2 entry daha
  • kurgulanmış kısa bir öykü denemesi başlığı

    uzunca bir süredir bir mahzende debeleniyorum kan ter içinde... itilip kakılıyorum. bana emir veriyorlar; yerine getiriyorum. yemek arasını iple çekiyorum. yol arkadaşı viladimir'e saati soruyorum olanak buldukça altına girdiğim ağır yüklerden... bana 'daha beş dakika var' diyor. gülümsüyorum. viladimir dişlerini göstermeden sıcacık sırıtıyor elli yaşının yüz hatlarıyla.. sonra yemek arası veriliyor...

    köpekler nasıl yemek yer bilir misiniz?

    köpeklerin yemeğini veren, onu kendisine sunan siz dahi olsanız lokmasına dokundurtmaz, dişlerini gösterir... içgüdüsel bir eylem... nankörce değil...

    öyle bir kapanıyorum yemek kabıma; bakmasın kimsecikler aman ha!!

    öğlen molasında yemek yiyen bir inşaat veya bir fabrika işçisi gözünüze çarptı mı ey! siz internet sahipleri...?

    sait faik geliyor aklıma hep yemek aralarında... tabii bunu kimse o an bilmiyor... ''...yemek yiyen bir işçi kadar güzeldi'' diye tanımlamıştı dikkatini çeken, doğal ve hayata tutunmuş bir güzelliği öykülerinin birinde...

    yemek yiyen bir işçi kadar güzelim işte o an...

    hayata tutunmaya çalışan canlı ve 'güzel'!! öyle duyumsuyorum yani... ama dediğim gibi; bunu henüz kimse bilmiyor o an...

    zil çalıyor makinaların, kimyasal kokularının ve yoğun toz ve zerreciklerinin arasından çöplüğüme dönüyorum... kadın işçiler lakırdıda... dedikodu yapıyorlar belli... filipinli joanny gelirken son lokmasını hala çiğnemekte... pakıstan'li ziyad'ın ağzı leş gibi sigara kokuyor; paket almıyor henüz... yeni yeni sigaraya başlamaya çabalıyor. herkes bu yüzden kaçıyor ondan şimdilerde. her mola'da sigara otlanıyor çünkü... biriktirdiklerini elektirik sayacının arkasına saklıyor, bana ikram etmişti geçen hafta, oradan biliyorum...

    tekerlekler dönüyor, makinalar tıslıyor gürültülü bir savaş başlıyor içerde...

    peki dışarida neler oluyor o vakit; onu allah biliyor.

    gün güneşli olmalı, gece yıldız vardı gökte... sabahin isiklarini gormeden uyandigimda vardiyaya yetişmek için, karanlık olduğundan gün içinde gök nasıl oluyor dışarda kestiremiyorum.

    çıkıyorum akşam vakti, bakınıyorum etrafıma: gün güneşli. anavatanda günü benden yedi saat öncesinde yaşayanları merak ediyor, özlüyorum. içime temiz hava çekiyorum otobüs beklerken. oh! diyorum şöyle... özgür olmadığımı biliyorum ama laf işte 'özgürlük bu'... bir öksürük nöbeti... ardından otobüse biniyorum. kafamı yasladığım camda bir uzak dünya düşü... barış, adalet, aşk ve kardeşlik...

    ne güzel hep sıcak su var evde... ne kadar şanslıyım... yıkanıyorum, yunup arınıyorum günden... uyuyakalıyorum sabah karanligina kadar....
26 entry daha
hesabın var mı? giriş yap