hesabın var mı? giriş yap

  • fenerbahçeliyim.

    ama bir futbolcunun yurtdışında olmak yerine istanbul'da hamile eşiyle aynı şehirde olmasını istemesi normal.

    acil bir durum olsa 1 saatte eşinin yanında olur.

    maç için yurtdışında olsa bu 5-6 saati bulur.

    fanatizmden gözünüz kararmasın.

    hah ben abdülkerim'in yerinde olsam bana forma vermeyen kuntz'un suratına tükürür öyle terkederdim milli takım kampını.

  • süper lan. milli takıma 1 yıl önce elimizdekini verip şimdi milli takımdan geçen senekinin küçüğünü alıyoruz. nasreddin hocanın kazan hikayesi gibi. seneye kazan ölür biz de rahatlarız.

  • ben bedava bir şey istemiyorum. hele sus payı hiç istemiyorum. sadece ödediğim paranın hakkını istiyorum. bir daha deprem olursa benim hattım kesilecek mi kesilmeyecek mi? enkaz altında kalırsam birilerine ulaşabilecek miyim yoksa öyle kurbanlık koyun gibi ölmeyi mi bekleyeceğim? bunların cevabını istiyorum.

  • nurullah ataç; bir kanaat önderi, ufuk açan bir denemeci, usta bir çevirmen ve öncü bir eleştirmendir. ayrıca, aydın boysan'ın deyimiyle "istanbul beyefendisidir" (ataç, pertevniyal lisesi'nde okuyan boysan'ın öğretmeniydi).

    ataç memlekete büyük katkıları olmuş nitelikli bir düşünce insanı, hakbilir değerbilir bir aydın.

    ne yazık ki bir alanda ilk olmak çok zordur, göze batar çünkü rahatsız eder, zamanla da ilk olduğu unutulur.

    oysa bakma'nın görmek'ten farkını onun denemelerinden öğrendik. yazmış, düşünmüş, kelimeleri dert edinmiş bir insan nurullah ataç. (herkes biliyor devrik cümlenin ilk efendisidir.)

    ayrıca zamanında onun önerdiği birçok sözcüğü şimdi hiç farkında olmadan kullanıyoruz. tutmayan kelimeleri de olmuş, bunda tuhaf bir yan göremiyorum. türkçe muazzam bir dil, bünyesine aldığı yapay kelimelere isterse can verebiliyor, istemediğini de istemiyor o kadar. dil zaten böyle büyümez mi? yeni bir şey görürsün ona bir isim verirsin veya yeni bir ifade biçimi önerirsin, tutar tutmaz orası ayrı bir serüven. bu açıdan toz duman dağıldıktan sonra görülen o ki öztürkçe hareketi türkçeyi geliştirdi, daha duru bir dil yaptı, var olan kelimelere yeni kelimeler eklenmiş oldu, türkçe zenginleşti.

    örneğin "günlük" sözcüğünün arkasında bu tarz bir yol vardır: günlük, türk edebiyatına tanzimat'tan sonra gelir. edebiyatımızda bu türün ilk örneği direktör ali bey’in 1897 tarihli “seyahat jurnali” isimli kitabıdır. yani günlük için ilk önerilen kelime olduğu gibi fransızcadan alınmış. sonra tabii abdülhamit döneminin havası nedeniyle bu sözcük farklı bir anlam taşımaya başlar. ruzname dendiği olur. falih rıfkı atay ise "gündem" ve "gündelik" önerilerinde bulunur, gündelik zamanla "günlük" olur. ataç ise "günce" demiştir, bence çok yerinde bir tanım ve güzel bir sözcük, halen kullanılmaya devam ediliyor ama günlük daha popüler oldu. (hulki aktunç da "günlük tutulur, günce ise yazılır" dermiş.)

    benzer bir başka kelime: makina mı makine mi? doğrusu nedir? ataç, makina demiştir, başkaları makine, aradan seneler geçti ama bugün hangisinin doğru olduğunu (mutlak) kimse söyleyemez, ikisi de doğru. fakat eğilim yıllar içinde makine'ye doğru oldu.

    eleştirmenliği hakkında bir değerlendirme ise şöyle: "değişimi izleyip çözümlemenin yanı sıra, gelecek öngörülerini de yapabilen bir eleştirinin olmayışı, kendi eleştirisini yapmayan, yapamayan bir edebiyatın bu alışkanlığını gelecek dönemlere aktarmasına neden oldu. nurullah ataç’ın varlığı ve unutulmayışının nedeni burada. katkısız bir modernistti o, kendi doğrularından ve bireysel duruşundan başka hiçbir şeyi umursamaz tutumu onu alıp döneminin önüne, bir lokomotif gibi yerleştirdi. 1940’ların ilk yıllarından 1957’de ölümüne kadarki dönem, aynı zamanda 1950 kuşağı’nın kendini yaratma sürecine de karşılık geliyordu. ataç ne 1950 kuşağı ile bire bir ilişki içindeydi, ne de öteki herhangi bir çevre ya da anlayışla. eleştiriyi bir sanat olarak gören ataç, öznelliğin değerini edebiyatımıza onaylatırken, elbette döneminin en köktenci modernistlerinden biri, bir öncüydü, ama sözgelimi ne onun için bir inceleme kitabı yayımlayan asım bezirci onu böyle tanımlıyordu, ne de başka bir yazar." (s.gümüş, radikal kitap, 13.03.2009)

    eleştirmenliği cesaret isteyen türdendir, mesela "şiirden anlamak mehmet akif'in şair olmadığını anlamakla başlar" der. bugün benzer bir ifadeyi yazacak cesareti olan bir eleştirmen yoktur.

    en büyük katkısı tercüme bürosudur, bu konuda hakkını ödeyemeyiz, ruhu şâd olsun:

    "hasan âli yücel’in 1938’de maarif vekili olduktan sonra başlattığı tercüme hareketinden sonra kurulan tercüme bürosu’nun türkçeye kazandırdığı klasikler, ülkenin düşünce ve kültür hayatını değiştirdi. 1940’ta kurulan tercüme bürosu’nu nurullah ataç yönetti. adnan adıvar, saffet pala, sabahattin eyuboğlu, sabahattin ali, bedrettin tuncel, enver ziya karal, nusret hızır gibi, dönemin saygın düşünce ve edebiyat adamları da büro’nun çalışmalarına etkin biçimde katıldı. dünya edebiyatı klasiklerinden tam 496 yapıt altı yıl içinde türkçeye kazandırıldı." (notos, ocak 2011)

    meral ataç "babam nurullah ataç" isimli kitabında babasının açık sözlülüğü yüzünden çok çektiğini, yazdıklarını eleştirdiği için melih cevdet anday tarafından dövüldüğünü de anlatır.

    son olarak nurullah ataç’ın, reşat nuri güntekin, ali süha delilbaşı ve ismail hami danişmend ile birlikte hazırladığı "fransızca-türkçe resimli büyük dil kılavuzu" çıkar çıkmaz temel başvuru kaynağı olmuş değeri hiç azalmamış bir eserdir.

  • thalia'ya aşık olduğu için izlemiş olan erkek çocuklarını bulunduran nesil. kız çocuklarını bilmem. fitne, fesat, aşk, gurur, fernando hoze altamiyano falan öğrenmişlerdir herhalde.

  • bir çok kez başıma geldi. zaman aşımları falan oldu, sicilim temizlendi sonra tekrar yakalandım.. en sonuncuda ehliyeti geri alabilmek için zorunlu olarak bir ay süren "sürücü davranışları geliştirme eğitimi" aldım.. bu eğitimdeki bir kaç şey hiç aklımdan çıkmıyor. bunlardan iki tanesini paylaşayım;

    -eğitimde psikolog hoca bize "diyelim ki sizin çocuğunuza 0,51 promil alkollü olan bi sürücü çarptı ve çocuğunuzu öldürdü. o adam için aman canım 0,01 promil geçmiş sadece, zaten adam 10 tane de içse çok dikkatli kullanacak birine benziyor" şeklinde düşünebilir miydiniz diye sormuştu.

    -başka bir gün ki eğitimde de trafik polisi eğitmen alkol nedenli bir çok kazanın resmini gösterdi. içimiz kalkmıştı. polisin sözleri hala aklımda. "keşke bu kazalardan önce trafik kontrolüne yakalansalardı da, ehliyetlerini alsaydık. şu an ehliyetsiz de olsa en azından hayatta olurlardı"

    öyle işte.. anlayana!

  • edit: favori viskim olduğunu tekrar belirtmek istiyorum.

    zor viski. sevmek için emek gerekiyor. nasıl emek derseniz; gidip ilk viskinizi bu marka almayın kusarsınız hatta nefret edersiniz. önce daha içimi kolay daha az is kokulu hatta is kokusuz viskiler ile damağınızı viski sever hale getirin.

    bu markayı çok pahalı parfümler gibi düşünün. gider bir merakla sıkarsınız denemek için ama çok ağır gelir hiç beğenmezsiniz. sonra gider basit hoş bir parfüm alırsınız ve evinize gidersiniz. ama o da ne saatler sonra muhteşem bir koku sizi kendisine sürükler. arar düşünür bulamazsınız. en sonunda hatırlarsınız işte o nefret ettiğiniz parfümdür o.

    lagavulin bana bunu hissettiriyor. sert olmasına rağmen alkol tadı baskın değil ama o kendine has is kokusunun baskınlığı her şeyi örtüyor zaten. daha içmenize gerek kalmadan kokusu ile bunu yapıyor. dürüstçe söylemek gerekirse bu kısım sevmesi ve atlatması en zor kısım olacaktır ilk içenler açısından. daha bu noktada bir daha bu markayı içmek istemeyecek çok kişi de olacaktır. ama çok çok sonra hatta belki bir saat sonra o berbat is kokusu daha hoş bir hatıraya dönüşüyor. aynı o pahalı parfüm gibi, yıkansanız bile koklayabildiğiniz kadar kalıcı olan o parfüm gibi. size iyi bir viski içtiğinizi uzun süre hatırlatıp yanınızdan ayrılmayacak hatırası devam edecek. deniz kokusu gibi gelecek aldığınız nefes, doğa ile kaynaşıp harika bir kamp yemeği yemişsiniz gibi tad olacak dilinizde. kokular hafızada güçlü izler bırakır ya kolay unutulmaz bu markanın tadı da öyle bence. sevmeseniz bile zor unutulur.
    daha pek çok şey yazılabilir hakkında ama denemeden yazılanları anlamanız imkansız gibi bence.

    ama işte tüm bu baskın ilk etapta itici is kokuları arasından bu aşamaya gelmek gerçekten emek istiyor, sevmek için çabalamak gerekiyor. buna değer mi içip siz karar verin.

    diğer viski yorumları için : (bkz: #60703155)

    edit: harf