1863 entry daha
  • çok öfkeliyim. ancak bu öfkemin sebebinin benim sana olan yaklaşımımı sürekli konu edinmeleri mi yoksa edindikleri konunun gerçeklik payının olması mı onu anlayamıyorum. yani bu öfkemin kaynağı her ne kadar o insanlar gibi görünse de, onların tek yaptığı sadece birşeyleri dile getirmek oldu. benim de bildiğim, senin de bildiğin bir şeyi fark etmiş olmaları mı beni öfkelendirdi yani.
    bu çok saçma değil mi? yavuz hırsız ev sahibini bastırır misali üste çıkma çabam, aslında sadece kendimi kandırmak adına girdiğim bir mücadele değil de nedir?
    ben her ne kadar yolda olmayı seviyorum desem de hiç girmemiş olmam gerekmez miydi bu yola?
    işin buralara kadar geleceğini düşünmedim diyemem. yeşil bir arka fonda, serin bir rüzgar esintisi ile usul usul gelen su sesleri arasında, girmek üzere olduğum yolun tehlikeli olduğunu sana anlatmaya çalışmıştım aslında, gözlerim dolu dolu. ancak öyle bir gidemezsin dedin ki, gitmek mümkün olamazdı.
    sana bu derece sirayet edeceğini bilsem belki daha dirayetli davranır ve tam anlamıyla engel olamasam da bu derece dikkat çekmemek adına önlem alabilirdim. deyim yerindeyse bağrıma taş basar yine de senin üzülmene müsaade etmezdim. ama birşeyler benim aklımı, mantığımı ele geçirdi ve basiretim bağlandı.
    işin en ironik tarafı da ne biliyor musun?
    bazı kişilerin sana yaklaşımı konusunda seni uyardığım gibi, başkalarının da benim sana yaklaşımım konusunda seni uyarmış olması.
    bundan sonra ne olacak peki?
    ben gideceğim. er ya da geç gideceğim. bunun başka bir çözümü bence yok çünkü.
    sen ancak ben gittikten sonra rahat edebilirsin. keşke bir çözümü olsa. keşke bir çıkar yol olsa. benim aklıma gelen yok maalesef. belki senin aklına gelir. umarım gelir. lütfen gelsin.
  • sevgili günlük,

    bazı günler sanki bir sanat filminin içimdeymiş gibi hissediyorum. odamın duvarlarına bakıp bakıp iç geçiriyorum. uzun mesafelerden alıp bugünlere taşıdığım düşüncelerim beni bir sapkınlığın eşiğinden içeriye atıyor ben tutup geri çıkarıyorum… iki kişi gibiyim…

    bazen düşündüğüm ve hep yarıda bıraktığım konular var. daha uzatsam kendimi çıkardığım eşiklerden yuvarlanacağım, biliyorum

    depresyonda filan değilim. aşk acısı da çekmiyorum. konu hiçbi zaman bu olmadı.

    iki kaşımın ortasında bir alamet var. ben diyeyim ipek yolu sen de tuna nehri. öyle uzun, derin…

    bi yazı okudum diyor ki; eğer simülasyonda olsaydık farketmemiz imkansız olurdu. eğer farkedemeyeceksek simülasyonda olmanın ne anlamı var?
    daha ileri medeniyetler ya simülasyon yapmayı bilmiyor ya da yapmakla ilgilenmiyor.
    bu üçünün dışında başka seçenek yokmuş…

    eğer simülasyonsa ve ben misal alemlerinden herhangi bir olasılığı uyandırarak onu var ediyorsam yahut sanıyorsam çok büyük bir dahi olmalıyım.
    izlemekten bıkmadığımız filmler, dinlemekten sıkılmadığımız şarkılar yemekten her defasında aşırı tad aldığımız şahane yemekler hayal ürünüm olabilir mi?

    olamaz değil mi?

    biz keşfetmiyor ilhamlandırılıyorsak
    öğrenmiyor hatırlıyorsak ‘mona rosa’ ’yı kim yazmış oluyor? ben sezai karakoç’tan önce niye hatırlamadım peki?

    1- sabah aç karnına filtre kahve
    2- gün içinde sıcak su
    3- akşam yatmadan önce kefir

    hepsinin çözümü bu
    ya inanır uygularsınız ya da okuyup geçersiniz!
  • sevgili ekşi günlük;

    bugün de bu yarak gibi şehirde bir günüm daha yarak gibi geçti. yaza az kaldı. kurtuluyorum. çok yer gezdim, çok ilde/ilçede yaşadım. geri dönüp bakmayacağım bir yer burası. sözde bir de il merkezi. sizi il yapanı sikmek lazım.
14 entry daha
hesabın var mı? giriş yap