hesabın var mı? giriş yap

  • "türk politikacılarının en büyük hatası, ömürlerinin kısacık bir döneminde büyük ideallerini gerçekleştirmek istemeleridir. avrupadaki politikacılar ise büyük ideallerini gelecekte gerçekleştirilebilir kılmak için çabalarlar". sözü ile türk siyasi hayatını tek cümleye sığdırabilme yeteneğine sahip olduğunu göstermiştir.

  • yerinde olsam çıkıp "seçim sonuçlarına göre başarılıyım" derdim, ironinin allahı olurdu.

  • sırf ülkeyi yönetiyor diye yanında olmamız gerektiğini düşünenler var.

    ne kendisiyle ne de tebaası ile ortak bir kaderim yok!

  • bir parti ve şahıs düşünün ki halkına kılıç, savaş, kan, işgal, fetih, gözyaşı üzerinden propaganda yapsın. bunu da devlet televizyonundan yapsın. geleceğe dair bir çiçek bile göstermesin, bir güzel umut, bir kardeşçe yaşam için hiçbir iddiası olmasın. lanet olsun.

    bu yüzden kaybedeceksiniz. bugün değil, yarın değil, belki 16 nisan'da da değil, ama kaybedeceksiniz. bu halka layık gördüğünüz şeyler yüzünden kaybedeceksiniz.

  • az kaldı az. eğer ömrüm yeterse gittiğiniz gün bayram edeceğim. çocuğum olursa sizi hainler olarak bilecek. bu millet sizin yaptıklarınızı unutmayacak. sokaklara dökülüp şarkılar söyleyeceğiz. ikinci bir kurtuluş bileceğiz. ister hapse girin, ister uzaklara kaçın umrumda değil. yeter ki gidin. sizi görmeyelim bir daha. gidin.

  • dünyada nasıl pek bilmiyorum sonuçta sivaslı biriyim, lakin türkiye'de böyle lan. çok komik ve ilginç bir olay.

    şimdi sokağa çık ekonomiye laf et, o an orada avel avel devriye gezmekte olan minimum 5-10 kişilik fakir devriyesi hemen üzerine atlar haline şükür ettirene kadar başından ayrılmaz ahahha.

    bu algıyı ilk kim aşıladı, cidden büyük adammış vesselam.

  • amber heard ile olan boşanma davası sebebiyle gündemde olan aktör. bu entryde bu ikilinin neden bir araya gelmiş olabileceği ve bu toksik ilişkinin yapısı hakkında tahminlerimi belirteceğim.

    ilk olarak johnny depp'in hikayesinden başlayalım. depp'in anlattığı kadarıyla yetiştiği ailede annesi despot ve şiddet gösteren, babası ise bunları sineye çekip karşılık vermeyen kişiler. annesinin her fırsatta hakaretler eden, ne yapacağı önceden kestirilmeyen biri olduğunu ve bu yüzden annesi her yanından geçtiğinde "ya vurursa" diye kollarını kendine kalkan ettiğini söylüyor. annesinin eline ne geçerse onlara fırlattığını, bunun da genellikle bir küllük veya telefon olduğunu söylüyor. bunu bir kenara not edelim.

    fiziksel şiddetin acısına zamanla alıştığını, ama sözlü şiddetin daha aşağılayıcı olduğunu söylüyor. depp'in doğuştan bir gözündeki sorundan dolayı annesi ona "horoz gözlü, tek gözlü" gibi hakaretler edermiş. annesinin tüm bu şiddet ve hakaretlerine rağmen babasının asla kontrolü kaybetmeyen ve annesine vurmayan bir kötü söz söylemeyen biri olduğunu, en fazla kızıp duvarları yumrukladığını söylüyor (tıpkı depp'in mutfak dolaplarını yumruklaması gibi). depp 5 yaşından beri "babam bu kadını neden terk etmiyor? neden bunlara katlanıyor?" diye düşündüğünü ve anlayamadığını, ama sonraları babasının iyi bir adam olduğunu idrak ettiğini söylüyor. bu kısım şunu düşündürdü, belki de depp'in zihninde "iyi bir adam böyle bir kadını sineye çeken ve bu acılara katlanan biridir" gibi bir algı oluşmuş olabileceğini, yetişkinliğinde de iyi bir adam olabilmek adına aynı döngüyü bilinçdışı olarak tekrar ettiğini düşündürdü. ek olarak davadaki ifadelere göre amber heard depp'e tıpkı annesinin yaptığı gibi fiziksel özelliklerini aşağılayan hakaretler ediyor ve şişe 'fırlatıyor'. bir şeyler fırlatmaya ek olarak annesinin telefon fırlatması gibi heard de depp'i gizli gizli telefonuyla çekerek telefonu ona karşı kullanmış oluyor.

    depp 15 yaşındayken ise babası "artık dayanamıyorum, bundan sonra evin erkeği sensin" diyerek evi terk ediyor ve annesi bunun üzerine ilaçlarla intihar girişiminde bulunuyor. bu olaydan sonra depp de annesi de ağır bunalımlar geçiriyorlar ve bu bunalımlı dönemde depp odasına kapanıp gitar çalmaya başlıyor (tıpkı heard ile evliliğinde sıkıntılar baş gösterince evde sık sık gitar çalmaya başlaması gibi). bir süre sonra depp "the kids" (çocuklar) isminde bir müzik grubu kuruyor. müzik grubunun isminin the kids olması depp'in evin erkeği olmayı reddedişinin ve çocuğu olarak kalmak isteyişinin bir yansıması gibi.

    tüm bu tablodan çıkan şu: depp bilinçdışı şekilde kendisine annesi gibi davranan bir kadına çekilmiş ve onu bu toksik döngüye rağmen hayatında tutmuş olabilir. kendisi de babasıyla özdeşleşerek böyle bir kadını tolere eden bir adam olmayı istemiş olabilir. mahkemedeki ses kayıtlarından birinde depp'in "gitmek istiyorum, ayrılmak istiyorum" dediğini ama heard'ün gitmesine izin vermediğini dinlemiştik. bir noktadan sonra depp tıpkı babası gibi gitmek istediği halde gidemeyişi ise sanırım yine annesinin evinden gidemeyişiyle ilgili. babası bir şekilde en sonunda gidebilmiş olsa da, evin sorumluluğunu ve "erkekliğini" depp'e bırakarak annenin onu yutmasına izin vermiş. depp de yutulmuş ve feda edilmiş erkekliğiyle birlikte anneyle kalmış. bu feda edilmiş erkeklik kalıbını bilerek kullandım çünkü yine mahkemede geçen bir ses kaydında depp heard'e "parmağımı kes, benden almadığın bir bu kaldı bunu da al" gibi bir şeyler söylüyor. buradaki parmağın anne temsili bir kadın tarafından kesilmesi tam bir kastrasyon ifadesi gibi. annesinin onun penisini kestiği gibi (metaforik anlamda), heard'ün de parmağını kesmesini istemiş olabilir.

    şimdilik bu kadar, gelişmelerle ilgili çağrışımlar olursa eklerim. buna benzer bir yorumu da amber heard için onun başlığında yazacağım.
    edit: amber heard yazısı için #137047573

  • dün 160 metrobüsün teslimi sırasında yaptığı konuşmada metrobüslerin 2010 yılında tanesi 1.250 milyon euroya alındığını kendilerinin ise 7.5 milyon tl yani 410 bin euroya aldıklarını söylemiştir. araba fiyatlarının uçtuğu şu dönemde bile metrobüsleri 10 sene öncesinden 3 kat ucuza almıştır. üstelik yerli milli diye diye şov yapan akp'nin yaptığının aksine bu ülkede üretim yapan firmalardan almış. bunun akpli yetkililer tarafından izahının yapılması gerekir.

    edit:bazı arkadaşlar inatla bu durumu hala savunmaya devam ediyor. 1 milyon 250 bin euroya alınan metrobüs araçları mercedes değil hollandalı şirket phileas'tan alınmıştı. şirkette zaten battı kapandı. yani akp'nin belediyeyi yönettiği zamanda sanki tüm metrobüs alımları mercedesmiş gibi sadece onunla kıyaslamak esas saçma durum.

  • yunanistan'a sık gidip gelirim ve hatrı sayılır yunan arkadaş edindim bu dönemde. öncelikle güzel bir ülke. eğlenceli ve mutfağı güzel. tarihi yapıları gezmek de cabası.

    ancak son on yıldır ciddi anlamda bir türkiye düşmanlığı pompalanıyor. hatta bir yunan arkadaşım bana “sizin niye hep gündeminizde yunanistan var?” diye bir soru sormuştu. ben de yok ki deyince çok şaşırmıştı. ama onların gündeminde hep türkiye var ve gazeteleri sürekli erdoğan'ın ağzından bir şeyler yazıyor. üstelik ege bölgesindeki komutanların isimlerine kadar haberlerinde türkiye'ye yer veriyorlar. hal böyle olunca ortalama bir yunan türk nefretiyle günlerini geçiriyor. başka bir yunan arkadaşım bana siz faşistsiniz demişti. üstelik istanbul'da rum müzikleri çalan bir meyhanedeydik. ona atina'da kaç tane türk meyhanesi ya da restoranı var diye sormuştum. cevabı “niye olsun orası yunanistan” dedi. “peki burda üç günde sen en az 5 tane böyle rum müzikleri çalan yere geldin, sence kim faşist” dediğimde cevapsız kalmıştı. üstelik sonradan “yunanistan'a taşısana, ama atina'ya gel. diğer şehirlerde sıkıntı yaşarsın türk olduğun için” demişti. ben de “istersen sen buraya gel. yunan olduğun için sıkıntı yaşamayı bırak herkes yardımcı olur sana. hatta istediğin şehre de gidebilirsin” demiştim.
    yani son zamanlardaki türk düşmanlığı pompalaması eğitimli yunanları bile etkiledi. umarım geçici konjontürel bir durumdur bu. yoksa durum hiç iyi noktalara gitmiyor

  • filmin süresi belli olmuş. 3 saat 20 dakikalık bir film bekliyor izleyiciyi. afişi de belli olmuş harika yine. (görselin linkini aşağıya bıraktım.)

    filmin hikayesi şöyle; genç bir öğretmen, küçük bir köyde zorunlu görev süresinden sonra istanbul'a atanmayı bekler ancak uzun süre bekledikten sonra bu kasvetli hayattan kurtulma umudunu tamamen kaybedecektir. bu noktada meslektaşı nuray, ona bir bakış açısı kazanmasında yardımcı olmaya çalışır. yabancılaşma, merkezden uzaklaşma ve kenarlarda var olma duygularına içsel bir yolculuk...

    nuri bilge ceylan'ın 9. filmi olan bu filmin yapımcılarından alexandre mallet-guy'a göre bu, nuri bilge ceylan'ın bugüne kadarki en iddialı filmi olacak. mallet-guy ayrıca filmi, aileye, aşka ve ilişkilere dokunan parlak mercekli bir fresk olarak tanımlamış.

    filmin senaryo öncesi de ilginç. aslında nuri bilge ceylan'ın bir önceki filmi ahlat ağacı'ndan (2018) önce çekilmesi planlanıyormuş. ancak senaristlerden biri olan akın aksu ile tanışması ve kişisel hikayesine aşina olması üzerine ceylan, akın aksu ile aksu'nun babası arasındaki ilişkiyi anlatan ve akın aksu'nun yazdığı 80 sayfalık uzun bir metinden yola çıkarak senaryoya dahil olmuş.

    film erzurum'da çekilmiş. hikayeyi okuyunca aklıma "bir zamanlar anadolu'da" filmindeki doktor geldi. varoluşçu bakış açısının ve yine bolca sembolizm kullanımının olacağını tahmin ediyorum.

    film sony venice ile çekilmiş. (meraklıları için link)

    filmin afişi: link kaldırılmıştır.

    edit: afişlerin resmiyeti şimdilik şüpheli. imdb sayfasında yayınlansa da nbc'nin sitesinde mevcut değil. o nedenle doğrulayamadım.

    edit 2: filmin imdb sayfasındaki afiş resmi olmadığından linki kaldırdım. resmi afiş önümüzdeki ay sanırım yayınlanacakmış. imdb'ye keyfi olarak birisi yüklemiş. entry'den sonra internette de paylaşıma girdiğini fark ettim bu nedenle başta nuri bilge ceylan olmak üzere tüm yapım ekibinden ve sanatseverlerden özür diliyorum.