• ben bu kızın 30’lu yaşlarını falan çok merak ediyorum. daha sabiyken, ormanda kayboluyorsun, kurdun tuzağına düşüyorsun, o kurt büyükanneni yiyor, sonra seni de yiyor, bir kurdun karnında büyükannenle vakit geçiriyorsun, sonra avcının kurdun karnını yarmasıyla kurtuluyorsun, üşenmeyip taş topluyor kurdun yarılmış karnına dolduruyorsun, sonra dikip kurdu kuyuya atıyorsun… sonra annenden sözünü dinlemediğin için özür diliyorsun.

    bu kadar mı? yani tüm bunları yaşıyorsun, verdiğin tepki “özür dilerim anneciğim” midir? ben bu kızın otuzlu yaşlarını merak ediyorum, bakmayın anlatmadıklarına anasını babasını kesmediyse bu psikopat ben de hiçbir şey bilmiyorum.

    lan beni ilkokulda köpek kovaladı diye hala bir köpek havladı mı yerimden sıçrıyorum, sen kurdun karnına gir çık ama psikolojin hiç etkilenmesin bundan? ya intihar etti bu, ya milleti kesip hapse girdi bakın söylüyorum size.
  • çok ilginç alt-metinler barındıran masallardan biri. kızımızın başlığı nedense seksi bir kırmızı rengindedir. ilk başta kurtla karşılaşır ama kurt kırmızı başlıklı kızımızı yemektense cinsel olgunluğa ulaşmış büyükannesini tercih eder. ancak büyükanneyi yedikten sonra ide hakim olamaz ve kızıımzı da yer. onun başını belaya sokan da budur zaten çünkü yapmaması gereken bir şey yapmıştır : pedofili. bunun üzerine devreye avcı girer (süper ego, ya da eudipus karşıtı bir baba figürü, kural koyan toplum) masal büyükanne ve kızımızın kurtulması ve de kurtun karnının taşla doldurulmasıyla biter. bu da başka bir ilginç noktadır çünkü kurt öldürülmez bir nevi kastre edilmiş, erkekliğinden olmuştur.
    yani söylemek gerekirse bu masak kızın değil kurdun üzerine bir masaldır. ve de eğer bir mesaj veriliyosa bu mesaj "sakın dul karılara, çocuklara uçkur çözme çükünü keserler" olmalıdır
  • her daim fikrasini orijinal olan halinden daha cok sevdigim masal.

    kirmizi baslikli kiz ninesine kurabiye goturuyormus. yolda yururken bi agacin arkasinda kurdun burnunu gormus:
    "kurt cik ordan seni gordum" demis.
    kurt "hey allahim! "demis cikmis.
    kirmizi baslikli kiz yurumeye devam etmis. az sonra calinin arkasinda kurdun kulaklarini gormus.
    "kurt cik ordan seni gordum" demis.
    kurt "hey allahim!" demis cikmis.
    kirmizi baslikli kiz yurumeye devam etmis. biraz sonra baktabul bir kutugun arkasindan kurdun kuyrugunu gormus..
    "kurt cik ordan seni gordum" demis.
    kurt artik dayanamayarak sinirlenip bagirmis:
    "ulan gorduysen gordun, bi sictirmadin be!!!"
  • "kırmızı başlıklı kız" masalını bir de kurdun ağzından dinleyelim:

    „her gün yaptığım gibi ormanı temizlemeye çıkmıştım. orman benim evim, temiz tutmak da benim görevim. derken bir kız beliriverdi. kırmızı başlık ve peleriniyle çok şüpheli bir görünümü vardı. kimin aklına gelir bu garip kıyafeti giymek. bir kurnazlık peşindeydi mutlaka. bir süre dikkatle izledim bu garip kızı.

    elinde taşıdığı üzeri örtülü sepette kim bilir ne taşıyordu!.. yürüyüşü bile normal değildi. yanına yaklaşıp ne yaptığını sorunca bana büyükannesinin evine gittiğini söyledi ama gel de inan. yine de bıraktım peşini kendi işime döndüm. ama aklım o kıza takıldı bir kere...
    bir gidip bakayım doğru mu söyledikleri dedim kendi kendime; gerçekten böyle bir büyükanne var mı? siz olsaydınız gerçekliğini kontrol etmek istemez miydiniz? orman benim evim. ben hem ev sahibiyim, hem de diğer orman sakinlerine karşı sorumluyum.

    neyse uzatmayayım... gittim, baktım ve gerçekten bir büyükanne buldum. sorduğumda "evet o küçük kız benim torunum" dedi. ben de sorumlu bir kişi olarak; "bu küçük kız yabancılarla konuşulmayacağını öğrenmemiş daha!..." dedim ve anlattım küçük kızla karşılaşmamı...

    büyükanne de ürperdi ve birlikte küçük kıza bir ders vermeye karar verdik. o yatağın altına saklandı, ben onun geceliğini giydim, başlığını taktım ve yatağına yattım. küçük kız birazdan içeri girdi. seslendi cevap verdim. ne şaşkın bir çocuk!.. beni büyükannesi sanıvermişti. ben benim büyükannemi değil sesinden, kokusundan bile tanırım oysa ki. neyse bunlar bir şey sayılmaz, daha neler yaptı bilseniz. kulaklarımın niçin büyük olduğunu sordu. ne ayıp şey hiç sorulur mu!...

    yine de çocukluğuna verip yumuşak bir sesle cevapladım. "seni iyi dinlemek için"... ama bu sefer kalkıp da burnumun niçin büyük olduğunu sormaz mı!.. küçük kız hiç mi hiç terbiye almamış. ben zaten burnumu kendime kompleks haline getirdim, özgüvenim sallantıda. psikologlar, estetikçiler... dünya para harcıyorum ama nafile. yine aldırmamaya çalışırken bu sefer de ağzımın kocaman olduğunu yüzüme vurmaz mı! tabi ki kızdım, siz olsanız kızmaz mıydınız?

    o sinirle ayağa fırlayıp peşinde koşturmaya başladım. birden ne olsa beğenirsiniz! bir kocaman avcı elinde tüfek kapıdan dalıverdi. beni "seni hain kurt, büyükanneyi yedin değil mi?.." diye suçlamaz mı !.. halbuki büyükannenin kılına bile dokunmadım, o da saklandığı yerden çıkıp beni korumaya çalışmadı.

    malum yaşlılık, kulakları iyi duymuyor. avcı mahkeme yapmadan infaz kararımı verdi. tabi ben de adalet bulamayacağımı, hatta canımı yitireceğimi anlayıp pencereden zor attım kendimi. geçirdiğim büyük korkunun sarsıntısı yetmiyormuş gibi o gün - bu gün ormanda bile yüzümü rahat gösteremez oldum. adım haine çıktı.

    yeter artık... ben suçsuzum!“...

    (alinti)
  • birgün küçük kırmızı başlıklı bir kız varmış. bu kırmızı başlıklı kız annesi ve babasıyla birlikte yaşarmış ve sanılanın aksine sevimli bir büyükannesi falan yokmuş. büyük annesi olsa da, konumuzla ilgisi yokmuş. anlayacağınız gibi, bu küçük kırmızı başlıklı kızın yaptığı çörekleri anneannesine götürme gibi bir "fantezi"si de olmadığı ortadaymış. bütün bunlar bir araya toplandığında, "kırmızı başlıklı kız" isminin sadece bir rastlantıdan ibaret olduğu açıkça görülmekteymiş.

    işte böylesine fuzuli bir masal aleminde ahenkle dans eden kırmızı başlıklı kız güzel bir sosyal çevreye sahipmiş. arkadaşları da kendisi gibi kırmızı başlıklar takarmış. "isterseniz şimdi küçük kırmızı başlıklı kızın arkadaşlarını tanıyalım" diyerek konuyu uzatmak istemeyen yazar, şimdi sizi bu kırmızı başlıklı kızın başından geçenleri dinlemeye davet ediyor ve hep beraber, masal dünyasının büyülü dünyasına doğru eğlenceli bir yolculuğa çıkıyoruz.

    birgün, küçük başlıklı kız ülkenin en büyük treni olan "buğulu bulut" ekspress ine binerek, senelerdir hayalini kurduğu, uğrunda çok uğraştığı yolculuğuna başlamış. ne zamandır "buğular ülkesi"'ne gelmek istiyormuş. trende giderken bu ülkeye gelebilmek için ne kadar uğraştığını düşünmüş. haftalar, aylar boyunca çoğu şeyden fedakarlık ederek, bu ülkeye gelebilmek için gece gündüz çalışmış. o kadar çalışmış ki, sosyal çevresi zaman içerisinde azalmış. ancak o bunu göze alıyormuş çünkü buğular ülkesinin onun geleceği için çok önemli olduğunu, oraya gidebilirse yep yeni bir dünyayla karşılacağını biliyormuş.

    buğular ülkesi büyükmüş, buğular ülkesi genişmiş.buğular ülkesi sisliymiş. buğulalr ülkesi çok çok güzelmiş.

    buğular ülkesinde sabahları insanlar sahilde balık tutar, akşamüstü denizde sis çıkar, ağaçlar meyva verir, insanlar kayıklara binermiş. buğular ülkesinde sevenler kol kola gezer, "deniz"'e bakarak, hayaller kurarmış. buğular ülkesinin sakinler geceleri hep beraber oturur, hoş sohpet ederlermiş. buğular ülkesinde yazın insanlar çimlere uzanır, yıldızlara bakarak düşünürmüş. buğular ülkesinin havası diğer ülkelere benzemez, sisin ve güzelliğin uyumuyla soğuk kokarmış. buğular ülkesinde insan çimlere uzanıp yıldızlara baktığında içi ürperir bu büyüklüğün bir parçası olduğu için mutlu olurmuş. buğular ülkesinin sesi insanlarının kulaklarına şanslı olduğunu fısıldarmış. buğular ülkesinin sesi, binlerce kuşun çığlıklarıyla eşsiz bir ezgiye dönüşürmüş.

    buğular ülkesinde her insan özelmiş, her insan bu ülkenin verdikleriyle mutlu, deniziyle bir, kokusuyla iç içeymiş. buğular ülkesinde insanlar dağlara baktığında hayat için teşekkür edermiş.

    bu ülkede her canlının bir hikayesi, bir evreni varmış. her canlı bir şekilde kendisini anlatırmış. sazlar rüzgarla birleşip ses çıkartır, kuşar şarkı söyler, yıldızlar göz kırparmış.

    kırmızı başlıklı kız buğular ülkesine geldiği için çok mutluymuş. bu ülkede kendisine birçok arkadaş bulmuş. yeni mekanında, bütün arkadaşlarıyla iç içe, kalp kalbeymiş. ülkenin ezgisi kırmızı başlıklı kızın kalbini arkadaşlarının göreceği şekilde açar, rüzgarı içindekileri saçar, yıldızları ümitler doldururmuş. kırmızı başlıklı kız arkadaşları ve ülkesiyle her bütünleştiğinde kalbi havaya uçar, sevdikleri onun parçalarını toplarmış. yıldızlara bakan diğer insanlar, orada diğer insanların kalplerini görürmüş. buğular ülkesinin yıldızları, ona içini açan insanlarının kalplerinden oluşurmuş.

    buğular ülkesinde, her yerde olduğu gibi zorluklar varmış. kırmızı başlıklı kızın karşısına kimi zaman aşması gereken engeller, uğraşması gereken güçlükler çıkarmış. bütün bu zorluklarda, güçlüklerde her zaman diğer arkadaşları yanındaymış. beraber uğraşır, beraber dinler, beraber hareket ederlermiş.

    kırmızı başlıklı kız, hem bu ülkede olduğu için , hem de arkadaşları yanında olduğu için çok mutluymuş. arkadaşları da onun gibi düşünüyor, onun gibi eğleniyor, onun istediklerinin benzerlerini istiyormuş.

    kırmızı başlıklı kızın hayatı daha çok uzunmuş, ve bu uzun hayatı her içini ürperttiğinde biliyormuş ki, bu ülkede edindiği arkadaşları hep yanında olacakmış. çünkü kalbini yıldızlara her açtığında, arkadaşlarıyla paylaştığında onun yanında olanlar ne zaman yıldızlara baksalar, onun parçalarını bulacaklarmış. ne kadar zaman geçerse geçsin, hangi ülkeye giderlerse gitsinler, arkadaşlarının her zaman kalbinde, yanında olduğunu bilecekmiş. yıldızlara baktığında, o yıldızları, arkadaşlarını tanıyacakmış.

    günün birinde kırmızı başlıklı kız, çörek yapmış. bunları güzel bir sepete koymuş ve her zamanki gibi yola koyulmuş. anneannesine götürmeyeceğini bildiğimiz kbk (kırmızı başlıklı kız) bu çörekleri arkadaşlarıyla yiyormuş. sırf çörek değil, iki bıra, bir votka, ve de çok aç arkadaşı için bir big king xxl menü üle olağan toplantılar yapıyorlar, buğulu ülkenin yıldızlarının birer parçası oluyorlarmış.

    derken yolda bir kurt onu görmüş.

    "küçük kırmızı başlıklı kız, nereye gidiyorsun?" demiş.
    "arkadaşlarıma gidiyorum" demiş, bizim saf ve küçük kırmızı başlıklı kızımız.
    "öyle mi" demiş. " benimle gelsene, sana çok güzel bir ülke göstereceğim. " demiş

    ve küçük kırmızı başlıklı kızı alarak onu bambaşka bir evrene sokmuş.

    kırmızı başlıklı kız bu evreni çok beğenmiş. her şey süpermiş, istediği her şeyi kolaylıkla yapabiliyor, istediği mekana uçarak gidiyor, ellerinden alevler çıkartıyormuş. git gide bu evrenin bir parçası olmuş. her zaman istediği, aradığı her şey buradaymış.

    derken

    "kurt kardeş, artık eve dönmeliyim beni beklerler geç oldu" demiş ve eve dönmüş.

    ertesigün tekrar sepetini hazırlamış ve arkadaşlarına giderken, yine aynı kurt önüne çıkmış.

    "bana mı geliyordun sevimli küçük başlıklı kız" demiş kurt.

    "aslında arkadaşlarıma gidiyordum, ama sana geleyim" demiş kızımız ve yine kurt’un güzel evreninde çok güzel zaman geçirmiş.

    günler geçiyor, kırmızı başlıklı kız kurt ile daha çok görüşüyormuş. kurt'un evrenine giderek, zaman geçiriyormuş.

    gün gelmiş, kırmızı başlıklı kız artık kurt'un evreninden çıkmamaya başlamış. burada herşey varmış, daha da güzeli kurt diğer arkadaşlarını da bu evrene çağarmış. hep beraber mutlu mutlu yaşıyorlarmış.

    bir gün, kırmızı başlıklı kız evinden çıkmış ve yine kurt'un evrenine gitmek üzere hazırlanmış.

    yürümeye başlamış, birden bire acele ettiğini farketmiş. hatta, küçük kırmızı başlıklı kız koşuyormuş…

    ..
    ..

    "neden koşturuyorum" demiş kendi kendine. acelem niye? ve ellerine bakmış. elinde sepeti yokmuş ! evden her çıktığında arkadaşları için hazırladığı sepetini yanına almamış. ne çörek varmış, ne de big king xxl menü. işin inginci de bunun hiç farkında bile değilmiş.

    bir anda dank etmiş,,

    "acaba ne zamandır ben sepetimi almıyorum" demiş. hatırlayamamış. "peki arkadaşlarım şu an neredeler" demiş. onu da bilememiş.

    çok endişelenmiş. meraktan elleri titremeye başlamış. korkuyormuş, içi üşüyormuş. hiç bu kadar garip hissetmemiş. sepetinin nerede olduğunu, ne zamandır sepetsiz dolaştığını, arkadaşlarının nerede olduğunu bilmiyormuş.

    birden aklına gelmiş, "evet yaşasın" demiş. " onları bulmak istiyorsam yıldızlara bakmam yeterli! "

    küçük kırmızı başlıklı kız, yıldızlara baktığında her zaman arkadaşlarını bulacağını, onların kalbinin parçalarını göreceğini biliyormuş.

    kafasını yıldızlara çevirmiş ve..
    .
    .

    ve birden ağlamaya başlamış.

    "yıldızlar… hayır.. yıldızlar neredeler? hiçbirşey göremiyorum.. " demiş.

    hüngür hüngür ağlıyormuş başlamış. birden tek duyduğu şeyin kendi hıçkırıkları olduğunu farketmiş.

    etrafta kimse yokmuş. nerede olduğunu, nereye gittiğini bilmiyormuş. acaba ne zamandır kurt'un evrenine gidiyormuş. yıldızlara ne olmuş ? öyle üşüyormuş ki, hiç bu kadar yalnız hissetmemiş. kurt neredeymiş? kurt’un evrenine giderek acısından, korkusundan kurtulmak istiyormuş. ama kurt ortalıkta yokmuş

    arkasına bakmış.

    ve o an farketmiş ki, o kurt'un evrenindeyken, onunla kalbini paylaşmak isteyen, kalbini yıldızlara açan bütün arkadaşları yalnız kalmış. kurt'un evreninde ne yıldızlar gerçekmiş, ne de açılan kapler. onun ilgisine, arkadaşlığına mutaç birüsürü kalp yanlız kalmış. arkadaşlarının birçoğunun kırık kalplerini görememiş. dertlerini dinleyememiş. gittiklerini görememiş. onun görmesi için yıldızlara açılan küçücük kalpler birsürü parçaya bölünmüşler ve sonsuzlukta yok olmuşlar. şimdi yıldızlara baktığında, tek görebildiği boşlukmuş.

    "peki ya buğulu ülke?"
    demiş.

    buğulu ülkede artık yıldızları göremiyor, kuşları duyamıyor, ezgiyi bilmiyormuş. senelerce gelmek için hayal kurduğu buğulu ülkeye geldikten sonra, bu ülkeye gelebilmek için onca şey feda ettikten sonra, o ülkeyi unutmuş. ne zamandır unuttuğunu, o yokken neler geçtiğini, artık nerede olduğunu bilemiyormuş. ülkenin güzel denizini, kokusunu, balık tutan insanlarını hatırlayamıyormuş.

    o sırada köşede bir surat görmüş.

    "hey " demiş...

    "hey sen!!"

    köşede gördüğü kişi kurt'muş. saklandığı köşeden sırıtarak çıkmış..

    hiçbirşey söylemeden küçük kırmızı başlıklı kızın gözlerine bakmış.

    ve küçük kırmızı başlığın son gördüğü şey şu olmuş:

    "you have been disconnected"

    [world of warcraft oynayıp kendini kaybeden arkadaşlara hitaben yazılmış bir yazı. üniversiteyi kazanmak için kasıp, üniveristeye (istanbul'a) gelmeyi, sonra bütün çevresini unutup bir sanal evrene kapılmayı anlatıyor. ]
  • bu masalın bizim bildiğimiz hali grimm kardeşler versiyonu. zaten başta fromm'un 10 numara freudyen yorumu olmak üzere baya bir yazılıp çizilmiş üstünde.

    ama ne yazık ki bu masalın bu son versiyonu eğlencenin büyük kısmını kaçırıyor.

    eski versiyonlara insancıl olanlardan başlayalım. önce charles perrault versiyonu. çok bir numarası yok aslında, sadece ortada bir avcı yok. kurt kızı yiyor, masal bitiyor. mesaj belli; genç kızsan fazla ortalarda dolanıp yabancılarla konuşmayacaksın, bir kurtun midesinde buluverirsin kendini.

    ama niye herhangi bir kız değil de kırmızı başlıklı? bunun cevabını eski versiyonlarda daha net gözüküyor.

    gelelim masal yazılı hale gelmeden önceki ilk versiyonumuza. kızımız eve geliyor, kurt nineyi yemiş ama kızı yemiyor. "sen bi o kırmızı başlığını çıkar bakayım" diyor onun yerine. kırmızı başlıklı kız soyunmaya başlıyor. bir anlatıma göre soyunarak kurdun dikkatini dağıtıp kaçıyor (göster ama verme anlatımı), bir anlatıma göre ise kurtla yatıyor, ondan sonra kurt kızı yiyor (bunu açıklamaya gerek yok herhalde).

    o zaman kırmızı iç çamaşırına kadar gidememiş fantazi dünyaları, kırmızı başlıkta kalmış.

    bir de benim favorim var ki, onun mesajı daha iyi. kurt bu sefer ağzının tadını biliyor, nineyi yemiyor, öldürüp tavada kızartıp servis ediyor ve kırmızı başlıklıyla birlikte yiyorlar. sonra bazıları kırmızı başlıklıyı da yiyor diyorlar ama yemediği versiyonu daha iyi, bence biraz daha takılıyorlardır. burada da kısaca diyor ki eğer kurtunla aranda aile varsa, kızartıp ye, kurtla hayatını yaşa.

    (bkz: masal/@vsop)
  • büyük annesine yemek götüren bir kızın ve onu takip edip büyük annesinin evini öğrenen, yetmezmiş gibi kılığına girip onları yemeğe yeltenen bir kızın ibretlik hikayesi olarak bilinir. bilinen hikayenin sonunda her şey yoluna girer lakin orjinalinde hal böyle değildir. orjinal hikayede hem büyük anne hem de kırmızı başlıklı kız malesef ölür.

    şöyle ki kırmızı başlıklı kız, büyük annesinin evinin yolunda bir kafa karışıklığı yaşarken büyük kötü kurt ile karşılaşır. ona büyük annesinin nerede yaşadığını tarif eder ve neden oraya gittiğini detaylı bir şekilde anlatır. bunun üzerine kurt, büyük anneyi yemeye karar verir, sonrasında onun kılığına girmeyi baştan planlar ve yollara düşer.

    kırmızı başlıklı kız nihayet büyük annesinin evinin yolunu bulur ve oraya gelir. büyük annesinin suratının tuhaf görünmesine rağmen, kurtun istediği gibi ona iyice yaklaşır. kötü kurt onu da yer. orjinal hikayede onları kurtaracak oduncu falan yoktur.

    bilinen versiyonu çocuklara ibret olsun diye değiştirilmiş bir de hikayeye oduncu eklenmiştir.

    ders nedir peki?
    büyük anne kılığına girmiş bir kurta asla güvenme...

    gece gece ne yapıyorum bilmiyorum...
  • serbest çağrışım:

    "hepimizin aklında ormanlar var. keşfedilmemiş, bitmeyen ormanlar. her birimiz her gece ormanda tek başımıza kayboluyoruz."

    ursula k. le guin / rüzgarın on iki köşesi
  • bir tür sol eylemci.anti kapıtalist ama büyük annesini seven iyide bir torun yani reel hayatı ve teorik mücadeleyi el ele kol kola yürüten bir aktivist aman be ne oldu
  • erginlenme töreni bireyin 10-13 yaşları arasındayken evinden ve ailesinden ayrılması ile başlar. masalın grimm tarafından kaleme alınan biçiminde, anne kırmızı başlıklı kızı, yabancılarla konuşmaması için uyarmaz. oysa perrault tarafından yazılan biçiminde bu uyarı bir ders olarak yer alır. kırmızı başlıklı kız, kurtla karşılaştığında şaşırmaz ya da korkmaz zira erginlenme töreninin başladığını biliyordur; her sınava boyun eğecektir. erginlenme törenini yönetenlerin, çeşitli maskeler, kürkler, tüyler ve takma pençeler kullanarak hayvan kılıklarına girmeleri çok sık rastlanan bir durumdur. hayvanların bir aşkınlık-yücelik simgesi olarak kullanılmaları neredeyse evrenseldir. erginlenme törenini yönetenler de, hayvan biçimindeki tanrısal güçlerdir. bu ritüel, büyük olasılıkla arkaik bir avcı kültürüne aittir. masaldaki en önemli özellik, bir kahraman olarak avcının kızı gerçekten kurtaran kişi olmasıdır.

    ormandaki kulübe, erginlenme töreninin zaman dışı kutsal mekanıdır. “bir varmış, bir yokmuş” sözleri, zaman dışı bir mekana gidileceğini açıklayan ilk uyarıdır. bir diğer anahtar da, bu kutsal yere yine kutsal simgelerden olan şarap ve tatlı ekmek (pasta) bırakılması oluşturur (grimm masalları kutsal hıristiyan simgeleri ile doludur). nine, bir çok köken mitinde karşılaşılan ana tanrıça ya da toprak ana’yı simgeler; hem besleyen, hem de yutup yok edendir. kurt aslında nineyi, yani ana tanrıçayı yutmaz, sadece ana tanrıçanın yok edici, yutucu niteliğini simgeler.

    diğer bir erginlenme motifi, simgesel ölümdür. genellikle erginlenme kulübesi bir yılan ya da canavar biçiminde varsayılır ve erginlenme adaylarını yuttuğu düşünülür. karına ya da rahme geri dönüş sayesinde, kişilik yitirilir. kurdun midesine giren kırmızı başlıklı kız, simgesel olarak ölmüştür.

    aslında kız, ninesinin yerini alan kurdu anında tanımalıydı. oysa, yalnızca bu “yeni” ninenin olağandan büyük kimi organlarının ayrımına varır sadece. simgesel olarak, kırmızı başlıklı kız bu erginlenmeci figürün tanrısal niteliklerini algılamaktadır.

    kız, yeniden doğduğunda, ninenin kötü yönünden hemen kurtulması gerektiğini düşünür. yeni yetişkin statüsüne uygun olarak, ilk cesur ve kesin kararını verir. kurdun karnını büyük taşlarla doldurur. bir kez daha taşlar, yaşam veren bir işlev üstlenirler. kız, yaşamsızlığın (taşların), kendi yaşamını kötülükten kurtarmak için kullanılacağını keşfeder. burada erginlenmenin iki temel niteliğini, boyun eğme/özveri ile cesur eylemi, açıkça görebilmekteyiz. kırmızı başlıklı kız, simgesel ölüme boyun eğmiştir ve doğanın karanlık yüzünü görmüştür; bu boyun eğiş ile öğrendiklerini, yaşamını tehdit eden tehlikeden kurtulmak için kullanmayı da becermelidir.

    anne kızını, “yoldan uzaklaşma ve şarap şişesini sakın kırma” diye öğütlemiştir. doğal olarak, cinsel bir açıdan değerlendirilince annenin, kızının namuslu bir yolda kalması için çabaladığını ve bekaretini korumasını öğütlediğini düşünebiliriz. oysa farklı bir düzeyde aynı uyarının, “bilgilerini arttır, yeni şeyler öğren, ama yitip gitme” anlamına gelebileceğini de değerlendirmeliyiz. anne kızının, bir ergenlik törenine katılacağını ve bu törenin kıza, topluluk kültürünün içsel anlamlarını sağlayacağını bilmektedir. kırmızı başlıklı kız, izlemesi gereken ve önceden belirlenmiş bir kültürel yola çıktığını anlamaktadır. kız, masumiyetini yitirmekte, ancak bir kez daha kurtla karşılaşırsa ne yapması gerektiğini öğrenmektedir.

    erginlenme ritüellerinin belirli bir cinsel eğitimi de içerdikleri düşünülürse, “yoldan sapmama” ve “şişeyi kırmama” uyarıları, cinselliğin tehlikelerine ve namusun yitirilmesine işaret etmektedirler. masalın sonunda cinsel değerlendirmeler daha belirginlik kazanır. bu bölümde kadınların doğurganlık yetenekleri işlenir. bu yetenek sayesinde kadınlar erkeklerden üstündürler. karnındaki taşlarla, olanaksız hamileliği simgeleyen kurt gülünç duruma düşmektedir. kız, kurdun karnına taşları doldurmuştur; bir yoruma göre burada taşlar kısırlığı simgelemektedir. uyanan kurt bir kez sıçrayıp yere düşmüş ve hemen ölmüştür. böylece işlediği suça uygun bir cezayı çekmiş, kısırlığın simgesi taşlar tarafından öldürülmüştür.

    kaynak: http://www.hermetics.org/kirmizi-bas.html
hesabın var mı? giriş yap