hesabın var mı? giriş yap

  • 1950 yılının şubat ayında, on bir yaşındaki oğlunu birkaç ay önce çocuk felci nedeniyle kaybeden new york'lu, perişan bir baba, acıyı dindirecek bir çözüm bulmak için albert einstein'a başvurur;

    ‘’sevgili dr. einstein,
    geçen yaz on bir yaşındaki oğlum çocuk felcinden öldü. o sıra dışı bir çocuktu, toplumda faydalı bir yaşam için kendini hazırlayabilmek amacıyla bilgiye susamış, gelecek vaat eden bir delikanlıydı. onun ölümü varlığımın yapısını paramparça etti, hayatım neredeyse anlamsız bir boşluğa dönüştü çünkü tüm hayallerim ve arzularım bir şekilde onun geleceği ve çabalarıyla ilişkiliydi. geçtiğimiz aylar boyunca kederli ruhumu teselli edecek bir şeyler bulmaya çalıştım; hayatın kendisinden daha değerli böylesine acımasız bir kaderin kurbanı olan masum, saygılı ve yetenekli bir çocuğu kaybetmenin acısına dayanmama yardımcı olacak bir teselli bulmaya çalıştım. insanın ölümsüzlüğe ulaşan bir ruha sahip olduğu inancıyla teselli aradım - oğlum bir şekilde, bir yerlerde daha yüce bir dünyada yaşamaya devam ediyor.

    acılı baba, yürek parçalayan bir umutsuzlukla, bilimde enerjinin korunumu ilkesindeki ölümsüzlüğe dair bir kanıt bulunup bulunamayacağını merak ederek ardından ekliyor:

    ‘’bütün bunları size yazıyorum çünkü ‘’benim gözümden dünya’’ adlı kitabınızı yeni okudum. bu kitabın 5. sayfasında şöyle demişsiniz: “fiziksel ölümünden sağ çıkması gereken herhangi bir birey benim algımın ötesindedir... bu tür kavramlar zayıf ruhların korkuları ya da absürd egoizmleri içindir.” çaresizlik içinde soruyorum, size göre olanlar için hiç mi teselli, hiç mi avuntu yok? sevgili güzel çocuğumun sonsuza dek toprağa karıştığına, içinde mezara meydan okuyan ve ölümün gücünü aşan hiçbir şey olmadığına inanmalı mıyım? sevgili oğluma duyduğum dinmek bilmeyen özlemin, yoğun arzunun, bitmek bilmeyen sevginin acısını dindirecek bir şey yok mu? sizinle biraz konuşabilir miyiz? yardıma çok ihtiyacım var.
    saygılarımla,
    r.m.

    kendisi de iki erkek çocuk babası olan einstein, kederli babanın acısına büyük bir duyarlılıkla yaklaşarak bilimin, en azından gerçek anlamda ölümsüzlük güvencesini sağlayamayacağını hatırlatır - bu tür iddialar din alanına aittir. sempatinin derinliğinden bile mantıksız ve yanıltıcı bir teselliye başvurmak istemeyen einstein, bunun yerine hintli şair ve filozof tagore'un varoluşun karşılıklı bağımlılığına dair fikirlerini anımsatan, evrenin birliğine dair güzel ve yardımsever bir bakış açısı sunar. (einstein ve tagore yirmi yıl önceki dönüm noktası niteliğindeki konuşmalarında bilim ve maneviyat arasında köprü kurmuşlardır).

    ‘’ sevgili bay m
    insan, bizim “evren” olarak adlandırdığımız tüm dünyanın zaman ve mekanla sınırlı bir parçasıdır. kendisini, düşüncelerini ve duygularını diğerlerinden ayrı bir şey olarak deneyimlemektedir- bu insan bilincinin bir tür optik yanılsaması. kendini bu yanılsamadan kurtarmak için çabalamak gerçek dinin tek meselesidir. yanılsamayı beslemek değil, onun üstesinden gelmeye çalışmak, ulaşılabilir iç huzurun ölçüsüne ulaşmanın yoludur.

    en iyi dileklerimle,
    saygılarımla,
    albert einstein’’

    kaynak

  • burada gözükmekte olan anıttır.

    tarihin gördüğü en büyük sistemli seri cinayetler dizisine imza atan terör örgütü asala, türkiye'nin 300'den fazla sivil vatandaşını yaralamış ve 46 diplomatını acımasızca katletmiştir.
    kendi varoluş bildirgesinde dahi, yöntemini terör yaymak olarak açıklayan bu örgüt, vahşice masum sivilleri katletmiştir.

    işte bu teröristlerin anısına, ermenistan hükümeti alenen hiç utanıp sıkılmadan, bir anıt dikmiştir.
    ne içerdeki hainlerden, ne de dışarıdaki düşmanlarımızdan bir allah'ın kulu da çıkıp yahu kardaş, bu yaptığın ayıp değil midir, diye sormak zahmetine bile girmemiştir.

    bugün sarkisyan'da benzer şeyleri söylüyor, bizim acılarımız çok büyük derken, anadolu'da ermeni çetelerince camilere toplanıp yakılan masum türk köylerinden bahis açılınca, "bir kaç köyde sıkıntı olmuş olabilir" diyerek vahşice öldürülen 500bin türk köylüsü için dalga geçer gibi konuşabiliyor.

    yahu adam senin diplomatlarını tek tek biçen teröristler için anıt dikmiş, sen hala yüz sene önce ortak yaşanmış acıların türk tarafını silip, ermeni tarafını sahiplenme derdindesin.. sahi bu nasıl vicdandır?

  • buraları okuyorsa çoktan facebook statusunu "herkesin derdi ben olmuşum, demek ki zamanında iyi koymuşum" olarak değiştirmiştir.

  • öncelikle ilk defa başlık açıyorum.amacım isim vererek birilerini karalamak değil, amacım yargı sistemindeki boşluğa dikkat çekip herkesin böyle konularda dikkatli olmasını sağlamak.
    konuya gelirsek.abim eşi ile hastaneye gidiyor,doktor eşine ilaç yazıyor.ilacı almak için evine en yakın eczaneye gidiyor, eczacı ilacı kısa süre önce aldığını ve bu yüzden veremeyeceğini söylüyor.abim ilacın kendisi tarafından alınmadığını söylüyor ve e nabızdan ilacın alındığı eczaneyi buluyor.abim durumu öğrenmek için o eczaneye gidiyor.eczanede çalışanlara anlatıyor durumu.çalışanlar ise eczane sahibinin olmadığını söylüyor ve abim eczaneden ayrılıyor.
    abim daha sonra öğreniyor ki kendi aile hekimi o eczacının abisiymiş.yani doktor abi ilaç yazıyor kardeş eczacıda o ilacı alıp sgk dan para alıyor.abim bunu öğrenince sgk'ya ve cimer'e şikâyette bulunuyor.eczacı ise şikâyet edildiğini öğrenince gidip abim hakkında dava açıyor.güya abim onlara hakaret edip tehdit etmiş.iki tanede yalancı şahit bulmuş.biri babası biri de çalışanı.tabi kamera kayıtlarını da silmiş, silmese zaten yalan söyledikleri anlaşılacak.
    savcı arkadaşa sordum ne sonuç çıkar diye, abin kesin ceza alır diyor, çünkü tanık varmış.bu arada tanık olan babası da emekli imammış!
    anlatmak istediğim asıl mesele yargıda akraba tanık ile ilgili herhangi bir ayrım, istisna yokmuş.yani yanına babanı kardeşini alıp istediğin kişiye iftira atabiliyor ve ceza almasını sağlıyorsun.

    edt: doktor, abimin aile hekimi.dava dosyalarının görüntüleri bende mevcut, hukuki olarak başıma iş gelmeyecekse paylaşabilirim.

    edt: destek veren tüm yazar arkadaşlara çok teşekkür ederim.
    bir yazar arkadaş da demişki "bu işten para kazanmak için en az 30 hastaya ilaç yazmak lazım." diye.evet arkadaşlar sadece yengemin adına beş defa ilaç yazılmış ve o aile hekimine bağlı olan diğer akrabalarıma da ilaç yazılmış.mesele şu ki urfa'nın kenar mahallesinden bahsediyoruz.yani urfa olduğu yetmiyor bi de kenar mahallesi.kimse e nabız kullanmıyor okuma yazma oranın bile çok düşük olduğu bir mahalle.

    edt: sanırım şu şekilde özetlemek daha doğru olacak. doktor eczaneye hangi ilaç lazım ise hastanın t.c sini girip, hasta aile hekimine gitmiş gibi ilaç yazıyor.yengeme de tesadüfen başka bir hastanede aynı ilaç yazılmış ve bu sayede durumu öğrendik.yani hasta aslında aile hekimine hiç gitmediği halde adına ilaç yazılmış oluyor.
    edt: bazı arkadaşlar hala anlamakta zorlanıyor.sanırım biraz karışık anlattım.kısacası yengem ve başkaları aile hekimine hiç gitmediği halde doktor gıyaben onların adına ilaç yazmış ve eczacı kardeşi de o ilaçları almış gibi göstermiş.