49 entry daha
  • mostar'dan bir günlüğüne diye geçip 4 gün kalınan şehir.

    kent pırıl pırıl, istasyonda bir sürü kadın ellerinde fotolar pansiyon tanıtıyorlar ama old town yakınları pahalı, biz gene de şansımız deneyelim diyoruz, kendimizi belediye otobüsüyle kente atıyoruz. burada şöforler biraz daha dikkatli biletler basılıyor mu diye, bosna daha rahattı kimse basmıyordu. neyse 2 kişi hep tek bilet aldık.

    şimdi pansiyon bulma ipucuna gelelim. eğer çok konfor delisi değil ve profesyonel bir mekan aramıyorsanız. old town'un hemen üst caddesine dalın. ilerde bıyıklı yaşlı teyzeler laflıyorlar ayakta. yanlarına gidince tahmin ettiğimiz gibi pansiyoncular çıktı. garajda 35-40 eur denen evlerin benzeri birinde 15 eur'a yer bulduk. balkonumuz old town manzaralı ve beş dakika. old towna yakın olmak önemli çünkü kentte bu çevrede gezinme dışında yapacak çok bir şey yok. ama zaten kale içi yetiyor.

    gezecek çok bina, kilise, eczane, müze var. bazılarına kalabalık olmayan saatlerde "paramız fazla yok" diyerek bedava girdik. aslında çok soğuk gibi dursalar da çok kibarlar. eczaneye tam kapatılırken girdik ve bedava gezmemize rağmen adamcağız efendi efendi bekledi bizi. burda olda müstahdem döver valla.

    yemekler sanki pahalı gibi ama sonra saraybosna'dan geldiğimiz için bize pahalı geldiğini farkettik, kaş'ta fethiye'de neyse fiyatlar neredeyse o ayarda. tam iskelede bir deniz mahsulleri lokantasi var, nasilsa pahalidir diye 2 gun ugramadik, bir gun onunden gecerken farkettik ki, ucuz yerlerde yiyip durdugumuz pizzalarla ayni fiyata enfes deniz ürünleri. adini hatirlamiyorum ama masalarin uzerinde kara kara tencerelerden iştahla yemek yiyen insanları görürseniz işte orası. sanırım 1 tencere karides (ki iki kişiyi doyuruyor) 10-12 eur civarında. olmaz böyle lezzet. her tarafımızdan yağ akıyordu ama hiç rahatsız etmedi sanırım bocalıyorlar has zeytinyağını.

    ben en çok kahvelere bayıldım, olmaz böyle birşey. su ile aynı fiyata. ne çok kahve içtik. hem de tadı yapışıyor damağınıza. yine adını not etmedim ama iskeleye çıkan kapının solunda kalan hafif basamkla çıkılıp oturulan yer mükemmeldi. bir de kahve de garip bir fiyat anlaşması vardı sanırım salaş bir yerde içtiğiniz kahve 2 eursa, lüks bir yerde içtiğiniz en fazla 3 eur. birde dublelere fiyat katlamıyorlar.

    hem hırvatistan'da hem saraybosna'da keşfettiğim birşey var. siparişiniz çok geç alınıyor ama alınmasıyla gelmesi de bi oluyor. sanırım biz teşrifatçı bir millet olduğumuz için ayakta gezinip duran 5-6 garsonlu ama içerde can havliyle çalışan tek aşçılı yerlere alışmışız. sanırım buralarda da tek garson ama 5 aşçı var.

    bir kale içinde ne kadar gezilir ki diyebilirsiniz ama burası minik bir şehir. ve her seferinde bir süprizle karşılaşıyoruz. örneğin iskele civarı ya da yanlarındao kadar güzel deniz yokken, nihayet dünya para verip (kişi başı 10-15 eur) çıktığımız surlarda gezerken deniz tarafında kayalıklarda denize giren bir sürü insan gördük. sur deyip geçmeyin, çok sallanmadan yürümemize rağmen 2-3 saat sürdü. susuzluktan ölmek üzereyken arka cephelerde surların üstünde kahveler gördük. oturup dinlenip geziye devam etmek ayrı bir keyif.

    bu arada o kayalıklar yönünde surların altında yürürseniz yol sizi dışarıdan hiç belli olmayan dar bir geçide götürüyor, mis gibi kayalıklar ve deniz. merak etmeyin burada kayalıkların üzerine dümdüz beton atmadan yerleşmeyi beceren bir kafe var ama tuvalet yok.

    dubrovniğe bir çok tur karadağ öncesi geçiş yeri olarak uğruyor, rastladığımız birçok türkte karadağa kah ozel araç tutarak kah otobüslerle geçti ama karadağ vizesinin kapıdan 55 eur olduğu bilgisini önceden öğrendiğimiz için geçemedik.

    dubrovnikten günü birlik gidelecek yerlerde var aslında 4 güne uzamasının bir nedeni de o oldu. cavcata 3-4 eur'luk bir biletle gidebiliyorsunuz. ne varki salak gibi buraya geldi demeniz çok mümkün bizim gibi ilk bir iki saat. aslında otobüsün bıraktığı yerden görünmeyen adanın sol tarafına geçtiğimizde kendimize hayıflandık asıl eğlence orada, binalar, çiçekli sokaklar, lokantalar. fiyatlar biraz pahalı gibi ama o kadar seçenek arasında gene makul bir yer bulabildik. deniz süperdi.

    yine dubrovnik otobüs garajının yanındaki feribot iskelesinden miljet adasına gidebilirsiniz. yaklaşık 10-15 eur civarında gidiş bileti. ama biz çok soru sormaktan rahatsız olan çiftleri bir süpriz bekliyor, adaya gelince birçok insan iniyor diye biz de salak gibi indik, sonra herkesin de inmediğini farkettik "aaa noluyor" derken feribot kalkmıştı bile. milli parkı sorunca gerçeklerle yüz yüze kaldık 30 kilometre ötede adanın öbür ucundaymış ve feribot oraya da gidiyormuş. indiğimiz yer yerleşik adalıların yaşadığı küçük bir köy/kasaba gibi biryer. ve orada ne toplu ulaşım var ne minibus vs. araç kiralayabilirdik, 20-25 eur'ya ama biz araba kullanmayı bilmeyiz ki (bu arada araçların hepsi mini reno 5 boyutlarında, hele yugo markalar -eski yugoslavyanın milli markası dağılınca üretim de durmuş- var ki, bizim bis boyutunda. neyse milli parka giden yola girdik ama ne araç geçiyor ne birşey.

    şansımıza iki otostopla ulaştık. milli park nasıl peki? o da başka bir entiriye ama yazma fırsatım olmazsa aklınızda olsun, kesinlikle gidin ama giriş parası vermeyin (22.5 eur) koca milli park, yandan yana yürürseniz mutlaka bir geçiş noktası bulursunuz bizim gibi

    edit: ship wright der ki, ben elimi kolumu sallaya sallaya girdim karadağ'a. yok öyle 55 eur falan der. yani öyle
175 entry daha
hesabın var mı? giriş yap