hesabın var mı? giriş yap

  • -uzaylılar tarafından ele geçirilmiş gibi davranmak.

    kardeşim hep korkak biri olmuştur, ben de küçükken inadına da onu korkuturdum. genelde annem yakınlarda değilse kendime bir köşe belirleyip boş boş o duvara bakardım - kardeşimin dikkatini çekene kadar da bakışlarımı oradan ayırmazdım -
    sonra bu biraz korkak bir sesle "abla?" falan derdi. ben ilk dönmezdim, ikinci üçüncü abla deyişinde falan gırtlağımdan garip bir ses çıkararak ona bakardım. kardeşim korkak bir ifadeyle son bir kez daha "abla?" der ve ben yavaş adımlarla ona doğru kafam yana eğik bir şekilde gırtlağımdan garip sesler çıkararak ilerlerken o koşarak odasına kaçardı. her sefer bunu yapmama rağmen her seferde de korkardı.

    şimdi düşünüyorum da yazık çocuğa.

  • akıl ve mantık yoksunu bir bünyenin metrobüsleri korumak adına uydurduğu saçmalık olsa gerek.

    ulan dallama bu otobüsler günde 18 saat çalışmak ve binlerce insanı taşımak için dizayn edilmedi mi? yani görevleri bu... uçaklar da günde 14-18 saat uçuyor. hatta hiç durmadan 18 saat uçan uçaklar da var. çalışma şartları da ağır. kaç bin metreye çık, bilmem eksi kaç derece, basınç düşük, in çık in çık... e iyi o zaman onlar da bozulsun, en fazla düşerler ne olacak ki. böyle mantık olur mu?

    günlerce, aylarca ve hatta yıllarca hem de oldukça ağır şartlar altında hiç durmadan çalışan makinalar var... ama çalışıyorlar... çünkü bu iş için dizayn edilmişler. doğru ekipmanı doğru işte doğru bir şekilde kullanınca arızalar da iyice azalacaktır. ama sen o iş için dizayn edilmemiş makinayı al getir, bozulunca da şartlar ağırdı, hiç durmadan çalışıyordu de... olacak iş mi?

    dediğim gibi bu otobüslerin işi bu. günde 18 saat çalışıp binlerce yolcu taşımak... şartlar bu... ve otobüsler bu iş için dizayn ediliyor. ve onun için 2-3 milyon lira ediyorlar... sağlam olsun, dayanıklı olsun, bozulmasın, ekonomik olsun diye o kadar para veriliyor.

    yahu ortadaki salaklık karşısında dilim tutuluyor... ne mantıksız insanlar var be!

    hastanede yangın çıkar, yoğun bakımdaki hastalar ölür, sağlık bakanı çıkıp zaten öleceklerdi diye açıklama yapar. aynı mantık, daha da doğrusu aynı mantıksızlık...

  • kimi gerçekçi diyaloglara çıkış olabilecek düşüncedir.

    - boş zamanlarınızda kitap okumayın.
    - ya ne yapalım?
    - çocuk yapın.
    - ...
    - üçer beşer tane yapın.
    - meslek neydi abi senin?
    - özel bir ülkede başbakan olarak çalışıyorum.
    - bambaşkaymışsın.

  • yapısalcılığa yaslanan bir metin çözümleme yöntemi.
    bu yaklaşıma mesafeli olan bir hocamız anlatmıştı:
    new york'ta ünlü bir yönetmenin filmi izleniyor.
    sonra filmin görüntülerinin göstergebilimsel çözümlemesi yapılıyor.
    yok efendim filmin son sahnesinde kuşların havalanışı özgürlüğü simgeler falan filen diye.
    sonra yönetmeni çağırıyorlar konuşmacı olarak.
    ona söylüyorlar bu tespitleri.
    adam da diyor ki "sormayın sabahın köründe o kuşları parktan kovalamak için o kadar çok çabaladık ki... ama bir türlü başaramadık. girdiler görüntüye ister istemez."
    bu yaklaşımla çalışanlara saygım sonsuz.
    metinlere yönelik bir farkındalık yarattığı muhakkak.
    ancak enformasyon çağında kullanıcı türevli içerik bu derece yoğunken hem izleyiciyi hem de üretim aşamasını görmezden gelen metin okumaları saçma geliyor.

  • babam bu tür evler için "yanında ahır da veriyorlar mı?" diye sorar. "bu eve bu kadar para veren sığır nerede kalacak?" diye devam eder.
    edit: ağır sıçışı kapanır...

  • ülkede nasıl bir tersoluk varsa azıcık adele yapanları dereceye sokuyorlar.
    aydemir akbaş'ı göndersek 3. olur amk.

  • bu acıya birinci taraftan şahidim. abim öldüğünde annem 43 yaşındaydı. abimin cenazesinden 1 hafta sonra işine döndü, 1 ay sonra ev taşıdık, 3 ay sonra tatil yaptık. annemin yaşamaya çalışmasını gözünden görüyordum. öyle bir acı ki bu kendini bir pençelerine bıraksa bir daha toplanmaz korkusu vardı kadının gözlerinde. bizim için yaşamayı seçti. annem bir hafta sonra işine dönerken böyle densizler yine eleştirmişti, annem cevap olarak da 'ben şimdi dönerim dönmem, dönmezsem ne değişecek ki, en azından bir işe yarıyorum' demişti. kendisi sınıf öğretmenidir. hayatınızda en fazla kırılan kemiğin acısını yaşamışsınız, sizin ne haddinize nasıl acı yaşanır öğretmek?

  • cerrahpaşa' daki öğrenci evimde 3 gün suların kesik kalması sonucu üst katımdaki hafif problemli anaokulu öğretmeni delirmiş, saçı başı yağlanmış, ayağında sünük pijama ile sokağa fırlayıp "uleeeynnn ben bu cerrahpaşanınnn daaaa, sular idaresiiininnn deee, bi buldurun laaan suyuuuu, kokuştuuukk ulaaağğnn evdeeeee, anasınııııı ...tiklerrriiiiimmmm" şeklinde bağırmıştı.
    asıl trajik olan, karşı apartmandan ve yan apartmandan birileri çıkmış "aaa bizim kesik değil ayol? sadece sizin apartmanı mı kesti bunlar" demişti.
    apartmanca yaptığımız keşif sonucu, dellenen komşumuzun bir vesile tamirat için ana vanayı kapayıp, açmayı unuttuğunu keşfetmiştik.

    sonra tabii apartmanca; uleeeeynnn biz senin gibi öğretmeniii, sana iş vereen okuluuuu, o okulunn müdürünüüü, elinin ayarınıı, aklınınn kenarını...