• concon bebelerine göre bir yer değildir. eğitimli orta kesim aileler yaşar. chp ye oy veren kesim yoğunluktadır. sabancı yüzme havuzu haremlik selamlık değildir, saunası karmadır. medeni bir yerdir. zengin semti değildir ama okumuş adam çoktur.
  • cemevi, kilise ve caminin bünyesinde aktif olarak bulunduğu tek ankara semtidir.
  • bu semtin tek sorunu gimsa. hadi tek demeyelim de en büyük. bir kere bizi ego duraklarından etmiştir o gimsa kuytu köşelerde otobüs bekliyoruz. dörtyolun oradaki trafiğin ise ağzına sıçmıştır. kimi gimsaya girmek ister güvenlik doldu der almazlar kavga çıkar. inşallah çükün düşer gimsa.
  • metrosu için konuşacak olursak sincan tarafından gelenlerin tabiri caizse içine sıçtığı yer olmuştur. sincan tarafında ki arkaşlar hiç duyar kasmasın şimdi. elbette ki istisnalar vardır ama genelinden bahsediyorum. arkadaş eski metromuzda kitabını gazetesini okuyan, ter kokmayan, sessiz sakin kendi halinde kızılay'a ulaşan bir ulaşım aracında yolculuk yaparken şimdi façalı kollarıyla bağıra çağıra birbiriyle konuşmaya çalışan, el kol hareketleriyle sürekli bi itiş kakışlı şakalaşan, tehlikeli tiplerin cirit attığı bir ulaşım aracına dönüşmüş durumda. "gardaş, hişt, hey, ho" nidalarının atıldığı, metrodan inmeden binmeye çalışan yabani, götü büyük (sığmıyo aq koltuğa büzüşe büzüşe bi hal alıyorsun), kapalı, soğan sarmısak kokan teyzeleri, saçları sarı, kaşları siyah ağzında üç kilo sakız ile telefon çeken duraklarında dilinden "kankaaa, panpaa" ıvır zıvır kelimelerle ve sonunda "amin amin" bacım cümlesiyle yapılan telefon konuşmalarına şahitlik edilen, kötü makyaj yapan kızları, metre kareye 3 sivri burun ayakkabı, bağrı açık mor gömlekli,mini etekli- dekolteli birini gördüğünde kilitlenip bakan, ter kokusunun zirve yaptığı barzoların düştüğü iğrenç bir yer haline dönüşmüştür. daha nasıl detaylandırıp gözünüzde canlandırabilirim bilmiyorum.

    arabayı sattığımdan beri metro kullanacaksam akşamları sinir krizi geçiriyorum resmen.hayvan demek istemiyorum zira insan nefretim hayvanlara yakınlaştırdığından beri hayvan kelimesini hakaret olarak kullanmıyorum. önceden de kullanmazdım gerçi ama şimdi daha çok dikkat ediyorum. bu evrimini tamamlamış yaratıklarla yolculuk yapmak beni deli ediyor.

    tam emin değilim melih gitmeden evvel mi yaptı bize bu kazığı yoksa bu imam kılıklı tuna'nın işi mi bilmiyorum ama sırf batıkent'ten istediği oyu alamıyor diye kendi yobazlarını rahat ettirmek için bizi bu canlımsı şeylerle birlikte yolculuk etmeye mahkum bıraktı.

    trafik ve düzen için konuşursak; ki gene özellikle metro çıkışı için seyyar satıcılarla tam bir panayır alanına döndü ortalık. gimsanın ninja kılıklı çalışanlarının toplu dağılmasıyla tam bir kaosa dönüşüyor durum. sosyete pazarının açık olduğu günler dışarı çıkmıyorum zira trafik tam kilit.

    batıkent öğretmenlerin kurduğu bir semtken şimdi akp yandaşlarının, cebi dolu tiplerin özellikle çakırlar tarafına -artık bilinçli mi her neyse- doluştuğu bir yer haline dönüşmüş durumda. kaç tane porsche fink atıyor sokaklarında sayamadım.

    meydan avm'de ki cafelerden konuşacak olursak da okuldan kaçıp gelen ergenusların nargile içmeye çalıştığı yer haline gelmiş. 15-18 yaştan geçilmiyor. enteresan kıyafetler, saçlar, şekillerle ile havalı havalı cümleler ile dolanıyorlar ortada. atlantis'te de doğru düzgün dişe dokunur güzel bir mağaza yok. ot ve el paso desen garsonlarının kraldan çok kralcı davrandığı bir yer.

    t.özal'da ki mekanlara hiç girmiyorum resmen hesapların şişirildiği yer tabi millet artık kızılay'a inmiyor evinin dibinde ki mekana gitmek varken..

    sonra tepe vardır içen batıkent'li arkaşlar bilir önceden orda herkes kendi halinde içip otururdu. şimdi bu hanzoların gelişi ile gece 12'de şahinlerini çevirip bir oyun havası başlatıyorlar çevredeki oturan insanlarda haliyle rahatsız olup polise şikayet ediyorlar. her yerin huzurunu kaçırıyorlar.

    hep kötü mekanlarından konuşmayalım anıt iş merkezinin orda ki kanatçı iyidir bak aşırı salaş malaş ama cehapeli amcaların alt katında oturup siyaset konuştuğu demlendiği saat 9'dan sonra ahmet kaya'nın çaldığı güzel yer. ee kanadı da güzel. üst katında gayet rahat oturup içebilirsiniz.

    rakı değil bira içelim diyorsan karşısında ki ah pub da fena değil sahibi abla bir garip ama zararsız. maç izlemek için gene ideal.

    ara sıra meydanda ki çimlerde güzel etkinlikler de düzenliyorlardı bu sıralar pek rastlamıyorum.

    gene de o görgüsüzlerin azınlıkta medeni insanların hala çoğunlukta olduğu sakinliğini korumaya çalışan bir semt. daha fazla bozulmaz umarım..

    edit: varoş demediğim ama varoşluğuna laf geldiği için alınan tipler hemen kendini belli ediyor artık bu tanımlamalarımdan hangisi ise kuyruğuna basılınca hemen bağırmışalkdjls bağır lem daha çok bağır.
  • üç haftadır burada yaşıyorum ve bu kadarını beklemiyordum. benim yaşadığım yer kent koop tarafı. üç haftadır sağı solu dolaşıyorum. resmen ayrı bir getto var buralarda. zaten kendini metroda belli ediyor. kızılay'dan metroya bindiğinizde kitap okuyan vs varsa bilin ki batıkent'te iniyordur.

    insanlar kibar, elbette mutsuz ama umutlu. esnaf bile kibar çok enteresan. taksiciler acayip genç, dövmeli falan. hatta en son bindiğim taksici tüm bedeni dövmeli ve niye 22 yaşında evlendim amk diyen bir tipti. tüm yolculuk boyunca erken yaşta evliliği tartıştık vs.

    kuaför, bilmem ne desen onlar da sanırsın akşama rock gruplarında sahne alacaklar falan. tabi bu bahsettiğim atlantis avm civarı.

    ankara'yı çok iyi bildiğimi düşünüyorum. koru'sundan tut, mamak, etlik, bahçeli, tunalı, keçiören, anıttepe , abidinpaşa vs yıllardır bilmediğim semti mahallesi kalmamıştır herhalde fakat bu kadar medeni bir esnafı sadece batıkent'te gördüm.

    bir dondurmacım var şimdiden makedon dünya tatlısı bir şey çok acayip lan harbiden esnafı insan buranın.
  • 23 yıldır yaşadığım semt. kalabalıklardan kaçtığım kabuğum. başka kalabalıklara karışmak içinse uzak yer.

    yıllar yıllar önce bir çuvaldan kura çektik. babamın üye olduğu kooperatifin sitesinin hangi bloğunda, hangi katta olacağız diye. bana çektirmişlerdi kurayı. 5 katlı binanın 3. katı çıkınca annem çok sevinmişti. neden o kadar sevindiğini anlamamıştım önce. ısınma problemi olmaması içinmiş.

    ilk zamanlar buhran dolu bir yerdi. taşınır taşınmaz okula başladığım yerdi çünkü. ayrıca eski mahallemin tüm sıcaklığı gitmiş, arkadaşlarım gitmiş; yerine bu ıssız bataklık gelmişti. evet, o zamanlar öyle bir toprak, çamur vardı ki etrafta insanlar "batık kent" olarak dalga geçe geçe ikamet ediyordu. biçimine katlanamasak, içeriğine katlanıyorduk. bizim olmasından mütevellit...

    merkezlere uzaklığı, bizi dar bir alanda yaşamaya mecbur ediyordu. metro bir devrimdi. yine de yakın sayılmaz henüz bazı merkezi yerlere. belki batıkent de bir merkez olur da bu da problem olmaktan çıkar diye düşünüyoruz. çok kısa zamanda gelişen semtler oldu. batıkent öyle değil; okulu uzattı, ama diplomayı alacak.

    gelen arkadaş, sevgili çok sevdi içerisi yeşil dolu sitelerde dolaşmayı. "o kadar da abartılı bir yeşillik yok ya" dedim, ama gördüm ki yol kenarlarındaki evlerde yaşayanlar için neredeyse piknik alanı gibi görünüyor. çocukluk gitti, anılarını bıraktı. sevgili gitti, anılarını bıraktı her gün geçtiğim yollara. iyice fenomen etti bu batık kenti. en azından bir virgül bulsam atacağım, sonra yine dönerim, ama o bile olmadı.

    giden gitti, kalan sağlar bizim değil. yok, ben de bizim olmasını da istemiyorum. içimden mi gelmiyor, kafam mı sosyal hımbıllık ediyor bilmiyorum. bazı insanlar dışında misafir gelmesin istiyorum. dostlarla biraz sohbet. kalanı yalıtım bağımlılığı... iş gücün zorunlu sosyalleşmelerinden bir kaçış mı? oysa beraber çalıştığım tüm insanları seviyorum.

    "kurtulmaya" çalışanlar kurtulur batıkent'ten. öyle melankoliye bağlanmazsa, bağlanılacak bir yer değil. diyorum ki ileride bir ev filan alırsam herhalde batıkent'ten olmaz. belli de olmaz tabii.

    oyun oynamak için "aşşaa" inmiyoruz artık, ama sevdiklerimle dolaşmayı, "turlamayı" severim hâlâ. konuşmak için güzel yolları var batıkent'in. özellikle de yaz akşamüstlerinde... kışın yollar uzayınca "gideceğim lan buradan" derken, bu akşamüstleri kolumuzdan tutuyor sanırım.
  • "batı" ismi ve "kent" kısmîyle müsemma başkentin yönü her daim batıyı gösteren pusulası.

    ankara'nın en güzel kızları desen yarısının mekânı*. buradakiler, 550 km öteden izmir'e ağ salmış örümcek adam, ören bayandır sanki.
    muhakkak izmir ile bağlantıları vardır. beşeri coğrafyayı bir kenara bırakırsak;

    bir semtin yaşanabilirlik ilkeleri'ndeki

    1)merkeze ulaşım kolaylığı -> eğer ki bu semt merkezde değilse tüm dünyada 1. kriter metro'dur.
    2) nezih oluşu (geniş, yeşil, sessiz bir çevre) -> yarısı müstakil çiçekli evler, yarısı sitedir batıkent'in. sessizdir.
    3) kızlarının güzel olması -> güzellik ile medeniyet izahı mümkün olmayan namütenahi bir rabıtaya tabiidir efendiler(!)

    ...
    maddelerinden geçer not alır batıkent. ankara'da "hem güzel hem ucuz" emlak piyasasının paranteze alınmış hâli de diyebiliriz.
    ailemi bir türlü iknâ edemedim ama yaşanacak, yaşlanacak yerdir batıkent.
  • babamla annemin, memurluk hayatlarının sonunda sahip olabildikleri tek evin olduğu semt. batıkent olmasa idi yüzbinlerce insan ev sahibi olamazdı.

    bir de; 1989 da ilk taşındığımız zamanki batıkent ile şu anki batıkent arasındaki fark, hakkari ile paris arasındaki fark kadardır.
  • çok fazla köpek var ve sürü halinde geziyorlar.
  • ankaranın en yaşanılır nezih yeri. büyüdüğüm yer.

    ancak malum seçim benim sayabildiğim 4 adet alt/üst geçit çalışması aynı anda başladı ve sıçtılar güzel kentin içine. ikinci sıçmık ise metroda ucube gimsa denilen yapı. 2. hz. i. mellih zamanında yapılmış olup, park yapılsa on numara bir meydan olabilirdi orası. ancak tabi meydanlar parklar gomünüstler içindir demi.*
hesabın var mı? giriş yap