hesabın var mı? giriş yap

  • ateistlerin bu gaza gelisi, bu yeniden dogusumuz, ne yazik ki chainardin madimak olayinin failini bulmasiyla golgede kalmistir.

    evet, fail aziz nesin

    "korkup otelden cikamadigi icin, otel komple atese verildi. aziz nesin otelden çıksa idi, aziz nesin ölecekti, otel ateşe verilmeyecekti".

    yillarca hakaret ettigi muslumanlarin ne mal oldugunu bilmiyormus gibi, otele siginmasi tam bir sorumsuzluk ornegi. hangi delikanli linc kalabaligindan kacar?

    oteli atese verenlerin kendisine manevi tazminat davasi acmalari lazim. elleri mahkum yakacaklar oteli, agir tahrik var sonucta -hadi gelin durust olalim, hangimiz inancimiza hakaret sonucu agustos ayinda tatilci dolu otelleri, hic olmadi mesai sonu mecidiyekoy metrobuslerini atese vermedik ki?- ve onca masum insanin canli canli yanarken attigi cigliklar psikolojilerini etkiledi. hem katil, hem sadist aziz nesin! seni oldurmek icin illa bu kadar zahmete mi girmek lazim?

    bence chainard, benjamin netanyahunun hesabi. buraya yazmadigi zamanlar, "tek hedef bize fuze atan teroristler" diye gazzeyi dumduz ediyor kendisi. ah nerde eskinin binalara saklanmayan teroristleri, hic okul bombalamadigimiz zamanlar olmustu.

  • cehaletin alamet-i farikası, cahilin yüzündeki arsız tebessüm. bunu farkettiğimden beri, şaşmaz bir kesinlikle tanıdım cahili büyük kalabalıkların arasında bile.

    uzak durmaya çalışsam da, bazen aynı masayı paylaşmak zorunda kaldığım da oldu; çok iyi bildiğini sandığı konuda getirilen eleştiriye, o arsız tebessümle papağan gibi ezberlediği cevapları vererek zafer kazanmış havasına girdiğini gördüm.

    bu bir savunma refleksi. düşman olduğu, daha iyi semtlerde yaşayan, daha eğitimli ve daha fazla para kazanan kişiler. teşhisi doğru yapıyoruz, ama nedenlerini ıskalıyoruz. bu insan profilinden nefret ediyor olması, en temelinde, onlar gibi olmayı düşleyip de olamaması. hiçbir zaman özendiği bu insanlar gibi olamayacağını bilmesi.

    sahip olamadığı arabayı çizen barbarın davranışı ile kendisini beğenmeyen kadının yüzüne kezzap atmak veya öldürmek benzer. hiç kuramayacağı cümleleri kurana duyduğu öfke de, aynı ateşten besleniyor. o yüzden, cahilin en büyük düşmanı cehaleti ve yoksulluğu değil, ulaşamadıkları.

  • gençlik ve spor bakanlığı cümlesi. feyk hesaptan vatandaş taklidi yaparak kendi kendilerini aklamaya çalışırken tiviti yanlışlıkla resmi hesaptan atıp yine rezil rüsva olmuşlar. koskoca ülkenin bakanlıklarının uğraştığı şu işlere, düştüğü şu kepaze duruma bakın. neyse en azından yeni bir bkz. doğmuş oldu.

    bari bu vesileyle 19 mayıs'ı da doğru düzgün kutlamış olalım. pek kıymetsiz ve saygıya değmeyen devlet yetkilileri: atatürk'ü anmak için profilinizi "epey atatürk"le donatıp sahte rollere girmeniz değil, onun ilkeleri ve vizyonunu yaşatmanız gerekliydi ama yapmadınız. zaten bu yüzden bugün bu kadar acınacak haldesiniz ve gömülmeniz çok yakın. arkanızdan coşkuyla kutlayacağımız nice 19 mayıs'lara...

  • "tamamen başarısızlığa uğramak" anlamına gelen ingilizce ifade; amerikan versiyonu "go over like a lead balloon" şeklindedir. kullanımına örnek vermek gerekirse şöyle bir cümle sallayabiliriz: "i’m sure his plan will go down like a lead balloon." ("i’m sure his plan will completely fail" ile aşağı yukarı aynı anlama gelir bu cümle.)

    bu ifadenin kullanımına dair bilinmesi gereken en önemli detay, ifade içerisindeki "lead" kelimesinin "öncülük etmek" anlamına gelen ve aşağı yukarı "lıid" şeklinde telaffuz edilen fiil değil, "kurşun"** anlamına gelen ve "led" şeklinde telaffuz edilen isim olduğudur. yani söz öbeğindeki "lead baloon", kurşundan yapılma bir balonu ifade etmektedir. kurşundan yapılma balonun havada uçamayacağı ve çakılacağı da malumunuzdur. ifadeye anlamını veren de bu fiziksel gerçekliktir. kurşundan balon yapıp uçurmaya çalışırsanız balon çakılır ve tamamen başarısızlığa uğrarsınız.

    1920'lerde bulunmuş olsa da ifadenin kullanımı ingilizce'de ikinci dünya savaşı'ndan sonra yaygınlaşmıştır (hala çok yaygın olduğu söylenemez ya neyse). açık bir şekilde belli olmasa da, en popüler kullanımını efsane grup led zeppelin'in isminde bulmuştur bu ifade.

    led zeppelin kurulmadan önce, jimmy page isimli müzik efsanesi, jeff beck, keith moon ve john entwistle gibi efsane isimlerle bir süpergrup* kurmaya çalışmıştır; bir nevi dünya karması, gerçek olamayacak kadar güzel denilebilecek bir fikir. nitekim gerçek olmadı da; grup hiçbir zaman oluşmadı. yine de page, beck ve moon mayıs 1966'da bir araya gelip beck's bolero diye yaklaşık 3 dakikalık bir kayıt yapmıştır. bu üç kişi dışında kayıtta piyanist nicky hopkins ve büyük müzisyen john paul jones da vardır. bu çabalar aslında birkaç yıl sonra led zeppelin olarak doğacak olan efsane grubun doğum sancılarıdır; dört baba müzisyenden* iki baba* bir araya gelmiştir bile.

    the yardbirds temmuz 1968'de bedfordshire'da son gösterilerini düzenlemiş fakat sözleşmeleri gereği iskandinavya'da vermeleri gereken hala birkaç konser vardır. ancak grup* artık dağılmış gibidir ve the yardbirds elemanlarından keith relf ve jim mccarty'nin önerisi üzerine jimmy page ve chris dreja, the yardbirds ismini kullanarak iskandinavya turnesi için eksik kadroları tamamlayalım derken -uzatmayayım- denkleme john bonham ve ropert plant de girer. böylece led zeppelin'in efsane dörtlüsü bir araya ilk kez gelmiş olur. dörtlünün bir arada ilk çalışları londra, gerrard street'te bir kayıt stüdyosunun altındaki odada gerçekleşir. ilk olarak, jimmy page, the yardbirds'ün de cover'lamış olduğu bir jump blues parçası olan train kept a-rollin''i çalalım der, zira bu parça 1968 led zeppelin iskandinavya turnesinde çalınacaktır (aslında ortada fiilen olsa da resmi olarak led zeppelin yok, the yardbirds var). o anı, büyük insan john paul jones şu cümlelerle anlatır: "as soon as i heard john bonham play i knew this was going to be great ... we locked together as a team immediately."

    muhteşem dörtlümüz, the yardbirds'ün iskandinavya görevini yerine getirmek için londra'dan ayrılmadan önce p. j. proby'nin three week hero isimli albümünün kayıtlarına katılır. söz konusu albümdeki jim's blues isimli parça led zeppelin dörtlüsünün bir arada çaldığı ilk kayıttır (daha önce bahsettiklerim sadece canlı provalardır, kayıt söz konusu değildir. bir de "robert plant ne yaptı, vokal yok bir şey yok" diye merak eden olursa, kendisi bu kayıtta armonika çalmıştır, vokal yapacak değil, zira albüm p. j. proby'nin, dolayısıyla vokalleri de o yapıyor).

    grubumuz iskandinavya turunu, the new yardbirds ismiyle tamamlamıştır. led zeppelin ismiyle yapmış olmasalar da danimarka ve isveç'i kapsayan bu iskandinavya turu grubun ilk turnesidir* aynı zamanda. turne 7 eylül 1968'de danimarka'nın gladsaxe bölgesindeki ilk konserle başlar, 17 eylül 1968'de isveç'in malmö kentindeki son konserle biter; toplamda 9 konser verilmiştir. aynı ayın* ilerleyen günlerinde grup ilk albümlerinin kayıtlarına başlamıştır. albümün kayıtları ve miksajı dokuz günde tamamlanmış, giderleri jimmy page tarafından karşılanmıştır. albümün tamamlanmasının ardından, o zaman dağılmış olan the yardbirds'ün ritim gitaristi ve basçısı chris dreja bir cease and desist mektubu yayınlayarak the new yardbirds isminin kullanım izninin sadece iskandinavya turnesi için verildiğini belirtir ve grubu isim değiştirmek zorunda bırakır.

    nasıl bir isim bulalım derlerken, keith moon ve john entwistle'ın, jeff beck ve jimmy page'den oluşacak bir süpergrubun felaketle sonuçlanacağına dair ifadeleri akla gelir. bu "felaketle sonuçlanma" kısmını belirtirken büyük ihtimalle keith moon'un "go down like a lead balloon" ifadesini kullandığı söylenir (bu ifadeyi, john entwistle kötü geçen sahne gösterileri için kullanırmış, keith moon da arkadaşından kapmıştır). bunun üzerine grup*, menajerleri peter grant'in tavsiyesi üzerine "lead" kelimesindeki "a" harfini düşürür; böylece kelimenin "led" yerine "lıid" şeklinde bağlam/anlam açısından yanlış telaffuz edilme ihtimali bertaraf edilmiş olur. "balloon" kelimesi yerine de jimmy page'in aklına "aynı anda hem ağırlığı hem hafifliği, hem tutuşabilirliği hem zarafeti" getiren ve yine bir çeşit balon sayılabilecek "zeppelin" kelimesinde karar kılınmıştır. zeppelin kelimesinde karar kılınmasında 1937 hindenburg faciasının da payı var muhtemelen. zira kazayı anlatan radyocu/gazeteci herbert morrison'ın meşhur "oh, the humanity" sözüyle birlikte kazanın video görüntüsü 50 ve 60'larda ingiliz sinemalarında gösterilirmiş ve page muhakkak görmüş ve etkilenmiştir. zaten grubun ilk albümünün page tarafından seçilen kapağında da hindenburg faciasının bir fotoğrafı bulunmaktadır.

    böylece müzik tarihine damgasını vuracak olan efsane bir grup isimsizlikten the yardbirds'e, the yardbirds'ten the new yardbirds'e, oradan da led zeppelin'e varan isim macerasını tamamlamış olur.

    --
    "a supergroup with page and beck would go down like a lead balloon."

  • iki öğretim üyesi, yaz okulunda dertleşirlerken duyduğum konuşmanın tam metni şöyledir:
    +hocam, ders anlatamıyorum, devamlı saatlerine bakıyorlar. dikkatim dağılıyor.
    -seninkiler iyiymiş, benimkiler saate vuruyor, durdu mu diye.