• (bkz: yürek hoplatan başlıklar)

    11 yaşındaydım, televizyonu kapatıp ansiklopedileri açtım. bir daha televizyonla ilişkim olmadı. ansiklopedileri de her zaman delice sevdim. bir süre sonra hayatımıza bilgisayarlar girdi ve matbu ansiklopediler "yetersiz" kaldı elbette. ama ben hala google'a sorarken bir tuhaf olurum, uzun süre arayamam bulmaya çalıştığım şeyi, pes ederim kısa sürede. bilgi kirliliğinden bunalırım. bilmek istemediğim şeylere maruz bırakılmaktan rahatsız olurum. mesela bu yeni nesiller bilgi kirliliği deyince boş boş bakarlar. neden? çünkü ansiklopedi karıştırmamışlar! uzun uğraşlarla derlenip, süzüle süzüle kağıda dökülen bilgiyle tanışmamışlar.*

    velhasılıkelam, çok güzeldir. çocuk olmak ve torson kadar büyük ansiklopedileri karıştırmak. içlerinde kaybolmak... yürek hoplamasının sebebi de yalnız değilmişim hissidir.
  • ben zamanın şartlarından dolayı bu eylemi çok yapar ve bayılırdım buna ya..
    misal bi ödevimiz olurdu, araştırma yapılacaktı, şimdiki gibi bi tane ödevi 15 kişi birden copy paste usulü götürmezdi öğretmenin karşısına ''benim ödevim'' diye.
    şaka maka herkesin ödevi orjinal olurdu. tarihi bir olay, ya da bir kelime hakkında görüşlerimiz, ya da teknik bir terim açıklanacak değil mi? evdeki kocaman kitaplığımıza giderdik, alfabe sırasına göre dizilmiş ansiklopedilerden filmlerde gördüğümüz gibi parmağımızı o numaraların üzerinde ''hmmm'' diye gezdirir, uygun olanı ''hah işte bu'' der gibi çekip çıkarırdık. tek çeşit ansiklopedi de yoktu, çeşit çeşit vardı. her gazetenin verdikleri alınmıştı.

    sonra o 4-5 çeşit ansiklopedi açılıp halıya serilir, teker teker büyük bir ciddiyetle okunur, beyaz kağıt getirilir, her bir ansiklopediden farklı cümleler seçilip anlam bütünlüğü sağlanıp harika bir ödev oluşturulur. üşenilmez güzel el yazısıyla beyaz kağıda yazılır, yazılan da aynı ciddiyetle kontrol falan edilirdi.
    o bilgilerin de hiçbiri unutulmazdı haliyle. hatta ödev için araştırma yapılırken kaptırıp bayağı derinlere dalar, alakasız konuları da okumaya başlar, vay anasını demek bu da böyle miymiş falan derdik.
    bi de bunu yaparken taş çatlasın 10-12 yaşındaydık. ben kendi adıma asla sıkılmaz, şikayet etmez, zevk bile alırdım lan.

    ben üniversitede lisans tezimi hazırlarken yemin ederim bundan daha az uğraşmışımdır. şimdi şirketten hayat memat meselesi bi iş verseler, mutlaka araştır gel deseler, çeviri bile yapmaya üşenir, acaba türkçe güzel anlatan bi yer var mı yea, dur kopyala yapıştır yapıp birkaç kelimeyi değiştirivereyim de çakmasınlar diye düşünürüm.

    aslında her birimiz adam olacak çocuktuk da, teknoloji bozdu bizi.
  • okumayı öğrenir öğrenmez meraklı çocukların yaptığı aktivite. son ansiklopedilere denk gelmiş şanslı nesillerdenim. o araştırmanın zevki, bir şeyi ararken onlarca şey öğrenip içinde kaybolmak inanılmaz bir zevktir.
    4-5 yaşlarında olanı da boyundan büyük dünya atlaslarını açar resimlerine bakar, dünyanın binbir köşesinden çekilmiş fotoğraflarla büyülenir. her birinde dakikalar harcar, grafikleri anlamaya çalışır. kendi başıma zor taşıdığım atlas ciltlerinin olduğu bir kütüphaneyle büyüdüm, ne şanslıymışız.

    edit: fark ettim ki, okullar araştırmayı bir angarya işine çevirip bütün eğlenceyi ve merakı öldürmek için birebir yerler. belki bu ülkede böyle. bilemiyorum.
  • yıllar sonra teknolojinin bu çapta gelişeceğini bilsem daha çok okurdum heralde. konuşarak istediğiniz bilgiye ulaşabildiğiniz bir çağı kimse hayal edemezdi. aslında bu kadar kolay olması bilginin değerini fazlasıyla azalttı, o ağır, siyah kitapları karıştıran çocuk olmanın kesinlikle ayrı bir havası var.
  • çocukluğunu ansiklopedi okuyarak geçiren çoğu kişi ekşi sözlükte yazar oldu.
  • teyzem sürekli anlatır. bebekken, henüz emeklediğim ve bir yere tutunup ayakta durabildiğim zamanlar. annem halı dokumaya gidermiş köyde. beni de yanına alırmış. teyzem de yeğen sevmek ve anneme yardım etmek için gelirmiş. tüm gün halı tezgahına kadar emekler ve annemin önlüğünün ipliğini çözermişim. tekrar ve tekrar... sonra köyden ayrılmışız ve annemin halı dokuma macerası da bitmiş. birinci sınıfa taşındığımız şehirde başladım. okumayı öğrendikten sonra evdeki ansiklopediyi* açtığımı ve doğrudan köyümün adına baktığımı anımsıyorum. satırlar arasında köyümün el dokuma halıları ile meşhur olduğu yazıyordu. okurken heyecanlanmış ve mutlu olmuştum. şimdi uzun yıllar geçti, annem yok artık, o ansiklopediler ve halı dokuma tezgahları da yitti. teyzem ve anıları ise duruyor. teyzeme ne zaman uğrasam iplikleri çözdüğüm zamanları anlatmasını isterim. anlatır, dinlerim ve vitrinde dizili olan ansiklopedileri hatırlarım.
  • belirli bir yaş üstüne has durumdur. başka bir söylemle: (bkz: bunu yapan liseli değildir)
  • büyüyünce kendi yalnızlıklarıyla iyi geçinebilen olgun insanlar olurlar.
  • ansiklopedi okuyan çocukları asla küçümsemeyin!

    hele çocukken junior larousse okuyanları hiç küçümsemeyin, onlar şahane çocuklardı.

    bakmayın siz bazı sığırların ansiklopedi okumayı "abuk sabuk" bir eylem olarak nitelendirmesine, onlar doğru bilgiyi nerede bulacağını bilen parlak zihinlere sahiplerdi.

    o güzel çocuklar ingiliz fizikçi thomas young (4 yaşında kitap okumaya başlamış), oyuncu ve mucit hedy lamarr (5 yaşındayken bir müzik kutusunu parçalara ayırıp sonra birleştirmiş) veya hiyeroglifleri okuyan jean-françois champollion gibi (5 yaşında okuma yazmayı kendi kendine öğrenmiş) dahilerin soyundan geliyor(du). şimdi meydan sığırlara kaldı.

    70'lerde 80'lerde 90'larda türkiye'de ansiklopedi okuyan çocuklar da belki dünya tarihini değiştiremediler ama kendi kişisel tarihlerini değiştirmesini bildiler. o güzel çocuklar insana saygı duymayı, hakaret etmemeyi, yerlere çöp atmamayı, küfür etmemeyi, evrenin büyüklüğünü, edebiyatı, büyük yazarları, mimariyi, kadınların güzelliğini, erkeklerin ataerkil düzeni nasıl kurduklarını, insanın anatomisini, mezopotamya'yı, çin'i, japonya'yı, çöllerde kurulan uygarlıkları, yazının icadını, tarihi hep güçlü olanların yazdığını, sanatı ve sanatçıları hep ansiklopedilerden öğrendiler.

    ve evet sevmeyi de güzelliği takdir etmeyi de öğrendiler.

    o güzel çocuklar belki her insana ayırt etmeksizin, oturduğu semte parasına puluna bakmadan her zaman insanca davranmak gerektiğini düşündükleri için hor görüldüler, belki sıraya girdikleri, özür dilemeyi bildikleri ve rica etmeyi tercih ettikleri için cahil ve kaba insanlar tarafından ezildiler. okumayı yazmayı erkenden öğrenen çocukların boş işlerle uğraştıkları düşünüldü. belki ansiklopedi çağı bittiğinde acı çektiler ama hep düşündükleri gibi yaşamak istediler. hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayan aç gözlü çakallara bakıp gılgamış'ı düşündüler.

    o güzel çocuklar leyla ile mecnun'u okuyup üzüldü, fuzûlî'yi okuyup şaşırdı, ursula k. leguin'i, proust'u, tolkien'i, platonov'u ve behçet necatigil'i okuyup büyülendi. (fuzûlî demişken şikâyetnâme'yi anmadan olmaz, yıl 1534! devlet dairesinde hakkını ararken "selâm verdim rüşvet değildir deyü almadılar. hüküm gösterdim, faydasızdır diye iltifat etmediler" demiş.)

    ansiklopedi adı üstünde bir temel başvuru kaynağıdır ve kimileri inanmayacak ama her çağda yararlıdır! dergi gibi de okunabilir. bir zararını görmedim. aksine çok faydasını gördüm. ansiklopedi okumak çok zararlıdır, cehalet mutluluktur veya para mutluluk getirmez diyenler var ama bence onlar hayatlarında hiç ansiklopedi okumamışlar. çok yakın bir tarihte hayatında hiç ansiklopedi okumadığını tahmin ettiğim bir futbolcu yaklaşık 14 milyon doları elden bir başkasına verdi!

    bu başlığı takibe alanlar ister istemez çocukken ansiklopedi okuma nedenlerinin sorgulandığı bazı cahilane görüşleri de okuyor. (sanki çocukken ansiklopedi okumak bir suçmuş gibi!) hem burada yazan hem de ansiklopedileri sevmeyenlere bir haberim var: farkında değilsiniz ama ekşi sözlük de kendine has bir ansiklopedi. bazı maddelerini hiç sevmiyorum ama onlar da sığlık emareleri barındırdığı için zaten zamanla kayıplara karışıyorlar.

    bu arada ansiklopedi okuyan çocukları eleştirenlerin hemen hepsi internet ve cep telefonu gibi olanakların yokluğundan söz ediyor. (kaç yıldır hayatınızda internet ve cep telefonu var ama ne yaptınız? var mı gurur duyulacak, dünyayı yerinden sarsacak bir işiniz?)

    isviçre'ye bakın, 21. yüzyılda tanesi 2 milyon dolara temelleri 1675 yılından beri değişmeyen sistemle mekanik saatler yapıp satıyorlar! bu insanlar torna tezgahında saatlerce çalışıyor, alın teri döküyor. sizce bu işi nereden öğrendiler? google'dan mı? internet olsun olmasın onlar hem mutlular hem de zengin! cahiller böyle şeyler yapabilir mi? hepimizin elinde bir cep telefonu var ama gidip bir rolex almak istiyoruz! birazcık zevk sahibi olan biri duvarına bir picasso replikası asıyor. bir arap prensi yakın tarihte "leonardo da vinci'ye ait olduğu tahmin edilen" bir tabloya (salvator mundi) 450 milyon dolar ödemişti! acaba neden? ansiklopedi okuyan çocukları küçümseyenlere bir soralım derim, onlar işin doğrusunu kesin biliyordur.

    ansiklopedi insanı hiç üzmeyen köşe yastığı gibidir. bir kere alırsınız ondan sonra para veya şifre istemez, abonelik ve üyelik bilgilerinin girilmesini şart koşmaz, kredi kartı bilgilerini istemez, durmadan pop-up çıkmaz, göz yormaz, cahillerle değil ömer hayyam gibi hem şair hem de matematik bilen gerçek üstatlarla muhatap olursunuz. ansiklopediler şu zamanda bile ufuk açan cinsten yoğunlaştırılmış özet bilgiler içerir. şimdi bu güzel değil mi? "güzel değil ya, beğenmedim" diyenlere 10 veya 65 bin lira verip güncelleme sonrası donup duran veya olur olmadık yerde şarjı biten cep telefonlarını gösterelim. nasıl güzel mi?

    zaten ansiklopedi bilgiye ihtiyaç duyulduğunda kullanılır. ve bence internette bir araştırma yapmaktan çok daha hızlı ve güvenlidir. 30 yıldır bilgi-belge erişimi üzerine çalışıyorum. ansiklopedi okumayanların çok vahşi ve bilgiye saygısız olduklarını gördüm. 2011'de cahil ama çok yetkili kişiler tarafından internet, google ve benzeri gelişmeler bahane edilerek yüzlerce ansiklopedi cildi ve 4500 kaynak kitap elim(iz)den zorla alındı, birtakım kurumlara bağışlandı. işte o günden beri şifa bulmadık. o yetkili kişilerin bir kısmı kovuldu bir kısmı mezarda! ama acıyı şimdi biz çekiyoruz, artık doğru bilgiye erişmek için kırk takla atmak zorundayız. ("ya ne uğraşıyorsun her şey internette var artık" diyenlerin ağzına kürekle vurma isteği duyuyorum bazen.)

    itiraf edeyim internetin (www) evrensel bir çöplük olduğunu ve insanı çok yorduğunu düşünüyorum. arada büyük hazineler de var, sadece bakmasını bilmeli ama o da çok zahmetli. internet dünyasında kurumsal yapıların varlığı güven verici olsa da eskiden doğru bilgiye çok daha çabuk erişiyordum, şimdi en hızlı erişilen bilgiler yanlış veya kusurlu oluyor. bilginin pek çok yerden teyit edilmesi gerekiyor ve bu da zaman alıyor. ben artık bu işten çok yoruldum.

    elbette internet gerekli, elbette hayatımızda yeni ufuklar açtığı için de iletişim için de önemli (ne kadar sağlıklı iletişim kuruyoruz orası tartışılır. açık iletişim diye bir şey yok bence.) dijital dünyaya katılım mutlak zorunlu fakat mesele bu değil. bir şeyi elde etmişken geriye kalan her şeyi çöpe atmayalım diyorum.

    ansiklopedi; sanat, mimari, felsefe, müzik ve edebiyat gibidir, insanlık birikiminin anıtsal tezahürüdür. ve okumak, öğrenmek bence sevmek ve sevilmek gibi bir ihtiyaçtır.

    nasıl ki ne kadar güçlü olursak olalım yere düştüğümüzde uzatılan bir ele tutunmak iyi geliyorsa basılı ansiklopedik bilgi de öyle bir duygu verir. pile ihtiyaç duyulan, sorgusuz sualsiz her şeye aptalca inanılan çiğ bir çağdan çok o uzatılan müşfik ele inanıyorum.
  • ilkokulda yapmayı seven arkadaşlarım vardı ama ben sıkıcı bulurdum. roman ya da çizgi roman okumak çok daha cazip gelirdi. bu konuda iki tane istisna olmuştu. bunlardan ilki bilgisayar ansiklopedisi. ilkokulda bilgisayarımın olmadığı dönem ilaç gibi gelmişti (bkz: bilgisayar ansiklopedisi/@ssg). diğeri ise ismini doğru mu hatırlıyorum bilmiyorum ama "resimli dünya ansiklopedisi" diye bir şeydi. kapağında profilden zenci kız silüeti gibi bir şeyler vardı. bu ansiklopedide yazıdan çok fotoğraf vardı dünyanın her ülkesinden çekilmiş. işte bu ansiklopedinin fotoğraflarına hayrandım. internet gibi imkanların yokluğunda dünyanın bilmediğim yerlerinde bilmediğim hayatları görebiliyor olmak şahane bir tecrübeydi. tv'de gördüklerimizden daha gerçek hayatları resmediyor gibiydi.

    insan hatırlamaya çalışınca kendiyle ilgili ne kadar çok şey öğreniyor. başta sadece ansiklopedi okumayı sıkıcı bulduğumu yazacaktım istisnaları sonradan hatırladım.
hesabın var mı? giriş yap