hesabın var mı? giriş yap

  • bu aslında 50'lerde 60'larda çekilen fütüristik filmlerin bir yansıması, o zamanlarda çekilmiş filmleri incelerseniz dönemin fütüristik tahminlerinin 21.yy'da retrofütürist olduğunu görürsünüz. bu eski filmlerin kendine has tasarımları daha sonra estetik bir algıya dönüşmüş ve bir akım haline gelmiş, aslında post apokaliptik filmlerde kullanılan derme çatmalık durum tam olarak retrofütürist yaklaşımdır diyemeyiz. retrofütürizm bir sanat anlayışıdır. 1930'larda geçen stramline akımının izlerini bolca taşır retrofütürizm.

    mesela retrofütürist bir ütü yapmak istersek günümüzün rezistanslı ütü teknolojisini kullanarak eski kömürlü ütülerin estetik anlayışını uygularız. ortaya baloncuk şekercik gibi ürünler çıkar, atalarımız geleceğin tasarımlarının bugün uyguladığımızdan çok daha amorf olacağını düşünmüş, konseptleri inceleyin bu konseptler kendilerine has estetik çizgiler taşır ancak üretim teknolojimiz bunların çok ötesine gitti ve bu konseptlere hiç benzemeyen şeyler tasarladık bunun sebebi artık plastiğe çok daha hakim olmamız, çok daha kompleks formlar yaratabilmemiz ve tabii otomobil güvenlik yönetmeliklerinin çok değişmesi.

    peki bu kendine has estetikle ne yapabilecektik? belli bir grup çoktan bu tasarımları sinemada görmüş ve benimsemişti, eninde sonunda bu neonpunk, cyberpunk, steampunk gibi akımların ortaya çıkmasına sebep oldu.

    peki post apokaliptik filmlerde niye böyle oluyor? dünyada bi boklar dönmüş, milyonlar ölmüş, sanayi yok, yeni şarkılar bestelenmiyor, yeni evler yapılmıyor anlayacağınız bir şey çalışır hale gelecekse kendin yapacaksın. elindeki lazer silahın bozuldu mu? gideceksin müzede bulduğun pompalı tüfekle birleştireceksin, arabayla gezmek çok mu zor? gideceksin her yerini otla bokla kaplayacaksın.

    ha genelde distopya filmlerinde retrofütürizm kullanılır mesela vizyona yeni giren blade runner 2049 bir cyberpunk filmidir. bunun sebebi ise mesela 1966 yılında çekilen fahrenheit 451 filmi gibi filmlerdir, artık öyle bir algı var, distopik filmlerin estetik anlayışı budur.

  • sene 1997, mekan yurt odası.

    odada tek bir bilgisayar var, pentium 100.
    ram 8 ya da 16. (ben smyrna'nın uyarısıyla eklemek isterim ki megabyte!)
    internet bağlantısı falan yok he, insanlar minesweeper'da rekor kasarak eğleniyorlar sırayla.

    bir akşam odaya girdiğimde bir tedirginlik hissettim ama yorgunum zaten hiç takmadan çıktım ranzama. derken bilgisayarın sahibi geldi. birşeyler konuşuldu ve adam parladı!
    "nasıl nasıl?????" diye kükreyince de kulak kabarttım, duyduğum ilk şey:

    "ben 3 taneden fazlasını koymayalım demiştim, dinletemedim".

    ne üçü beşi, ne koyulmuş derken eleman bana seslendi "gel bir el at da şunu halledelim".

    olay şu ki minesweeper'dan sıkılmış ahali bir oyun bulmuş, oyun da 6 cd'lik (ulan devamını anlatamıycam utançtan). hepsini birden sığdıramayınca 4 tanesini cd sürücüsüne zorla sokuşturmuşlar. sonuç malum..

    biz kasayı sökerken kendini savunan olayın saçmalığının hala farkında olmadan söyleniyordu, "üçer üçer koyalım demiştim ben, dinletemedim".

    edit: bi de şöylesi var #16245044

  • 61 anayasasında özgürlükler asıl,yasaklar istisna
    82 anayasasında yasaklar asıl ,özgürlükler istisna haline gelmiştir. (82 anayasası için "ancak anayasası" da denilmektedir)

  • hakiki ruh hastasi bir adamdir bunu twitterda sabri reyiz ile yaptigi kavgada da gorebiliriz iste boyle adamlari bastaci ediyor millet ozellikle de kizlar.

    edit:bizi kendisini kıskanmakla itham etmiş twitterda.şöyle bir düşünüyorum da bu adamın heralde diğer erkekler tarafından kıskanılcak tek yanı o karakterine rağmen yanında dolaşan kızlardır ki o kızların da kalitesi bu adamdan belli, kaldı ki şahsım adına açıklama yaparsam ben kadınım seni niye kıskanıyım şimdi?hani erkek olsam belki herife bak bir de yanındaki kızlara bak felan derdim.ayrıca 30 küsür yaşında olmasına rağmen ergenlikten çıkamamış bir adamın insanlar neyine özenir allahaşkına,özenilip kıskanılcak arkasından bok atılcak tek bir tane özelliği olmayan bir adamsın.

    aman allahım hayatımda galiba ilk defa ekşi sözlük linç ekibine katıldım hiç sevmem ama bu adam haketti.

  • plak şirketleri esasen bir yatırımcıdır.

    20-30 sene önce plak şirketleri (yeni sanatçılar için) yaptıkları anlaşmalarda sanatçıya beste-kayıt-klip-albüm-tanıtım vs için bir bütçe oluşturup parasal kaynak sağlardı.
    albüm yayınlanıp satıldıkça da plak şirketi sanatçı için harcadığı yatırımı geri alırdı.
    eğer eser gelirleri yatırımı geçerse, ilk başta yapılan sözleşmeye göre sanatçı ve plak şirketi geliri paylaşırlardı.

    yani temelde banka'dan kredi almaktan çok farklı bir durum değil - daha özelleşmiş bir finansman şirketi konumunda idi.

    sanatçının buradaki riski eğer ki eserlerin gelirleri başta yapılan yatırımı karşılamaz ise, eser satışından para alamazdı, plak şirketine borçlu kalırdı.
    bu noktada plak şirketi sözleşme süresi boyunca sanatçıya tekrar yatırım yapmama yoluna giderse atıyorum 5 sene boyunca sanatçı yeni bir eser yayınlayamaz, eskisinden para kazanamaz, yeni eser yaratmadığı için popülerliği düşer ve konser gelirleri sınırlanırdı. sanatçı "arkadaş ver benim kontratımı" diye giderse plak şirketi "benim zararım bu, tazminat olarak da bu kadar para ver" diyebilirdi.

    muzik tarihinde bu şekilde ilerlemiş sayısız örnek var. plak şirketinin agır şartlı (uzun süreli ve sanatçıyı bağlayıcı) anlaşmaları sebebiyle nice grup-sanatçı malesef potansiyellerini realize edemeden unutuldular.

    günümüzde plak şirketlerinin konumu biraz değişti. öncelikle eser yayınlama süreci eskisi kadar büyük ve masraflı değil. özellikle teknolojinin gelişmesi, kayıt olanaklarının ev kullanıcılarına kadar inmesi, internet üzerinden uzmanlık satın alınabilmesi gibi kuralları değiştiren, disruptor dediğimiz olaylar oldu.

    örnek olarak - önceleri atıyorum antalya'da yaşayan ve besteleri olan ahmet, 1990larda "kaset yapma" niyetiyle istanbula gelip, imç 6. bloktaki plak şirketlerine demo kaset bırakır, eğer "bu tutar" diye bir plak şirketi olursa sözleşme yapılır ve ahmet'e "albüm üretim ve tanıtım bütçesi" olarak atıyorum 30.000 lira bütçe verilirdi. bu bütçeden stüdyo, muzisyen, miks vs masrafları, fotograf çekimi, lansman tanıtım partisi, gazete dergilere röportaj - haber vs ayarlayacak tanıtım işlerinde uzman halkla ilişkiler danışmanı ücreti, kral tv gibi ücret karşılığı klip gösteren tv kanalları (klibi döndürmek için para alıyorlardı aynı reklam filmi gibi) üretim ve dağıtım masrafları vs gibi sürüyle kalemin olduğu masraflar düşerdi.

    ahmet'in kaseti kitapçı-kasetçi vs'ye dagıtılır, posterler asılır, tv'de klip döner insanlar dinler, hoşuna giderse gider kaseti alırlar, gelirler yukarı doğru geri dönerdi.

    plak şirketi de başta anlattığım şekilde yatırımını karşılayacak meblayı mahsup eder, sonra sözleşmeye göre artık kime ne pay verecekse paylaştırırdı.

    ama mesela sezen aksu gibi büyük sanatçı olursanız - plak şirketi "zaten gelir getirmesi garanti" diye düşünüp, sanatçıya baştan para verir, sanatçı da kendi gücüne göre sözleşme yapardı. burası kaymak yeme seviyesi haliyle. burada plak şirketinin yatırımı eser üretim masrafları + sanatçıya verdiği hava parası şeklinde düşünülebilir. ama sezen aksu kaset çıkardığı zaman yıllarca sattığı için eser haklarına sahip olan firmaya uzun soluklu ve karlı bir getiri aracıdır.

    bağımsız - independent indie kavramı da zaten bu sisteme dahil olmak istemeyen (veya plak şirketlerinin uğraşmaya değer görmediği) sanatçılardan çıktı. indie bir müzik tarzı değil, ticari olarak sanatçının stratejisiyle alakalı bir tanım esasen.

    peki bugün sistem nasıl işliyor?

    besteleri olan ahmet, youtube üzerinden kayıt yapmayı ve kendi evinde bilgisayarıyla bestelerini üretmeyi öğreniyor. gidiyor makul fiyatlı bir kayıt yapmaya uygun ses kartı, mikrofon, bu kayıtları yapmasını sağlayacak yazılımlar ve ilgili aksesuarları satın alıyor, başlıyor evde şarkılarını kaydetmeye.

    ahmet eğer boyundan büyük bir işe giriştiğini düşünürse fiverr gibi freelance sitelerinden müzisyenden tut miks yapacak uzman ses mühendislerine, kapak tasarımı yapacak illüstrator'den tut şarkı söylemesini öğretecek vokal koçuna kadar tüm dünyadan parasını verip uzmanlık satın alabiliyor. akustik gitarı teksas'taki john'a, kontrbas'ı ukraynadaki alexey'e , davulu brezilayadaki christian'a çaldırıp, miksi isveçteki sven'e yaptırıp, bitmiş ürüne makul ücretlerle erişebiliyor.

    eser yayınlanmaya hazır hale geldikten sonra online ortamlara dagıtabileceği sürüyle dagıtımcı firmadan birine yıllık 20 dolar gibi komik ücretlerle üyelik açıp, spotify-itunes-google play vs gibi sürüyle online muzik dagıtıcısına şarkılarını yüklüyor. itunes üzerinden satılan her şarkının kendi payına düşen ücretini aracı şirket ahmet'e direk yolluyor.

    ahmet isterse istanbul'da herhangi bir pr uzmanı ile 3 aylık anlaşma yapıp radyo programı tv programı neyse gezdirme - röportaj ayarlama vs işlerini yaptırabiliyor, pr uzmanına parasını ödüyor ve gerekmedikçe tekrar bir ücret ödemeden hayatına devam ediyor.

    instagram, facebook, youtube vs üzerinden çok ucuz reklam vererek 10.000lerce hedef kitle üyesine kolaylıkla ulaşıyor.

    peki plak şirketi bu sürecin neresinde duruyor?

    öncelikle eski model hala var. hala plak şirketiyle anlaşıp, plak şirketinin yatırımıyla eser üretip yayınlayan ve geliri paylaşan sanatçılar mevcut. fakat şu nokta da önemli - eğer kendi kaynaklarınız varsa (para varsa) plak şirketinin parasının harcandığı tüm kalemleri kendi paranızla da satın alabilirsiniz. kendi paranız yoksa plak şirketine borçlu olmaktansa bankadan kredi çekerek bankaya borçlu olmayı avantajlı buluyorum. zira banka paranızın nerden geldiğine bakmadığı gibi sanatçı olarak hangi şarkıyı ne zaman yayınladığınıza karışamaz. bankaya olan borç bellidir, aylık ödemeyle ne zaman biteceği de bellidir ve size "borç ödeme yükümlülüğü" harici hiç bir yükümlülük getirmesi sözkonusu değildir.

    öte yandan plak şirketi sanatçının konser gelirine de ortak olabilir, 5 sene boyunca 2. bir şarkı yayınlatmayabilir, sizin sözleşmeniz bittikten sonra atıyorum dizide kullanıldığı için "patlayan" şarkınızın gelirlerinden tek kuruş görmeyebilirsiniz. banka bu işlerle ugraşmaz. ödemesini aldığı sürece istediğinizi yaparsınız.

    plak şirketlerinin hiç mi avantajı kalmadı? tabi ki hayır. dediğim gibi uzmanlaşmış bir yatırımcı olarak eserlerin üretim aşamasında, tanıtım aşamasında strateji aşamasında faydaları olacaktır. minimumda büyük plak şirketlerinin youtube üzerinde yüksek abone sayılı kanalları var ve kendilerinden çıkan şarkıları doğrudan o kanalda yayınlıyor ve hızlıca tanıtılmasını sağlıyorlar. itunes store'a girdiğiniz zaman en tepede banner şeklinde reklam vermek mesela, bireysel indie sanatçıların kolaylıkla yapabileceği bir şey değil.

    hatta bugünlerde sanatçı, tüm produksiyonu yine kendisi yapıp geliyor ve plak şirketine "eserimin dijital hakları (youtube, itunes vs geliri) senin olsun, sen de tanıtımı kendi kanallarından yap" şeklinde sözleşmeler imzalıyorlar. burada amaç tanıtımı hızlandırmak ve konser gelirlerini bir an önce başlatmak.
    ancak albüm kaydetmek gibi bir eforu kendi imkanlarıyla gerçekleştiren kişilerin tanıtım işine aynı eforu harcasa yine iyi yol katedeceğini düşünüyorum. bunun örnekleri de çok sayıda var. 3. yeniler adı verilen grupların bir çoğu tam olarak bu yöntemle önce kendi fan kitlesini yarattı, sonrasında plak şirketleri ile daha eli kuvvetli sözleşmelere girdiler.

    (bkz: youtube/@moresk)