hesabın var mı? giriş yap

  • ...
    -benimle konuşma şeklin hoşuma gitmiyor.
    -benim de sizin benimle konuşma şekliniz hoşuma gitmiyor.
    -ne biçim konuşuyorsun sen?! ben patronum! ... nereye gidersen git.
    -kovuldum mu ben az önce?
    -evet.
    ...

    kovulduğum gündür. kutlu olsun.

  • hollanda seçim sonuçlarına bakıyorum % 65 akp.
    adam orda esrarını tüttürüyor, kokainini çekiyor bana da akp'yi laik görüyor amk keşi.

  • biz 90'ların sonuna yetişmiş üniversiteliler, tek fitilli kadife pantolon, 2 şile bezi gömlek ve 2 el örgüsü hırka ile anadolu'nun her şehrinden akın akın gelmiştik siyasala.
    işaret ve orta parmak arası, ucuz sigaradan sararmış olurdu, esmer erkeklerin bıyık uçları bile tütünden sararırdı.

    para değil dürüme, memleketten gelen tarhanaya katık edecek ekmeğe bile yetmezdi ay sonları.
    tüm şehrin, öğlen yemeği en ucuz üniversitesinde, öğlen yemeği başlar başlamaz bir jeton atar yemek yer, 2 saat sonra yemek bitmeden bir tur daha yer, aha o yemekle günü gün ederdik. yemek 2500 tl idi. 2500tl madeni bir paraydı.

    ama kantinden hep masadaki insan sayısı kadar çay alırdık. para en çok kantin çayına giderdi. kendine kadar bir bardak çay almayı bilmezdik.
    ama bir tur 8-10 bardak çay alıp, akşama kadar başkasının çay tepsisinden ikram edileni içer yine aynı hesaba çıkardık. çay ise 500tl

    sigaraya winston ile başlar, 3 gün sonra 19 mayıs ballıca döner, 2 hafta maltepe içer, son hafta otlakçılıkla geçerdi.

    ben memur çocuğuyum, harçlığım 15'inde yatardı. bir arkadaş vardı engin. onun burs 1'inden birine gelirdi.
    ben ne zaman son maltepemi içsem, eve döndüğümde çantamda bir ballıca bulurdum, ayın 15'ine geldiğimizde de, muhakkak 2 paket alırdım sigarayı, gizliden ben de kaktırıverirdim birini çantasına.

    biz iki gariban, hiç birbirimize yol paramızın kalmadığını söylemedik.
    dipdibe 2 semtte, birbirinden gariban 2 ayrı öğrenci evimiz vardı. yakındık mesafe olarak.

    her gün okuldan o evlere, 12 durağı yağmur çamur demeden yürümek için bahaneler bulurduk.
    *dostum sana danışacağım bir durum var yürüyelim mi?
    *kardeşim bir film izledim, vaktin varsa yürüyelim anlatayım ister misin?
    *aksaray'daki ezgi müziğe bir baksak mı? almayız da bakarız, yürüyelim mi ki bugün?

    biz yürüdük, hiç gariban hissetmeden, para yok diye değil, biz istediğimiz için yürüyorduk neticede.
    midemizin gurultusu mühim değildi, sigaramız vardı hep, birimiz ballıca içeceğine ikimiz de maltepe içerdik.

    sanıyorduk ki üstesinden gelinir hayatta garibanlığın, bilmiyorduk garibanlık sandığımız parasızlıkmış sadece, kardeşlik ve dostluk karın doyuruyormuş meğerse.

    sonra bitti okul, ben fabrikalara o bankaya, olaylar olaylar, arada bir smsler, bazen facebook'tan kısa merhabalar.

    2014 ocak ayının 8'ydi, engin son vermiş hayatına, haberi geldi.
    demek -mış gibi yapamamış artık.
    ben de fark edememişim, hiç birimiz fark edememişiz.
    gariban kalmış cidden, paradan bağımsız, parayla alakasız.
    hepimiz garibanmışız da aslında, birbirimizi görmez olmuş gözümüz.

    insan sevdiklerini yitirmeye başlayınca ayakları yerden kesilmeye başlıyor.
    para olmayıversin de, ruhu garibanlaşmasın yeter ki insanın, kalbi fukara hissetmesin.

    fukaralığa dayanılıyor da garibanlık yükü çekilmiyor galiba.

    ömrümün en güzel 4 yılını geçirdiğim okulun kantininde, heykelinde, meydanında, yanımızda engin olmadan çekilmiş fotoğrafım yok diye, bakamıyorum 1 yıldır hatıralarıma, telefonunu silemiyorum, mesajlar da duruyor.
    kalbimde koca bir yük, içimde bir gariban kalmışlık, taşıyacağız artık bir ömür.

  • "75 iq'ya sahip olmak, gercek hayatta idiyot olmak anlamina gelirken orduda dahi olmak anlamina gelir" gibi ince ayarlari bunyesinde barindiran film.

  • sıkılacak insan villada yine sıkılır. yıllardır yaptığım şey bu. kimse de bu karı tek yaşıyor yollu herhalde demedi, pislikten tozdan hastanelere düşmedim, anamın evine hasret kalmadım. nasıl kafalar var anlamak mümkün değil.

    edit: destek mesajlarınız için teşekkürler. kutu dolup taşmış. ya samimisiniz ya yavşıyorsunuz hadi hayırlısı.

    edit: yoğun çalışmaktan bakamadım ama kutu patlamış, yıkmışsınız buraları ibneler. yüz milyonuncu defa yavşıyorlar yazılmış. vay a.q! ağzım da bozuk, burdan birine de vermem, ev de benim, keyif de benim. gömen de sağ olsun. hadi kaçtım.

  • engellemek için saf antifriz kullanmanın saçma olduğu istenmeyen durum. saf antifrizin donma noktası -12 derecedir. suyla karıştırıldığında kristalize olmadığı için antifriz oranı sıfırdan %60'a çıkana kadar donma noktası giderek düşer ve bu noktada donma noktası minimum -45 derece olur. bu noktadan sonra antifriz oranı arttıkça donma noktası yükselmeye başlar ve saf antifrizde -12 olur.

    antifriz su karışımında oran motor üreticileri tarafından belirlenir. bunun farklı nedenleri vardır.

    1) antifrizin kullanılmasındaki tek amaç donma problemlerinin önüne geçmek değildir. aynı zamanda antifriz su karışımı motor bloğunun su ceketlerinde oluşabilecek korozyonu engeller.

    2) antifriz su karışımının prandtl sayısı saf sudan büyüktür. saf suyun prandtl sayısı 7 iken, 50:50 antifriz su karışımında bu sayı 9'u geçer. ayrıca viskozite de değişir. yani siz antifriz su oranını kafanıza göre değiştirirseniz, motor bloğundan çekilen ısı miktarı değişecektir. soğutma sisteminde motor su sıcaklığının benzinli motorlarda 90-95, dizel motorlarda 95-100, ağır iş makinalarında kullanılan dizel motorlarda 100-105 derece bandında tutulması istenir. buradaki tek amaç motoru soğutmak değildir. motor su ceketleri içinde aşırı geniş bantta değişen su sıcaklığı termal yorulma yaratır ve bloğu çatlatır, bu da bloğun değişmesini gerektirir ki ortalama bir araçta işçilik dahil 10000 lirayı geçer bunun masrafı. sırf bu yüzden termostat bile kademeli çalışır. 80 derecede tamamen kapalı olan termostat, 90 derecede tamamen açık hale gelir (benzinli motorlar için aşağı yukarı böyledir, dizellerde daha yüksek olur).

    3) motorda ısınan su, soğutma radyatörüne aktarılır. su burada soğutma sistemi fanı tarafından radyatörün üzerinden hava geçirilerek soğutulur. tıpkı motor şanzıman arasında olduğu gibi, mekanik sürülen soğutma fanının da bir debriyajı vardır. bu debriyaj motordan alınan su çıkış sıcaklığına ve ortam sıcaklığına bağlı olarak elektronik bir algoritma sayesinde fan devrini ayarlar. burada kritik nokta sıcaklıktır. elektronik algoritma sizin değiştirdiğiniz antifriz oranından bağımsızdır, sıcaklığa göre çalışır. değişen antifriz oranı için fan algoritması güncellenmezse, motorun termal dengesi çalışma noktasından uzaklaşır ve bloğun ömrünü azaltmış olursunuz.

    ek bilgi: soğutma sistemi fanı motor tarafından sürülmez, çünkü pozisyonu birçok durumda fead'dan sürmeye elverişli değildir. genellikle elektrikle sürülen soğutma sistemi fanı, askeri uygulamalarda hidrolik de, mekanik de sürülebilir. mekanik sürmek pozisyon serbestisini azaltır.

    özetlemek gerekirse, kafanıza göre antifriz eklemeyin. aracın bakım kitapçığında belirtilen antifriz oranının dışına çıkmayın. acil bir durumda su eklemeniz gerekir hararet nedeniyle. bu durumlarda eklediğiniz su miktarını not edin ve ilk benzinciden antifriz alarak gereken antifriz oranını tamamlayın.

    aracınızın motorunun yaz kış farklı sıcaklıklara maruz kalan bölgeler için önerilen farklı antifriz oranları olabilir. bu genellikle maksimum tork rejiminde ağırlıkla çalışan ağır görev dizel motorlar için geçerlidir. otomobillerde ister dizel olsun ister benzinli, önerilen antifriz su oranından sapmayın.

    edit: imla

  • sabah kalkınca aynaya bir bakarsın ki, saçlar hiçbir zaman olmadığı kadar süper bir formda. ama kahretsin ki o gün dışarıda hiç işin yok. dışarı çıkacak kimse de yok. bu durumda malesef üstte pijama, kafada süper saçlar, evde kendi kendine pineklersin. kimse de görmez o muhteşem formdaki saçları.

    (bkz: lanet olsun dostum)

  • kahve miktarındaki son fine tuning...

    en son bu ekleme yapılmazsa ayarı olmuyor kahvenin.
    herkes mi yapıyor, bir ben mi manyağım?

    önce kendi neşene göre silme, tepeleme, az neyse kaşıkla koyarsın, ama yetmez hemen kaşığın ucuyla son bir pinçik... hah oldu.

  • topluca muhabbet esnasinda bana donup:

    - turkler de zaten arap, degil mi?
    - nasil yani?!?
    - ikisi de musluman, dolayisiyla turkler de arap...
    - e o zaman ruslar da ingiliz?
    - ho?
    - siz de hiristiyansiniz ingilizler de hiristiyan?
    - hmm evet ben cok yanlis dusunmusum, sorry...

  • henüz doğmadı, doğduysa da az sayıda doğdu ya da bizim eve henüz uğramadı. ben de istemez miydim böyle bir insan olayım. sabah ekmek almaya gitmek zulüm gibi bir şey. ama biliyorum var bir yerlerde bu tip insanlar, özlemle beklenen cinsten.

    bunu yapan insan alnından öpülesi bir insandır. böyle efendi efendi gidiyor, iki tane taze ata ekmeği alıp geliyor, hayal gibi. yıllardır bunun sorununu yaşamadan ağız tadıyla bir kahvaltı edemedik arkadaş. bak küçük erkek kardeşe verilen ekmek alma görevi denilmiş, kayıtlara bile geçmiş. sen daha neyin isyanındasın? bende var bir tane bu küçük erkek kardeşten. baya küçükken iyiydi bu, sessiz sedasız gidiyordu. ergen oldu eşitlikten ve haklarından bahsetmeye başladı. o gün bu gündür de pazar sabahlarına; ekmek almaya sen git, yok ben gitmem, hep ben gidiyorum, en son ben gitmiştim gibi kavgalarımız eşlik eder oldu. şimdi bir de çakallığa başladı iyiden iyiye, önceden kalkıyordu en azından kavga mavga bir şekilde biri gidiyordu. bizimki zamanla sabah ekmeği alındıktan sonra uyanan küçük kardeşe evrildi.

    gelmiş geçmiş en süper kahraman sabah ekmek almaya arıza çıkarmadan giden kahramandır; breadman.