aynı isimde "the red pill (video oyunu)" başlığı da var
1955 entry daha
  • bir öğreti.

    baştan söyleyeyim, uzun zaman önce bu akımla tanıştım. sonra fark ettim ki ben zaten böyle yaşıyormuşum. bir nevi adını koymuş olduk. açıkçası tamamen trp destekçisi miyim, orası tartışılır. ben bu öğretiyi şahsi değerlerime göre yorumlayıp o şekilde kendi çapımda daha iyiye ulaşmaya çalışan biriyim. yazıyı ona göre okursanız daha verimli olacaktır.

    bu uzun entryi tüm hayatı boyunca ailesi tarafından “iyi bir okula girip güzel bir iş sahibi olduktan sonra tüm kızlar senin” yalanıyla kandırılmış ve kadınlar konusunda soru işaretleri olan tüm hemcinslerime adıyorum. bu yazı erkekler içindir. yazı içeriğinden hareketle dm üzerinden çemkirecek kadın yazarların kalbini kırarım. bununla beraber, bu entrynin konusu “kendinizi geliştirin, yazılım öğrenin, dil eğitimi alın” vb şeyler değildir. bu başlığa gelmişseniz zaten o tip durumların farkındasınızdır. bu bağlamda, sadece kadınlar üzerine konuşacağız.

    evet beyler, dediğim gibi, burada the red pill partizanlığını yapmayacağım. amacım; trp öğretisi ışığında süzdüğüm, kadınlarla olan etkileşimlerim ve yaptığım okumalar sonucu edindiğim naçizane çıkarımlarımı paylaşmak. belki birilerinin işe yarar.

    şimdi öncelikle feminist tayfanın sürekli gündeme getirdiği ve tabiri caizse ciyak ciyak bağırdığı “erkek egemen dünya”, “kadınlar bastırılmıştır”, “toksik maskülenite” vb görüşlere karşılık birtakım bilgiler vermek isterim:

    - kadınlarda ve erkeklerde benzer oranda ölümcül değere sahip prostat ve meme kanser türlerinden meme kanseri araştırmalarına 6 kat daha fazla para harcanıyor.

    - abd’deki evsizlerin %85’ini erkekler oluşturuyor (dünya geneline dair veri bulamadım).

    - mahkemelerde aynı suçtan –bakın tamamen aynı- erkekler kadınlara göre daha fazla ceza alıyor.

    - boşanma durumunda ekonomik tüm yük erkeklere biniyor. buna ek olarak çocuğun velayeti de ekseriyetle kadında kaldığından erkeğin kendi çocuğunu görmesi ciddi ölçüde kısıtlanıyor.

    - en tehlikeli meslekleri erkekler yapıyor: madencilik, askerlik, inşaat işçiliği vs. bu bağlamda büyük iş kazalarının %94’ü erkeklerin başına geliyor.

    - şiddet kaynaklı suçlarda (tecavüz dahil) erkekler kadınlara göre 2 kat fazla kurban. ve erkekler, kadınlara göre 3 kat daha fazla cinayete kurban gidiyor.

    bugün en gelişmiş ülkelerde bile yukarıdaki gerçekleri görmezden gelinip sürekli kadınlara yönelik pozitif ayrımcılık isteniyorsa bir sorun var demektir. mesela hillary clinton’un şu sözüne bakalım: ”kadınlar her zaman savaşların ilk kurbanları olagelmiştir. kadınlar kocalarını, babalarını ve çocuklarını savaşta kaybetmişlerdir.” yani görüyorsunuz, erkekler savaşta ölüyor ama kadınlar –her nasılsa- en çok etkilenen oluyor. lan ben ölmüşüm, yokum artık yok! ama o kadın sonrasında illa ki başka bir adamla hayatına devam eder. ve işte bu sözlerin sahibi kadın bugün en güçlü olarak tanımlanan ülkenin başkanı oluyordu az kalsın. düşünün yani, dünya böyle bir yer haline geldi.

    peki boşanma sonrası bekar anneler (single mother) tarafından büyütülen çocuklarda durum nedir, hiç merak ettiniz mi? merak etmeyin beyler, bugün kuzey amerika’daki çocukların %43’ü bekar anneler tarafından büyütüldüğü için babasız büyümüş çocuklarla ilgili elimizde yine sağlam bilgiler mevcut:

    - babasız büyüyen çocuklar, iki ebeveyn tarafından büyütülmüş çocuklara oranla 2 kat fazla hapse girme riski taşıyor (us d.h.h.s news release, march 26, 1999).

    - hapisteki gençlerin %85’ini babasız büyüyenler oluşturuyor (fulton country georgia jail populations, texas department of corrections, 1992).

    - davranış bozukluğu gösteren çocukların %85’i babasız büyüyen çocuklar(centers for disease control).

    - genç intiharların %63’ünü babasız büyütülenler oluşturuyor (us dept of health/census).

    şimdi başka bir konuyla, kadınların davranış biçimiyle devam edelim. bakın beyler, şunu aklınıza kazıyın: eğer bir kadın size “bunu yapmam” diyorsa aslında şunu demek istemiştir: “bunu seninle yapmam”. kadınlar arzuladıkları erkekler için kuralları yıkar ve diğerleri için kural koyar. zaten onun içindir ki kadınlar kendileri için normal bir erkekle yatmak için pahalı mekânlarda en az 6 buluşma talep edip oral seks yapmazken, arzuladığı adamınkini gittikleri alelade bir mekan tuvaletinde daha ilk buluşmada ağzına alır. hatta devam edeyim: sizi arzulayan kadın kendiliğinden size gelir. sperminizi yutar, anal sekse tamam der, sabah kahvaltınızı hazırlar, evinizi temizler, sevişirken “beni daha sert s*k” diye yalvarır vs vs. ama o arzulamadığı, sırf sistemin içinde olmak için zoraki beraber olup kurallar koyduğu adama ne yapar biliyor musunuz? hemen söyleyeyim: o adamı seks için bekletir ve seksi yaptığı bir şeye (ev temizliği, çamaşır vb) karşılık ödül olarak verir, yara bandı ve ağlanacak bir omuz olarak kullanır, masraflarını ödetir, oral yapmaz, anal seksi gündeme bile getirmez. adam “kadının bana güvenmesi için biraz zaman lazım” diye düşünürken, kadın bir gece arkadaşları ile eğlenmeye çıktıkları mekânda gördüğü ve arzusunu tetikleyen herhangi bir adama bar tuvaletinde verir.

    işte beyler, gerçek arzuyla pazarlık edilmez. o hep kazanır. bu sebeple, kadınlar nezdinde kayıtsız şartsız arzulanır olmak gerekir. bence uzun süreli birlikteliğin sırrı da budur.

    ***

    kadın mentalitesi ile devam edelim. gerçek şu ki, her yerde sadece bir patron vardır. ilişkilerde de bu böyledir. hiç en başlarda etrafınızda pervane olan kadının zamanla sizi iplemediği oldu mu? cevabı hepimiz biliyoruz. bunu düşündüm beyler. kadın doğasında erkeği sürekli kendi güdümüne hapsetmek olduğu aşikardır. sizi sürekli arzulayan kadının her dediğine evet deyip sizi yönetmesine izin verirseniz ilişki yürümeyecektir. konuyla alakalı hoşuma giden bir sözü paylaşmak isterim:
    “bir kadın, erkeğini değiştirmek için yıllarını harcar ve sonrasında aşık olduğu adama ne oldu diye merak eder.”

    diğer önemli husus; kadına hakkınızdaki her şeyi, hele de zayıf yönlerinizi, zaaflarınızı anlatmak yanlıştır. kadınlar güçlü adam sever, zayıftan hemen uzaklaşır. ve inanın biz erkeklere oranla kim zayıf kim değil çok daha çabuk ve doğru şekilde anlarlar. ek olarak kadınlar gizem sever. bu bağlamda kadınlara varınızı yoğunuzu anlatmaktan kaçınıp her daim hakkınızda merak edilecek bir şeyler bırakın.

    ***

    men are made, women are born”. cümle her şeyi anlatıyor zaten. kadın güzelse ekstra çok da bir şey yapmasına gerek yoktur. güzel bir kadının yediklerine dikkat edip biraz hareket etmesi yeterli olacaktır. sonuçta bir sabah uyandığında dolgun göğüsleri, geniş yuvarlak kalçası, kırmızı dudakları, lepiska saçları vs elinden alınmayacak. ama erkek böyle değil. erkeğin bir yerlere gelebilmesi için emek vermesi, acı çekmesi şart: vücudunu geliştirmek için ağırlık altına girmesi, toplumda kabul görmesi için iyi ve prestijli bir işinin olması vb. özetle, erkek her daim daha fazla efor sarf eder.

    ***

    peki hangi tip kadınlardan kaçınılmalı? bu konularda okuma yapmış olanlar illa ki bilirler, her yerde “red flag” teriminden bahsedilir. bir kadın şöyleyse “red flag”tır kaç, böyleyse “red flag”tır uza vs vs. insanları sınıflandırmak her zaman doğru olmasa da, kadınlar konusunda bazı özelliklerin –şahsen- “red flag” oluşturduğunu düşünüyorum. bazen öyle oluyor ki –buna ben de dahil-, sovyetler birliği komünist partisi geçit törenindeki “red flag”tan daha fazla red flag”ı olan kadınların farkına varamıyoruz. ben burada naçizane tecrübelerimden ve okumalarımdan yola çıkarak uzak durmamız gereken tiplerden bahsedeceğim:

    1. daddy issues: aman beyler aman. erdemli, güçlü ve maskülen bir baba ile sağlıklı ilişkisi olmamış kadından uzak durmak gerekir. aslında her kız için babası kahramandır ama derinlere indikçe bazılarında durumun öyle olmadığını görebilirsiniz. ayık olun. (ana sınıfından ta lise sona kadar kızının yaptığı her resmi saklayan ve bazılarını ofisine asan babanın aslında yaptıklarınızı bilseniz aklınız şaşar. görünüşe aldanmayın) sonuç olarak: karakteri olan bir babaya değer vermeyen kız, size hiç vermez.

    2. feministler: bunları hepiniz bilirsiniz: renkli şalvarlı, mor/mavi/yeşil saçlı, yüzünde bir sürü piercing olan, dövmeli, cırtlak sesli, sokaktan toplanmış en az iki kedi “anne”si, aşırı sol sikko bir fraksiyon destekçisi ve genelde çirkin tipler. kendilerini elit görürler, uyuşturucuyu matah bir şey sanırlar ama koko alacak paraları olmadığı için esrara takılırlar (onu da zaten liceli bir arkadaşları getirmiştir). kamp yapmayı severler ve genelde kokarlar. bu saydığım özellikte değilseler bile feminist kadın kendisinin kurban olduğuna inanmıştır ve size bir erkek olarak asla gereken değeri vermeyip sürekli sizle tartışma içinde olur. biz huzur peşindeyiz beyler, aman diyeyim.

    3. sürekli şikayet edenler: “karşıma adam gibi biri çıkmadı”, “ben bu hayatta çok şanssızım” gibi cümleler ağızlarına pelesenk olmuştur. sürekli pesimist halde sizin de yaşam enerjinizi emerler. hayattaki tek amaçları kendilerini o düştükleri çukurdan çıkaracak bir adam bulmaktır. bu durumu sözlükte “iyi erkeklerin hepsinin kapılmış olması” ve “iyi erkeklerin nerede olduğu sorunsalı” gibi başlıklarda da görürsünüz. bence konuyu kapatmaya şu söz yetecektir:
    “temizlik, yemek ve oral yapmayıp erkeğinin soyadını almaya istekli olmayan kadınlar bana hep 'iyi adamlar nerede?' diye soruyor. onların nerede olduğunu söyleyeyim: iyi adamlar, kadınlarının yaptığı akşam yemeğini yeni bitirdiler, temiz evlerinde dinleniyorlar ve soyadını verdikleri karılarından oral seks almak üzereler.''

    4. sizinle yarışanlar: bence gerçek şu ki, bir kadın sizin gerçek değerinizi görüyor ve anlıyorsa sizle rekabete girmez, aksine sizi takdir eder. biliyorsunuz, kadınların dünyasında zayıflara yer yoktur, çünkü hipergami vardır. hipergami asla kendinden aşağıda olanı istemez, hep daha iyisinin peşindedir. yani eğer bir kadın sürekli sizle kendisini kıyaslayıp bir yarış/rekabet halindeyse, muhtemelen sizi yeterince beğenmiyordur. uzak durun derim.

    5. `exleriyle ve diğer birçok erkekle iletişim halinde olanlar`: bilirsiniz, kadınların yedek kulübesinde daima oyuna girmek için birkaç erkek hazır bulunur. bu yedeğin ne zaman oyuna gireceği belli olmaz. belki sizle tartıştığı günün akşamında, eski sevgililerinden birini arayıp teselli bulmak ya da o çok güvendiği ve beraber yatsalar bile aralarında hiçbir şey olmayacağını iddia ettiği mertay kardeşimizle dertleşmek ister. hikâyenin sonunu hepimiz biliyoruz değil mi? neyse, ben yine de yazayım: eski sevgilisinin de, cepçi, tırnakçı, götçü mertay kardeşimizin de kızımıza vereceği tek şey teselli olmayacaktır. uyanın beyler: bir kadının çokça erkek arkadaşı olması veya eski sevgilileriyle iletişimi sürdürmesi çok büyük risktir.

    6. kalabalık aileden gelenler: 7 çocuklu bir aileden gelen bir kız düşünün. kızımız her bir kardeşinden 5 dakika bahsetse yarım saatinizi alacak. daha anne ve babasını saymıyorum. ola ki evlendiniz, bunların size ziyaretleri, hepsinin ayrı ayrı sorunları vs... bunlardan daha da kötüsü, bu tarz kalabalık evlerden çıkan kızlar tam anlamıyla birey olamaz. genelde sorunlu ve instabil olurlar. bence uzak durulmalı.

    7. şiddete eğilimliler: yeterince açık. hafife almamak lazım, ortalık manyak dolu.

    8. ekstrem kıskançlık yapanlar: kadınlar beraber oldukları erkeğin diğer kadınlar tarafından arzulanmasını isterler. ama bazıları bu durumu abartıp telefonunuzu karıştırır, çantanıza tracker koyar, telefonunuza casus yazılım yükler vs. bakın bunları uydurmuyorum. bu saydıklarım etrafımda bizzat evli kadınlar tarafından kocalarına yapılan şeyler (sadece ülkemizde değil, avrupa ve kuzey amerika’da da gördüm).

    9. fazla aktif sosyal hayatlılar: hani 8-10 kişinin oturduğu bir masaya gidersiniz ve kimin kimle sevgili olduğu belli olmayan, son derece cıvık bir ortam vardır, bildiniz mi? bu tip kızlar sizinle beraber olsalar bile bu geniş arkadaş çevrelerinden kopmayacaklar, sürekli parti yapmaya devam edecekler. gerisi klasik zaten: sizin iş yüzünden gelemediğiniz ve kızımızın alkolü fazla kaçırdığı bir ev partisi akşamında kankası pelinsu’nun yatağında berkecan ile pompa.

    10. abartı derecede dövmeli ve piercingliler: bir ferrariniz olsa üzerine sticker yapıştırır mısınız? bakın beyler, bir kot pantolon ve tişörtle güzel olan kız güzeldir. ekstra ıvır zıvıra ihtiyaç yoktur. (vücudunun “normal” bölgelerinde bir-iki dövmesi veya piercingi olanları ayrı tutuyorum)

    11. cum bucket tipler: şimdi burada bekaret konusuna girmiyorum çünkü sözlükte bunun için destanlar yazıldı. ama şöyle düşünün: 17 yaşında bekaretini kaybetmiş ve 28’inde sizle tanışına kadar 10 farklı erkekle yatmış bir kızla mı yoksa 23’ünde bekaretini verdiği erkekten sonra bir erkekle yatmış biriyle mi olmak istersiniz? ınstitute for family studies (bu kurumun ne olduğuna lütfen bakın) kurumunun yaptığı araştırmaya göre bekaretini kocasına saklayan kadınlardaki boşanma oranı %5 iken, diğerlerinde bu oran %30-35 arası kaydedilmiş.

    12. bekar anneler: -hiç evlenmemiş olduğunuzu farz ediyorum- sakın beyler sakın. emin olun bu kadınların gözünde sadece provider statüsündesiniz. asla ve asla kadının önceliği siz olamayacaksınız. hatta ilk 5’e bile giremezsiniz. based on true story. kesinlikle bunlardan kaçının.

    13. sosyal medya bağımlıları: bunu anlatmaya gerek var mı? buraya kadar geldiyseniz zaten bu konu hakkında yeterince bilginiz vardır.

    14. dengesizler/instabilite: eğer bu alemde “red flag” varsa belki de en kırmızısı budur. bu tiplerin sağı solu belli olmaz. 1 saat önce size seni seviyorum derken sonrasında bir acayip şeye sinirlenip gününüzü mahveder. hiç gerek yok, gram vakit ayırmayın. geçer, düzelir falan diye de beklemeyin işe yaramıyor. oradaydım, ondan biliyorum.

    15. sugar babyler: para, iyi restoranda yemek, tatil vb kazanımlar için birilerinin mezesi olmuş tipler. bunlar çok farklı varyasyonda karşınıza çıkabilir, her daim ayık olmak lazım. bunu, başarılı sandığım bir kızın yurtdışına çıkışını -banka ücreti dahil- eski erkek arkadaşının ayarladığını öğrendiğimde anlamıştım. kız da zaten oraya gittikten sadece 1 ay sonra adamdan ayrılmış. fahişeler bile bu tiplerden daha onurludur.

    16. bağımlılar: buradaki bağımlılıktan kastım sadece alkol, uyuşturucu değil. alışveriş, sigara, tv vb şeyleri de ekleyebiliriz. bunlar her ne kadar muhatabı için zararlı görünse de, ilişkiniz sürecinde her türlü sizi de etkileyecektir. birisini o bataktan çıkarmak sizin işiniz değil. unutmayın beyler, biz hayır kurumu değiliz.

    ***

    şimdi beyler burada önemsiz gibi görünen ama aslında yaşam kalitemize direkt etki eden bir hususu belirtmek isterim: her şeyi takmamak. konuyla ilgili olarak türkiye özelindeki durumu anlatan cümleyi paylaşayım:
    “nerede yaşarsanız yaşayın size azami 80 km mesafede yaşayan ve uygun ortam oluşursa eşek s*kebilecek insanlar var. tüm ekonomik, politik, sosyolojik tespitlerinizi bu gerçek üzerinden yaparsanız üzülmezsiniz.”

    evet beyler, siz de insansınız ve her gün için enerjinizin bir limiti var. bu sebeple o şöyle yaptı, bu böyle yaptı minvalindeki size bir şey katmayacak şeylerle vaktinizi harcamayın derim. etrafınızdaki insanların ne yaptığını takmayı bırakıp sadece kendi hayatınıza odaklandığınızda yaşam kalitenizin arttığını siz de fark edeceksiniz. hatta yeri gelmişken bir de kitap tavsiye edeyim: marcus aurelius’tan “kendime düşünceler” kitabını okumadıysanız mutlaka okuyun. zaten ince bir şey. ölümünden 1800 yıldan fazla geçmiş bu filozof roma imparatorunun, o zamanki bilinen dünyanın tanrısı olmasına rağmen ne kadar kendini gerçekleştirmiş olduğunu okuyunca şaşıracaksınız. unutmayın, biz hep daha iyi olma peşindeyiz ve bunu sadece kendimiz için yapıyoruz.

    ***

    hazır bir şeyleri takmayın demişken ülkemiz erkeklerinin hep yaptığı hatadan bahsetmemek olmaz: oneitis. türkçe net bir tanım bulamadığım için o şekilde yazdım. oneitis, bir şeyi dert edip ondan başka hiçbir şey düşünememek ve onu takıntı hale getirmektir. biz bunu kadınlara karşı çok yapıyoruz ve dünyada sadece “o kadın” ile mutlu olacağımızı sanıyoruz. aman yapmayın diyorum ama geçmişte ben de bu durumlara düştüm. şimdi dönüp baktığımda “lan ne salakmışım” diyorum, o ayrı. beyler bir şey bitmişse bitmiştir. siktir edin. ve şunu unutmayın: kadınlar, kovalayan erkekleri hisseder ve onlardan kaçınır. dünyada 4 milyar, ülkemizde 40 milyon, rusya’da 75 milyon, avrupa’da 200 milyondan fazla kadının yaşadığını aklınıza getirin. hayatınızın kadını, onsuz yaşayamam dediğiniz kişinin aynı şehirde yaşadığınız biri olmasını cidden aklınız alıyor mu? bu kadar seçenek varken “the one” dediğiniz kişi gerçekten evinize 20 km mesafede yaşayan biri mi? yani arabesk olmaya gerek yok beyler, sürekli oyunun içinde kalmak lazım.

    ***

    oyunun içinde kalmak lazım demişken kadınlar konusunda sürekli faal olmak gerektiğini söylemesem olmaz. ha ilişki yaşarsınız, seviyorsunuzdur, aşıksınızdır ve sadece partnerinize odaklanmak istersiniz, onlar ayrı. ama öteki durumlarda 20-30 bandındaki zıpkın gibi adam gidip de tek kadına bağlı kalmamalı bence. eğer bir kadın sizi bekletiyorsa sakın takılmayın, muhtemelen henüz size sıra gelmemiştir. sizi friendzone’a atan veya ölü taklidi yapan kızları direkt salın. şansınızı diğerleriyle denemeye devam edin. evlilik öncesi cinsel açıdan bir seviyeye, doygunluğa ulaşmak çok önemli. bunu birçok evli arkadaşımdan dinledim/dinliyorum. fırsatınız varken yardırın. sonra 40’ınıza geldiğinizde yanınızda artık hiç çekici bulmadığınız bir karınız ve iki çocuğunuzla akşam yemeği yerken kendinizi hep o arzu ettiğiniz uzun bacaklı sarışın kadınla “acaba nasıl olurdu?” diye düşünürken bulursunuz.

    ***

    olaylara farklı bir açıdan bakmayı bilin. sürüyü takip etmek her zaman sizi başarıya götürmez. etrafınıza bir bakın. öğrenci olanından, yeni mezun bir çaylak olarak ailesiyle yaşayana, oradan tutun da 30’a yakın veya üzeri bekâr büyüklerinize bakın. hepsi bir şekilde karı kız peşinde, değil mi? hatta evlilerin durumu daha kötü: adamlar kendi karılarını s*kemiyor.

    burada bir parantez açmak isterim: evet, aşk yapmak veya sevişmek falan demedim, kasti olarak s*kmek kelimesini kullandım. kadınlarla ilgili şu hayatta öğrendiğim bir şey varsa, japonu da rusu da amerikalısı da almanı da aynı, o da ilişki sırasında duvardan duvara bağır çağır s*kilmekten hoşlandıklarıdır. kibar olun, nazikçe girin minvalinde konuşan nonoşları unutun. hepsi kolpa. eğer kadını sekste memnun edersen, hizmetkârın olur (en feminist benim deyip virginia woolf'tan başka bir şey okumayan kadının “destroy me!” dediğini duydu bu kulaklar). bunun da en iyi yöntemi hard core oynamaktır. neyse, kapa parantez.

    evet ne diyorduk, etrafınıza şöyle bir bakınca tüm –hadi ezici çoğunluk diyelim- erkeklerin kadınlarla çıkmak için ne kadar büyük efor sarf ettiklerini göreceksiniz. bunun farkına neden ısrarla varılmıyor, görmezden geliniyor bilmiyorum ama düşününce -özellikle ülkemizde- kadın olmak çok kolay. lütfen beyler, ortalama bir işte çalışan erkek için date sürecini bir düşünün: kızı evden arabayla al, kapıyı aç, ona ne kadar güzel göründüğünü söyle, şık bir restorana götür, yine kompliman yap, gece boyu sıkıcı aptal muhabbetini dinle, hesabı öde, arabada yine övmeye devam, evine bırak ve kapanış. harcanan parayı –bilirsiniz hep erkek öder- falan geçiyorum, tüm bu koşturma, efor arabada giderayak verdikleri bir hoşça kal öpücüğü için mi? ya da avrupa standartlarında ortalama altı seviyedeki kızla yapılacak tatsız tutsuz seks mi olay? ve şu da var: çalışan bir erkek çıktığı kadına aylık olarak haftada minimum iki defa buluşma, yemekler, hediye, gezme ıvır zıvır derken nereden baksan 250-300 usd harcıyor (günümüz piyasası ile konuştum). sonuç? avrupa standartlarında ortalama bile olmayan bir kadından seks. o da olursa yani, ülkemizde birçok erkeğin ilişki boyunca öpücüğe ve sürtünme yoluyla ilişkiye mahkûm olduğu sır değil.

    e ne yapalım derseniz, bence oraya kanalize edilen parayla gidip dil, enstrüman falan öğrenmek en iyisi. peki kadınlar ne olacak dediğinizi duyar gibiyim. durun, o da geliyor. biraz dil öğrenin (6 ayda bir seviye yakalarsınız) ve belli periyotlarda bir ülkemize yakın avrupa standartlarına göre uygun ülkelere (belarus, moldova, polonya, rusya gibi) ülkelere seyahatlerde bulunun. her ay 300 doları ülkemizdeki vasat bir kıza ufacık bir karşılık için vermektense, en azından kendiniz için bir şey yapmış olursunuz. bu saydığım ülkelerde illa ki takılacak kız bulursunuz. bir noktadan sonra göreceksiniz ki hep sizin de gitmenize gerek kalmayacak. sisteminizi kurduktan sonra bir bakarsınız ki istanbul’a, antalya’ya sizin/tatil için birileri geliyor.

    bu sayede, türkiye'de her gün kafa s*kip üzerine bir ton efor sarf edeceğiniz kıza harcayacağınız paraya –ya da bir tık fazlasına- hem başka ülkeler görmüş olursunuz hem de en taş hatunlarla takılırsınız. artı olarak zaten ülke içinde alternatif bir hayatınız olabilir. işte herkes için normal için bir mesele üzerine yapacağınız küçücük dokunuşla bile hayatınızda olumlu değişim mümkün. şimdi belki bana gülüyorsunuz ama bugün bir kadınla ortalama bir mekânda rakı balık yapmaya kalksanız 150 usd vereceksiniz (sonuçta kızı gidip dönerciye götürmezsiniz). aynı paraya alın biletinizi başka yerler görün, fena mı? hata yapmaktan korkmayın, o yaşta yapmazsanız ne zaman yapacaksınız? hem başarısız bile olsanız en azından bir şeyler öğrenmiş olursunuz, hiç denememekten yine iyidir. unutmayın beyler, yaşamak cesurların hakkı.

    ***

    neyse, devam edelim. gerçek şu ki kadınlar seks yapma olayında belirleyicidir ama ilişki yaşanması konusunda belirleyici tarafın biz erkekler olduğunu unutmamak lazım. erkek istemezse hiçbir beraberlik ilişki boyutuna gelemez. bu bağlamda, karar verici gücün kimde olduğunu unutmayın. bununla beraber bir kadının sözlerine değil, eylemlerine bakın. “seni seviyorum”, “aşkından ölüyorum” diyen nice kadınlar o mesajların aynısını başka erkeklere atıyor (son 5 yılda 4 farklı adama “sana körkütük aşığım”, "sensiz yaşayamam" diyen kızlar tanıyorum. hayır beyler hayır, aşk dediğimiz şey böyle bir şey değil).

    ***

    evlilik konusundan da bahsetmek isterim. global istatistik verilerine bakarsak artık günümüzde yapılan evliliklerin yarısı ilk 7 sene içinde bitiyor. ülkemizde bile bu oran artık %40’lara yaklaştı. bakın mutsuz, seksi ayda yılda bir ödül olarak alan veya komple sekssiz, ev işlerine mahkum, karısının karısı olmuş (evet, böyle bir tabir var: asla karınızın karısı olmayın!) şekilde evliliğini yürüten milyonlarca erkek başarılı evlilik (!) kategorisinde.

    bu entryi adadığım iyi okullar bitirip güzel işlerde çalışan ancak kadınlar konusunda toy oldukları için en olmadık uyanık kadınlar tarafından kandırılıp evlendikten sonra mutsuzluktan ölen birçok arkadaşım da buna dahil.

    unutmayın ki evlilik kadın için yüksek getirili ve düşük riskli iken erkek için tam tersidir. hiç eskiden evliliklerin neden daha sağlam temelli ve yürütülebilir olduğunu düşündünüz mü? ben düşündüm. ve bunun sebebi feministlerin iddia ettiği gibi kadınların ekonomik özgürlüğünün olmaması veya bastırılmış olmaları falan değil. bence sebep, günümüzde erkeğin evde otoritesinin olmamasına karşılık yine de tüm sorumluluğu almak zorunda kalmasıdır. eskiden evin tek bir patronu olan erkek, %100 otorite sahibiyken yine aynı şekilde aldığı sorumlulukları da yerine getirirdi. ancak şimdi tüm o verdiklerine karşılık evde kendisini “ben de çalışıyorum, sen yemek yap”, “çamaşırları asmazsan seks yok”, “soyadını almam”, “her alanda fify-fifty eşitiz”, “bu gece olmaz” vb cümlelerle bekleyen bir kadın var.

    evliler bu dediğimi anlayacaktır: her mesai sonrası eve varmanıza rağmen, o yorgunlukla, otoparkta arabanızın içinde neden bekliyorsunuz, düşündünüz mü?

    şimdi burada bir parantez açmak isterim. yukarıdaki paragrafa binaen feministleri falan da geçtim bazı hemcinslerim de bu eşitlik mevzusuna takılmış olabilir. evet beyler, kadınlarla eşit falan değiliz. feministin feministliği pırlanta yüzüğü görene kadardır. feministlerden belli yaşa kadar ödemedikleri gss, yapmadıkları askerlik, iş mülakatlarında –eşitlik durumu olmasa bile- yapılan pozitif ayrımcılık, nafaka, ölen babalarının maaşlarını kendileri de ölene kadar almaları, en riskli işleri hep erkeklerin yapıyor olması gibi konularda “eşitlik” sözünü duyamazsınız. kapa parantez.

    gerçek şu ki, evlilik bir erkek için çok büyük risk ancak boşanma da aslında tam bir kurtuluş değil. erkeğin boşanması halinde maaşının üçte birine kadarı nafaka terörü olarak risk altında, karısı tarafından aldatılmış olsa dahi çocuğunun velayetini alabilme şansı yok, kendi emeğiyle aldığı ev ve arabasını her türlü kaptıracak vs vs. daha devam edebilirdim ama iyi bir avukat arkadaşımın bir sözüyle kapatayım isterseniz:
    ”eğer s*kin varsa ve boşanma davasıyla mahkemeye gidersen, işin sonunda s*kilen her zaman sen olursun.”

    burada size şunları sorayım isterseniz: siz hiç evlenmeden –ya da sonra- ev almak için çabalayan kadın gördünüz mü? ya da herhangi bir yatırım yapan? (araba sayılmaz, o artık ihtiyaç oldu. hoş, onu da babalarına aldırıyorlar zaten) hadi eli daha da düşüreyim, siz alışveriş harici banka kredi borcu ödeyen kadın gördünüz mü? cidden soruyorum bak, evlenmeden önce ödediği tek borcun –o da yaptıysa- öğrenim kredisi olmayan bir kadın gördünüz mü beyler? (böyle bir borcu olan kadının borcunu evlilik halinde bile ödemeyin. kadının üniversite döneminde erkek arkadaşlarıyla takılırken yaptığı masrafları ödemek sizin işiniz değil)

    işte o yanıp tutuştuğunuz evliliğin ters gitmesi sonucunda o binbir emek verdiğiniz her şeye aniden birisi ortak çıkacak. boşanma durumunda yaşayacağınız stres, duygusal çöküş gibi şeylere girmiyorum bile. unutmayın ki boşandığınız kadın, o evlendiğiniz kadın değil. sırf size acı vermek için bir kere bile yürüyüşe çıkarmadığı köpeğinizi bile sizden almak isteyecek (mahkemelere bir gidin derim, duyduklarınıza inanamazsınız).

    bence her erkek çocuğu daha 16 yaşında bir boşanma davası izlemek için adliyeye gidip ileride kendisini nelerin beklediği konusunda fikir edinmeli. neyse, bu evlilik meselesini kapatalım artık. sonuç olarak; evliliğin bir peri masalı olmadığının farkına varın ve sakın ama sakın acele etmeyin. bence bir erkek için evlilik ancak 30 yaşında veya daha ilerisinde, iyi bir kariyer, kendini geliştirmişlik ve cinsel doygunluk sonrası düşünülebilir.

    ***

    evet, artık sona geliyoruz. bence beraber olacağımız kadında 4 temel özellik olmazsa olmaz: stabilite, dürüstlük/açıklık, değerler ve gerçek arzu. stabiliteden kastım kadının dengesiz olmaması. bugün evet dediğine yarın hayır diyen biriyle olmaz. dürüstlük/açıklık zaten yeterince açık. değerlere gelince; paylaştığınız ortak değerlere sahip biriyle daha iyi anlaşırsınız. emin olun, başka bir siyasi parti destekçisi kadınla bile ritminiz bozulur. arzu konusunu yukarıda anlatmıştım zaten.

    unutmayın kadınlar kesinlikle hayatımızın merkezinde olmamalı, hayatımızı tamamlayan bir birleşen olmalı.

    son olarak belirtmek isterim ki, tüm bu yazdıklarımdan sonra kadınlardan nefret edelim falan diye kafanızda bir düşünce oluşmasın. bence kadınları oldukları gibi kabul edip oyunu kurallarına göre oynamayı öğrenmeliyiz (trp de bunu öğütler zaten). bunu güçlü, maskülen ve sürekli daha iyiyi arayan erkekler olarak yapmamızda fayda var.

    not: entry başında da ifade ettiğim gibi buradaki tavsiyeler yaşadıklarım, etrafımda gördüklerim ve okumalarım sonucu yaptığım naçizane çıkarımlardan geldi. siz konuya yönelik farklı bir düşüncede olabilirsiniz. ama son kertede başlığa uygun bir entry olduğunu düşünüyorum. tartışmak istemem ancak seviyeli eleştirilere tabii ki açığım.
593 entry daha
hesabın var mı? giriş yap