hesabın var mı? giriş yap

  • ön bilgi: kızlar-erkekler şeklinde ayrılmışız, dörder kişilik iki grupla oynuyoruz.
    aramızda 2 çift de sevgili mevcut. bu çiftlerden birinin erkeği anlatıyor, biz kalanlar da cevaplıyoruz.
    rüzgarı da arkamıza almışız, ortalama 5 saniyede biliyoruz her kelimeyi. oyunun da gazıyla düşünmeden cevaplıyoruz adeta. ve olaylar gelişiyor:

    eleman: alex'in koşanı?
    biz: xavi!

    eleman: (bana dönerek) sen dün ne almıştın?
    ben: antibiyotik!

    eleman: demin ne içtik?
    biz: bira

    eleman: (sevgilisi olan diğer erkeğe dönerek soruyor) biz dün nereye gitmiştik?
    öbür eleman: karıya!

    önce south park sessizliği, sonra kıyamet...

  • bir kutuda duran bu bacı kuantum konusunu açıklamada önemli bir semboldür.

    kutuya bakarsan saldırıya uğramamıştır,
    bakmazsan gezide o potansiyel vardır.

    bacı aynı anda iki durumda da olabilir.

  • fatih eminönü’nde, baklava ve tatlı üreticileri derneği'nin düzenlediği 'baklava festivali'nde vatandaşlara 3 ton baklava dağıtıması sonucu oluşan görüntülerdir. dağıtım sırasında baklava almak için birbiriyle yarışan vatandaşlar, beyin görmüş zombi gibi baklavaları talan etmekte ve ortaya şu iğrenç görüntüler çıkmaktadır. yazıktır, kişiliksiz ve görgüsüzlükte dünya liderliğine oynamaktayız.
    (bkz: başkaları adına utanmak)

  • ömür boyu yüreğinize takılan büyük yumru.
    ne yapsan geçer, ne yapsan hatırlamazsın, sırrı yok..
    o’nun olmadığını bilerek yaşamanın rengi ruhsarı yok…

    yapma derdim..bu kadar hızlı kullanma, "bir yanım böyle ölmek istiyor" derdin hep…

    o gece kavga ettik , meydandaki fırının önünde.. bas bas bağırdım sana. gençtim, hatta hala içim çocuk, “gözüm görmesin seni dedim”. o kadar emindim ki ertesi gün göreceğimden…doğumgünümdü, kıyamazdın..
    gençtim, o kadar fevriydim ki…pişman olmanın ne demek olmadığını bilmiyordum henüz.
    o kadar emindim ki…sinirle uzaklaştım yanından, son defa kokunu bile duymadan, sarılmadan…

    ertesi sabah şarkı söyleyerek uyandım barış.
    kapının önünde seni ya da çiçeğini göreceğim diye oyalandım, nazlandım.
    ölüm soğukmuş, ölüme nazlanılmıyormuş.
    neşeyle atladım merdivenleri, hep buluştuğumuz yere gidecektim ve sen orada bana sürpriz yapacaktın hesapta…yokuşu inerken biri geldi nefes nefese koşarak..“ duydun mu? ” “barış yoğun bakımda…” ben o anki bakışımı bir daha bakabilir miyim barış?
    nasıl arabaya bindim.. nasıl hastaneye geldim…

    eve gidince babana anlatmışsın beni. “görmek istemiyor beni” demişsin. göstermediler seni bana. son bir defa tutturmadılar ellerinden. diyemedim..bilemezdim..diyemedim…
    cenazeni, toprağını bile elleyemedim..bilemedim..böyle olacağını bilemedim…görmeyeceğimi bilemedim..

    hışımla çıkmışsın evden. motora atladığın gibi edremit e gitmişsin. dövme yaptırmışsın.
    sol göğsünün üzerine bir kalp. içine de adımı yazdırmışsın..bilemedim..bir hışımla dönmüşsün. tam da “barış yoğun bakımda” dedikleri yerde savrulmuş motor. paramparça olmuş. bilerek mi yaptın? bir yanın hep gitmek isterdi..hep gitmek. bilerek mi gittin..
    hastanede ailenden uzak bir köşeye çökmüşken duydum annenin feryadını. yanmaz mı, o yürek yanmaz mı?..benden bilmez mi, haksız mı..

    senden sonra doğumgünlerimi kutlayabilir miyim ben barış?
    sevinebilir miyim doğduğuma?
    affet beni..bilemedim..
    adımı karıştırıp tenine, gideceğini bilemedim…
    son bir defa “seviyorum” diyemedim…

    edit: 8 sene önce yasanmıştır ve tamamen gerçektir..keske olmasaydi ama gercek.

  • tehlike anında otonom sistem üç tepki verir: kaç, savaş, donakal.

    bir kısım kaçtı, savaşanlar muhtemelen silivri'de yahut perde arkasında, büyük bir kısım donakalmış vaziyette. ellerinde çekirdek, tv'den başkalarının hayatlarını izler gibi kendi sonlarını izliyorlar.

  • hayat büyüdükçe, yaş aldıkça zorlaşıyor, zevk alınan şeyler azalmay başlıyor, hayatın soğuk yüzü kendisini daha çok hissettirmeye başlıyor, sevdiklerinizin sağlık sorunları başlıyor, kayıplar başlıyor, filmin sonunda da kendi sağlık sorunların ve ölüm. hani lisede okula gidip geldiğin, sınavlardan yakındığın, annenin, babanın sağlıklı ve genç olduğu dönem, anneannenin,babaannenin, dedenin, amcanın teyzenin de hayatta olduğu dönem,bir pazar sabahı annenin seni nis gibi bir kahvaltı sofrasına oturtmak için yataktan kaldırışı, işte o yataktan kalkarken söylendiğin an var ya, hayatının en güzel anı…şu an hiç olmadığın kadar yaşlı, ama ileride hiçbir zaman olamayacağın kadar gençsin.