hesabın var mı? giriş yap

  • hakan balta'nın bilalle ikili mücadelede yere düştüğü bi pozisyon var. hakan balta hakeme elini kaldırdı "hani faul hoca" gibilerinden. ben de şaşırdım, ya bu efendi çocuk hakeme itiraz falan etmezdi, bu da mı çirkef oluyo acaba diye düşündüm. sonra yakın çekim gösterdi, meğerse "ayakabbım çıktı, dur bağlayayım" diyormuş hakeme.

    yine şaşırtmadı. sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısı. seviyoruz.

    not: dibine kadar bjk

  • ilanda 17 defa 'bavyera', 18 defa 'panter' sözcükleri kullanılmış.

    "neden eşit değil?" sorusuna cevap aramak üzere yaptığım araştırmalarda 1 defa 'bavyera' yerine 'bayyera' yazıldığını tespit etmiş bulunmaktayım.

    tansel bey bu inceliğimi sözlükten görür ve değerlendirmeye alırsa belki bir tur bindirir.

  • vay arkadaş, nasıl bir yüzdeyle atıyor anlamadım gitti. ben o kadar yüksek yüzdeyle akbil basamıyorum.

  • millet trafikte beklerken sıranın başına kaynak yapıp şeride girerek milletin hakkını yiyen birinin yakarması.

    edit: şu son anda kaynak yapanlar böyle cezalar yedikçe içimin yağları eriyor. biz mal gibi bekleyelim, beyefendi sıranın en önüne kaynak yapsın, sonra da şikayet etsin.

  • napacan, italya'dan lamborghini ithal edip ona mı binecen?

    düzeltme: lamborghini de volkswagen'e aitmiş. al işte ona da binemeyeceksiniz; deveye geri dönersiniz artık.

  • son zamanların en popüler konusu. ''türkiye üretim ekonomisine geçmeli'' doğru bir tespit fakat üretim ekonomisine geçmek ne yazık ki çok zor.

    türkiye'nin ekonomik düzeni ne yazık ki devamlı enflasyon üreten bir sistem;enflasyon, piyasada ürünlerden daha fazla para olmasını ifade eder, bu sorun iki şekilde çözülür ya piyasadaki fazla para piyasadan çekilir/çektirilir ya da piyasadaki fazla paranın karşılığı olacak kadar piyasaya ürün sürülür. üretim ekonomisine geçmek ikinci yöntemdir.

    peki türkiye'de enflasyonun devamlı sorun olmasını engelleyecek kadar üretimin rakamsal kaşlığı nedir? yüzlerce milyar dolarlık ürün ! bu kadar büyük bir meblağın üretimi için gereken yatırım nedir? en azından trilyon dolar !(bunun markalaşması, kalite vs. de var, onları hiç saymıyorum.)

    peki biz bu trilyon dolar ile ifade edilen üretime nasıl ulaşabiliriz.

    1. doğrudan yatırım: türkiye'ye en iyi zamanında yıllık 25-30 milyar dolar doğrudan yatırım geldi, şu an ise bu oran yarı yarıya düşmüş durumda. bizim en iyi zamanımızdaki rakamlarla bile bu sorunu doğrudan dış yatırımlar ile çözmek mümkün değil.

    2. yerli finansman: türkiye'de tasarruf oranları %12-13(yakın zamanda değişmişse bankacı arkadaşlar bilgi versin düzelteyim.) bizden zengin ya da fakir ülkelere göre çok çok az, bu rakamlarla çok daha küçük ihtiyaçlar bile karşılanamaz, trilyon dolarlık yatırım ise sadece hayal... bizim tasarrufumuzun az olmasıyla beraber ,tasarruf alışkanlığımız yüzünden yerli sermaye ile yatırım yapma ihtimali tasarruf oranımıza göre bile az çünkü yerli yatırımcı uzun vadeli tasarruf yapmıyor, aylık yatırım yapıyor, bir yatırımı finanse edebilmek için 10 yıl gibi vadeli kredilere ihtiyaç vardır. geriye kalıyor yabancı finansman(dış borç)

    3. dış borç: türkiye'de uzun vadeli krediler ne yazık ki hep yabancı finansman(yerli banka ile olsa bile banka yabancıdan borçlanmak zorunda kalıyor) ile sağlanıyor, türk ekonomisinin dış borç kapasitesi yıllık milli hasılanın %50'si civarında bu oranın ne zaman üzerine çıkarsak ekonomide sorunlar baş gösteriyor ve bu borçlanma kapasitesi de ne yazık ki üretim ekonomisine geçmemiz için gereken sermayeye göre çok az.

    bunlar olmayınca da enflasyon sorunu para politikası ile çözülmeye çalışıyor ama onun da önünde demografi problemi var. link

    peki bir finansman sorunu çözülse türkiye üretim ekonomisine geçer mi? hayır mümkün değil çünkü türkiye'nin üretmeme kadar üretememe problemi de var yani para olsa her şeyi üretebilecek kapasitemiz yok, bu da ancak eğitim ile sağlanır o konuda da iyi değiliz. peki eğitim sorunu da çözüldü(5-10 senelik bir süreç ve çok çetrefilli, girdi çok uzun olmasın diye ayrıntıya girmiyorum) o zaman üretim ekonomisine geçer miyiz? hayır çünkü üretim ekonomisine geçmenin birinci adımı bunu istemektir, bizim iş dünyasında ''bir şeyler üretmek isteyen yok''

    iso 500(türkiye'nin en büyük 500 şirketi) içinde geçen sene araştırma ve geliştirmeye harcanan para %0,5 idi(daha önceki senelere göre düşmüş) biz her şeyi bulduğumuz için arama derdimiz yok :) bir de yanlış anlaşılma olmasın iso 500 içinde araştırma ve geliştirmeye para harcayan 254 şirketin ortalama harcaması bu, 246 adet şirketimizin zaten çöpe atacak parası yok. peki bu büyük çabanın sonucu ne? teknoloji yoğunluğuna göre üretilen katma değerin sadece %3-4'ü yüksek teknoloji,(bence fazla bile) düşük teknoloji %60 civarında.

    türkiye'deki mevcut güçlü şirketler bu kafa ile giderse üretim ekonomisine geçmek bir yana mevcut durumumuzu korumak bile bence son derece iyimser.

    ekleme: yazara ait yorumlar yazarın görüşlerini yansıtmakta, kişi ya da kurumların yatırım kararlarını etkilemeyi ya da yönlendirmeyi amaçlamamaktadır.

  • imamoğlu: bana çay getirdi diye adamı sultanbeyli'ye sürdüler.

    sunucu: niye sultanbeyli kötü bir yer mi?

    imamoğlu: adam başakşehir'de oturuyor.

    sunucu: -404 fatal error-

  • muhteşem bir max ophüls filmi! hayranlık uyandırıcı ve sarsıcı. aristokrat-burjuva kesimin temellerini oluşturan; para, borç, göreve hep hazır uşaklar, hiç ama hiç unutulmayan şallar, halk içine çıkmadan yapılan uzunca kusursuz hazırlıklar, en ufak bir terslikte olabileceklerin dile getirilmesi gibi şeyler ophüls' ün muazzam kamerasıyla asla gözden kaçmaz. o nasıl bir yönetmenliktir ki, "bu" dünyayı kısacık bir filme bu kadar anlamlı yerleştirebilmiştir. filmin her anı, ama abartmıyorum her anı, sosyolojik bir teşhir niteliğindedir. yazının bundan sonraki kısmı spoiler içerebilir.

    bu sosyal sınıfta tam adlara da yer yoktur. o yüzden louise, sadece "madame de..." olarak anılır. yani ismi yoktur da diyebiliriz. küpelerin farklı karakterlerde farklı olguları temsil etmesi ise, son derece zekice tasarlanmış bir ophüls marifetidir. küperlerin her hareketinin birbirine bağlanması; olay örgüsünün, konunun, karakterlerin de bütün önemli ayrımlarını birbirine bağlayan şey olur. mesela louise için küpeler aşkın sembolüyken, andre için aristokrat gücün sembolüdür.

    andre, masumiyeti yitirilmiş bu evlilikte, evliliğin sınırlarını belirleyici ilişkileri yürütebildiği sürece sakin ve nazik bir adam olarak kalırken; bu durum tehlikeye girdiğinde ise (louise, donati' ye aşık olduğunda) kimlik değiştirerek evliliği korumak için gerekeni yapar.

    filmin sonunda küpeleri gördüğümüz yer ise çok manidardır. burjuva ikiyüzlülüğünün simgesi haline gelen, herşeyin gösterişten ibaret olduğu bu yer, bir kilisedir.

    olayların gelişimi ve filmin ayrıntılarının bütüne yedirilen yapısı çok az filmde görülebilecek bir şeydir. bu kadar çok şeyi, bu kadar fazla düzlemde bir araya getirip, ortaya muazzam bir eser çıkarmak, benim şahsen sinemada az rastladığım bir durumdur. max ophüls özgün kamerasıyla harikalar yaratmış, övgüyü sonuna kadar haketmiştir.

    son olarak film hakkında martin scorsese' nin söylediklerini de aktararak entryi sonlandırıyorum.

    - marty: “bazı belli başlı stiller vardır, hemen içine girmekte zorlanırım. max ophüls’ün bazı filmlerinde olduğu gibi. mesela the earrings of madame de…‘yi anlamak için otuzlu yaşlarımı beklemem gerekti."

  • "öğrenciye ev vermiyorsunuz ama otobüste yer vermesini bekliyorsunuz. nahh size yer! :d"