• genel kullaniliminin disinda, psikolojide icine kapanik insanlari degil, enerjisini kendinden (icten) alan insanlari tanimlamakta da kullanilir. mesela insanlardan yorulmak introvert lerde gorulen bir durumdur. yalniz kaldiklarinda daha verimli calisir, daha az yorulurlar. uzun sure insanlarla bir arada bulunduklarinda daha cabuk yorulurlar. bu, insanlarla biraraya gelmekten hoslanmadiklari anlamina gelmez. cok sosyal olabilirler ama bu sosyallik onlari extrovert lere gore daha cok yorar.
  • yoğun sosyal etkileşimleri sevmeyen kişilik tipidir. bir introvert olan kendim için arkadaş grupları çekilmez bir çile haline alıyor, boğulduğumu hissediyorum. tek başına yemek yiyemeyen, bir organizasyon yapamayan insanlarla duygularım bire bir zıt yönde. enerjimi yalnızken topluyorum, ailem hayatımda en değerlim, tek başıma vakit geçirmekten hoşlanıyorum. insanların duyguları ve varlıkları benim için değerli, adil olmak benim için en önemlisi, gel gelelim ki beni bu hayatta mutlu eden insan ilişkileri değil işte. az anlaşılıyorum, çok yadırganıyorum ama ben de böyleyim işte ahali.
  • bir ortama girdiğimde önce bir buzdolabından, efendime diyim kalastan hiçbir farkım olmaz. ortamı gözlemlerim. kafama uyarsa eğlenirim, uymazsa bir daha aynı ortamda asla bulunmam.

    boşa konuşmam. konuşmak için konuşmam. ilgilenmediğim konuları dinlemem. dinlemediğim için anlamam. çenemin düştüğü zamanlar olmuyor mu, oluyor. o zamanlar ya ailemin yanındayımdır ya da güven duyduğum insanlarla bir aradayımdır. onun dışında konuşmam.

    her çağrıldığım yere gitmem, herkesle arkadaş olmam. bu yüzden insanlar bana saçma sapan tepkiler gösteriyorlar. ergenliğimden beri "insan içine karış" lafını duyuyorum. istemiyorum karışmak. bu çok bilinçli bir tercih.

    arayan soranım minimumdur. hiç dert etmem. çok insan, çok dert demek. yeteri kadar derdim var, ekstra dert dinlemek hele de dert anlatmak istemem. derdimi kederimi kendi içimde çözmeyi öğrendim. özel hayatım, arkadaş çevrem az ama öz olmalı. alanıma, tercihlerime müdahale edilmesinden hoşlanmam. müdahale etmesini istediğim insanlar var, akıl aldığım veya aklına güvendiğim. onlar dışında kimseyle bir şeyimi paylaşmam.

    öğretmektense öğrenmek her zaman tercihimdir. çünkü bir şey öğretirken aşırı efor sarf ettiğimi düşünüyorum. tipimden "kesin örtmensindir" diyorlar. dışım öyleyken içim her daim öğrenci.
  • carl king'in yazdığı introvertler hakkındaki 10 efsaneleşmiş/klişeleşmiş algılar adlı makaledeki cevapları okudukça ben ne güzel bişeymişim dediğim ruh hali.

    daha önce defalarca yazılmasına rağmen bir de kendi açımdan bahsetmek istiyorum bu maddeleri.
    adım adım gidersek;

    1)introvertler konuşmayı sevmez.
    -introvertler konuşmaya değer bir konu yoksa ortada konuşmayı 'tercih' etmez. çünkü her gereksiz ve yersiz konuşma onu günlük hayatın temposunda yorar, rahatsız eder. boş muhabbet yapmayı istemeyeceği insanlarla muhatap içerisinde olmak dahi kendilerine rahatsız edici gelir. extrovert insanların facebook,instagram vesaire gibi sosyal platformlardan "ne kadar mutlu" olduklarını görmek bile onları yormaya yeter. böyle insanları hayatlarından çıkarmak pek olası değildir çünkü her 3 kişiden birisi introvert ise diğer iki kişi extrovert'tir ve bundan kaçışları yoktur.

    2) introvertler utangaçtırlar.
    -introvertler insanlardan korkmazlar, konuşmak için bir neden ararlar sadece.
    benim bulunduğum ortamda birisiyle konuşmak için benim bir sebebimin olması lazım. yoksa sadece nasıl olduğunu sormak için o insanla muhatap olmak is-te-mi-yo-rum!
    bana soru sor, saatlerce konuşayım, bir konudaki fikrimi iste bıktırana kadar hiç susmadan anlatayım, ama konu ufak konuşmalar gereksiz selamlaşmalara gelince bunlardan nefret ediyorum resmen. sürekli bir bugün canın mı sıkkın, "noldu modun niye düşük" (bu modda yeni çıktı zaten ondan da nefret ediyorum zırt pırt kullanılmasından, ay şekerim bir anda modum düştü) tarzı sorulara maruz kalmaktan. yahu ben yalnız olmayı seviyorum, yalnız yürümeyi, yalnız yemek yemeyi, sinemaya yalnız başıma gitmeyi, bıktım şu garip bir yaratıkmışım gibi davranmanızdan.

    3)introvertler kabadır.
    kaba değiliz. ben kendim baya bir nazik olduğum için insanları kıramamaktan kendime zarar veriyorum bu çevremdeki insanların varlığından dolayı. birisine bişey sormak istiyorsam doğrudan sorarım, onunla illa small talk yapmak zorundaymışım gibi bir algı olmasını sevmiyorum ama o zaman da işi düşünce bize selam veriyor deniliyor ama işte hiç alakası yok bunu anlatmamın mümkünatı yok işte.

    4)introvertler insanları sevmez.
    introvertlerin hümanist olduğu belki kaç kere yazılmış ama bende tekrarliyim. insanları severler, ama topluluktan hoşlanmazlar, topluluk içerisindeki muhabbette hep yalnız, sessiz suskun kalırlar, çünkü çevre onun bütün enerjisini sülük gibi yapışıp emmiştir, nefret eder topluluk içerisinde bulunan yerlerden, mekanlardan.
    sevgilisiyle gider, eğlenir, yaşar vesaire ama bu olaylar onu yorar, normalde tercih etmez. sakinlik her zaman yeğdir onlara göre.
    insanları ayırmaz ama yakın arkadaşları dışında kimseyle yüz göz olmayı istemez.

    5)introvertler dışarıya çıkmazlar(toplu aktivite vesaire).
    geldik en nefret ettiğim kısma.
    -akşam şuraya gidelim mi?
    -hayır abi hayır istemiyorum gelmek neden anlamıyorsunuz bu kadar basit bişeyi?

    -haftasonu çeşmeye gidelim?
    -gitmeyelim????

    -abi mal mısın asosyal misin niye gelmek istemiyorsun?
    -introvertim abi bu kadar basit, hoşuma gitmiyor boş gezintiler bana, evde kalmayı yeğliyorum çoğu şeye, sen sağa sola gidip mutlu oluyorsan ben evde kalıp kendi enerjimi doldurarak mutlu oluyorum, oyun oynuyorum, kitap okuyorum, kendimle baş başa kalıyorum, müzik dinliyorum.
    kalabalık ortamlardan zerre hazzetmiyorum.

    buradaki en önemli şey introvertlerin dışarıda uzun süre kalmaktan hoşlanmamaları.
    sevgilinle sabahtan akşama kadar dışarda gezmek sizler için normal bişey olabilir ama bizler için çok fazla.
    atıyorum bir kafeye/bara gittin arkadaşlarınla millet gece geç saatlere kadar kalmak istiyor ama bizler gözlem yeteneğimiz ve algılarımız farklı yönde çalıştığı için o ortam alacağımız hazzı/mutluluğu aldığımızı düşünüp eve dönmek istiyoruz çünkü daha fazla bir değer katmayacak bize bundan çok eminiz.

    6)introvertler sürekli yalnız kalmak ister.

    -böyle bir dünya yok, elbet biz de sosyalleşmek isteriz ama sizler gibi bütün gün panpişimle selfie qeyfi veya eniştemle saçmalamacalar şeklinde değil, en yakın arkadaşımla gerekirse sessiz bir şekilde oturarak dahi sosyalleşebiliyoruz, yalnız hissetmiyoruz kendimizi yalnız kaldığımız zaman.

    7)introvertler gariptir.

    biz garip değiliz, siz anormalsiniz. bir insan ömrü boyunca sadece kendisiyle baş başa olduğu halde bunu görmezden gelip nasıl extravertlikten haz alıyor inan anlayabilmiş değilim. korkuları var muhtemelen yalnız kalmaktan. bizim yok iyiyiz biz.
    introvertler popüler kültürden neeeeeeeeeeefret ederler.
    evet nefret ediyoruz, o sizin özentilik ile yaptığınız her türlü aktiviteden, paylaşımlarınızdan, trend olan bişeyleri satın almanızdan, gösteriş yapmanızdan, toplumun gösterdiği yoldan gitmenizden, genel geçer kuralların uygulanmasından, herşeyden nefret ederiz. aykırı olabiliriz ama garip değiliz.

    8)introvertler nerdlerdir
    introvertler kendi dünyalarında yaşar, sahte bile olsa extravertlerin yaşadığı mutluluğun sebebini anlayamazlar.
    kendi dünyamızda çok daha eğleniriz ki biz, kendi kendimize konuşur, olayların nasıl yaşanacağı hakkında düşünüp yorumlar yaparız,
    hayaller kurarız ve bunların hepsinin gerçekçilikten daha iyi olduğunu düşünürüz.

    9) introvertler rahatlamanın veya eğlenmenin yolunu bilmiyor.
    -hafta sonları çeşme'de kafe pi'de takılmıyorum diye,
    -havuz başında ayak capsi yollamıyorum diye,
    -iş sonrası eve gidiyorum diye,
    -berkecanların/merveeeelerin doğum gününe gitmiyorum diye,
    -kop kop ortamlarında bulunmuyorum diye,
    -arabayla oturup gezmiyorum diye,

    eğlenmenin yolunu bilmiyorsam, ben gerçekten ölü bir insanmışım arkadaş.
    bu yaptıklarınız bana o kadar nefret dolu geliyor ve beni yoruyorsunuz ki bunları şuanda düşünürken bile yoruldum resmen eve gitmek istiyorum.

    10)introvertler kendilerini düzeltip birer extravert haline gelebilirler.

    siz kendinizi düzeltseniz de toplum gerzekliklerinden uzaklaşıp düzgün birer insan olsanız nasıl olur acaba?
    biz mi değişikmişiz? yok artık.

    bi de sizden şunları istiyorum çok fazla bişey değil cidden.
    teşekkürler.

    http://www.digitalmomblog.com/…overted-children.jpg
  • pandeminin psikolojik sonuçlarıyla en fazla karşı karşıya kalan insan gruplarından biri.

    introvertler, intovertlerimiz… aşırı sosyallik gazilerimiz…

    introvertler hakkında en yanlış bilinen bilgi onların içe kapalı, çekingen, sosyal becerileri olmayan insanlar olduklarıdır. halbuki introvertler de insanlarla gayet güçlü ilişkiler kurabilirler, sadece bunu farklı bir yöntemle yaparlar.

    insanlarla vakit geçirmek belirli bir enerji gerektirir. bazı insanlar (extravertler) bu enerjiyi diğer insanlarla etkileşim kurarak aldıkları için uzun süreler boyunca sosyalleşebilirler. introvertler ise bu enerjiyi kendi içlerinde üretirler, sosyalleşme sırasında bu enerjilerini tüketir ve yorulurlar. daha sonra bu enerjiyi yeniden üretmeleri, yani kendilerini şarj etmeleri için yalnız kalmaları gerekmektedir. introvertler de gayet sosyalleşebilir ve diğer insanlarla birlikte harika zaman geçirebilirler, ancak onları farklı kılan şey sosyalleşmeden sonra kendilerini yeniden şarj etmeleri için yalnız kalmaya ihtiyaç duyduklarıdır. bir introvert de çılgın partilere katılabilir, rock konserlerinde kendilerini dağıtabilir; ancak bunları yaptıktan sonra kendilerini şarj edebilmeleri için ertesi gün kitap okumak, dizi/film izlemek, oyun oynamak gibi bireysel aktivitelerde bulunmaları gereklidir.

    peki, introvertler kendilerini şarj etme fırsatını bulamadıklarında ne olur? uzun süre sosyalleşmeye maruz kalarak hayata devam etmek zorunda kaldıklarında, yani “şarjları bitince” neler yaşarlar? pandemi nedeniyle aylar sonra ilk defa yalnız kalarak hayat ışıltısını yeniden kazanmış bir introvert olarak tespitlerim şöyle:

    -daha önce yaşadıklarınıza asla benzemeyen ve insanı tır çarpmışa çeviren devasa bir mental yorgunluk. koşu bandında koşarken yorulursunuz da koşu bandını durdurup aşağı inersiniz ya, öyle bir yorgunluk. tek fark hayatı durdurup aşağı inemiyor olmanız. bir süre sonra düşünme yetinizi kaybedip sadece sürüklenmeye başlıyorsunuz.

    -doğru kelimeleri bulamama. önemli bir nokta tartışırken ağzınızdan çıkanla söylemek istediğiniz arasında büyük bir fark olması durumu. bunun söylemek istediğiniz şey olmadığını bilmenize rağmen daha iyisini bulamayacağınızı bildiğiniz için yine de çıkar ağzınızdan. hayat çoktan seçmeli bir sınav olsa aklınızdakine en yakın seçeneği seçebilirdiniz belki ama öyle olmadığı için insanlarla iletişimde büyük sorunlar yaşarsınız. hayır, gündelik hayatında bu sorunu asla yaşamayan biriyim, aksine, benim işim doğru kelimeleri bulmak. ama işte uzun süre şarj olamayınca sonunda benim işlemci ısındı ve makine teklemeye başladı. bluetooth kulaklıklarda şarj azalınca ses boğuklaşır ya, aynı durum.

    -sürekli tehdit altında olduğunu hissetmek. her insani etkileşim zul haline geldiği için bir süre sonra bilinç altım her türlü iletişimi istenmeyen sonuç, iletişim girişimlerini de tehdit olarak algılamaya başladı. çalan telefonu “ne var lan ne var” diye bağırarak açmak, sokakta omzumdan dürten kişinin elini iterek üzerine yürümek (ateşin var mı diye soracakmış) ve trafikte selektör yakan adama el frenini çekerek karşılık vermek (farları açmayı unuttuğumu söyleyecekmiş) atlattığım ufak gerginlikler. (ilgili kişilerden gerekli özürler dilendi)

    -algıların zayıflaması. bir türlü içinde bulunulan ortama entegre olamama durumu. sanki etrafımda görünmez bir cam fanus varmış da ortamla bütünleşmemi engelliyormuş gibi. haliyle içinde bulunduğum ortamda neyin doğru, yanlış veya normal olduğuna dair algılarım kapanmıştı. çoğu zaman ne yaptığımı bile bilmiyordum, tek yaptığım diyaloğun bitmesini dört gözle beklemekti.

    -aşırı kötümser bir overthinking: hem normal şartlarda asla takılmayacağınız küçük noktalara takılma, hem de bunun en kötü sonuçlarını düşünme durumu. dünyanın bütün depresif, endişeli ve olumsuz düşünceleri beyinde isyan çıkarmış ve kontrol altına alınamıyormuş gibi. ve buna eşlik eden devasa bir şüphe dalgası. her şeyden, ama en çok da kendinden şüphe etmek. sadece insan ilişkilerinde değil, iş hayatında, trafikte vs. aklınıza gelen her yerde.

    eyyy yalnız yaşamayan intovertler. eeey benim sosyallik gazileri can yoldaşlarım. biliyorum pandemi süresince siz de benzer şeyler yaşadınız. sakın sorunu, eksikliği kendinizde aramayın. aynı şeyleri milyonlarca insanın yaşadığını unutmayın.
  • düşünmek, çalışmak ve de akabinde üretmek için yalnızlığa mahkum olan insanlardır ama bu kesinlikle asosyal oldukları anlamına gelmez, hatta insanlarla buluştukları zaman genelde enerjisini dışarıyla paylaşmaya mazoist bir edayla en açık olan insanlardır. almadan vermesini bilen kişilerdir bunlar. fakat gercekten ilgilerini ceken bir alan oldugunda ve enerjileri konusunda egoist davranmaya başladıklarında sizden uzaklaşmaları doğaları gereğidir. diğer bir önemli nokta da kendilerini yormayan insan aradıklarıdır bu egoist zamanlarında birarada olabilmek için.
  • herkesin lider, takım çalışmasına yatkın, popüler olması beklenildiği dünyada biraz anlaşılamamış insan topluluğu. hayır, daha önce de belirtildiği gibi asosyal değiller, özgüvensiz hiç değiller. hayatın kaotik akışı içinde “kendilerini dinleme”yi seviyorlar. eğer bu akışa fazla kaptırıp kendilerinden uzaklaşırlarsa mutsuz ve depresif hissediyorlar. introvert tarafı daha baskın biri olarak bunu bu şekilde algılamam birazcık geç oldu. çünkü gerek iş, gerek okul hayatında gerekse özel hayatta olması gerektiği hissettirilen, örnek olarak gösterilen durum biraz daha extrovert olmak. dolayısıyla durumda hiçbir yanlışlık olmamasına rağmen, kendinizde bir sorun olup olmadığını sorgulamanız veya kendinizi sıkıcı olarak adlandırmanız bir yerde kaçınılmaz olabiliyor.*

    aslında kendinizi bilip belirli kalıplara uymaya zorlamamak, bunun dışında birbirimize anlayış gösterip introvert olmayı "değiştirilmesi gereken bir durum" olarak görmemek en doğrusu bence. konuyla alakalı şahane bir konuşma izlemek isterseniz:

    http://www.ted.com/…in_the_power_of_introverts.html
  • içe dönüklük ve dışa dönüklük arasındaki farklılıkları incelemeye bebeklik döneminden başlamak icap ederse susan cain'in quiet: the power of introverts adlı eserinde bu konuda ilginç tespitlerden söz ettiği söylenebilir.

    her ne kadar düz mantıkla düşünüldüğünde dışa dönük bir bebeğin daha gürültülü olacağı ön yargısı kulağa rasyonel gelse de gerçek böyle değildir, içe dönükler dış uyaranlara karşı daha hassastır. bu hassasiyet içe dönük bebekleri değişime daha tepkili hâle getirir.

    fizyolojik olarak kilit farklılıklardan biri dopamindir. dopamine karşı duyarlılığın introvertler ve extrovertler arasında değişkenlik gösterdiği bilim camiasında uzun zamandır savunulan bir tezdir. (bundan daha önce big five'da da söz etmiştim: (bkz: beş büyük faktör kuramı/@highpriestess)) örnek olarak bir araştırmada d2 reseptörleri extrovert ve introvert bireylerde farmakolojik olarak bloke edilmiştir ve içe dönüklerin d2 reseptör aktivitesinde farmakolojik olarak indüklenen değişikliklere çok daha duyarlı olduğu tespit edilmiştir.

    binaenaleyh dopamine daha duyarsız olan extrovertler sürekli dopamin seviyelerini yükseltebilmek adına uyarılma ihtiyacı hissederlerken dopamine duyarlı introvertlerde sürekli uyarılmak yorucudur.

    buna karşılık serebral kan akışını düzenleyen asetilkolin pathwayinin introvertlerde daha aktif olduğunu savunan teoriler de mevcuttur. örnek olarak linkedin'de okuyabileceğiniz şu makale bu konuda aydınlatıcı olabilir.

    makaleden anlaşıldığı gibi, bu maddelerin ikisi de iyi hissettirir ancak pathwayleri ve iyi hissettirme "biçimleri" farklıdır. dopamin öz güven yükseltir, dış dünyada bir şeyler başardığınızda aldığınız ödüldür. asetilkolin ise rahat rahat bir işe odaklanıp, entelektüel aktivitelerle zaman geçirdiğinizde gelen hoşnutluk hissi ile bağlantılıdır.

    bu açıdan bakıldığında extrovertlerde daha aktif olan dopamin pathwayinin daha kısa olması şaşırtıcı değildir zira introvertlerin bir fikir beyan etmeden önce bile uzun süre düşünüp taşınması icap eder.

    gelgelelim "reseptör bloke etmek gibi kompleks yöntemler dışında dış uyarana karşı duyarlılık - duyarsızlık nasıl test edilebilir?" diye sorarsanız ve alacağınız cevap hans eysenck'in tükürük testi gibi bir cevap olursa bu cevaba temkinli yaklaşmanızda fayda olacaktır.

    daha az dış uyarana ihtiyaç duyan introvertlerle daha fazla dış uyarana ihtiyaç duyan extrovertlerin arasındaki farkın tükürük üretimi ile ölçülebileceği fikri ilk etapta mantıklı gibi gelebilir lakin bazı araştırmalar teoride mantıklı olsa da pratikte böyle bir durumun olmadığına işaret etmektedir. (örnek bir araştırma)

    nihayetinde introvert-extrovert ayrımının fizyolojisini anlayabilmek için psikologların teorilerinden çok nörobilimcileri takip etmek ve farmakolojik reseptör blokajı gibi yöntemlere ek olarak fmri, pet scan gibi yöntemlerle yapılmış çalışmaları incelemek rasyonel tavırdır.

    * * *
    yazımın politik yol linki:
    https://www.politikyol.com/…donuklugun-fizyolojisi/
  • hey gidi koca dünya... hiç aklıma gelmezdi, ekşi'de (bkz: bu benim) yazacağım! kısmet bugüneymiş.

    sohbetinden inanılmaz keyif aldığım, derin derin konuştuğum insanları tenzih ederim ama kalan tüm diyaloglar, hele hele laklaklar bütün zindeliğimi alıp, götürüyor. geçen gün fark ettim; eğer ortam çok gürültülü ve biraz da laubaliyse, bizzat dahil olmayıp tanık olsam bile fiziksel semptomlar göstermeye başlıyorum artık. ehehe, bu komik biliyorum. resmen mideme kramplar girdi, baş ağrısıyla eve kaçtım! yarım saat kitap okuduktan sonra misler gibi oluyorsunuz...

    karar verdim, bu başlığın linkini göndereceğim bundan böyle bana "küs müyüz" gibi soru soran andavallara. her seferinde "niye küseyim yahu durduk yere" demekten dilimde tüy bitti. insanlar kendilerini çok ilginç sanıyor ve sürekli bir iletişim halinde olmalıyız diye bekliyor. önemli olan yeniden konuştuğumuz an, samimiyetin sürmesi değil mi? hem sizi temin ederim, konuşulmak için sabırsızlanan konular o kadar gündelik ve bayağı ki... hiçbir ehemmiyeti yok. ciddiyim. bunun da, insanların kendi yaşamlarını olduğundan fazla önemsemesinden ileri geldiğini düşünüyorum ister istemez. görünürde introvert kendisini önemsiyor sanılıyor değil mi oysa? yook, tam tersi inan. hani yalnız kaldığınızda sizin canınız sıkılıyor ya misal, sonra onu bir başkasının sırtına yüklemek istiyorsunuz ya; hah biz öyle değiliz. (hayatımda ilk kez biz-siz yapıyorum bir gruba kendimi dahil etmekten çok mutluyum sözlük bugün herkesim heyt be)

    gelelim iletişim araçları üzerinden konuşmaya. lütfen ama lütfen bu insanları arayıp 5 dakikadan uzun konuşmayın. hele nezakete önem veriyorlarsa, kendilerini çiğneyerek konuştuklarını bilin. hatta bir tüyo söyleyeyim mi? eğer konuşurken tekliyorsa, bazen kelime seçemiyorsa (bir entryde gördüm bu deneyimi mest oldum) gerçekten bırakın gitsin. zulmediyorsunuzdur o sırada, bilin bunu.

    peki ya uzun mesajlar? konu ilginçse, hay hay hepsini cevaplarım. ha hemen değil belki ama bir plan yapılır, bir gün uyanılır ve hepsi cevaplanır. fakat konu ilginç değilse ve whatsapp gibi bir mecradan sayfa sayfa mesaj döşüyorsanız... nolur yapmayın. önce geciktiririm, çünkü kendimden belirli bir zaman çalmak zorunda olduğumu ve bunu istemediğimi bilirim. nihayetinde aman ayıp olmasın diyerek dönerim. mesajlar uzadıkça dönüş süresi uzar, bir noktada kabalık göze alınır ve artık cevap verilmez. gene görünürde cevap vermeyen denyoluk yapmış sayılır ama değil. sizin can sıkıntınızı dindirmek için yaşamıyoruz. ayrıca çok önemli olmadıkça bir insana sayfa döşemek, hadsizlik. bunu bilin. ha muhabbetiniz özeldir, o ayrı tabii ki. benim de var mektuplaştığım insanlar. bu ayrımın anlaşılması gerçekten zor. bence muhatap olduğunuz insanla açıkça konuşmak bu konuda yerindedir.

    yalnız başınayken kendisiyle kalıp doldurduğu ne varsa, zaten dönüp gene bir insanla paylaşacak introvert. sizi temin ederim, kimseden bir şeyin gasp edildiği yok. sadece gerçekten paylaşılmaya değer olması lazım. ilgilenilen konunun olgunlaşması, servis için hazır olması. belki biraz sunumunun zenginleştirilmesi. niye? çünkü birlikte laylaylomda kaybolmaktan yeğ bulunmaktadır; bir başına bir hikaye yazmak.

    şu konunun sosyal olmakla ilgisi olmadığı için anlaşılması, ayırt edilmesi bir hayli zor. insanlar sizden her gün aynı performansı bekliyor. değecek kişilerle amenna diyeceğim de, değmeyecek kişilerle bunu sürdürmek ya da sürdürmeye zorlanmak.... ne gibi biliyor musunuz? hiç sevmediğiniz bir işte çalışmak gibi! ulan para da almıyoruz beş kuruş karşılığında. şimdi, muhtemelen beni tanıyan sosyal biri olduğumu düşünüyor; kendisiyle "takılmadığım" (takılmak neyse artık) zamanlarda başkalarıyla birlikte olduğumu düşünüyor ve alınıyor. değilim, gerçi olsam da gene herkesle bir araya gelmek zorunda değilim ya, o başka konu. size bir sır vereyim mi? inanın başkalarının alanlarına çok saygılı insanlardır bu introvertler. işte sizden de bu saygıyı beklerler. her iki insanın da mutabık olması halinde görüşmesi ne şahane olur. kalan zamanlarda da kimse kimseye darılmasın, ne dersiniz olur mu böyle bir dünya?

    şimdi elinizi vicdanınıza koyun ve sorun: hiç mi kendinizi, kendinizle baş başa kalmayı özlemediniz daha önce? sizinle çok zaman geçirince, biz kendi kendimizi aldatıyor gibi hissediyoruz. evet, ne şaşırıyorsunuz? böylesi bir durum işte. yargılamayın bu yüzden. yoksa ben de şöyle derim: "kendisinden o kadar hoşlanmıyor ki, başkalarına kendisini kakalamaya çalışıyor. kendisi, kendisiyle yalnız kalamazken; bir de benim onunla kalmamı bekliyor, e cüş!" diyor muyum? nayır, nasla.

    not: bugün yürüyüş yaparken biriyle konuşuyorduk, niye adımı anmadın dedi, fırça attı. blaise pascal... bakın ne diyordu: "insanların başına ne geliyorsa, tek bir şeyden, bir odada rahat rahat oturmayı bilmemelerinden geliyor." kesin introvert!
  • sahip olmayan insanlar tarafindan bir turlu anlasilamayan ozellik.

    anlasilamadigimiz icin ettigim kavgalarin hesabi yok. insanlar bir turlu anlamiyor ki sosyal ortamlarda enerji kaybediyoruz. dun gece boyunca gulen, gulduren, espriler yapan enerjik insanin ertesi gun odasinda oturup kitap okuma ihtiyaci duymasinin ve ayni enerjiyi gosterememesinin sebebinin gayet bilinen psikolojik bir kavram oldugunu anlamiyor insanlar.

    utangac degiliz, havali degiliz, disariya cikmayi sevmiyor degiliz. kenarda oturup kendi isimizle ugrasiyorsak bu sizlerle konusmak istemedigimizden veya canimiz bir seylere sikkin oldugundan degil, enerjimizi "sarj" ediyor olmamizdan. lutfen bu esnada gelip bize "senin canin mi sikkin?", "neden boyle sessizsin bir sey mi oldu" gibi sorular sormayin. iyi niyetinizi takdir etsek de bu yaklasiminiz durumu oldugundan kotu yapmaktan baska bir ise yaramiyor. yani kisacasi durumumuz aynen soyle oluyor: http://i.imgur.com/gy3hf.png

    son olarak da "e napalim" diyenlere verilebilecek en iyi tavsiye sudur: http://www.intellectualbubblegum.com/…t-d5b09fj.jpg
hesabın var mı? giriş yap