hesabın var mı? giriş yap

  • h: dr. house
    a: allison cameron

    a: beni neden işe aldın?
    h: çok güzel olduğun için.
    a: beni tavlamak için mi işe aldın?
    h: buna şaşırdığına inanamıyorum. ayrıca öyle demedim. seni güzel göründüğün için işe aldım. lobide duran bir sanat eseri gibi.
    a: sınıfımın en iyilerindendim.
    h: ama en iyisi değildin. neden bu kadar üzüldün? genetik zeka yerine genetik güzellik sayesinde işe alınmana mı?
    a: bulunduğum yere gelmek için çok çalıştım.
    h: çalışmana gerek yoktu. insanlar en az çabayla en yüksek kazancı sağlayacakları yolları seçerler. doğanın kanunudur. sen bunu reddettin. seni bu yüzden işe aldım. zengin bi adamla evlenebilir, modellik yapabilirdin. sadece görünmen insanların sana bir sürü şey vermesi için yeterli olurdu. ama sen böyle yapmadın. kıçını yırttın.

    (bkz: house m.d.)

  • "ben şimdi ne izledim?" dedirten tipik bir siyasal islamcı ağlama videosudur.

    anladık hep mağdursunuz. mağduriyetiniz ebedi.

    geçen hafta rüşvet, yolsuzluk içinde debelenen partine de iki kelime etseydin be.

  • 2019 yılının ikinci yarısında biz korku severleri, harika olacaklarını düşündüğüm birbirinden merak uyandırıcı korku filmleri bekliyor olacak. bunlardan bir kısmı devam filmi, bir kısmı yeniden çekim, geri kalanı ise orijinal filmler olarak karşımıza çıkacak.

    (bkz: child's play) 1988 yapımı orijinal filmi çoktan kültleşmiş, ardından pek çok devam filminin çekilmesine yol açmış, izlemesi ürkütücü ve zevkli bir korku filmiydi. yeniden çekilmiş olan ve 2019 yılında izleyeceğimiz versiyonu ise fragmanından merak uyandırmadı değil. başarısı kullanacağı vahşetin diline bağlı. ne kadar kanlı ve acımasız olursa o denli başarılı sayılacak demedi demeyin.

    (bkz: midsommar) hepimizin beklediği film. ari aster'ın ikinci uzun metraj filmi. kendisi geçen sene hereditary filmiyle korku janrına yeni bir soluk getirmişti. sonlarına doğru korkunun sınırlarını zorlayan bir başyapıtın ardından beklentilerimiz tavan yapmış durumda. fragmanından anladığımız kadarıyla yine bir tarikat kültü işlenecek. bu sefer pagan inancına gidiyoruz ve karşımıza yine vahşi ve birbirinden tuhaf insanlar çıkacak gibi duruyor.

    (bkz: doctor sleep) bir stephen king uyarlaması olacak. yönetmen koltuğunu mike flanagan'a bırakmışlar. kendisini, son zamanların popüler dizisi the haunting of hill house ile çok iyi tanıyoruz. ayrıca, gerald's game, ouija origin of evil, hush ve oculus gibi sağlam korku filmlerine de imza atmışlığı var.

    (bkz: it chapter two) ve beklenen... geçen sene beni iki kez sinemaya çekmeyi başaran muhteşem ilk filminin ardından ikinci film için sabırsızlıktan ölüyorduk. yayınlanan klibiyle bile korkutmayı başaran ve ilkinden daha iyi olacağına neredeyse adım kadar emin olduğum ikinci film için eylüle şunun şurasında ne kadar kaldı.

    (bkz: scary stories to tell in the dark) bir amerikan korku filminde gençler olmazsa olmazdır. onların ergen tavırları her daim cezalandırılmayı hak etmiştir. yönetmen andre ovredal, the autopsy of jane doe filmiyle fazlasıyla korkutmuş, trolljegeren filmiyle ise hem ürkütüp hem de güldürmeyi başarmıştı. bu filmden umutlu olmamak için elimizde kötü bir sebep yok.

    (bkz: the lighthouse) elimizde fazla bir bilgi yok. yalnızca, bu seneki cannes film festivalinde çok beğenildiğini biliyoruz. metacritic puanı (15 eleştirmen içinde) şu an için 91/100. bu sene içinde görebilirsek şahane olur.

    (bkz: zombieland double tap) aranızda ilk filmini beğenmeyeniniz var mı? tıkanmaya başlayan zombi türüne müthiş bir dokunuştu. bunun da ilki kadar iyi olacağını umut etmekten başa elimizden ne gelir.

    (bkz: the dead don't die) bağımsız amerikalı yönetmen jim jarmusch'un zombi filmi çekeceğini duyunca hepimiz meraklanmıştık. bu seneki cannes film festivalinde açılış filmiydi. çok beğenilmedi ama yerin dibine de sokulmadı. korkudan ziyade içerisinde politik esprilerin döndüğü bir filme benziyor.

    (bkz: 47 meters down the next chapter) çöp korku filmleri arasına girme ihtimali yüksek. yine de insan ümitlenmiyor değil. işin içinde köpek balığı olunca şans verilmeyi hak ediyor.

    (bkz: the lodge) veronika franz ve severin fiala yönetmen çiftinin ilk filmleri ich seh ich seh fazlasıyla beğenilmişti. bu filmlerini de umarım ülkemizde izleme imkanımız olur.

    (bkz: crawl) beyazperdede insan yiyen timsahları görmeyeli uzun zaman olmuştu. yönetmen alexandre aja'ya güvenimiz tam. haute tension ve the hills have eyes filmleriyle biz korku severleri tatmin edebilmişti. elini korkak alıştırmazsa fena bir korku filmi olmaz.

    (bkz: satanic panic) korku ve komedi birbiri için biçilmez kaftandır. bir pizza dağıtıcısı kadının yolu ayin yapmak üzere olan satanistlerin arasına düşerse, olacaklar da izlemeye değerdir.

    (bkz: in the tall grass) başka bir stephen king uyarlaması. filmin kadrosunda patrick wilson'un yer alması filmden beklentimizi arttırıyor. kendisi şu ana dek kötü bir korku filminde oynamadı.

  • "akp'ye oy vermeyenin orucu namazı kabul olmaz" diyen adama yaşlı diye acıyıp üzülenleri gösteren olay.

  • başlık: ntvsporu arayıp bi dilara gönder

    1. desem ne olur lan acaba.

    2. güntekin onaylar

    offf.

  • kendisine bazlama surat diyen birine dava acmis. 15.000 tl’lik manevi tazminat davasi hatta. reddedilmis.

    https://twitter.com/…tatus/1310164870931898368?s=21

    karsi tarafin avukatinin aciklamasi inanilmaz.

    "müvekkilim doğduğu, büyüdüğü yöre itibarıyla anadolu’nun bağrından kopmuş biri olup bazlama ekmeğinin çok sevilen bolca tüketilen bir ekmek türü, yani bir nimet olmasından ötürü sn. hande erçel ile ilgili olarak ‘bazlama surat’ ifadesini kullanmıştır. bu ifade asla hakaret amaçlı kullanılmamış olup sn. hande erçel’in herkesçe malum olan yüz güzelliğine esprili bir şekilde teşbihte bulunulmuştur.”

    simdi herkes saga sola bazlama, simit, borek yapistirir durur ahahsj.

    - oglum kiza gevrek suratli demissin
    + hakim bey ben gecimimi gevrek ile sagliyorum, cok severim
    - ha ok

  • google’ın ceo’su sundar pichai, hamam böceği teorisi’ni şöyle anlatıyor; bir gün, sıradan bir restoranda oturuyor ve kahvemi yudumluyordum. orada oturduğum esnada uçan bir hamam böceği aniden ortaya çıktı ve bir kadının üzerine kondu.

    kadın, böceğini görür görmez büyük bir panikle çığlık atarak zıplamaya başladı. bir yandan panik içerisinde zıplarken bir yandan da elleriyle hamam böceğini üzerinden atmaya çabalıyordu. doğal olarak onun bu halini gören arkadaş grubu da onunla birlikte paniğe kapıldı ve onlarda sağa sola sallanmaya başladılar.

    bu esnada kadın, hamam böceğinden kurtuldu ve böceği üzerinden savurdu. fakat hamam böceği şimdi de gruptaki diğer kadınlardan birinin üzerine konmuştu! şimdi de gruptaki diğer kadın için büyük bir panik ve hengame başlamıştı. ta ki garson ufukta gözükene dek. hamam böceği diğer kadının da üstünden uçtu ve yardıma gelen garsonun üzerine zıpladı. ancak garson diğerlerinden farklıydı. sakince üzerindeki hamam böceğinin davranışlarını takip etmeye başladı.

    sonunda hiçbir heyecan emaresi göstermeden hamam böceğini parmaklarıyla tutarak restoranın kapısından dışarı atmayı başardı. kahvemi içerken izlediğim bu garip olay aklımda tilkilerin dolaşmasına yol açtı ve başladım düşünmeye. yaşanan tüm olayın ardından, acaba ufacık ve bilinçsiz bir canlı olan hamam böceği tüm bu çılgınlığın sorumlusu olarak gösterilebilir miydi?

    eğer bu doğruysa garson neden diğerleri gibi rahatsız olmamış, sakinliğini korumuştu?

    diğer herkes paniğe kapılıp olayı çözemezken, garson sakinliğini hiçbir şekilde bozmadan olaya sakince yaklaşmıştı. hayır, problem hamam böceğinde değildi. problem, insanların hamam böceğinden duydukları rahatsızlığı yönetmekteki başarısızlığındaydı. problem insanlardaydı. o zaman bunun sadece bu ilginç ve basit olayla sınırlı olmadığını, hayatın her alanında benzer durumların yaşandığını fark ettim.

    babamın, patronumun ya da karımın davranışları değil, bu davranışlardan duyduğum rahatsızlıkları kontrol altında tutamıyor olmamın beni rahatsız ettiğini anladım. trafik sıkışıklığından yaşanan rahatsızlık da aynıydı. trafik sıkışıklığı aslında beni rahatsız etmek için tek başına yeterli değildi. ben trafik sıkışıklığının yarattığı rahatsızlık hissiyle baş edemediğim için bu olay canımı sıkıyordu. aynı trafikte sıkışmış olmalarına rağmen “mutsuz” olmayan insanları başka ne açıklayabilirdi ki?

    problemin kendisinden ziyade benim probleme olan yaklaşımım, problemin hayatımda yarattığı kaosun gerçek sebebiydi. başımdan geçen bu hikayeden anladım ki hayatta önüme çıkan olaylarda tepki vermeden önce durumu anlamaya çalışmalı, ardından tepki değil, anlamlı bir yanıt verebilmeliyim.

    o gruptaki kadınlar sadece tepki gösterdi, garson ise anladı ve bir “yanıt” verdi.

  • (bkz: orhan ayhan)

    "evet top orta yuvarlağın beşiktaş sahasına bakan diliminde sergen'de, bu arada siz bilmezsiniz sayın seyirciler, bu sergen'in adı aslında ali rıza sergen yalçın'dır. yani sadece sergen değil önünde ali rıza'sı da var ama pek bilinmez, herkes onu sergen diye- bu arada metin kafa gol."