• zamanında izleyip ben de böyle aşmış bir adam olmalıyım gazıyla sokaklarda umursamaz umursamaz dolanıp ondan bundan dayak yemek ve bu serseri tavrıma hayran olan kızlarla anlık birliktelikler yaşmak ümidiyle gecelerin yalnız adamı oldum.

    sonuç: ne kimseden dayak yedim, ne de bir kız arkadaşım oldu...biri bana tokat atsın.
  • 1993 yapımı, mike leigh'in herhalde en huzursuz edici filmi. aynı zamanda tüm zamanların en sağlam kara mizah örneklerinden. dibe vurmaya ve dibe vuranlara bir selam. londra'yı geçici olarak mesken tutmuş bir nevi anglo-sakson flaneur'ü manchester'lı johnny'nin sokak maceraları.

    --- spoiler ---
    özellikle modernizme ait bol bol put kırar johnny bu filmde. bir cafede tanıştığı garson kızın kaldığı eve gittiğinde şöminenin üstünde duran disk atan antik yunanlı adam heykelini göstererek "bak, pizzacı!" * der. "ev sahipleri gay galiba?" diye de ekler. avrupamerkezci batı modernizmin antik yunan saplantısıyla kafa geçmektedir. johnny uygarlıkla savaşı nda bununla da yetinmez, yine rastgele uğradığı geçkin bir hatunun evinden bir çanta dolusu kitap alıp tüymeden önce masanın üstünde bulduğu kitaba bakıp "jane austen by emma" der. modern ingiliz edebiyatı da nasibini alır bu saldırıdan. johnny içi bomboş görünen yeni bir binanın güvenlik görevlisi/gece bekçisi ile giriştiği varoluş tartışması içinde bir ara “ne yapıyorsun bu postmodern gaz odasında?” diye sorduğu adamın "i watch over space" * demesi üzerine “ama bu saçma çünkü birisi içeri girip bütün boşluğu çalabilir ve bunu sen asla fark edemezsin” diyerek olaya noktayı koyar.
    --- spoiler ---

    yapımından bu yana 12 yıl geçmiş olsa da eskimemiş, bu gidişle kolay kolay da eskimeyecek bir dönem klasiği. bir nevi postmodernist aylaklık ve başkaldırı manifestosu. mike leigh’e en iyi yönetmen, david thewlis'e de en iyi erkek oyuncu dalında altın palmiye getirmiştir.
  • sadece "maggie, maggie!" diye bağıran iskoç elemanın "what?" anlamında kullandığı "whea?" "weh?" "heah?" seslerini duymak için bile izlenmesi gereken film.
  • filmdeki diyaloglar o kadar iyidir ki, izlerken durdurup, alt yazının da altını çizmek istersiniz.

    --- spoiler ---

    johnny, manchester'a yağmur yağarken dönmek istemektedir,

    http://www.youtube.com/watch?v=slcucow11sq

    ama "o gün" yağmur dinmiş, güneş açmıştır. sadece o gün...

    --- spoiler ---

    pek bilinmeyen bir detay ise, filmde louise karakterinin angela merkel tarafından canlandırılmış olmasıdır.
  • muhtemelen sinema tarihindeki en beyin stimule edici diyaloga sahip film, ya da onlardan bir tanesi. david thewlis'in karakterinin guvenlik gorevlisi ile olan diyalogu muhtesemdir.
  • bazen ruhumuzun cektigi aciyi bedenimiz tasiyamaz. bazen gozlerimiz bizi aldatir, ciplakligin bile icinde yalanlar, yaniltmacalar olur. bazen o kadar yalniz basimiza kitap okuruz ki, karsimiza biri cikinca dinlemese bile gevezeligimiz tutar, anlatmak anlatmak isteriz, dinlemedigini bildigimiz halde.

    bazen en basiti anlamak cok daha zordur, cunku en temeli anlamis olsaydik, belki hayatin anlami nedir diye sorgulamazdik. deconstructionism belki bizi bu kadar caresizlige suruklemezdi.

    peki bu dunyada neyi bulamiyoruz ki aya, marsa gitmek istiyoruz? orda neyi bulacagiz, kendimizi nasil tamamlayacagiz? icimizdeki eksiklik, narsistligimizden mi? benim gibi bi cevherin nasil kiymetini bilmez bu dunya diye hayiflanmamizdan mi?

    bazen o kadar mukemmeliyetci oluruz ki, cumlelerimizin sonunu getiremeyiz, dusuncelerimizin kristalligine yakismayan kelimeler kullanmamak icin - iste o zaman bizim cumlelerimizi baskalari siradan ve yakismayan kelimelerle tamamlar, o cumleler ve o dusunceler onlarin olur.

    ve en buyuk soru - existentialismin ozu - bir tiyatro sahnesi mi dunya, ve biz de oyunculari shakespeare'in dedigi gibi? ve olmak ya da olmamak... 40 yasinda intihar etmenin nedenleri... kimi icin o bedene tapmak kimi icin o bedenden olesiye nefret etmek.

    darwinist bi bakis acisiyla dunyanin sonunu anlatmis mike leigh. waking life, what the bleep ve naked sanirim bi izledikten sonra hayata ayni bakamayacagimiz filmler trilogy'sini olusturuyor.
  • mike leigh'nin en guzel filmlerinden biri.gayet cool bir insan olan kahramanimiz johnny ba$i bir tecavuz suclamasiyla belaya girdiginden bir sure ortadan kaybolmak icin londra'ya gelir, orada eski kiz arkadasina gider, sagda solda takilir, olaylar gelisir.93 tarihli film mike leigh'ye cannes da en iyi yonetmen odulu getirmistir; turkiye'de de yanlis hatirlamiyorsam 94 te istanbul film festivalinde gosterilmisti.
  • tersten okuyunca dekan oluyor.
  • johnny'nin (david thewlis) akıl karıştırıcı, yorucu, yıpratıcı tiratlarına sahne olan, neredeyse tüm diyalogların altının bir bir çizilmesi ihtiyacını doğuran, bu dünya üzerinde gitgide tükenen varlığımızı ve sırf bunu itiraf etmemek için sağlıksızca tutunduklarımızı soyup soğana çeviren ve en sonunda bizi de çırılçıplak bırakabilen bir mike leigh harikası. olur da filmi izlerken sıkılırsanız, johnny'nin şu sözleri aklınızda bulunsun;

    "was i bored? no, i wasn't fuckin' bored. i'm never bored. that's the trouble with everybody - you're all so bored. you've had nature explained to you and you're bored with it, you've had the living body explained to you and you're bored with it, you've had the universe explained to you and you're bored with it, so now you want cheap thrills and, like, plenty of them, and it doesn't matter how tawdry or vacuous they are as long as it's new as long as it's new as long as it flashes and fuckin' bleeps in forty fuckin' different colors. so whatever else you can say about me, i'm not fuckin' bored."
  • senaryosu filmden önceki provalarda doğaçlama olarak yazılmış olan filmdir. kendi fikirleri dışında kimseyi umursamayan serseri bir adam şehrin bomboş görünen sokaklarında çeşitli yönleriyle iç içe geçmiş, yenik ruhların hayatlarına konuk olur. filmde herkes varlığını sunar; johnny ağzına gelen her kelimeyi söyleyerek zihnini, sophie mazoşist yanını, brian taptığı vücudunu, müze görevlisi yaptığı rutin işin saçmalığını, yalnız kadın sevgiye açlığını tüm çıplaklığıyla ortaya koyar. dibe vurduklarında kaybedecek hiçbir şeyleri kalmadığı için, saklayacak bir yanları da kalmamıştır. toplum yaşamından izole edilmiş, düşüşü yaşamış karakterlere son darbeleri de gücü elinde tutan, her şeyiyle mükemmel çizilmiş, iktidarsız (iki anlamıyla da) kalmaktan korkan burjuva vurur.
hesabın var mı? giriş yap