the guardian
-
gerçek hayatta insanların ne kadar isterlerse istesinler, ne kadar içlerinden gelirse gelsin kolay kolay değişemediklerini, bunun 50 dakikalık bir diziye hızlı çekim sığdırılamayacak kadar uzun bir serüven olduğunu anlatan dizi. beni en çok şaşırtan bu denli bir populist çizgiden uzak, bu denli karanlık (pittsburgh'un havasının da katkısı herhalde bütün planlar biraz karanlık çekilmiş. sanki yönetmen david fincher gibi kasvetli bir hava var dizide) bir dizinin abd'de belli bir kitleye ulaşması oldu. nick fallin zaten arnold schwarzenegger'in amerikaya ilk geldiği halindeki kadar sınırlı kelime ile iletişim kuruyor. genel bir belirsizlik, karanlık, kasvet hakim. arada ortaya çıkan neşeli karakterler bile baba-oğul fallin'lerle karşılaşınca zaman içinde o hayat enerjilerini yitiriyorlar. hemen her bölümde ilginç bir olay oluyor ama çoğu genelde tatlıya bağlanmıyor. hollywood hastalığı mutlu son da olmuyor. bunu amerikalılar hakikaten izliyor mu bilemiyorum ama ben şahsen büyük bir keyifle izliyorum.
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap