• ismi, oldukca dolambacli ve absürd bir bicimde türetilmis maddelerden biridir: simdi, bu porseleni icat eden, bilindigi üzere, cinliler. ilk olarak da italyan tüccarlar avrupa'ya ithal etmisler. tabii, italyanlar ilk defa böylesine zarif ve ince bir madde gördükleri icin, porseleni cinlilerin neyden ürettiklerine dair bir geyik almis basini gitmis, fakat en son midyede karar kilinmis: bu kadar ince ve hassas bir madde olsa olsa midyeden üretilebilir diyerek ismini italyancada midye anlamina gelen porcellano koymuslar; fakat isin ilginc yani, bu sözcük aslinda kadin cinsel organinini da tanimliyor ve porco yani domuz sözcügünün kücültülmüs hali*. böylece aslinda domuzcuk sözcügünü kadin cinsel organina layik gören italyanlar, zamanla adi gecen organla belli bir benzerlik gösteren ve bir cok baska dilde de ayni paralleligin kuruldugu midye icin de porcellano kelimesini kullanmaya baslayip, ardindan da cin'den tabak, canak ithal isine girince, isminin kökeni en terbiyesiz maddelerden biri olan porselen dogmus. tdk kesinlikle bu duruma el koyarak, halkimizin ar ve haya duygularinin incinmesinin önüne gececektir, metin olunuz...
  • özü heykel olmaktır. 600'lü yıllarda çin'de tao-yue isimli gencimiz bir tutam beyaz kil, biraz silis yani çakmaktaşı, feldspat ve graniti karıştırıp bunları 1454 dereceli bir fırında pişirmeyi akıl edince porseleni de bulmuş oluyor ve bunu kimselere söylemeyip sır gibi saklayınca bütün amerika ve avrupa'yı da bu kimyasal karışımın peşine düşürmüş oluyor. avrupa yine karışımda feldspat olduğunu çakıyor çünkü bunun başka bir formundan cam yapılır ve porselen de cam kadar parlak, geçirimsiz, keskin ama camdan farklı olarak ısıda eriyip gideceğine katılaşıp şeklini korur. gel gelelim diğer malzemelerde çuvallıyorlar. kalay oksit mi dersin, türlü türlü hayvan kemikleri, küller eklemek mi dersin, deneye deneye ancak 1000 yıl sonra almanlar, tabii ki yine almanlar, porseleni üretebiliyor da sonra fransızlar fabrikalarını kurup porselenin pazarını oluşturuyorlar. sonraları elektrik izolasyon malzemesi olarak, sınıflardaki akıllı tahtalarda ve hatta uzay araçlarında bile kulanılmaya başlanıyor. en son porselenin üzerine çizilen her şeyin kolayca temizlendiği düşünülerek graffitilerden korunmak için metro durakları porselen kaplanmaya başlanmış. bir de en iyi porselen ışığı en çok geçiren, yani en ince, ama en sert ve hiç kırılmayan porselen demek oluyor. o yüzden narin, beyaz insanlara porselen bebek benzetmesi yaparken aslında ne kadar sertsin demiş oluyorsunuz aklınızda olsun. size birisi bu şekilde seslendiyse de yanlış olduğunun farkında olun ama hemen çok bilmişlik taslamayın. "evet, ışığı iyi geçiririm" deyin. selam asosyallik.

    özü heykel olmaktır dedim çünkü porselen tabak, kase, bardak, demlik gibi şeylerin aslında içine yemek için bir şeyler koyduğumuz ya da sıcak çayımızı taşıdığımız heykeller olduğu açık. yine bu fikre zamanla alıştım da porselen dişe ve sahici porselen heykellere aklım çıkıyor. porselen diş de nereden baksan porselenin kalıba dökülerek pişirildiği diş şeklinde bir heykel. çenemin en arkasına diş implantları çakıldığında uçlarına eklenecek dişler de parıl parıl geldiğinde ağzıma yüksek ısılarda pişirilmiş kil takacakları ve bundan böyle ağzımda saklı iki küçük porselen diş heykeli taşıyacak olacağım fikri bir an öyle bir garip gelmişti ki diş hekimine birden "fikrimi değiştirdim, altın diş istiyorum" demiştim de adam kahkahayı basmıştı. bu arada diş implantı dediğim de bildiğin ameliyat. dişçi koltuğunun normal hali aslında o kadar korkulacak bir şey değil. o bir de geriye doğru yatıp ameliyat masası oluyor, ağzına kapanmaması için iki taraftan kelepçe takılıyor falan. dişçi de o haliyle aslında o kadar korkunç değil. asıl üzerinde ameliyat önlüğü, gözünde sıçrayan kanı önlesin diye kocaman gözlükleri, elinde damağını yarıp çene kemiğini oymak ve vidaları çakmak için kullandığı aletler tuttuğu hali de var. tam bir heykeltıraş! zaten damağına vidalar çakılmış, üstelik vidalar titanyum, terminatör gibi olmuşsun, kemiğinin metale kaynayacak olduğu fikrine yeni alışıyorsun, beden algın değişiyor, yabancılaşıyor, bir de ağzına porselen eklenince bence yine altın çıkışım şık ve sakin bir çıkış olmuş. hala bazen bir mezarda her şey toprağa karışıp gitmişken öylece karanlıkta sessizce duran titanyum vidalar ve porselen dişler aklıma gelir.

    diş protezlerinden ziyade porselenin heykel halinin asıl harikalar diyarı porselen sanatçılarını keşfedince başlıyor. porselenin hayal gücünde aldığı o formlar ve bu formların elle işlenerek bembeyaz ve parlak karşımıza dikilmesi şu ölümlü dünyada kaçırılacak bir şey değil. güzele hürmetten ve hizmetten bu alabildiğine enternasyonal diyardan 5 tanesine gönderiyorum. ilki ailesinden bireylerin porselenden büstlerini yapıp üzerine eski çin usulü parlak mavi boyayla geleneksel çin porseleni figürleri çizen çinli ah xian; koleksiyonlarının isimleri human human (insan insan) ve china china (çin çin). ikincisi porselen bardak, demlik, sürahileri eriten, akıp gitmesine izin veren ama çok uzaklaştırmayan, yani dökülmüş ama kopmamış bütünler yaratan şilili livia marin; koleksiyonunun ismi nomad patterns (göçebe desenler). diğeri hastası olduğum bir amerikalı: kate macdowell. insanın doğayla kurması gereken ilişkinin nasıl toksik bir hale geldiğini, nasıl parçası olmamız gereken şeyleri sürekli bozduğumuzu ve tükettiğimizi anlatmaya çalıştığını, parlak ve hayaletimsi yapısı sebebiyle porseleni seçtiğini, porselenin kimyasal, güç ve zenginlik simgesi olması sebebiyleyse kendi insan oluşunun çelişkisini apaçık ortaya koyduğunu söylüyor. çoğu zaman doğallığı yakalasın diye porselenleri parlatmamayı seçmiş. kalpleri köşelerinden deşip içlerine kuşlar dolduruyor, ayaklardan ellerden bitkiler yeşertiyor, meyvelerin içlerine minik minik kafatasları koyuyor, farelerin sırtına kulaklar iliştirip kurbağaların karnına, kuş yuvalarına, insan fetüsleri yerleştiriyor. işlerinin tek tek üzerine tıklayın, büyütün, detaylandırın. mesela david and goliath ya da taste. gelelim katsuyo aoki'ye ve japonların mitik dünyasına. yarattığı şeylere bakınca insan pek gelemiyor aslında, kalakalıyor, çünkü labirent gibi işlediği nesnelere nüfus edemiyorsun. kendi manifestosu: kutsal ve bayağı birbiri içine geçmiştir, müthiş bir hayranlıkla neredeyse bir ibadet nesnesi haline getirdiğimiz şeyler aynı zamanda ölçüsüz, faydasız, ve bayağı bularak tiksindiğimiz şeylerdir. koleksiyonlarının ismi loom (belirme), the void (boşluk), predictive dream (tahmin edilebilir rüya), şu da xv numaralı işi. ve en son hiç de şaşırtıcı olmayan bir şekilde danimarkalı olan tuhaf mı tuhaf maria rubinke'yle bitiriyorum. maria porselenden sedef gibi ışıklı küçük çocuklar yapıp kalplerinin, beyinlerinin, gözlerinin ya da yüzlerinin üzerine şarap kırmızısı boyalar akıtıp kana buluyor. porselenin sadeliğini bedenle birleştirip bedeni bazen dilim dilim bazen kabuğunu sıyırarak bazense parçalarını kopararak parçalara bölüyor, içini dışına çıkarıyor. yani ne yapıyor ediyor kemik gibi porseleni et gibi yarıp içinden kan akıtıyor. bende yeri ayrı çünkü periyodik olarak tekrarlayan rüyalarımın, kabuslarımın çoğunun porselenden heykellerini yapıp elle tutulur hale getirdiğini gördüğümde benim için tuhaflıkta belirli bir sınır aşılmış oldu. porselen özüne döndü, önce diş oldu, sonra üzerinde mavi mavi çin tapınaklarının gezindiği bir büst. eridi, akıp gidemedi, form değiştirip kaldı. yapraklanmış kalp oldu, olmadı kendinden taşan kafatası oldu. ama yine de porselenden kabus bambaşka oldu. neredeyse ışığı tamamen geçiriyor ama asla geçilemiyor. daha iyi bir kabus tanımı olabilir mi?
  • - aaa bu tabaklar da ne güzelmiş.
    - baksana bakayım, ne malı
    - ayyy çin malıymış. ne dandik.
    - ayyy evet çok dandik.

    ve benzeri muhabbetlere malzeme olmuş madde.

    hayat hakikaten de çok garip vapurlar falan. çin ki, daha bundan birkaç sene öncesine kadar porselen denince ilk akla gelen ülkelerden biriydi. ingilizce'de porselenin kendisine bile "china" denirken, şimdilerde dandik mal oldu çin mamülü porselenler.
  • kaliteli seramiktir.
    porselenin hangisi daha kaliteli diye anlayabilmek için ışığa doğru tutulur. ne kadar ışık geçiriyorsa o kadar kalitelidir..
  • porselen esas olarak iki sekilde bulunabilir:
    sert porselen:yuksek kaolin oranli ve yuksek sir pisirim sicakligina sahip olan cok dayanikli porselen cesidi.genellikle avrupa'da uretilir.
    yumusak porselen:diger adiyla bone china..genellikle cin,japonya ve ingiltere'de uretilir.
  • sürtünme katsayısı düşük ,toz tutmayan ,yalıtkan malzemedir.yüksek gerilim hatlarında,uzay mekiklerinde ve yüksek performanslı motorlarda kullanılır.
  • aman diyeyim, kırılabilir bir zamazingodur bu porselen. ne öyle french kiss olayına kaptırın kendinizi, ne de salondaki büfenin içinde sevişin. mum gibi oturun porselenin yakınında, kıpraşmayın.
  • italyancada adını veren deniz kabuklusunun (porcellano), yatmış, yavrularını emziren domuza benzemesi sonucu; kabuğun, dolayısıyla malzemenin (porselen) aynı adla anılmasına vesile olmuştur. (vajinaya da benzer o kabuk tabi.)
  • aynı zamanda dolmakalemi de yapılabilendir.

    http://writetomeoften.blogspot.fr/…e-and-white.html
hesabın var mı? giriş yap