• resûlullah’ı üzmeye hakkınız yoktur, kendisinden sonra ebedî olarak eşleriyle de evlenemezsiniz, sizin bunu yapmanız allah katında büyük bir günahtır.

    eşleri maksimum 100 sene daha yaşamış olsun. ayet ne işe yaradı?
  • beyler adam haklı dağılın;

    ilk başlarda islamiyeti dağıtmak için çok uğraş vermiş her şeye boyun eğmiş (yeni bir dükkan açan esnaf düşünün müşterisiyle nasıl geçinir? yağlı ballı, 116 tl tutan hesaba 100 versen yeter abi/abla der) sonra baktı inananlar arttı işler tıkırında, kadınlar şikayetci, işten çıkıp ayak kokularıyla her gün bunun evine geliyor adamlar ne yapsaydı siz olsanız aynısını yapmaz mıydınız? (köşeyi dönen esnaf da yapmıyor mu? müşteriyi tutan esnaf, prince taş katmıyor mu?)
  • en sevdiğim ayet.

    resul'ün evine gireceksin, yemek bekleyeceksin, yemeğini yedikten sonra da oturup laklak edip resul'ü kitleyeceksin. ayet gelmese kim bilir belki orda yatacak andaval.
  • resul'ü çok iyi anladığım ayettir.
    benzer durumu kurbanlarda hep yaşıyoruz. etini ye siktir git, ne lak lak ediyorsun. anamız sikilmiş zaten. mevtayı pay etmekten. kim neyi istiyorsa alsın da bi odamıza çekilip dinlenelim.

    neyse ki covid çıktı da gelen giden yok, bir yıldır kafamız rahat.
  • en sevdiğim, en samimi bulduğum suredir.
  • 20. yüzyılın ortalarında din tedrisatından geçmiş, yeni evlenmiş, genç bir imam; ilk atama yeri olan bir anadolu köyüne vardığında ilk cuma hutbesinin veya sohbetlerinin konusu sizce ne olur? tabi ki zina.

    alır cümleyi; zina şöyle günah, el zinası şöyle, göz zinası şöyle, zina yapan şöyle yanacak yok böyle yanacak… öyle bir feyzle anlatır ki! araya bir iki ayet, üç dört hadis, dört beş evliyaullah menkıbesi sıkıştırır derken lal olur cemaat.

    niçin sizce?

    sırf genç ve güzel eşini kimse aklından geçirmesin, görmesin, sikmeye yeltenmesin diye. öyle ya küçücük köy; herkes herkesi tanıyor, herkes herkesin dayı kızı, emmi avradı… misal genç erkekler otuzbir çekecekken kimi düşünecek? tabi ki bir yabancı olan imamın karısını!

    sırf bunun önüne geçebilmek için ilk hutbeden başlamak üzere ayda en az üç defa zina konusuna değinir genç ve zeki imamımız.

    hz. muhammed de eşlerine kimse hallenmesin diye böyle bi çözüm bulmuş. gayet zekice, ne var bunda.

    ahzab suresi 53. ayet: “peygamber hanımlarından bir şey istediğinizde, onlar perde arkasında iken isteyin; bu sizin kalplerinizin de onların kalplerinin de temiz kalması için en uygunudur.”
  • sollama yasaktır diye yasa olmasa trafiği felç edecek, yere çöp atmak yasak olmasa sokağı rezil edecek insanlar gelmiş bu ayete laf ediyor. bir görgü kuralının yazılı hale getirilmiş olması kadar doğal bir şey olamaz.

    bu ayete bakıp günümüzde dahi edep, ahlak, huzur ve mübadele dersi alabiliyorsan bu bir mucizedir. burada amaç insanlığı eğitmek ve medeniyet getirmektir. bugün medeni denen avrupada böyle yaklaşımları görmeniz zordur. evinize zaten genelde misafirliğe gelmezler, gelseler de yemeğinizi beğenmezler. bu da halkı birbirinden soğutur.

    hiç kimse böyle ayetlere bakıp kusur aramamalı. bu yüzden direkt meal okumak ve hiç düşünmemek riskli diyor alimler ve ruhbani zatlar.
  • nebi-resul farkını ortaya koymak için muazzam bir ayettir. kur’anı yorumlanabilen ve anlaşılamaz bir kitap sayarak, ayetler arasındaki bağlantıları ve dolayısıyla hikmeti gizleyenler sayesinde bağımsız bir ayetmiş izlenimi verilmiştir ve bu yapılan yorumlarla, hikayelerle çelişkilere sebep veren anlatımlar olmuştur.

    nebi-resul konusu özelinde ayeti yerine yerleştirince bakalım yorumsuz, rivayetsiz, hikayesiz nasıl bir sonuç çıkıyor.

    (tevbe 9/61): “içlerinde “her söze kulak veriyor!” diyerek nebiyi incitenler vardır. de ki: “o sizin için iyi olana kulak verir. allah’a inanıp güvenir, müminlere de inanır. ayrıca o, sizden inanıp güvenenler için bir lütuftur.” allah’ın elçisini inciten kişilere acıklı bir azap vardır.”

    başta geçen “nebiyi incitmek” ifadesi ayetin sonunda “resulullah’ı incitmek” şekline dönmüştür. çünkü nebiyi incitme ile resulü incitme arasında sonuca etki eden çok önemli bir fark vardır. kur’an’da nebi ve resul kavramları birbirleriyle irtibatlı ama farklı anlamlarda kullanılır. nebi, kendisine risaletle ilgili vahiy indirildiği için değeri yükseltilmiş kişidir.

    nebi “nun-be-elif” yeni “nba” kökündendir. kök anlamı yüksek olmak, yüce olmak, yücelmek/yükselmek, tanıştırmak/bilgilendirmek, alçak sesle/sesle söylemek, nübüvvet hediyesi” gibi anlamlara gelir.

    bu yönüyle nebilik ünvandır ve beşerî özellikleri de kapsar.

    resul, “birine gönderilen söz” anlamına geldiği gibi “o sözü iletmek için gönderilen elçi” anlamına da gelir.(müfredat kur’an terimleri sözlüğü). yani resul, kendisine indirilen vahyi tebliğ etme görevini ve tebliğ edilen şeyi ifade eder.

    resul, “ra-sin-lam” yani “rsl” kökünden gelir; “ elçi, bir mesajın taşıyıcısı, haberci, mesaj, görev, vazife, misyon, göndermek, gönderilen şey/şeyler” anlamı vardır bu kökün.

    kişi nebilik ünvanını, verildiği andan ölümüne dek hayatının her anında taşır ama resullük sadece tebliğ faaliyetini sürdürdüğü anlar için söz konusudur. bu sebepledir ki kur’an’da nebiye mutlak itaatten bahsedilmez;

    (mümtehine 60/12): “ ey nebi! mümin kadınlar sana bağlanmak (biat) için geldiklerinde, hiçbir şeyi allah'a ortak koşmamaları, hırsızlık yapmamaları, zina etmemeleri, çocuklarını öldürmemeleri, elleri ile ayakları arasında bir iftira uydurup gelmemeleri ve marufta sana isyan etmemeleri şartı ile onların bağlılıklarını kabul et. allah'tan onların durumlarının düzeltilmesini bağışlanmasını dile. çünkü allah bağışlar, ikrâmı boldur.”

    yöneticilerin sadece doğru kararlarına itaat yükümlüğü var, yanlış kararlarda itaat edilmez ama resule mutlak surette itaat istenir ve bunun allah’a itaat anlamına geldiği bildirilir;

    (nisa 4/80): “men yutiır resule fe kad ataallah, ve men tevella fe ma erselnake aleyhim hafiza.”

    (nisa 4/80 mealen): “bu elçi'ye kim itaat ederse allah'a itaat etmiş olur.(ey elçi,) yüz çeviren çevirsin; seni onlara bekçi olasın diye elçi yapmadık.”

    bunların uzantısı olarak ilk başta yazdığımız tevbe suresi 61. ayette görüldüğü gibi nebiyi incitenler kınanır yahut en fazla uyarılırken resulü incitenler acıklı bir azapla tehdit edilir. çünkü nebiyi incitme beşerî münasebetlere dair bir eksikliğin tezahürü iken resulü incitme onun tebliğ ettiği şeyi, dolayısıyla allah’ı hedef alan bir karşı koyuş anlamına gelir.

    bu sebeple muhammed aleyhisselamın etrafındaki insanlar, onunla konuşur yahut tartışırken onun hangi sıfatla konuştuğuna dikkat etmeleri konusunda uyarılmışlardır;

    (hucurat 49/2): “ey inanıp güvenenler! sözlerinizle nebi’nin sözünü bastırmayın. onunla konuşurken de birbirinizin diğerine yaptığı gibi sesinizi yükseltmeyin. yoksa işleriniz boşa çıkar da farkına bile varamazsınız.”

    zira nebiyle polemiğe girmek en fazla nezaketsizlik olarak değerlendirilebilecek bir davranış olduğunu ise başlığa konu olmuş ayette görüyoruz;

    (ahzab 33/53): “ey iman etmiş kimseler! yemek için izin verilmeden, vakitli vakitsiz nebînin evlerine girmeyin; davet edilirseniz girin, yemeği yiyince dağılın. orada bir sohbet ortamı da aramayın. bu haliniz nebîyi üzüyor ama sizden çekiniyor. allah gerçeği söylemekten çekinmez. onun eşlerinden bir şey istediğinizde perde arkasından isteyin. bu sizin gönülleriniz için de, onların gönülleri için de daha nezih olur. allah'ın elçisini üzmeye ve onun arkasından eşlerini nikâhlamaya asla hakkınız yoktur. böyle yapmanız allah katında ağır bir kusur olur.”

    resul vasfıyla tebliğ ettiği şeye karşı çıkmak, kişiyi allah’ın yolundan çıkmak olduğunu ise aynı surenin 57. ayeti bize gösteriyor;

    (ahzap 33/57): “allah'ı ve elçisini incitenleri, allah dünyada da ahirette de lanetler; onlara alçaltıcı bir azap hazırlar.”

    ha siz eşleri ile allah’ın verdiği hükümü beğenmeyerek diyorsanız ki “kitabı muhammed uydurdu” (haşa). o zaman yapmanız gereken şey basit;

    (yunus 10/38): “ yoksa onu “o (muhammed) uydurdu.” mu diyorlar? de ki: “iddianızda haklıysanız allah’ın dışında çağırabileceğiniz herkesi çağırın da onun dengi bir sure getirin.”

    kaynaklar: 1. süleymaniye vakfı meali ve ilgili ayetlerin dipnotları

    2. açık kur’an
  • kuran ayetleri arasında en çok tartışılanlardan birisi. gerçekten yüzeysel düşündüğünüzde birçok soruyu beraberinde getiriyor. birincisi, bu ayetin varlığı kuran'ın -haşa- peygamber efendimiz tarafınan yazıldığına delil olamaz mı? ikincisi, zaman ve mekan ötesi olduğunu bildiren kuran'da bu ayetin işi ne? biz bugün peygamberin evine gidemiyoruz, bu ayetin burada ne işi var? (haşa)

    önce birinci sorudan başlayalım. bu ayet kuran'ın hazreti muhammed sallallahu aleyhi vesellem tarafından yazığını göstermez mi?

    öncelikle ayetin inmesinin sebepleri var. bu başlıkta da kardeşler tarafından açıklanmış. ben bu sebepleri bilmiyorum. çoğunu üstünkörü okudum. fakat sağlam bir mantık kullanabilirim.

    şimdi eleştirel düşünceyi devreye sokalım. eleştirel düşünme diyince muhalefet etmek geliyor akıllara ama değil. critical thinking dediği şey gavurun. ana karnında gelmez ama öğrenmek, pekiştirmek zor iştir. bunu bana bahşeden rabbime sonsuz şükürler olsun.

    öyleyse başlayalım. bu ayetin inmesi zaruri miydi? yani inemez miydi? inmese ne olurdu? bu ayet inmeden de peygamber efendimiz, insanların inanılmaz geç saatlere kadar evinde oturmasından rahatsız olduğunu söyleyemez miydi?

    medine'de artık otoritesi sarsılmaz olan, bir şehri ya da bir şehir devletini yöneten, her buyruğu emir telakki edilen bir şahıstan bahsediyoruz. pek tabii evinize gidin diyebilir ve böylece konu kapanabilirdi. dolayısıyla evinde insanların gereksiz derecede uzun oturmasından rahatsız olan fakat bunu söyleyemeyen birinden bahsediyoruz. ve medine'deki en güçlü insan bu. elhamdülillah. bu dinin peygamberi böyle haya sahibiyi işte. bu din tevazu dinidir.

    dolayısıyla peygamberimiz istese, -tövbe haşa- kuran'ı kendi yazdığını varsayarsak böyle bir ayete başvurmadan zaten işini hallederdi.

    ayrıca;

    yine kuran'ı kendisinin yazdığı varsayılırsa -tövbe haşa- bu kadar inanılmaz bilginin, öngörünün, tutarlı anlatımın sahibi insan yine ileride böyle bir ayetin, kendi iddiasıyla çelişeceğini de düşünebilirdi. hiç kıvırma. bugün burada bu entriyi okuyor olman, bunu kendisinin de düşünebileceğini ispatlıyor. sen bile düşünmüşsün.

    e bu kadar iyi, tutarlı ve kurgusu ince kitap yazabilen bir şahıs bunu da düşünür ve bu ayeti kuran'a eklemez, işini yine ayetsiz hallederdi.

    dolayısıyla eleştirel düşünce bize gösteriyor ki, bu ayetin peygamber efendimiz tarafından eklenmiş olması tamamen mantığa aykırı. eleştirinin temel savlarıyla çelişiyor ve eleştiriyi mantıksız hale getiriyor.

    ayrıca, peygamber efendimiz sallallahu aleyhi vesellem dışında bir varlığın, onun iradesi dışında birinin bu ayeti yazdığını/gönderdiğini söylüyor. yani bu ayet bile başlı başına kuran'ın peygamber efendimiz tarafından yazılmadığının, allah'ın kelamı olduğunun ispatıdır.

    e tabi ekşi'de liseli veya akli melekeleri lise seviyesinde kalmış arkadaş çok. hemen itiraz edeceklerdir. basit bir yazar olan -tövbe haşa- peygamberiniz bunu tahmin edebiliyor da, her şeye kadir allah mı bunu akıl edemiyor? tövbe haşa.

    bunun cevabı da basit. kuran peygamber efendimiz tarafından yazılmış olsaydı iddiası ve amacı farklı olurdu. insanları dine ikna etmek, mümkün olduğunca az açık vermek, nihayetinde çıkar sağlamak olurdu mesela. bu da bizi yine bu ayetin varlığının, ateistlerin/inanmayanların iddiasıyla çelişir olduğuna getiriyor. madem kitabı kendi yazdı, neden bile bile hata yapsın?

    ancak bu kitap allah tarafından farklı amaçlarla gönderildi. en başında bir mucize, sonra zamanları ve mekanları aşacak bir rehber ve tabii ki bir sınav olarak, bir kutsal mesaj olarak gönderildi. yani allah bu ayetleri, bu kitabı sadece ikna etmek için değil, bir mucize gösterip sınamak için gönderdi. çünkü aksi mantıkla da sonsuz gücü olduğunu varsaydığımız yaratıcı, pekala bunu ayetsiz/kitapsız yapabilirdi. böyle yapmasının bir sebebi olmalı değil mi? bu amaç çerçevesinen bakıldığında, allah'ın böyle bir "müdahalede" bulunması, bırakın çelişmeyi tüm bu amaçlarla örtüşür ve yine ayetin/kuran'ın allah'tan geldiğinin ispatı olur. bu ayet bir mucizedir, çetin bir sınavdır, zamanları ve mekanları aşan bir rehberdir ve bir rahmettir. elhamdülillah. bu kısma ikinci soruda daha temelden değineceğim ve bu kısım daha iyi anlaşılacak.

    şimdi gelelim ikinci soruya. denmiş ki ben 2021 yılında yaşayan biriyim. peygamber'in evine gitme imkanım zaten yok. bu ayet neden bana hitap etme iddiası taşıyan bir kitapta bulunuyor?

    yine birinci sorunun ikinci kısmına, o kısma gelen muhtemel eleştiriye geliyoruz. esasında bu çok önemli bir nokta. bugün bir sürü insan kuran'ı bu gözle ele alıyor. yanılıyorlar.

    kuran bir "iyilikler kitabı" değil. buradan çok eleştiri geliyor. hatta şöyle bağlayalım: bugün çoğu insan ahlaki pencereden bakıp islamiyet'i ve müslümanları eleştiriyor. onlar için din, esasında bir iyi olma meselesidir. bunun dışındaki her şey, dinin de dışındadır.

    hayır. alakası yok. birincisi iyi ve kötü rölatif şeyler. zamana ve mekana göre değişir. hangi iyiyi ele alacağız. veya insandan insana değişir. bir yere çıpa atmalısınız ki iyi nedir kötü nedir tanımlayabilesiniz. çıpasız iyi çıpasız kötü olamaz ahlak açısından. bu bir.

    ikincisi allah iyiliği emreder kötülüğü yasaklar. ama burada çıpa allah'ın ölçütleridir. sizin iyi kötü ölçütleriniz değil. sizin ahlakınızın bir üstünlüğü yok.

    üçüncüsü, kuran'ın ve islamiyet'in olayı iman. iman etmek. iyi olmak değil. iman etmek. allah'a kulluk etmek. onun kulu olduğunu kabul etmek. hiçbir yerde ben iyi insanım referansı göremezsiniz. ne kelime-i şahadette, ne de cennet vaatlerinde. cennet iyiler için değil müminler içindir. müminlerin iyileri, daha iyi yerlere gider sadece. kötülük yapan da cezasını çeker. ama mümin olmayan biri için iyiliğinin kötülüğünün bir anlamı yoktur. çünkü sınav, iyi bir insan olma sınavı değil mümin olma sınavıdır.

    dolayısıyla, bu ayet güzel kardeşim, bu yüzden kuran'da. sen 2021 yılında sınav ol diye. bu kuran sana "tüm bilgiler kitabı" olmayı vadetmedi. bu neden kuran'da var, bu neden kuran'da yok diyemezsin. dersin de olay bu değil. yanlış soruyu sormuş olursun. yaratıcı tarafından gönderilme iddiası olan kitaba bu soru sorulmaz, yaratıcı tarafından gönderildiğinin sağlamasını yapmak için. az mantık. biraz yeter. yani bu sana dünyadaki tüm bilgileri veya kritik şeyleri verecek bir hap-kitap değil. bu kitabın olayı sana mucize gösterip seni sınava tabi tutmak. bu yüzden bu ayet bu kitapta.

    yazı uzadıkça üslubum bozuluyor farkındayım çünkü hakikaten mantıksız eleştirilere laf anlatmaka zorlanıyorum. neyse.

    velhasıl, ikinci soru/eleştiri açısından da bu ayetin varlığı sorunlu değildir aksine kuran'ın amacıyla/kapsamıyla örtüşür.

    elhamdülillahirabbilalemin. vesselatu vesselamu ala seyidina muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.

    ve ma tevfiki illa billah.
  • çok da meraklısıyız sanki evine gidip yemeğini yemeye. karınla da evlenmeyiz merak etme. paragraf paragraf yazıp kuran'ı haklı çıkarma çabasının manasız olduğu düşüncesindeyim. basit yazılan bir kitap basit kafayla okunur.
hesabın var mı? giriş yap