ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
emir sarıgül
-
servis arkadaşım olmuştu kendisi ortaokulda bir süre. sürekli birilerini döverdi, kabadayı müsvettesi, şişko bir tipti. her akşam ağzı açık ve şapırdata şapırdata pastırmalı, sucuklu sandviç yerdi serviste. bok gibi kokardı servis sayesinde. adam psikolojimi bozdu, pastırmadan-sucuktan sayesinde nefret ettim. şimdi de siyaseti bok etmekle meşgul. türkiye'yi chp'den soğuttu.
basketbol ayakkabısı
-
başlı başına bir zevtir. modası vardır. bir sene beyaz giymek modayken diğer bir yıl siyah modası çıkar. hatta bir sene türk milli takımı kırmızı beyaz giymişti. tabi modayı ünlü oyuncular belirler. onlarınkini de büyük markalar. oldukça rahat olan ayakkabılar sakatlanmayı minimuma indirgemek için tasarlanmıştır. ünlü oyuncuların testlerine tabi tutulduktan sonra piyasaya sürülürler..
bahşiş için gelin arabasına kaza yaptıran çocuk
-
ne gelenegi aq. yetmis yasinda amca gecip arabanin onunde bahsis istiyor mu ? bildigin itin kopugun havadan para almak icin gelenek ayagina yatip , yol kesmek. baska da bir sey degil.
ayasofya'yı açacaksanız açın
-
keşke sonuna amk ekleseymiş. çok yakışırdı.
the
-
the su hallerde kullanilir:
1. belirli bir kisi, sey veya yer hakkinda konustugumuz zaman
ornegin,
i asked the teacher about the date of the exam.
2. konustugumuz sey cok net ve aciksa
ornegin,
they opened the door and came into the classroom.
3. konustugumuz seyden, herkesin bildigi, bir tane varsa
ornegin,
we looked at the moon
4. muzik aletlerinde
ornegin,
i can play the piano but not the violin.
5. deniz, okyanus, nehir, selale, col, yagmur ormani isimlerinde
ornegin,
the pasific ocean
the sahra desert
the amazon rainforest
6. siradag veya takimada
ornegin
the himalayas
the canary islands
the su hallerde kullanilmaz:
1. konustugumuz insanlari ve seyleri genellerken
ornegin,
women are so beautiful. (not the women)
footballers earn a lot of money (not the footballers)
i think love is important than money (not the love)
2. spor, yemek ve okul ile ilgili konulada
ornegin,
i hate football but i love cycling ( not the football)
we always have lunch together (not the lunch)
i am so good at maths ( not the maths)
3. next/last + day/week/monnth/season/year
i went to tokyo last month. (not the last month)
what are you doing next weekend? ( not the next weekend)
4. okul, universite, is, yatak (bed), hastane, ibadet yeri (kilise, cami vs.), cezaevi hakkinda genel icinde konusuyorsak ve bunlarla ilgili be in/at, go to, get to, start, finish, leave fiilerinden sonra sonra the kullanmamaliyiz.
he is at school ( not the school)
i start work at 9. (not the work)
5. gol, beach, tek dag ve tepe olursa
lake van
x beach
bir üniversitede yaşanabilecek en dumur olaylar
-
kamu ekonomisi adli bir dersin vizesinde,hoca 5 adet soru ve bunlarin her birinin altinda "a, b, c, d, e" siklari bulunan, yaklasik 25 soruya tekabul eden kol gibi bir klasik sinav yapmistir.(sinav ingilizcedir.) sorularin coklugundan ziyade muhteviyati daha da elem vericidir. fakat sinavin asagi yukari 15. dakikasinda siniftan gule oynaya cikan bir ogrenci, yaptigi beyanatlarda cok kolay bir sinav gecirdigini, butun sorulari da yaptigini deklare etmistir. sinifin geriye kalan tum ogrencileri biraz imrenerek biraz da hasetle bahsi gecen ogrenciye bakadururken, sinav sonuclarinin aciklanmasiyla olay apayri bir boyut kazanmistir. sinav panosunda "0" notunu goren ogrenci itiraz dilekcesi yazmaya niyetlenip, bir de ustune ustluk "ne guluyonuz lan. bir yanlislik var. 100 koyunca o zaman gorucem halinizi" gibi savunma stratejileri hazirlamaya calissa da daha elindeki dilekceyi not islerine ulastiramadan, ders hocasinin yaptigi "kim o sinavi test zannedip, soru siklarinin uzerini isaretleyip, bir de sinav kagidinin altina "cok tesekkur ederim hocam. bir de herkes sizin icin cok zor bir hoca diyordu" diyen sapsal?" sorusunu duymus olacak ki, hatri sayilir bir sure fakulte cevresinde gorulmemistir.
(bkz: kafa izni)
deniz seki'nin bayhan için söylediği sözler
-
" kınamayınız, kınadığınız şey başınıza gelmedikçe ölmezsiniz "
mesleğini söyleyince verilen cevaplar
-
"hımm üç ay yatıyorsunuz!!!"
herhalde mesleği söylemeye gerek yok.
hiç evlenmeyecekmiş gibi hissetmek
-
doğru kişi diye bir şeyin olmadığını ve günümüzde herkesin her şeye katlandığını, evlilerin hepsinin mutsuz olduğunu fark eden insan dolayısıyla hiç evlenmeyecekmiş gibi hissediyor. kötü bir duygu değildir, evli olup mutsuz olmak mı yoksa hiç evlenmeyecekmiş gibi hissetmek mi deseler kuşkusuz hiç evlenmeyecek gibi hissetmeyi seçerim
çok kötü bir insan olduğu düşünülen ünlüler
reina saldırganının son hali
-
insan hakları dersi tüm bölümlerde zorunlu olarak okutulmalı dedirten fotoğraftır. hadi ne yazık ki kolluk güçlerinin işkence tutkusunu normalleştirmişiz kendi içimizde, bari bunu sesli dile getirmeyelim. "ama dövülen reina saldırganı" diye bir savunma olamaz. çünkü polislerden yapması talep edilenler, polisin potansiyel yöntemleri zaten normal bir psikolojinin ürünü olamaz. yani eğer sen kendini adama jopla işkence yaparken, çığılıklarına, yakarışlarına gülerken hayal edebiliryorsan çare xanax'tır. ve unutmayın, şimdi dövdükleri için o çok takdir ettiğiniz polisler bu şiddete alıştıkça canavara dönüşürler. yarın bir gün bir eylem yapacak olursunuz, bir eleştiride bulunacak olursunuz; malum süreç bu tarz özgürlükler için hiç de parlak gitmiyor, gözaltında sizi bu canavarlar karşılayabilir.
dolandırıldığım para servetimin 6'da 1'i değil
-
babet çorap gönderecektim, bir nargile kafe kapısına bırakayım o halde. ihtiyacı olan alsın kullansın.
sevgiliyle aynı evde yaşamak
-
eski bir hocam şöyle derdi;
evlenmeyi düşündüğün kadınla evlenmeden önce muhakkak bir kaç gün bile olsa aynı evde yaşa, sabah kalktığında neye benzediğini gör, o gördüğün şeyi sevip sevmediğini sorgula, zira senin aşık olduğun şey bir sinema perdesinden ibaret olabilir.
hocamın şu an 5. evliliğini yaptığını hesaba katmazsak, ben onun bu görüşüne katılıyorum.