hesabın var mı? giriş yap

  • durumumuz yoktucular için özet:

    kahramanımız sabah geç kaldığı için son derece rüküş bir şekilde dışarı çıkıyor ve ağzına kadar dolu olan bir minibüse biniyor. burada göğüslerinden gözünü alamadığı bir genç kız tarafından direk muamelesi görüyor ve gencimiz asal sayı sevdiğinden 17 dakikalık bir macera diye bunu bize anlatıyor.

    yeditepeli kız sana sesleniyorum. herkese tutunma.

  • restoranda kuver açılır
    lokantada masada ekmek dolu bir kova ve birkaç şişe su olur

    restoranda paltomuzu vestiyere asarız
    lokantada paltomuzu yandaki sandalyeye koyarız

    restoranda masa hazırlanır / hazırdır
    lokantada masa ıslak bezle silinir

    restoranda yemekten sonra çay, kahve ne arzu ettiğimiz sorulur
    lokantada fazla sorulmaz, çay zaten getirilir

    restoranda çeşit çeşit tatlı olur
    lokantada kemalpaşa ve sütlaç olur

    restoranda garsondan hesabı rica ederiz,
    lokantada "usta günahımız neymiş bilelim" deriz.

  • kültürün dışına çıkıp nazar kavramına bakınca çok tuhaf bir şey görürsünüz.

    bir kişi bakışlarıyla ve olumsuz düşünceleriyle sizi ve hayatınızı etkiliyor. mesela hasta ediyor ya da başınıza bir bela sarıyor veyahut boşanmanıza, ayrılmanıza neden oluyor. düşünce ve bakışla...

    evet, böyle baktığınızda psikotik bir belirti gibi, hezeyan gibi gözüken bir kavram nazar. kültürün içinde yer aldığı için psikotik olarak tanımlanmıyor olsa da kültürün kendisi hakkında bir şeyler söylüyor. nazar mevzubahis olduğunda iki kavram geliyor aklıma:
    öteki ve projeksiyon.

    öteki aslında alelade bir insandır ama berikine göre bakışı kötüdür, kıskançtır, hasetlidir. ötekinin kötülüğü, projekte edilen kötülüktür. bu projeksiyon ötekini daha da uzağa atar, projekte edilen kötülük başkasına atfedilmiş, böylece benlik kötülükten azad olmuş, ve üstüne üstlük temize çekilmiş olur. bir insan karşısındakini, elinde somut veri olmaksızın bir şeyle suçluyorsa o insanın kendini o şeyden temize çektiğini varsayabiliriz.

    nazar da bu zeminden köklenir. iyiyi ve kötüyü bir araya getirmekte zorlanan, bir yücelten bir yerin dibine sokan, nesne ile güvenli ve stabil bir ilişkisi olmayan insanlar toplumun çoğunluğunu oluşturduğu için nazar inancı güçlü bir şekilde varlığını sürdürmektedir. nazarın mevcudiyeti için kötüyü dışsallaştırmak zorunda olan, kendini ve nesneyi tek kutuplu algılayabilen bir kitlenin varlığı elzemdir.

    * toplumsal olarak nesne ilişkilerimizin bu hali, tarihi dinamiklere dayanıyor bence. bu konu üstünde kafa yormaya ve yazmaya değer diye düşünüyorum. kafamda toparlar toparlamaz bunun üzerine de yazacağım.

  • - arkadaşlar duşumuzu aldık gidiyoruz. lütfen.
    - hocam duşu birlikte mi aldınız peki?
    - evet. sonradan gözlemci arkadaş da katıldı hatta bize.
    - vay ibneler!

  • lan ios alışkanlığı yüzünden kullanıyorum ama artık batarya işini çözmezlerse mümkün değil almam. androide de alışırız nedir yani. ulan iphone 5s var. telefon değil ağır böbrek hastası sanki. hergün diyalize bağlar gibi şarja bağlıyoruz.

  • bugüne kadar erdoğan'dan başkasına vermemiş. millet onun bu seçiminin bedelini ödemiş bugüne kadar, biraz da kendisi ödesin.

  • - özür dilerim melis, senle ilişkimiz yürümüyor.
    - işim yüzünden di mi, itiraf et, işim yüzünden!!!
    - çizgifilmlerdeki küçük erkek çocuklarının kızlar tarafından seslendirildiğini gerçekten bilmiyordum melis ben... ben dayanamıyorum...
    - haksızlık ama bu, haksızlık dedim sana!!!
    - *allahım, hala vakabiyaşi'nin sesi*

  • halam gece çalıştığım hastaneye kalp krizi geçirerek gelmişti.
    ben o gün nöbetçi olduğum için çok yorgundum ve çok üşüyordum, doktor odasındaki kanepede üzerime nevresim alıp biraz dinleneyim, demiştim. haberi alınca apar topar kalkıp acil girişinde babamı, kardeşimi, bilinci gitmiş, halamı karşıladım.

    acil anjioya aldık ve ne yazık ki ex oldu.
    sorumlum zaten nöbetin bitmesine az kaldığını bundan sonrasını idare edebileceğini benim eve gitmem gerektiğini söyledi. eve gittiğimde herkesin olduğu gruba atılmış bir mesaj gördüm. ben önce taziye mesajı atıldı, sandım. bir de ne göreyim: grubun en sevimsiz insanı dün gece dinlenirken halamın kalp krizi haberini alınca koşmak için üzerimden attığım nevresimin yerde dağınık bırakılmış fotoğrafını çekip “lütfen doktor odasını dağınık bırakmayalım.” diye paylaşmış.

    halamın ölmek üzere olduğunun haberini aldığımda nevresim katlamak aklıma gelmediği için kusura bakma, dedim. hem suçlu hem güçlü kahpe özür dilemek yerine ne dese beğenirsiniz?
    “ben senin özelinde demiyorum, daha önce de böyle oldu o yüzden hatırlatmak istedim.” dedi.

    ben bu çağın insanında iliğimle kemiğimle nefret ettim.

  • sosis diye verilen maddenin büyük ihtimalle yeryüzündeki herhangi bir hayvanın eti olmadığına dair herkes hemfikirdir herhalde. yani öyle çift tırnaklı, tek tırnaklı, tırnaksız falan değil, işte ne bileyim çin'de konfeksiyon atıklarından falan sosis yapıp satıyorlardır. onu da ihaleye girip 4-5 ton alarak yurda sokuyorlardır.

    ekmek+ayran'ın parasını nasıl çıkarıyor o konu hakkında da başkası saçmalasın benden bu kadar.