• genel anlamda gerçekte ihtiyacı olmayan şeylere ihtiyacı var sanıp onlara bağımlı olması.

    bir süredir (2000 ve günümüz), teknolojik değişime sistemsel olarak ayak uyduramamak. örneğin eğitim sistemi pek çok ülkede 2'inci dünya savaşı yıllarından hallice hantal ve verimsiz sistemler ile ilerliyor. bilgi kolay ulaşılabilir olduğundan çocuklar okulu anlamsız bulmaya başladı.

    son 10 yıldır ise sosyal mecralar vasıtası ile dünya genelinde sistemli cehaletin yaygınlaşması. ileride büyük bir sorun olacak böyle giderse.

    (bkz: woke culture)
  • düşündüğünü iddia etmesine rağmen, ezbere yaşamasıdır.
  • dinlemeyi bilmemek
  • hızlı, kullan at çözümlere bağımlı olmak.

    hemen bir örnek vereyim.
    ofiste gördüğüm bir örnek hadi kadınları anlarım özel gün falan ağrı kesici bulunduruyorlar ama erkekler bile ağrı kesici olmadan gezmiyor ağrı kesici olmasa bile kadınlardan ağrı kesici dileniyorlar başı en ufak ağrıyan neden başım ağrıyor? susuz mu kaldım? havasız mı kaldım? bunları sorgulamadan basıyor ağrı kesiciyi.
  • bence çelişkileridir.

    charles dickens, iki şehrin hikayesi kitabında şöyle yazar;

    "zamanların hem en iyisi hem de en kötüsüydü; bilgeliğin ve aptallığın çağıydı. hem inanç hem de kuşku devriydi. işığın da asrıydı karanlığın da. hem umut baharıydı hem de umutsuzluk kışı.."
  • devletin her şeye çok fazla erişimi. özgür alan kalmayışı. düşünce ve ifade hürriyetinin eskisi kadar kolay olmaması.
  • tolstoy'un bu konuya dair isabetli bir cümlesi vardır:
    "hayattaki düzensizliklerin en önemli nedenlerinden biri, herkesin refaha kavuşmayı istemesi ancak hiç kimsenin hayatını düzene sokmak istememesidir."

    işte modern insanın en büyük problemi de budur; hayattan hep almak ister ama hayata hiçbir şey vermeyi düşünmez, istemez. bencil ve asalak olarak geldiği hayatın manasını ve amacını başkalarının sırtından geçinmekte bulur. sonra da mutsuzluk ve amaçsızlık içinde bi türlü tatmin olamadan oradan oraya savrulup durur...
  • "çağın en büyük hastalığı, başarı üzerine kurulmuş bir hayat isteğidir. hayatın anlamı başarıda değil özgürlüktedir. sadece başarı için yaşayan insanlar, köle ruhludurlar, özgür olamazlar."

    jean jacques rousseau
  • reklamdır.

    reklam yapmak, reklam izlemek, reklama maruz kalmak.

    bir işinin, özelliğinin, gezdiğin yerin, yediğin yemeğin reklamını yapmak zorunda olmak. yapmazsan görünmemek, kalabalıkta kaybolmak.

    her yerden reklam çıkması. her türlü medyada, binaların duvarlarında, ekranlarda, billboardlarda… alakasız bir anda alakasız bir şeyin gözüne sokulması şehirleri de çirkinleştiriyor, insanları da. tüketim ve gösteri toplumunun aynı potada erimesinin en kötü yanı her şeyin üstünü reklam kaplamış olması.
  • modern olmayan insandan farklı olmayandır. insandır. toplumdur. insan denen varlığın kendine işkence eden kendi içindeki çelişkileridir. bedendir. ama kesinlikle ruh değildir. ruh bu problemlerin mağdurudur.
hesabın var mı? giriş yap