hesabın var mı? giriş yap

  • aradan geçen 11 yıl 4 saat saat sonra bile tazecik, dumanı tütebilen acı.

    yaşanan ilk acıysa ve anneler günü ise o gün, inanası gelmez hiç insanın. çok küçüktür bir de. daha yeni okumayı sökmüş, yakasına kızarmış elmayı takalı henüz bir ay olmuştur. ilk dönemdeki süper notlar erkenden ''sınıf geçme hediyesi'' isteme cesareti vermiştir ona. baba; oğlum ne isterse alırım deyince o da bisiklet istemiştir. tam istediği gibi oğlunu mutlu eden babanın tek şartı vardır ama. ''okullar kapanınca bineceksin''. peki denir babaya ama kendi kendini yer tabi kardeş.

    anneler günü sabahında ablanın reddetmesine karşı saatlerce yalvarır ''ablacım sadece 10 dakika, nolur babama söyleme ama'' diye. abla da dayanamaz, kıyamaz. verir bisikleti. o sayılı dakikanın yarısı olmadan kapı çalar. komşu kardeşin bisikletten düştüğünü söyler, çok sakin karşılanır, olabilir gibi. yerde yatan, üzeri örtülü biri vardır. var ama onun ayağındaki kardeşin ayakkabısı değil, bisiklette onun bisikleti değildir ki o benim kardeşim olsun. değil işte, hiç birşey onun değil ama bir anda oracıkta beliren babanın yürekten kopan çığlığı herşeyi özetler sana. üzeri örtülü o... canım kardeşim.

    ilk anda anlamazsın. aklın harçlığıyla anneler günü hediyesi almak için para biriktirmiş, süt dişi yeni çıkmış küçüçük kardeştedir. ama o nerde o... o merhametli minik yürek annesi olmadığı için üzüldüğü, zinciri pastan dönemeyen biskleti, ayağındaki ayakkabısı yırtık, 'benim bisikletim öyle değil, sen hep binersin, biraz giyeyim mi ayakkabını, veririm inince diyen sinif arkadaşıyla karşılaşır. ve sen bunları o gittikten yılar sonra, liseyede okuyan, hala ayakkabıyı saklayan o arkadaştan öğrenirsin. ölmek mi, öldürmek mi arasında sıkışırsın işte o zaman.

    yaşıtları üniversite tercihleri hakkında danışmak için abla bilip yanına geldiklerinde ise şakağındaki o şey boğazına dizer hayatını. 19 unda gözleri parlayan genç flörtlerinden bahsederken sen, gitmeden bir gün önce hasta olur diye dondurma almadığın, gözünün yaşına kıyamayıp bisikleti verdiğin, on dakika sonra gelecek olan canini düşünürsün. düşünmek istemediğin tek şey ellerinle üstüne toprak ettiğin kardeşinin kanina, canina biçilen paranin hesabina yatirilmak istenmesidir.

    o anda yüreğinde binlerce mum birden yanar. her gün birisi söner. ama birtanesi hiç sönmez. yediğin lokmanın yarısı acı geçer boğazından. keşkelerle yıllar geçer. suçluluk şakağına dayalıdır hep. kulağındaki onlarca küpe olmuş şey tek karındır. aci çok şey öğretmiştir. dost, düşman ayirmak kolaylaşmiştir sanki. bayramlar mezarlikta başlar, anneler günü karalar günü olur, takvimlerde doğum günü hep kirmiziya boyanir.

    yazarken yutkunmayi bile çok gören, ekran bozuldu mu ne, neden bu kadar bulanik dedirten bu aci, yarinki anneler gününü minicik bedenini toprağa koyduğu evladinin mezari başinda geçirecek annemin, babamin asla okumasini istemediğim şeyleri yazdirdi bana. hayat sadece acı değil ama. tadıdan yenmeyen şeyler de var. yüreğe ağir gelen bu duygudan siyrilmamin tek sebebi, anneme tapma nedenim, canimi istese düşünmeden vereceğim bir tanecik meleğimdir.

    o meleğin yazdırdıkları içinse (bkz: ablalarin kardeş sevgisi/@nunuca)

  • türk ailesinin bilinçaltındaki parçalanma korkusunun su yüzüne çıkışını simgeleyen fantastik bir doğa olayı. lan bir kere de sakin girelim şu yeni yıla ya... "neriman hala'nı arayacağız hatırlat", "kimmiş? gülsümler aradı şimdiden kutlarız dediler", "kardeşin gelsin odasından", "naciye nerede?" her kafadan bir ses. sanki zaman ayarlı bomba var. "3 dakika kaldı naciye'yi çağırın"... napacak acaba naciye, kırmız kabloyu mu kesecek?

    yeni yıla aynı anda girmesek, aile üyelerinden biri başka odada kalsa sanki o bizle yeni yıla girmeyecek gibi düşünülüyor ailede. çıldıracak gibi oluyorum valla:

    - oğlum annen nerede lan?

    - mutfaktaaa...

    - çağırın lan çabuk!!! yeni yıla gireceğiz...

    *

    mesela ablam var, 1994'e girerken odasındaydı. yeni yıla gireceğimiz son dakikalarda çağırmadık, odasında kaldı. hala kendini o yılda sanıyor. michael jackson'ın öldüğünü söylemiyoruz bir türlü...

  • şu zamanlardaki hislerime tercüman olan durum. arkadaşlarımın bir kısmı evlenip çocuk sahibi olurken, diğer kısmı pokemon yakalamakla meşgul.

  • bob ross varıdı enişte bob ross. bildin mi? hey gidinin rahmet istedi şimdi bak. trt 2'deki resim sevinci programı vardı hani? böyle bonus kafa bir adam vardı bob diye yıllarca ağaç çizdi orman çizdi greyder çizdi, aba piknik'in logosunu çizdi. işte bu program formatında, sayın başbakanımızın resim ve heykel sanatına dair bakışını ve ürülerini sergileyeceği bir program tasarladım: recep tayyip erdoğan ile resim sevinci.

    resim sevinci diyorum ama heykel, şiir, sinema, çanak çömlek yapımı de olur. yani genel bir kültür-sanat programı. başbakanımız kars'taki heykele ucube dedi ama belki de bunu kendi sanat anlayışından yola çıkarak söyledi, olamaz mı? işte bu program sayesinde hem başbakanımızın sanata ve sanatçıya olan bakışını hem de gizli kalmış cevherlerini yakından görebileceğiz. yine trt 2'de yayınlansın. yine böyle masrafsız sade bir dekor olsun. elinde fırçasıyla başbakanımız tualin başında olsun:

    - şimdi mutlu bir ağaç yapacağım allahın izniyle. bizim iktidarımızda allaha şükür mutsuz ağaç yok zaten. yalnız olmadı böyle bu. van münüt. titanyum beyazı lazım şimdi bana ve biraz da van dayk dostumuzun kahverengisiyle inşallah resmimiz daha güzel olacak. bakın sincap da yapacağım şimdi. belki de bu sincap yalnız olduğu için üzülüyor ve belki de susadığı için nehir yatağından su içmek istiyor değil mi sevgili trabzonlular? yaradılanı severiz yaradandan ötürü. m harfi şeklinde dağları kalın fırçamızla şöööyle bir cemil çicek kahverengisiyle yapalım. şimdi aradan doğan güneşi de chp kadın kolları sarısıyla boyadım. bakın çok kolay. buradan da inşallah aşağıdaki köylü yurttaşlarımıza ve sincap dostlarımıza su indireceğiz, duble karayolu yapacağız. ince fırçam nerde lan? hah. ama belki de bu köylü dostlarımız şehre göçtü ve evleri yok. şuraya da kalın fırçamla ankara ayazı renginde toki binalarını dikiyorum. çok güzel oldu. evet bugünlük de bu kadar. gelecek hafta patates baskı tekniğiyle heykel yapımı konusuyla sizlerle birlikte olacağım. iyi akşamlar.

  • beni de yanına çırak alır mı diye merak ettiğim kişi.

    --- spoiler ---

    durmadan para sayıyordu nihat,
    makine yeter diyordu, makine yorgun, makine argın,
    makine terli...
    fakat durmuyordu nihat, saymaya devam ediyordu!

    --- spoiler ---

  • bir azmettirici tarafından tutulan ve bir veya birkaç kişiyi öldürmesi istenen kişi.

    bazı istisnalar olsa bile kiralık katillerin temel özelliklerini ele alarak, diğer katil türleri ve cinayetlerden farklılıklarını genelleme yaparak anlatacağım. kiralık katiller, maktulle aralarındaki ilişkide açısında seri veya normal katillerle farklılık gösterirler. kiralık katiller kendi güdüleriyle cinayet işlemezler. kurbanlarıyla herhangi bir duygusal veya fiziksel bağları yoktur. kurbanlarını yaş, cinsiyet, ırk, din gibi kriterler üzerinden seçmezler. kendilerine verilen işi yapar ve ücretini alırlar. tüm bu öldürme olayı onlar için sıradan bir günlük iş gibidir. bir kiralık katile de çok kişiyi öldürdüğü için seri katil gözüyle bakılabilir. hatta az sayıda da olsa hem kiralık katil hem de seri katil olan kişiler de vardır. fakat seri katillerin en büyük özelliği kendi hazlarını tatmin etmeye ve öldürmeye karşı olan açlıklarını bastırmaya karşı içinde bulundukları anormal kişilik bozukluklarıdır. kiralık katiller ise kurbanlarına daha soğuk yaklaşırlar. onlarla bağ kurmazlar ve yakınlaşmazlar. en kısa sürede verilen işi yerine getirip ücretini almaya çalışırlar.

    seri veya normal katiller kendi başlarına karar verip cinayet işlemelerine rağmen kiralık katillerin arkasında daima bir azmettirici veya para sağlayıcıları vardır. kiralık katillerin büyük bir çoğunluğu organize suç örgütleri, mafyalar, çeteler, özel savaş grupları, uyuşturucu kartelleri, organ mafyaları, insan kaçakçıları gibi topluluklar için çalışırlar. azmettiriciler genellikle para, intikam, tanıkların susturulması, uyuşturucu ticareti gibi işler için kiralık katilleri tutarlar.

    kiralık katiller olay yerindeki davranışları açısından da farklılık gösterirler. çoğunlukla olay yerine hazırlıklı gelirler. cinayeti işleyecekleri alet yanlarındadır. ya tuzak kurup kurbanı beklerler ya da olay yerine kadar takip ederler. maktulleri genellikle olay yerinde bırakırlar ve cinayeti işlerken hazırladıkları planın dışına çıkmazlar. kurbanların yaralandığı bölgeler genellikle kafalarıdır. özellikle suç örgütleri, mafya ve çeteler bu infaz yöntemini kullanırlar. seri katiller gibi kurbanlara işkence etmeleri, bağlamaları, organ veya uyuzlarını kesmeleri ve asmaları çok nadirdir.

    kiralık katiller kendi içlerinde de özelleştirebilir niteliklere sahiplerdir. nas (the narrative action system) modeli denilen ve kiralık katillerin cinayetlerini ayırt etmeye ve farklı kiralık katil tarzlarının psikolojik temellerini incelemeye dair bir deneysel temel sunan bu sisteme göre dört farklı kiralık katil tipi var. ilk tip ‘profesyonel’ denilen işinin ehli, duygusuz, hızlı ve halka açık yerlerde öldürebilen, adli kısımlarında farkındalığı olan kiralık katil tipi. ikinci tip ‘intikamcı’ denilen biraz deneyimli, agresif, genellikle organize suçlarla çalışan, şiddete meyilli, öldürmeyi rasyonelleştiren, genelde kapalı alanlarda öldüren ve işine bağlı kiralık katil tipi. üçüncü tip ‘kahraman’ denilen biraz deneyimli, duygusal olarak pozitif, yaptıklarıyla övünen ve gurur duyan, kurbana karşı duyarsızlaşan, genellikle bıçaklamayla veya döverek öldüren, kaynak ve yaratıcılık yoksunluğu çeken kiralık katil tipi. dördüncü tip ‘kurban’ denilen, deneyimsiz, duygusal olarak umutsuz, kimi zaman yanlış kişiyi veya şahitleri öldürebilen, aşırı şiddet yanlısı, maddi yardıma muhtaç, genelde kılık değiştiren ve kurbanlarını evinde, çoğunlukla uykuda, öldüren kiralık katil tipi.