hesabın var mı? giriş yap

  • iki yumurta kırınca kardeşi kardeşe kırdırıyorum diye düşünüyorum, evet duygusal bir insanım.

  • "teröristlerin afganistandaki mağaralarından 3g bağlantı kurup video paylaştığı günümüzde, dükkanın arka kısmında çekmeyen vodafone'u kınıyorum."

  • kadınlar için viagra üretilmiş. iyi de, zaten bunu lidyalılar bulmamış mıydı yüzyıllar evvel?

  • ulan hayatta tek amacı latte içip eski sevgilisine laf sokmak olan pelinsulara bile siyasi tweetler attıracak kadar ne yolsuzluk yaptınız be.

  • slovenya ve slovakya konsolosluğu çalışanları ayda bir, yanlış gönderilen mailleri değiş tokuş etmek için buluşurlarmış. iyi güldüm lan hahah.

  • osmanlı döneminde kasaplık işi ile uğraşanların, sürekli can almaları nedeniyle içlerindeki merhamet duygusunun kaybolmaması için 6 ay kasaplık yaptıktan sonra 1 ay bahçıvanlık yapmak zorunda olmaları.

    böylece sürekli can almaya ve sürekli kan görmeye alışan çalışanların, belirli bir süre canlı yetiştirerek içlerindeki öldürme güdüsünü köreltmek ve insani güzelliklerinin kaybolmaması hedeflenmiş.

    kaynak soranlar icin not: bu konuyu radyoda duydum. osmanlı ile ilgili bir dizinin senaristinin konuk olduğu bir programda bahsettiler. duyduğumda epey beğendim. ertesi gün google'dan aratınca pek çok yazıda bu konunun geçtiğini görünce paylaşmak istedim.

  • benim bir arkadaşım var, tanıdığım en kişilikli ve düzgün adamlardan biri. kadıköy'de tekel bayisiyken biri aklına girdi bar açtırdı bu adama. adam tuncelili, öyle bar ortamını gece hayatını bilmiyor, sevmiyor da... neyse, saflığı (salaklık anlamında değil, oldukça cindir kendisi) ve samimiyeti sayesinde açtığı yerin müdavimleri oluştu dört yılda...

    bir şeyler oldu, 3-4 ay uğrayamadım, neyse sonunda gittim yanına. dedim, nasılsın? dedi, sorma çok fenayım. dedim, hayırdır? dedi, çok fena bir şey olmuştur bana... dedim, delletme insanı, ne oldu yahu, anlatsana? başını öne eğdi, "aşık oldum" dedi utanarak...

    memlekete gittiğinde bir kadına vurulmuş. barı kapatıp kapatıp memlekete kaçıyormuş.

    "geçen eve gidiyordum. minibüsten inemedim, bir baktım sabiha gökçendeyim. ilk uçağa atladım elazığ'a gittim, oradan dersim'e geçtim. sevdiğim kadını iki saat görüp geldim..."

    adam her hafta tunceli'ye gidiyor. hiçbir şey beklemiyor, sadece bir ihtimal sevdiği kadın da onu sever diye umuyor.

    biz de dinlerken yutkunuyoruz arkadaşımla... "maltepe-beylikdüzü arası mesafe çok şekerim" diye lokasyon sorunu yüzünden başlamadan biten ilişkiler geçiyor gözümüzün önünden...

    adam gözümüzde adeta "parka gidecekmiş iki gözümün çiçeği" diyen bir yarı tanrı, adeta bir vecihi, o paraya öküz alırız diyen anasını sallamayan bir feyzo, sevda'ya sevdalı bir muhsin bey...

    her kazıktan sonra, "aşk ne ki, hofff!" desek de var böyle bir şey, böyle yaşayanlar...

  • birinci dünya savaşı, o günleri yaşayanların deyimiyle cihan harbi başlayınca dedemin dedesini askere almışlar. kastamonu'daki hemen her erkek gibi, uğruna türküler ağıtlar yakılan çanakkale'ye göndermişler. büyük dedem o ayrılık gününü anlatmıştı bir kere; babasını uğurlarken sadece helva yapabilmişler yolda yesin diye. kendi yememiş, dört yaşındaki oğluna, büyük dedeme vermiş. köyün tozlu yolunda yürüye yürüye uzaklaşmış. "bubamdan kalan tek hatıra bu" derdi büyük dedem. zaten ilk başlarda bir iki mektup gelmiş, sonra mektuplar kesilmiş. bu arada dayısını da çağırmışlar askere. yaklaşık iki sene sonra da, sadece künyeleri geri gelmiş gelibolu'dan, ikisi de şehit olmuşlar.

    gelibolu'dan gelen o mektupların birinde duymuş dedem ilk mustafa kemal'i. hep merak etmiş o büyük adamı. işgal olmuş, isyan başlamış, savaşlar bitmiş, kurtuluş gelmiş. herkesin dilinde yine kemal paşa. derken "cumhuriyet" ilan edilmiş. bir gün, duymuş ki inebolu'ya gelecek mustafa kemal paşa. çok istemiş, evin tek erkeği olarak anasıyla ninesini bırakıp gidememiş, gidenleri dinlemiş. sonra işte, tesadüf ki yaşı gelince onun da askerliği ankara'ya çıkmış. çankaya'daki o eski köşkün bahçesinde çok nöbet tutmuş. yemin ederek anlatırdı "atatürk geceleri hiç uyumaz, ışığı hiç sönmezdi" diye. öyle bir sevmiş ki o günleri, askerliği bitince memleketinden bile vazgeçmiş. kocasıyla kardeşini savaşta kaybetmiş elif anasını da almış, yeni ülkenin başkentine, umutla ankara'ya gelmiş.

    mustafa kemal bu toprağın insanına özgürlük, medeniyet, barış vermedi sadece. o, belki de en çok, yüzyıllarca bitmeyecek umut ve inanç verdi. dünyanın en çorak coğrafyasına cumhuriyet ağacını dikti. her şeye rağmen içimizdeki bu bitmeyen umut ve susmayan direniş, o koca ağacın dallarıdır, şehit dedelerimizin mirasıdır.

    nur içinde yatsınlar.

    (bkz: #63766047)

  • gun itibariyle; pfizer ve biontech tarafindan uretilen covid-19 asisini, "asinin faydalarinin risklerinden cok daha agir bastigini tespit ettik" diyerek onaylayan, dunyadaki ucuncu* ulke.

    iste kanada hukumeti'nin asi plani;

    2021 yili 1.ceyrek sonu itibariyle: 3 milyon - nufusun %8'i.
    2021 yili 2.ceyrek sonu itibariyle: 19 milyon - nufusun %50'si.
    2021 yili 3.ceyrek sonu itibariyle: 38 milyon - nufusun %100'u.

    pfizer'den su ana kadar 20 milyon doz satin alindi ve 56 milyon daha alma secenegi bulunuyor. calisma yapan diger firmalardan verilen on siparisleri de hesaba katarsak toplamda 414 milyon doz asi garanti altina alinmis durumda. bu da kisi basi 10 asindan bile fazlaya denk geliyor.

    --- guncel vaka/vefat sayisi ---

    436 bin vaka, 350 bin iyilesen, 12.983 vefat

    --- guncel vaka/vefat sayisi ---

    kimler asi yaptirabilir?
    asiyi 16 yas ve ustu herkes olabilecek. cocuklar uzerindeki etkisi henuz bilinmediginden onlara uygulanmayacak. oncelik sirasinin ise soyle olmasi bekleniyor; 70 yas ve uzerindekiler, saglik sektorunde calisanlar ve yerli halk*

    nasil uygulanir?
    asi kol kasina enjekte edilerek, 0.3 mililitrelik sivi vucuda gonderilecek. 21 gun arayla iki ayri doz halinde uygulanacak ve ikinci dozun es gecilmesi halinde ise yaramayabilecegi soyleniyor.

    asi ne kadar guvenilir?
    dunya capinda yaklasik 44.000 gonullu uzerinde test edildi ve sars-cov-2 virusunun hayatimiza soktugu covid-19'u onlemede %95 etkili oldugu tespit edildi.

    bagisiklik ne zaman devreye giriyor?
    ikinci doz alindiktan 1 hafta sonra.

    asi nasil calisiyor?
    pfizer asisi, mrna denen seyi kullanan yeni bir teknolojiye dayanıyor. rna, yani ribonukleik asit, yani bir nevi hucrelere "protein yapin ulan!" diyen dayi. bu asilar da, koronavirusun kendine ozgu olan "spike proteinini" yapma talimatlarini iceriyor. asiyi bunyesine alan hucreler spike proteinler uretme emri alarak makine gibi calismaya baslayip, insan vucudu onları garip bir nesne olarak taniyana kadar uretime devam edecek. vucud bu nesneyi taniyip, hafizaya attiktan sonra vucudun gercek koronavirusle savasmasina yardimci olacak bir bagisiklik tepkisi olusturmaya baslayacak. uzmanlar, asinin bulasmayı onleyip onlemeyecegini henuz bilmediklerinden; asi olduktan sonra yine de maske takmaniz ve diger halk sagligi kurallarina uymaniz gerektigi konusunda uyariyor.

    gorsel

    olasi yan etkileri?
    kanada saglik bakanligina gore endise edilecek bir durum yok. her 10 kisiden 1'inde kas agrisi, bas agrisi, titreme, yorgunluk, ates ve asinin yapildigi bolgede hafif ve orta dereceli yan etkiler gorulebiliyor. her 100 kisiden 1'inde ise lenf dugumleri yasanabilir. bununla beraber alerjik reaksiyon de gozlenebilirmis.

    klinik test asamasini merak edenleri buraya alalim.

    ne zaman geliyor?
    ilk siparis (30.000 doz) cuma gunu pfizer'in belcika'daki fabrikasindan yola cikiyor ve pazartesi gunu ulkeye giris yapmasi bekleniyor. carsamba gununden itibaren de uygulanmaya baslamasi planlaniyor.

    ucret?
    ucretsiz.

    zorunlu mu?
    hayir. ama bazi kisitlamalar gelmesi bekleniyor. asi karti olmayanlarin sinemalara, magazalara alinmamasi gibi.

    kaynak-1 kaynak-2 kaynak-3

  • "karşı tarafın inanç özgürlüğüne tecavüz edemezsin" derken ne kastediliyor? bu insanlar, birileri dinleriyle "dalga geçince" dinlerinin gereklerini gerçekleştiremiyorlar mı? namaz kılamıyor, tanrılarını övemiyorlar mı?

    ulan, mağdur müslüman, iki şakadan ya da inancınla dalga geçilmesinden rahatsız oluyorsan bu dalga geçenin değil, senin sorunun. bir yerinde bir yara var ki bunlar seni rahatsız ediyor.

    ateistleri, deistleri 7/24 tehdit et, bastırmaya çalış, dalga geç, "bunlar var olmasın" diye her yere imam hatip aç; sana iki laf sokulunca hemen salya sümük ağlamaya başla. ikiyüzlülüğü ve mağdur ayaklarını bırakın lan artık. ayıp. güç bunlarda, çoğunluk bunlarda, hala mağdurlar lan!

  • üzerine ansiklopediler yazılabilecek bir ülke. toplumsal yapısından tut ekonomik yapısına kadar günlerce oturur konuşursun. zaten içinde 50 ayrı devlet (eyalet/state) var. birinden diğerine geçerken google maps'in wellcome to georgie demesi haricinde sınır değiştirdiğini farketmezsin ancak içinde yaşadıkça her eyaletin dokusunun, kanunun, ekonomisinin, ikliminin diğerinden bir hayli farklı olduğunu hissedersin.

    güney eyaletlerle kuzey eyaletler ciddi derecede birbirinden farklıdır, bu politik görüşlerine de keskin bir şekilde yansır. güneyli ve orta eyaletlerdeki (midwest) muhafazakarlar cumhuriyetçi (republican) ağırlıklıyken kuzey eyaletlerdekiler (özellikle northeast) liberal tandanslıdır ve demokratları (democrats) destekler.

    bireyselliğin nirvanasıdır bu ülke. iş nedeniyle avrupa, asya, afrikada farklı ülkelerde bulundum, hiç biri amerikanın eline bireysellikte su dökemez, belki almanlar bir nebze bunlara benzer. bir yandan iyidir, kimseyi sklemezsiniz, kimse de sizi. herkes istediği gibi yaşar, giyinir, yer içer, takılır. kimse kimseye garip gelmez. ancak yalnızlığın dibini görürsünüz. 350 milyonluk yemyeşil bir "refah ülkesinde" hücre cezası çekebilirsiniz.

    bizim gibi kollektivist doğu kültüründen gelen insanlar için bu bireyselliğin (individualism) bazı kötü yan tesirleri vardır. çok yakın türk veya ortadoğulu bir arkadaşınız değilse kimse kimseye kolay kolay zaman ayırmaz çünkü burada "time means money" dir. kimseye birşey rica edemezsiniz kolay kolay çünkü her yardımın bir fiyatı vardır burada. çünkü burası kapitalizmin cenneti ve cehennemidir, mesele sizin hangi tarafta olduğunuzla alakalıdır.

    tüm bunlara rağmen müthiş bir deneyimdir amerika, başarılı bir iş adamı da olsan, sokakta da kalsan sana harika hayat dersleri verir hiç bir yerde alamayacağınız. burası her şeyin mümkün olduğu yerdir. tavşan deliğinden içeri girdiğinizde bir harikalar diyarıyla da karşılaşabilirsiniz bir yer altı dünyasıyla da. bu en çok da sizin şansınıza kalmış bir durumdur.

    biz türklere hem uygun hem de hiç uygun olmayan bir ülkedir amerika. kolay kolay ırkçılıkla karşılaşmasınız ancak bu ayrımcılığa (discrimination) uğrmayacağınız anlamına da gelmez. hayata çabuk tutunabilirsiniz, hızlı para kazanabilirsiniz. maddi anlamdaki hayallerinize çabucak ulaşabilirsiniz bu ülkede. avrupada zengin olmanız hiç de kolay değilken amerikada zengin olmanız nerdeyse rüzgarın biraz arkanızdan esmesine bağlıdır.

    diğer yandan biz doğu kültürüne mensup insanları çok da üzer, yorar. duygusal etkileşim (interaction) olayında tatmin etmez, zaten amerikalıların böyle bir etkileşimi de yok. bana göre genel olarak tatsız tuzsuz insanlardır bu adamlar. sadece genelliyorum, yoksa çok iyi arkadaşlarınız da elbet de olabilir. ama ilişkiler sığdır burada. yemekler bizleri asla tatmin etmez. amerikan tarzı beslenmeye başlarsanız ilk 6 ayda ciddi kilolu, ilk 3 yılda obez ve ilk 5 yılda kalp damar hastası olursunuz. sağlık sistemi leştir maalesef, ufak bir kesik için hastaneye falan giderseniz 2 3 bin dolarlık olup çıkarsınız, urgent care lerde işte bin dolara falan halledersiniz işinizi. ciddi bir hastalığınız çıkarsa zaten geçmiş olsun.

    sistem size sürekli para harcatmaya yöneliktir, ya ben tasarruflu adamım harcamam diye aklınızdan geçiyor olabilir, çok saf duyguların var güzel kardeşim... o parayı senden söke söke alır amerika. arabasız yaşayamazsın (nolur nyc den falan gelip bahsetmeyin bana biliyoruz oraları), o arabanın sigortasını ödemek zorundasın, özel sağlık sigortası yaptırmak zorundasın (genelde şirketler kaşılıyor çalışıyorsanız), özel emeklilik fonuna ödeme yapmanız gerekebilir, en ucuz telefon hattına 50$, yine en ucuz internete aylık 50$ ödemek zorunda kalırsın. arabanı yıkatmak için bir car wash a aylık 20-40$ arasında membership olmak zorundasın, o araba leş gibi oluyor mecbur yıkatacaksın. basit bir saç kesimi için (erkek) önce app den veya telefonla randevu almak zorundasın ve en az 25-30$ patlar, newyork city de falansan geçmiş olsun 50 60 70 100 artık kaça bulursan. ilk kez saçımı kesen berberin mekanik kronometreyle çalıştığını gördüm, traşa başlamadan önce 25 dk ya kurdu ve öyle başladı, onun sana ayırabileceği süre maksimum bu kadar işte. her daim üzerinde bir çalışma ve para kazanma bakısı hissedersin. opportunity cost'un sadece bir iktisat terimi olmadığını amerikada iliklerine kadar hissedersin. her dakikanın burada bir kaşılığı vardır keza hem sen ücretini saatlik kazanıyorsundur (annual sallary başka bir konu) hem de iş yaptırdığın kişilere dakikasına göre para ödersin. evinde basit bir tamirat tadilat işi 150-500$ arasında değişir.

    amerika her haliyle insana muhteşem bir deneyim kazandırır, bir sokak arasında gasp edilirken öldürülmediğiniz sürece heybenize paha biçilemez deneyimler atarsınız. para kazanırsınız kazanmazsınız onu bilemem ama bu deneyimleri kazanacağınıza size garanti verebilirim. bunların bir kısmı çok keyifli olabilirken bazıları da fena halde canınızı yakabilir.

    öyle sistematik bir anlatım olsun diye yazmadım, yazarken aklıma geldikçe çok da konu tutarlılığına dikkat etmeden eyyorlandım işte.

    gelmek isteyene gelme , gitmek isteyene kal demem. burası her insanın kendi özelinde ayrı bir kainat, bazılarının cennetiyken bazılarının en konforlu cehennemidir.