hesabın var mı? giriş yap

  • videodaki iki genç sahilde takılırken aniden dev bir parmak izi beliriyor üstünde de yeni çağın başlangıcı yazıyor, ne anlama geliyor olabilir altından ne çıkacak merak ederseniz takipte kalın
    bkz: esrarengiz parmak izi
    edit: altından hangi dizi, hangi olay çıkacak akıllara sorular düşürür.
    edit 2: gökyüzünde bir anda beliren parmak izi ipucu olabilir.
    edit:3 ucu açık olay, ne olduğunu anlamak için takipte kalmak gerek.

  • başlık: babam oturmuş ciddi ciddi

    entry: çocuklar duymasini izleyip gülüyo amk

    entry 2: hahahhahahahahah

    ... devamında ise sayfalarca @2'ye övgüler.

  • benim için ''severek ayrılalım, aşka hasret kalalım, eğer mutlu olursak yeniden barışalım'' sözlerinde barınan mantık hatasıdır. yıllardır düşünürüm hala çözebilmiş değilim.

  • öncelikle parfümün tipine göre ne kadar sıkacağınız değişir. bir tane sivri zekalı arkadaş iki çeşit parfüm vardır demiş. benim bildiğim 5 çeşit var.

    parfum (perfume, parfüm) 20-30%
    eau de parfum (edp) 15-20%
    eau de toilette (edt) 5-15%
    eau de cologne (edc) 2-4%
    eau fraiche 1-3%

    bunların arasındaki fark içeriklerindeki kokuyu oluşturan yağlar veya parfüm konsantresi. bunu alkolle seyreltiyorlar ve koku elde ediyorlar. dolayısıyla kalıcı olup olmamaları buna bağlı. parfüm 8 saat kalıcı olurken eau fraiche en fazla 1-2 saat kalır.

    (bkz: kafama sıkar giderim)

    nereye sıkılır ve nasıl sıkılır. belli bir mesafeden sıkılır. nereye sıkılır? bazıları nabzın attığı yerler diye anlatır durumu. bunda gerçeklik payı var. bundan yola çıkarak el bileklerine, kolun içine, boyuna (şah damarına ) sıkmak mı lazım?

    değil. iki defa kulak arkasına sıkılır. (bkz: sıkılmadık bir kulak arkamız kalmıştı)

    iki defa yakanın iki tarafına sıkılır. boyuna sıkmaktan daha kalıcıdır. kıyafetlere sıkılan parfüm tene sıkılan parfümden daha kalıcıdır. zira vücut ısısıyla temas etmediği için buharlaşmaz.

    bir tane de enseye sıkılır.

    havaya sıkıp altından geçmenin nasıl bir mantığı var anlamadım. israftan başka.

    kıyafetlerin bazılarında leke yaptığı için o konuya dikkat etmek lazım. leke yapıyorsa sıkmazsın, biraz uzaktan sıkarsın vs.

    bileklerin, dirseklerin ve dizlerin iç kısmına da sıkılabilir. gerek var mı dersen ben ne bileyim. boşa gidecekse gerek yok. yazın dirsek içine sık mesela.

    sıkmadan önce sıkacağın yeri nemlendirirsen parfüm daha kalıcı olur. bilimsel konuşuyoruz burada. kuru derine sıkarsan derin parfümün yağlarını emer. nemlendirilmiş cilt zaten nemli o yüzden işte.

    bazıları bileklerinin içine sıkıp bileklerini birbirine sürter. bu hareket yağ moleküllerini parçalar, parfümün anasını beller, kalıcı da olmaz. bir yere sıktıktan sonra sığır gibi parfüm ovalanmaz. kurumaya bırakılır.

    saça parfüm sıkılmaz. sıkılır da saça zarar verir. istiyorsan sık keriz gibi. istiyorsan göz bebeğinin içine sık bana ne? arap yağı bol bulmuş kıçına odötuvalet yapmış hesabı.

    dirseklerin arkası, dizin arkasına sıkılan parfüm iyidir hoştur ama uçar gider. paranız bolsa oraya buraya havaya sıkın. sahte parfüm kullanıyorsunuz herhalde boşa sıkma lüksü yaşadığınıza göre. oldu olacak oda spreyinin içine katın düzenli aralıklarla havaya sıksın parfümünüzü.

    çok baharatlı, soğan-sarımsaklı gıdalar yerseniz bunlar derinizin gözeneklerinden çıkıyor. 48 saat hatta daha fazla leş gibi kokuyorsunuz zaten. gelip burada elbiseye sıkılmaz deriye sıkılır geyiği yapmayın. önce diyetimize dikkat edelim ananas, mango gibi gıdalarla beslenelim, ikincisi düzenli yıkanalım, üçüncüsü kıyafetlerimiz de temiz olsun. sonra gelin parfümün sıkılacağı yeri, eau de toilette’in işlevini tartışalım.

    bir gerizekalı da demiş ki eau de parfum vücuda sıkılır, eau de toilette adı üstünde kıyafete sıkılır. alakası yok. eau de toilette ifadesi fransızca “faire sa toilette” ifadesinden gelir. mot-à-mot çevirisi tuvaletini yapmak demek yani sıçmak demek. yok lan şaka. faire sa toilette (fer sa tualet diye okuyun) hazır olmak demek. yani eau de toilette tuvalet suyu demek değildir. hazır olma suyu desek de saçma olurdu. bu bir teori.

    ikinci teori. eskiden banyo yapmak, musluklardan sıcak suyun akması filan bunlar lüks şeylerdi. dolayısıyla insanlar (fransızlar) yıkanmak yerine eau de toilette emdirilmiş kokulu bezlerle vücutlarındaki kiri, yağı, pası siliyorlardı. iğrenç herifler. böylece vücutlarının pis kokusunu maskeliyorlardı. 18. yüzyıla kadar sabun yerine parfümü tercih eden böylesi manyak bir kitle var. böyle böyle bugün fransızlar milyar dolarlık bir fragrance endüstrisinin tepesine çöktüler. chanel, guerlain, dior , yves saint laurent, chloé, lancôme hepsi fransız markası bunların. eskiden grasse denilen bölge tabakhanelerin bulunduğu bir yerdi. dolayısıyla en iğrenç kokan yerlerden biriydi daha sonra bu endüstrinin yarattığı pis kokuyla mücadele bu bölgeyi parfüm endüstrisinin bir kalesi haline getirdi. fransızlar dışında bu işe el atan bir de köln vardı. işte eau de cologne lafı da bununla ilgili. eau de cologne köln suyu demek.

    bugün 100 dolarlık bir parfüm şişesini içindeki kokuyu oluşturan yağların maliyeti aşağı yukarı 2 dolar. alkol, cam şişe, karton ambalajı, reklamı, marka giderleri boku püsürü de 10 dolar olsun. herifler 12 dolara mal ettikleri şişeyi 100 dolara bize iteliyorlar. biz de havaya sıkıyoruz. 2024 yılında parfüm ve deodorant piyasasının toplam büyüklüğünün 92 milyar dolar olması bekleniyor.

    biz hala parfümün sıkılacağı yeri tartışalım. neyse ne diyordum iki kulak arkasına, yakaya iki fısfıs, enseyi de karartmayalım aman unutmayalım.

  • katılımcılarının çoğunun özgürlükle hakla falan derdi yoktur.

    polis 8 mart'ta kadınlara, 1 mayıs'ta işçilere şiddet uygularken vur vur diye tempo tutan tipler iğneden korkuyorlar diye kendilerini özgürlük savaşçısı sanıyor. lan lideriniz abdurrahman dilipak, neyin özgürlüğü?

    vücut bütünlüğüne tecavüze karşıysanız yarın toplanmışken el kadar çocukların sünnet edilmesini de protesto edin.

    devlet dayatmasına karşıysanız, hazır bir aradayken zorunlu askerliği de kınayın.

    bunun için ilkeli omurgalı olmak gerekir. 3 cümlede 5 yalan söyleyen adamlarda ne ilkesi ne omurgası ...

  • bir mühendis bir rahip ve bir doktor bowling oynamaya giderler. gelin görün ki bowling salonu doludur. bir iki saat bekleyip de sıranın kendilerine gelmediğini görünce salon sahibinin yanına giderler ve durumu anlatırlar. adam bunları dinler ve açıklamasını yapar:
    - bakın arkadaşlar sizleri anlıyorum, lakin durum sizin bildiğiniz gibi değil, içeride bowling oynayanlar aslında itfaiyeciler. bundan yıllar önce burada bir yangın çıkmıştı ve bu arkadaşlar canları pahasına yangını söndürdüler. ama ne yazık ki kör oldular. ben de onlara olan borcumu ödemek için istedikleri kadar bowling oynama hakkı tanıdım onlara.
    demiş.

    bunun üzerine rahip:
    - çok acıklı bir hikaye, bütün rahip arkadaşlarıma haber verip onlar için dua edeceğim. tanrıya gözlerinin açılması için yalvaracağım, demiş

    ve doktor da:
    - evet tam bir drama ne yazık ki. ben de doktor arkadaşlarla düşünüp ve tıbbın bütün imkanlarını zorlayıp bu insanlara gün ışığını bir kere daha göstermek için çalışacağım.

    bunları dinleyen mühendis biraz düşünür ve konuşmaya başlar:
    - bu arkadaşlar neden gece oynamıyor...

  • gelişmiş bir ülkede şu yaptığı iki gün konuşulmaz. ama yarın sıradan bir havuz medya organını açın ve hedef göstermeyi görün. katli vaciptir diye fetva verilmesinden korkuyorum.

    şuna ibne diyenler... şundaki taşağın yüzde biri yoktur sizde emin olun.

  • hakkında mimar sinan güzel sanatlar üniversitesi devlet konservatuvarı, istanbul üniversitesi devlet konservatuvarı, haliç üniversitesi konservatuvarı opera bölümü öğrencileri ve mezunları tarafından şöyle bir mektup yazılmış olan rezillik.

    genç seslerden açık mektup;

    uzun ve zorlu bir opera eğitim sürecini alabilmek için birden fazla eleme sınavından geçip bu alanda öğrenim görmeye hak kazanan bizler; konservatuvar çatısı altında şan, müzik teorisi, mimik rol, opera oyunculuğu, koro gibi temel dersleri alarak ve üzerine ağır psikolojik süreçler geçirerek eğitimimizi tamamlıyoruz.

    üniversiteye girdiğimiz ilk günden itibaren gelecek ve meslek kaygısına düşen bizler, hükümetin sanat politikaları nedeniyle iyice daralmış olan iş sahamızda varlığımızı korumak ve meslek etiklerini oluşturmak üzere mücadele veriyoruz. sahnede var olma isteğimizden dolayı kurum yönetimlerinin insan sesini ve eğitimini küçümseyen hatta maddi açıdan hiçe sayan tutumlarını çoğunlukla görmezden geldik.

    artık emek sömürüsüne dur demenin vakti geldi.!!!!

    ülkemizin her alanında olduğu gibi özelleştirme politikalarıyla beraber sanatta da ucuz, sosyal güvencesiz, niteliksiz istihdam yapılmakta ve son aşamada "taşeron sistemi ile" sanat adı altında eserler sergilenmek istenmektedir.

    "zorlu performans sanatları merkezi'nde" yapılacak olan "royal opera house" prodüksiyonu "la bohéme" operası bunu bizlere bir kez daha göstermiştir. anlaşılan o ki yapımcılar, bütçe kalemleri içerisinde "la bohéme" operasında önemli bir yer teşkil eden koroya bütçe ayırmamış ve bu işi ücretsiz yapma ya da kabul edilemeyecek az bir ücret karşılığında yaptırılma yoluna gidilmiştir.

    bu "taşeron koro" teklifini profesyonel seslerden oluşan korolar emeğinin karşılığını almadan iş yapmayacaklarını belirtip reddetmiş ve bazı amatör korolar da opera uzmanlık alanı olmadığı için kabul etmemiştir.
    ancak, bu prodüksiyon için sayın masis aram gözbek aracılığı ve yönetimiyle oluşturulan amatör bir koro ile anlaşılmıştır.

    amatör korolar genellikle farklı meslek gruplarından bir araya gelmiş ve bu işi hobi olarak yapan kişilerden oluşur. amatör koroların varlığı ülkemizde müzik ve çok seslilik kavramının gelişimi açısından önemlidir ve desteklenmelidir. amatör korolar, farklı müzik türleri ve farklı söyleme biçimleriyle bir birlerinden ayrılır ve kendi koro tınılarını yaratırlar. opera koroları ise operadan bağımsız olarak düşünülemez. çünkü opera koroları, solistlerle oyunculuk ve sahne eğitimleri konusunda ayrışmaz ve aldıkları eğitimi sahnede uygularlar.
    amatör korolarda söyleyen farklı meslek gruplarından kişilerin sadece müzik yapma iyi niyetlerini kullanarak profesyonel oldukları şeklinde lanse etmek ve yüksek bilet fiyatları ile satışa sunulan bir opera eserinde söylemeleri sağlamak ne kadar etiktir? bu aynı zamanda izleyiciyi yanıltmak değil midir?

    bu durum bu işi meslek olarak seçen ve geleceklerini bu alana adayan bizlerin zaten kısıtlı olan iş alanlarının varlığını yok etmekte ve prodüksiyon firmalarının emek sömürüsü yapmasına zemin hazırlamaktadır.
    gelişmiş ülkelerin hiçbirinde (sosyal sorumluluk projeleri dışında) bilet satışı yapılan, işletme karı güdülen bir prodüksiyonda para almadan ve sosyal güvenceye bağlanmadan insan emeği kullanılamaz.
    ne acı ki durum, tüsak yasa tasarısıyla örtüşmektedir. özel sektörde sanatın taşeronlaşmasıyla beraber sanatçıların haklarını alamamalarına neden olacaktır.

    bizler insan sesine ve emeğine değer verilmesi için genç sesler olarak ses çıkartıyoruz.
    ülkemizde;

    tübitak kurumunun başında hayvanat bahçesi müdürünün olmasına,

    şehir tiyatroları başında eski güreş hakeminin görev almasına,

    opera, tiyatro, bale , resim,heykel gibi tüm sanat dallarında; sanatın profesyonellik gerektirmediği algısını oluşturmaya yönelik yapılan atamaları, yasal düzenlemelerini kabul etmiyoruz.

    ses çıkartıyoruz !!!!

    ekleme: metinde geçen topluluklardan birisine dahil olup, olmadığım sorulmuş. hayır, değilim. hiçbiriyle bağlantım yoktur. ben eğitimi sanat, işi sosyal medya olan bir insan olarak bu metnin zorlu center psm sayfasında opera sanatçıları ve öğrencileri tarafından yorumlara yazıldığını ve her yorumun kısa sürede silindiğini gördüğüm için, hem kalıcı olması hem de ekşisözlük'ün gücünden destek alması adına metni buraya taşıdım. bu kadar ses getirmesinden de gurur duydum. umarım dostlarımızın bu haykırışı hak ettikleri sonuçları doğurur.