insan haklarının aktif kullanımını, ekonomik ve askerî güç, mucidlik, buluşçuluk, girişimcilik, disiplinli çalışma, alınteri, fırsat eşitliği, tasarımcı ve yenilikçi düşünme gibi unsurları görürler. aynı fırsat ve hakların kendi insanlarına verildiğinde, dünyada saygın bir konuma ulaşmanın 10–15 yıllık bir sürece bağlı olduğunun farkına varmışlardır.
    onarımcılar ana dillerini önemserler; yabancı dille eğitim yapmakla, yabancı dili öğrenmenin farklı şeyler olduğunun farkındadırlar. ana dillerinin kendileri için gönlü yüzdüren bir gemi, milletleri için kültürünü yüzdüren bir vapur ve ana dille oluşan kültürün de toplumlarını geleceğe taşıyan uzay mekiği olduğuna inanır ve onu korumaya özel önem verirler. en az bir–iki tane geçerli yabancı dili de iyi derecede öğrenmeye söz vermişlerdir. onarımcılar, bir toplumun tıkanan düşünce kanallarını açacak gücün, ana dilin etkin kullanımından, farklı fıtratların uygun yerlerde istihdamından ve düşünce açıcı bir kültürden beslenmesi gerektiğine inanırlar.
    biyolojik çeşitlilik kadar, toplumdaki alt kültürlerin çeşitliliğine de özel önem verirler. tek tip insan yetiştiren eğitim modelleri yerine, çok farklı sahalarda insan yetiştiren, farklılığa saygı duyan ve diyaloğa açık eğitim modellerini uygulamaya koymayı düşünürler.

    onarımcılar için bilim yapmanın ve bilgi üretmenin olmazsa olmazı da üçlü sacayağına oturtulmuştur. bunlar (1) kabiliyet, kapasite veya fıtrat uygunluğu, (filozof tabiatlı kimselerin fikir adamlarının doğru seçimi); (2) gönül dünyasına akan ilhamlara ve sezgilere açık olma, akılla–gönülü birlikte faal halde tutabilme ve (3) edep sahibi olmadır. onarımcılar bilim üretmenin, akıl gücüne, aşk ve şevke, niyet ve isteğe bağlı olduğunu fark ettiklerinden, bilgi üretimine yoğunlaşacak fedakârların haysiyetli, özgüveni yüksek, mesuliyet duygusuna sahip insanlardan seçilmesi gerektiğine inanırlar.

    dünyada var olan bilgi tekelini kırmanın tek
    yolunun buluşçuluğu geliştirmek olduğuna, bunun da ancak aklın, hayalin, inanç ve sezginin birlikte aynı hedefe yöneltilmesiyle mümkün olabileceğine inanmışlardır. onarımcılar, içinde yaşadıkları toplumun temel meselelerini de; insan hakları ihlali, özgürlüklerin kısıtlanması ve baskıcı yönetim biçimleri şeklinde özetlemişlerdir. onarımcılar, sosyal hayatta güç–para–servet kadar, kişiliğe, karaktere, dürüstlüğe, temizliğe, güvenilirliğe ve samimiyete de önem vererek, üçlü sistemi bozmamaya itina gösterirler. onarımcılar, kendine hayrı olmayan insanların, fedakârlıklarının da düşük katma değerli olacağına inandıklarından, katma değer paylarını artırmaya hususî bir ehemmiyet verirler. kendileri ne kadar çok kazanırlarsa o ölçüde fedakârlıkta bulunabileceklerini düşünürler. "bir hırka, bir lokma" felsefesinden çıkıp, dünyaya hakim olma, dünya çapında iş ve üretim yapma şuuruna ulaşmışlardır.

    onarımcılar, dünyada sözü geçer ve hatırı sayılır milletler seviyesine yükselebilmek için, üçlü sacayağı üzerine oturan bir kurtuluş reçetesini takdim ederler. bu yaklaşımda birinci ayağı, afaziden kurtulmak veya aklı korumak oluşturur. ikinci ayakta, zamanı doğru ve verimli kullanma ile hayatın takvimine uymak vardır. üçüncü ayağında ise, ruhun enerjisini, niyet ve nazarı, aşk ve şevki, samimiyeti, aklın bilgisi ve gücüyle sentez vardır. onarımcılar bilginin peşinde koşarken, niyet ve nazarın, elde edilecek şeyi değiştirdiğine veya belirlediğine inandıklarından, niyet ve nazarlarının halis ve temiz olmasına özel önem verirler. gözlenen ve incelenen şeylerin, gözleyen ve inceleyen insanın niyet ve nazarından bağımsız olmadığına inanırlar. insanın muradına ve bakış açısına göre varlıkların belli yönlerinin bizlere açık olduğunu söyleyen quantum alan teorisine göre, insan, kâinat ve varlık anlayışlarının yeniden gözden geçirilmesinin gerekliliğine inanırlar.

    onarımcılar, hemfikir oldukları ve acilen hayata geçirilmesine inandıkları hususları da aşağıda belirtildiği şekilde özetlemişlerdir.
    1. dünyada mevcut olan bilgi tekeli kırılmalı; düşünülmeyeni düşünebilen insanlarla, katma değeri yüksek, yeniliğe yer veren bilgiler üretilmelidir. bunun için de okullarda öğrencilere bilgi yüklenilmesinden vazgeçilip, bilgiye erişim stratejileri, teknikleri, usulleri çok iyi şekilde kazandırılmalı; nasıl düşünüp karar verecekleri, uygulamalı şekilde öğretilmelidir.
    2. öğrencilere yararlı bilgiyi yararsız bilgiden; katma değeri yüksek bilgiyi katma değeri düşük veya sıfır bilgiden; eğlendirici, oyalayıcı bilgiyi, insanları bağımsız ve müessir kılıcı bilgiden ayırmalarını sağlayıcı kriterler geliştirtmeli, zihinler bu bilgi süzücü kriterlerle donatılmalıdır.
    3. öğrenciler, öğretilmiş sorulara cevap bulma yerine, öğretilmemiş soruları sorabilecek ve sıradışı çözüm teklifleri geliştirebilecek bir formasyonda eğitilmelidir.
    4. öğrencilere doğru, iyi ve güzeli bir arada sentezleyebilecekleri, akıl, gönül ve bedenlerini birlikte geliştirebilecekleri öğrenme ortamları hazırlanmalıdır. akılla gönlü, inancı ve sezgiyi birlikte geliştirmeli, birlikte dönüştürmeli ve birini diğerine yedirtmemeye özen gösterilmelidir.
    5. öğrencilerin zihin dünyalarını mümkün olduğunca çok sayıda kısmî gerçek ve alternatiflere açık hale getirmelidir. bu şekilde öğrencilerin zihinlerinin ve düşüncelerinin donması engellenmeli veya zihinlerinin akışkanlığı sağlanmalıdır.
    6. insanın zihin–beyin sistemi, uyum sağlayıcı, öğrenici, kaotik, doğrusal çalışmayan ve dinamik bir sistem olduğundan, bu yapıya saygılı davranılmalı ve eğitim programları ona göre düzenlenmelidir.
    7. temel bilimlerin ve insanî bilimlerin her bir alanında yaklaşık 100 tane üretken, tasarımcı ve yenilikçi bilim insanı üretilmelidir.
    8. vizyonu, misyonu ve katkısı ön görülmemiş bilgi üretimi ve araştırma yapılamayacağının farkına varılmalı; ülkenin bütün araştırma ve geliştirme merkezlerinin, kendi bünyelerinde kendi katkılarıyla yeniden tasarımı yapılmalı ve kendine dönüş yolları açılmalıdır.
    9. insanın iç âlemini ve gönül dünyasını ateşleyip beslemeden, bilgiyle basireti evlendirmeden, buluş, icad ve üretkenliği artırmanın zor olduğu dikkate alındığında, her bir onarımcının birinci vazifesinin, afazi hastalığından kurtulması, bilimi ve bilgiyi; gönül, inanç ve sezgi dünyasının bir parçası haline getirmesi olduğu asla unutulmamalıdır.
    10. din ile bilim arasındaki farkın ve kavganın, gerçekte bir metodoloji ve açıklama tarzından kaynaklandığı acilen fark edilmelidir. din ile bilimin, aynı olguların farklı düzlemlerde farklı yönlerini deşifre eden bilme yolları olduğu ve bu iki farklı bilme tarzının en azından birbirine karşı nötr veya birbirini tamamlayıcı olduğu asla unutulmamalıdır. vuruşan ve çatışan şeylerin, din ve bilimi anlama ve yorumlamadaki farklılıklardan kaynaklandığı unutulmamalıdır.
    11. her insan, fert olarak kendi kişilik bandı (mizacı ve fıtratı) içinde hayatın mânâsına dair sorularını sorabilmeli, kendi cevaplarını geliştirebilecek imkânlara kavuşturulmalıdır.
    özetlersek, bir toplumun dirilip sözü dinlenir topluluklar sınıfına atlayabilmesi için, yukarıda kısaca tanıtılan onarımcıların yetiştirilmesine ve işlerin başına geçirilmesine ihtiyaç vardır.

    mühim not: bu yazı, alev alatli’nın schroedinger’in kedisi, kabus ve rüya (2001) isimli eserlerinden geniş şekilde istifade edilerek yazılmıştır.
  • geçmişteki etkin faaliyetlerini yitiren grup/oluşum.

    şu aralar bir şeyler yapıyorlar mı bilmiyorum, bilgisi olan varsa mesaj atarsa sevinirim.

    "alev alatlı'nın ak saray yakınlaşması"na ve orwell sizi ayakta alkışlardı ve ‘türkiye rönesansını yaşıyor` sözlerine nasıl tepki verdiler merak ediyorum açıkçası.

    bir de şöyle bişi vardı: turna sosyal araştırma grubu

    ***

    internette eski bir blog arşivinde haklarında aşağıdaki metne rastgeldim:

    onarımcılar tarihçesi

    başlangıç…

    her şey 1999 yılının ekim ayında "alev alatlı'nın scrödinger'in kedisi ı: kâbus" başlıklı romanının piyasaya çıkması ile başladı desek yeridir. "kâbus", pek alışık olmadığımız tarzda kaleme alınmış bir "anti-ütopya" olarak, türkiye'nin şu o anki durum ve temel dinamiklerinden hareketle, gerçekten "kâbus gibi" bir senaryo ile çıkıyordu karşımıza. bu vatanda yaşayan bir çok kişinin kolayca hazmedemeyeceği bazı kurgusal sonuçlar, yine çok az kişinin itiraz edebileceği gerçekler üzerinden kurgulanmıştı. alatlı, romanında hem felaketimizi, hem de "kurtuluş"umuzun ilk sinyallerini öneriyordu. bunları bir türk romancının ağzından, bu kadar gerçek ve bu kadar çıplak olarak ilk kez duymanın heyecanıyla, her birimiz o kitabı belki de bir kaç kez dikkatle okuduk. alatlı'nın bahsettiği "kaos mantığı", "kuantum fiziği", "toplumsal afazi" ve "yeni dünya düzeni" telmihleri gibi konular, okuyanları ilk kez, entelektüel anlamda hoş birer hobi olarak uğraştıkları yahut sadece "haberdar oldukları" bazı yeni bilimsel bakış açılarının bulgularından inşa edilmiş sarsıntılı bir asma köprüde yürümeye zorluyordu adeta.

    aslında bu kitabın piyasaya çıkışını bir "başlangıç"tan ziyade, bir "tetikleme" olarak nitelendirmek mümkün, zira bu gün onarımcılar çatısı altında bir araya gelen insanların birçoğunun ilgi alanları, o günden yıllar önce bile bu "garip" alanlarda gezinmekteydi. neredeyse her birimiz, bize öğretilenlerin bize yetmediği duygusuyla büyüyen, alternatif bakış açılarını iştahla özümsemeye uğraşan ve durdukları zihinsel seviyeyi beğenmeye hiç vakit bulamamış bireylerdik. 1999 aralık ayında temelleri atılan alev alatlı e-grubu da bu yüzden hızla, meraklı alatlı okurları tarafından dolduruldu. bir kaç yıl boyunca, bizzat alev alatlı'nın da katılımıyla aktif bir "yeni bilim okulu"na dönüşen bu eşsiz tartışma ortamı, alatlı'nın kitaplarında geçen kavramların kafalarda daha da bir billurlaşmasına ve daha bir gerçeklik kazanmasına büyük oranda hizmet etti. burada yapılan tartışmalar ve bilgi alış verişleri, birbirini tetikleyen enzim tepkimeleri gibi, çığ misali büyüyen bir fikir ve zihni aksiyon arşivi haline dönüşmeye başladı. temel ilkelerimiz olan 4a (akıl-ahlak_adalet-adap) çerçevesinde, hemen her konu elden geldiğince masaya yatırılmaya, üzerlerinde olabildiğince orijinal düşünceler üretilmeye gayret edildi.

    ilk projeler…

    gruptaki bu tartışma ve alış-verişler neticesinde kaçınılmaz olarak "bir şeyler yapmalı" düşüncesi dile getirilmeye başlandı. bir internet e-posta grubu ne yapabilirdi? tabii ki internette yapılabilecek her şeyi!

    önce, kitapta konusu geçen ve insanımızın çok da aşina olmadıkları konularla ilgili çeviriler yapılması ve bu bilgilerin bir şekilde türkçe olarak dolaşıma sokulması fikri ağırlık kazandı. fakat afaziden muzdarip ve birbirinin söylediğini anlamaktan büyük oranda aciz bir toplumda bu çaba yeterli olur muydu? elbette hayır… o zaman ilk iş, bu "toplumsal afazi" rahatsızlığımızı onarabilecek bir takım adımların atılması idi.

    bu adımların belki de en önemli meyvesi, sözlü iletişimdeki mantık hatalarını sistematik olarak analiz etme ve algılama yolunda bizce büyük bir adım olan "safsata kılavuzu"nun yayınlanması oldu. çevirileri, derlenmesi ve düzenlenmesi tamamen internet üzerinden gerçekleştirilen (belki de ilk kitap olan) safsata kılavuzu, "4@ çevresi" dizisinin ilk kitabı olarak 2001 yılının ocak ayında piyasaya çıktı. kitabın çıkmasından sonra internet sitesi olarak da hizmete sokulan bu kılavuz, bizlerin sözlü ve yazılı iletişimdeki en önemli başvuru kaynaklarından birisi oldu (ayrıntılar için bkz. www.safsatakilavuzu.com). bu proje sadece bizim için de önemli değildi; basında da oldukça hatırı sayılır bir yankı buldu...

    ardından, başka kaynak projeleri kendiliğinden başlayıverdi. önce bart kosko'nun "fuzzy thinking" adlı eseri, ardından da ıan marshall ve danah zohar imzalı "who's afraid of schrödinger's cat?" adlı ansiklopedik bilim sözlüğünün çevirilerine başlandı. her ne kadar bu iki proje de çeşitli nedenlerle sonlanmaya yakın aşamalarda askıya alınsa da, onlarca nitelikli katılımcı tarafından verilen uğraşlar, hararetli tartışmalar ve müthiş bir bilgi birikimi olarak üyelere geri döndü. sadece bu çeviriler için "elektronlar" ve "atomcular" başlıklı birer haberleşme grubu oluşturuldu. kısacası, alev alatlı haberleşme grubu, artık internet üzerinden iş görebilen bir dizi irili ufaklı işlevsel grubu doğurmaya başlamıştı.

    turna dönemi…

    isim anneliğini alev alatlı’nın yapmış olduğu turna e-grubu da (http://groups.yahoo.com/group/turna) , bu işlevsel alt gruplardan biri olarak, mart 2002 tarihinde vücuda geldi. kuruluş amacı, alanında tanınmış, saygın ve başarılı akademisyen, gazeteci, yazar ve siyasetçiler ile internet okurunu bir araya getirmek yoluyla internet üzerinde referans olabilecek nitelikte alternatif bir bilgi kaynağı yaratmak idi. turna üyeleri, sadece internet üzerinden haberleşmeyi yeterli görmeyerek kendi aralarında kahvaltılar, iftar yemekleri düzenleyerek beraberliklerini sanal ortamın dışına da taşıdılar.

    turna grubu halen 1500’e yakın üyesiyle, türk internet uzayında yazılı iletişim adabının nasıl olması gerektiğine dair güzel bir örnek olarak yayına devam etmektedir.

    ve onarımcılar…

    “onarımcılar”, işte böyle bir geçmişin biriktirdikleri neticesinde doğdu. esin kaynağı olan schrödinger’in kedisi roman serisindeki hayalî grup onarımcıları hayata taşımak, kâbus’ta öngörülen geleceği üreten toplumsal dalga fonksiyonlarının etkisini bertaraf edecek, alternatif bir “toplumsal dalga fonksiyonu” üretmek amacıyla turna e-grubunda tanışmış birkaç kişi bir araya geldi. öncelikle, bu hayata taşınma işinin bir dernek bünyesinde gerçekleşmesinin daha verimli olacağı düşünüldü, buna dönük olarak onarımcılar felsefe araştırma derneği çatısı altında bir birliktelik de sağlandı. ama grup üyeleri henüz fizikî şartlar ve tecrübe anlamında buna yetkin olmadıklarını çabuk gördüler ve bu tarz bir kurumsal yapılanmadan vazgeçtiler. belki de maya, yeni bir düşünce sistemi arayışında olan insanlara eski tarz klasik yapılanma metotlarının dar gelmesinden dolayı tutmamıştı. internette doğan bu akım, doğası gereği internet üzerinden akmalıydı. bu tespitle “yola devam” denildi, onarımcılar felsefe topluluğu olarak.

    onarımcılar, yeni bilimin üç sac ayağının (kuantum fiziği, kaos teorisi ve saçaklı/bulanık mantık) kültürel kodlarımızdaki karşılıklarından güç alarak, bu üç ayak etrafında yükselecek alternatif bir düşünce sistemini mümkün kılacak araçları araştırmayı kendilerine görev edinmişlerdir. toplumsal iletişimimizdeki aksaklıkları “onarmak” için söz yitimine karşı durmak gerektiğini düşünmektedirler. doğruya yakın bilgiye ulaşabilmek için bütün bilgi kaynaklarımızın olası yönlendirmeleri karşısında “kül yutmamak” için ne yapılabilir, bunu bilmek istemektedirler. fakat tüm bunların öncesinde, ülkelerine ve dünyaya dair gördükleri aksaklıkları üreten mekanizmaların insandan kaynaklandığı gerçeğinden yola çıkarak, “onarımın” insandan, yani kendimizden başlaması gerektiğini anlamışlardır.

    onarımcılar felsefe topluluğu, halen bu amaçları doğrultusunda, ayrıntıları hakkında sitemizden (http://www.onarimcilar.net/ ) bilgi alabileceğiniz çeşitli faaliyetlerini ve projelerini sürdürmektedir…

    ***
hesabın var mı? giriş yap