hesabın var mı? giriş yap

  • bir ingilizce öğretmeni olarak hakkındaki tartışmalara müdahil olmak istediğim sistemdir.

    sistem eleştirilerine geçmeden önce dil eğitimindeki durumumuz konusunda biraz bilgi vereyim. yabancı dil eğitiminde ülkemizin durumu tabi ki parlak değil ancak bunda bulunduğumuz dil ailesinin de payı büyük. "alman-fransız çocuklar şakır şakır ingilizce konuşuyorlar, bizde tık yok" demeden önce bizim ingilizce ile dahil olduğumuz dil ailesi konusunda ciddi farklar olduğunu hatırlatmakta fayda var. avrupa ülkeleri arasında cognate dediğimiz ortak kelime sayısı çok yüksek iken bizde o bu kadar fazla değil. bu da bizi avrupa ülkelerine kıyasla dezavantajlı kılıyor. ingiltere'den farklı dil ailelerine aidiyet göz önüne alındığında rakiplerimiz iran, rusya, çin gibi ülkeler kalıyor ve vakt-i zamanında okuduğum bir araştırmaya göre bu ülkelerin arasında durumumuz kötü değil.

    ama sonuç olarak 12 sene gibi uzun bir süreye bakınca ortada bir başarısızlık olduğu aşikar.
    sistemsizlikler ülkesi olan türkiye'mizin, uzak ara en kötü yönetilen kurumu olan milli eğitimin bünyesinde böyle bir sonuç çıkmasına şaşırmak bence abes.
    birkaç madde halinde durumu özetlemeye çalışayım.

    1. bir sene önce ingilizce eğitimi 2. sınıfa indirildi. ilk bakışta çok acayip bir gelişme gibi gelse de ortada şöyle bir durum var. eskiden 5., 6. sınıflarda dörder saat ingilizce eğitimi verilirken malum seçmeli derslere yer açmak için üç saate indirildiler. ikinci, üçüncü ve dördüncü sınıflarda hepi topu iki saat ingilizce dersi olduğu düşünülünce ingilizce eğitimi ikinci sınıfa kadar indirilse de öğrencilerin eğitim hayatında göreceği ingilizce dersi sayısı sadece 1 saat artmış oldu. yani meb ders sayısını arttırmadan arttırmış gibi yaptı.

    2. bir öğrenci 8. sınıftan mezun olduğunda şu zamanları etkin olarak kullanması bekleniyor.
    simple present, present continuous, will future, going to future, simple past, past continous, present perfect tense.ayrıca envai çeşit modal. in order to, so that/such that/incase vb. yapılar da cabası.ve bunları haftada 3-4 saat ile kazanmalarını bekliyorlar.

    bunun yerine öğrencilere sadece basit simple present,present continuous, will future ve simple past versek. bunlarla bol bol çeşitli cümleler kursalar, mektuplar yazsalar, bunları içeren videolara maruz kalsalar. bol kelime öğrenip bunlar hepi topu 4 zaman içerisinde ama bol bol kullansalar. (ki ben böyle yapıyorum ve öğrencilerim dil bilgisine boğulmamış oluyorlar.ayrıca haftada 4 saat ile perfect tense ne lan?) çok basit konuşmaları öğretsek ama harbi öğretsek. çoğu öğreteceğiz derken boğulmasak.

    3. öğretmenlere kızıyoruz ama öğretmenden beklenen o öğrencileri konuşturması değil ki. ben bir köy okulunda öğrencilerime ingilizlerin çektiği videoları izlettim, bol bol listening yaptım. bir gün öğrencilere sobalı köy okulunda whitney houstan'dan i will always love you şarkısını dinlettikten sonra okul müdürüm tarafından müfredatı takip etmem, dışına çıkmamam konusunda tenkit edildim. görev yaptığım bölgede başarısız öğretmen ilan edildim. bunun üzerine ben de dershane öğretmenine evrildim. ezber, test vb. yollara saptım, öğrencilerimin netleri arttı, gördüğüm saygı hayvani boyutlara ulaştı. yani beklenen test, sınav vb. iken öğrenci konuşturmaya vakit harcarsanız okul idaresi, müfettişler, milli eğitim müdürlükleri tepenize biner müfredatta geri kalındı diye.

    4. yine öğretmenlere kızıyoruz ama meb'in umrunda mı? şu anda sınıf öğretmenliğinden ingilizce branşına geçmiş, ingilizce'den bihaber sınıf öğretmenleri çoluğunuzun çocuğunuza ingilizce öğretmeye çalışacaklar.sayıları da 3 bin'in üzerinde. bir tanesi bana gelip "hocam ben tv programmslarını anlattım bugün" dedi. oradan anlayın artık.

    5.dil eğitiminin en kritik boyutu edinim. yani öğrenciyi dile maruz bırakmak. çok sıkışık müfredatlar dahilinde haftada 3-4 saat ile kime neyi edindirebilirsiniz ki?

    6.biraz klasik olacak ama meb kitapları konusunda şikayetimi de belirtmeden geçemeyeceğim. bin tane ingilizce dizi izlerim, hiçbirinde raslamadığım abuk konuşma kalıpları mevcut ama en sık rastlananları ara ki bulasın.
    bir tane dizi gösterin bana "fine thanks and you" geçen. çok mu zor selam kalıplarını çeşitlerini arttırmak. benim öğrencilerim "how are you?" dediğimde "we are great, what about you?" diye bağırırlar karşılık olarak. çok mu zor arkadaş müfredatı yaratıcı ve güncel hale getirmek. daha güncel, daha kaliteli yayınlar var ve bazı veliler de almaya hevesli ama bu sefer de karşımızda; (bkz: okullarda kaynak kitap kullanımının yasak olması)

    7. bu kadar kafanızı şişirmezdim ama akşam aldığım bir telefonun üzerine bu başlığa yazma gereği hissettim. geçen sene 8. sınıftan mezun edip iyi denebilecek bir anadolu lisesine daha yeni yerleşmiş bir öğrencim aradı beni. "hocam bugün ilk ingilizce dersimiz vardı. öğretmen "where do you live?" diye sordu, baktım kimseden ses çıkmıyor ben kalktım "i live in kahramanmaraş" dedim, öğretmen de beni"4 tane 9. sınıf grubunun içerisinde bir tek sen kalkıp cevap verdin" diye tebrik edip sizi sordu. çok teşekkür ederim, sayenizde beni çok sevdi" dedi. tabi gururum okşandı önce ama biraz düşününce halimizin nasıl bir rezillik olduğu yüzüme çarpıldı. en basit cümle be arkadaş. bundan aciziz. en basit cümleyi 9. sınıf öğrencisinden duyunca havalara uçacak kadar aciziz.
    bu kadar rezillikten ne öğrenciler ne öğretmenler tek başına sorumlu sayılamaz, tüm suç bu grupların üzerine yıkılamaz.

  • hiç acı hissetmemiş bir varlığa acıyı anlatma durumu. acının nasıl iletildiği, hangi sinirlerden geçtiği, beynin hangi bölümüne gittiği gibi teknik bilgilerin hepsini öğrenebilir ama hiç bir zaman nasıl bir şey olduğunu hissedemez.
    aynı şekilde doğuştan kör olan birine dünyayı, renkleri anlatmak gibi.

    bu boş hissetme durumuna qualia deniyor işte.

    vsauce'dan öğrendim tabii ki: http://www.youtube.com/watch?v=evqsofqju08&

  • sana ne yarram isterse mayoyla gezer diye cevaplanabilecek trol tespiti. bakın yüz yıl etkili koymuş atam üretim hala devam ediyor

  • 4 küsür dakikanın nasıl geçtiğini anlayamadığım efsane video.

    10 dakika bile olsa izlenirdi. endüstriyel futbol öncesini ve 80-90 neslinin izleyerek büyüdüğü efsanevi futbolcuları konu alan bir dizi serisi çekilse tadından yenmez.

  • uzman oldukları tek konu ek ders,haftasonu sınav gözetmenliği olan tipik yurdum öğretmeni.ama bana iki oturum çıktı ona niyeee dörtttt.

  • ablam durakta adamın tekine bilmemne otobüsü geçtimi diye soracakmış, söze afedersiniz filan diye başlayacağına "efendimiz hede otobüsü geçti mi acaba" demiş salaktır.

  • şaka maka karşıdaki üç keko bu saatten sonra ince'ye oy atar akp'ye attım der :)

    üçü de içinden "adam haklı amk" demiyorsa ben hiçbir şey bilmiyorum.

  • izmir depreminde umke ekibi olarak denizli'den izmire geldik. deprem alanına gideceğiz ama ekip aceleyle çıktığı için yemek yiyemedik. yol üzerinde köfteci yusuf yazan yere girdik. şefim, bize en hızlı ne oluyorsa getiriver dedik. üzerimizde umke forması olduğu için yardım ekibinden olduğumuzu anladılar. bize getirdikleri köfteyi hızlıca yedik. hesabı istedik.
    sizler iyi ki buradasınız. bunlar, müesseseden diyerek tüm ısrarlarımıza rağmen para talep etmediler. ne yalan söyleyeyim, duygulandım. böylesine ince, temiz düşünen vatansever firmalara şahit oldukça duygulanıyorum.

    köfteleri lezzetli, yanında getirdikleri salata, meze, meşrubatı bitirmekte zorlandık. daha önce hiç gitmemiştim ama bundan sonra sürekli uğrayacağım.