• varlığı ya da var olan her şeyi bir birlikten çıkış ve tekrar o birliğe dönüş olarak okuma eğilimim var. kolayıma geliyor. mesela cinsellik konusunda da çok eğlenceli okumalar çıkarılabiliyor.

    şimdi efendim, her başlangıçta bir dolayımsızlık iddiası var ya, işte başlangıçta da çocuk cinselliği böyle bir dolayımsızlık içinde. önce anne memesiyle dolaysız birlik içinde, hemen sonra da kendi parmağı, ayağı, dudağı-diliyle. gerçi bu dönemde bebeğe kendi parmağınızı da verseniz, yine kendinden ayrı bir şeymiş gibi algılamıyor onu. kısacası bebekte (daha belirlenimli olsaydı rahatça arzu da diyebileceğimiz) conatus kendi kendisine yöneliyor. hatta arada mesafe olmadığı için doğrudan kendisiyle buluşuyor da diyebiliriz. havelock ellis bu nedenle çocukları cinsel açıdan otoerotik olarak tanımlıyormuş.

    aslında meseleyi cinsellikle sınırlamamakta yarar var. çünkü daha temelde bir conatus ya da arzu meselesi işliyor. çocuk büyüyünce kendini cinsel deneyimler aleminde bulmuyor elbette. ama daima arzu nesneleri oluyor. ve çocuk hakkaten büyümeye başladıysa o arzu nesnesi bir zahmet kendi parmağı olmaktan çıkıyor. hayır hayır, el arabası, çavuş falan değil. ne bileyim, aklın yetkinleşme sürecine göre düşünürsek, anne sevgisi oluyor, oyuncaklar oluyor, doğrudan tanınma (arkadaşlık) oluyor, aklın koyduğu bir erek, bir ideal oluyor (oyun kazanmak gibi). yani arzu nesnesi dışsallaştıkça dışsallaşıyor. ama efendi olun, bu dışsallaşmayı düz cetvellerinizle ölçmeyin. çünkü bunlardan yeni birisi arzu nesnesi olarak var edilince diğerleri yok olmak zorunda değil. işte bu nedenle çocuk hâlâ parmağını emmeye devam ediyor. ama artık kendisini nesneden ayırmış olan çocuğun deneyimi bebeğin deneyimiyle aynı değil. bir kere, kendi bedeni bile olsa, arzu nesnesi, arzunun öznesinden ayrılmış. çocuk parmağını emerken nostaljik bir haz yaşıyor. freud’a göre yitik, geçmişe ait bir hazzı arıyor somururken parmağı. hani demiştik ya başta birlik var diye. işte en başta fiziksel ihtiyaçların da bir birliği söz konusu. besinle cinsellik beraber gidiyor (görün fantezilerinin kökenini). çocuk freud’a göre artık besini emerek değil çiğneyerek yemeye başladıktan sonra, boşta kalan cinsel arzu, tatmini her an erişebileceği bir nesnede, kendi uzuvlarında arıyor. dokunma için de aynı şeyleri söyleyebiliriz. dokunma da bebek için bir uyarıcıyken, çocuk sonradan kendi bedenine dokunmayı öğreniyor. burada nesnesinin çabuk erişebilir olması ve tatmini bir an önce istemesi önemli. eşek kadar olup hâlâ kendine dokunuyor olmaktaki işlev de bununla açıklanabilir. arzu kendisini “yetişkin” bir insanda artık bir tanınma, tanınmanın da ötesinde bir kendini belirleme, kendini inşa etme olarak gösterir. yani arzu nesnesi yine öznenin kendisidir. ancak bu kez, tatmin ilişkisi dolayımlanmış bir ilişkidir. gerçek bir tatmin, tanınma, ya da edimsellik için başkalarına ihtiyaç duyar insan. ama diğer arzu nesneleri de yok olmaz. bunlar hâlâ primitif tatmin biçimleri olarak sürer. çünkü gerçek bir tanınma zahmetli iştir. bu tarz arzu nesneleri ise hemen erişilebilir, hemen yanıt alınabilir, hemen tüketilebilir cinstendir. dolayısıyla cinsel birliktelik per se bile ancak benliğimizin odunsu tarafının yüce arzu nesnesi olabilir. çünkü bu tatminin gerçek bir tanınma ilişkisiyle kıyaslandığında uçucu olduğunu biliriz. bilmek yeterli olmuyor, o ayrı tabii. ne bileyim, birçoğumuz uğraştığımız işler biraz kasıcıysa bedenimizle oynamaya, kalemimizi emmeye başlıyoruz. bunun gecikecek olan tatmini panikle getirme arzusu olarak görülebileceğini düşünüyorum. paniğin, aceleciliğin, özgüvensizliğin vs. kendini iyice belli ettiği tırnak-et kemirme etkinliğini de insanın kendisiyle kurduğu aşk-nefret ilişkisine bağlıyorum.

    sonuç olarak iki mesajım var. birincisi gençlere. o elinizdekini bir bırakın. yani ara ara en azından. sakin olun, sabredin. kendinizi doğanın, toplumun parçası olarak tanıyın. bunu beğenmediyseniz, kendinizi yarattığınız şeylerde tanıyın. zaten öyle yapıyorsunuz değil mi, iyi boş verin, bu mesaj fazla tırıvırı oldu zaten.

    ikincisi nostaljiklere. nostalji iyidir, güzeldir ama, yitiktir. bunu unutmayın. sanatınızı, edebiyatınızı yapın, ama hakikati nostaljik olanda, kökensel olanda aramayın boşuna. kökensel olana dönebilseniz bile, dönenin aynı kişi olmadığını unutmayın. yoksa size gerici derim.

    not: anne memesi cinsellik bağlantısı rahatsız ettiyse eğer, bir de freud’un cümlesini okuyun: “çocuğun hayatındaki ilk ve en önemli faaliyet olan ... meme emme fiilinde, çocuğun dudaklarının erojen bölge ve sıcak sütün akışının da zevk duyuran bir uyarım olduğunu söyleyebiliriz.” sıcak sıcak, ohş! hatta daha sonra da memeye doymuş çocuğun kızarmış yanaklarla uykuya dalışını da birleşme sonrasına benzetiyor.
  • bireyin kendi cinsel gereksinimlerini kendi kendine karşılayabilme yeteneğidir. psikanalitik kuramda bunu bireyin doyum sağlaması ve aynı zamanda bunu çevreden bağımsız olarak yapması üzerinde durulmaktadır. örneğin, oral evredeki bir çocuğun anne memesine gereksinim duyduğu anda anne çevrede yoksa parmağını emmesi buna örnek olarak gösterilebilir.
  • özseviciliktir.

    autoerotism, kişinin kendine yakışan dildo'nun üzerine oturmasıdır.
  • "autoerotisch kesinlikle nesnelere karşı ilgisizlik anlamına gelmez. autoerotisch'in ana fikri şudur- freud bunu kendisi vurgular: bana iyi gelen nesneler olmasaydı nesneler hiç ortaya çıkmazdı. nesnelerin ortaya çıkışının ve dağılımının kıstası budur." (lacan)

    süt-çocuğunun anne memesiyle ilişkisinden oluşan bu lust-ich alanının nesneleri diye devam eder, sevilesi nesnelerdir. bunun cinsellikle bir ilgisi yoktur çünkü ichtriebe alanına aittir, kısmi herhangi bir dürtü tarafından bu alan parçalanmadığı, kesilmediği için lust-unlust bir diyalektik içinde değil, sınırları belli bir düalite içerisindedir. süt çocuğunun hazzının devamını en iyi nerde görürüz?

    aşkın temellerinin atıldığı ve haz- nefret arasında sınırları belirlenen alanla, süt-çocuğunun meme etrafında oluşturduğu lust-unlust arasındaki kesişimi sağlayan şey, "kendi iyiliğini istemek"tir; ilişki, düaliteden oluştuğu için de ters çevirip aşık olduğumuz kişiye " her şeyi senin için yapıyorum" diyebilmemize izin veren şeydir bu kendi haz-benimizin iyiliği.
  • araba egzosuna salam sokmak gibi bir şey olsa gerek.

    .
  • yokluğun bireyi kendine döndürmesi olayı.

    nispeten kendi kendine konuşmak da otoerotizmdir. mastürbasyon da... arada herhangi bir fark yoktur.

    kısaca acizlik...
  • (bkz: ayna evresi)
    (bkz: urbild)
    (bkz: ilkel narsisizm)
  • insanın kendini zamanla tanıması özünde ve zorunlu olarak otoerotik ve otoagresif bir süreç.
  • humberto nagera’nın otoerotizm kavramıyla ilgili değerlendirmeleri ile başlarsak otoerotizm freud’un libidinal gelişim sürecinde tanımladığı bir aşamadır. otoerotik etkinlik ise özel bir cinsel eylem ve doyum yoludur. otoerotik eylem psikolojik gerileme durumlarında ya da gerginliğin ortadan kaldırılması amacıyla kullanılabilir, tipik örneği mastürbasyondur. psikolojik bir geri çekilme olur ve çocuk otoerotik etkinlik ile narsisizmini düzenler. otoerotik doyum, otoerotizmde ve narsisizmde gözlemlenir, “nesne sevgisi” aşamasında da görülebilir. freud, anne memesinden ayrılan cinsel dürtünün erotojenik bölgeye yöneldiğini belirtir. nagera burada freud’un benlik ve nesneden değil cinsel dürtüden ve cinsel nesneden söz ettiğinin altını çizer. her erotojenik bölgede hatta “sallanma” gibi tüm beden üzerinden de görülebilir. çocuğun bedeni ya da beden parçası ile bağlantılıdır. nesnesiz dürtü doyumu sağlanır ve henüz dürtüler bileşen parçaları halindedir. anne memesinin yerine çocuğun parmağını emmesi ve emmenin açlıktan ayrılması ile otoerotizm gelişir. otoeroik etkinlik sırasında devreye düşlemin girmesi ile saf otoerotik etkinlik kaybolur. hans’ın anlatımı buna iyi bir örnektir: “pipime azıcık dokundum. annemi kombinezonu ile çıplak gördüm ve bana kendi pipisini gösterdi.”

    freud çocuğun kendisini fark edişini de kuramına kattıktan sonra otoerotizm ile nesne sevgisi aşamalarının arasına narsisizmi koymuştur. dürtü bileşenlerinin birleşerek kişinin kendisini ve kendi bedenini sevgi nesnesi olarak görmesini narsisizm olarak tanımlamıştır.[3]

    nagera otoerotizmi benlik gelişimine göre üç aşamaya ayırır.

    ilk aşamada benlik örgütlenmiş değildir ve bütünleştirme yeteneği henüz gelişmemiştir. her dürtü bileşeni kendine özgü libidinal etkinliğe sahiptir. gerginlik hoşnutsuzluk olarak algılanır ve zihin dürtü kaynağını algılayamaz. iç ve dış ayırımı yapılamaz, her hoşnutsuzluk dışarıdan geliyormuş gibi algılanır.

    ikinci aşamada benlik örgütlenmeye başlar, ayrıştırma yetisi gelişir, benlik imgesi ve kendilik tasarımı oluşmaya başlar. benlik imgesinin gelişmesi ile otoerotik etkinlikler ortaya çıkmaya başlar. kimin pipisi var kimin yok meselesi benlik imgesinin yapılanması ile de ilgilidir.

    üçüncü aşamada çocuğun ihtiyaçlarının karşılanması ile nesne sürekliliği olan bir nesne ilişkisi gelişir. otoerotizme düşlemdeki nesne eşlik eder.
    1954’te new york psikanaliz enstitüsü’nde infantil nevroz ile ilgili sorunlar konulu tartışmada anna freud otoerotik etkinliklerin gerginlikle baş etmedeki yerini vurgulamıştır. a. freud’a göre gerginliğin otoerotizmle azaltılması gelişim için çocuğa nefes alacağı alanlar açar. “otoerotik etkinlik çocuğun kendi bedeni ile ilişkisini mi simgeler, beden annenin yerine mi geçmektedir ya da çocuk annenin doyurmadığı ihtiyaçlarını mı doyurmaya çalışmaktadır?” sorusunu sorar. yapılandırıcı ve iyi huylu ile kötü huylu (saplanmaya neden olan denilebilir) olarak otoerotik etkinliği ikiye ayırır. aynı toplantıda mahler, otoerotik etkinliğin yalnızca iç duygusal dengeyi değil anne-çocuk biriminin dengesini de sağladığını belirtmiştir. greenacre, otoerotik etkinlikleri ikiye ayırmıştır. birinci gruptakiler düzenli biçimde yükselen ve düşen ritmik bir dalgalanma gösterirler. parmak emme, saç kıvırma, kendini okşama bu gruptadır. ikinci gruptakiler ise bir doruğa ulaşıp boşalırlar. tırnak yeme, kafa vurma, kaşınma ve sürtünme bu grupta yer alır. schalin’e göre sigara içme, alkol ve uyuşturucu maddeler kullanma da otoerotik eylemler arasındadır.

    otoerotik etkinlik yalnızca gerilimi boşaltmaz. çocuğun, annesi gibi, kendisini uyardığı, heyecanlandırdığı ve boşaldığı etkinliklerdir. içinde hem anneyle özdeşim hem de etkinleşerek heyecanlanma ve boşalımı çocuğun kendi egemenliği altına alması vardır.

    spitz[6], çocuk esirgeme kurumlarındaki çocuklarda genital ile oynama ve otoerotik etkinlik olmadığını gözlemiştir. yeterince iyi anne-çocuk ilişkisi varsa genellikle ilk yaşın sonunda genitallerle oynama ortaya çıkmıştır. spitz’e göre bu, anne-çocuk arasında duygu yüklü etkileşimlerin değiş-tokuş yapılmasıyla ve bir “karşılıklılığın” varlığıyla oluşmaktadır. sağlıklı bir kendilik ve nesne ilişkisi, dürtünün yaşama geçmesi için gereken zemini sağlamaktadır. spitz birçok çeşidini gözlemlediği bu karşılıklılığın bir örneğini şöyle anlatır: anne biberonu 7 aylık bebeğinin ağzına koyduğunda bebek de parmaklarını annesinin ağzına koymaktadır. anne gülerek yanıt vermekte, bebek anneyi kendinden geçerek izlemektedir. bu an, yapma-olma anının aynalama ile özdeşime dönüşmesidir. bebek elini uzattığında anne, anne doyumla gülümsediğinde bebek olmaktadır.

    parmak emme refleksi, otoerotik aktivitenin temelini oluşturmakta, anne bu reflekste parmağın yerine kendi memesini geçirmektedir. bunu sayısız kez ve doyum verici bir biçimde yaparak sonunda bir kendilik ve nesne ilişkisine dönüştürür. daha sonra çocuk annesiz kalmayı deneyimlediğinde psikolojik açıdan gerileyerek otoerotizme başvurmakta bu sefer parmak emmeye anne düşlemi de eşlik etmektedir. parmaklar genitallere gittiğinde yasaklama gelir. yasaklama, savunma mekanizmalarını ve fanteziyi harekete geçirir. bollas “böylelikle anne-baba çocuğu otoerotizmden uzaklaştırıp onu otoerotizmin narsisistik kısırlığından uzak tutarak kendilik ve nesne ilişkisini güvenceye alırlar” der. diğer yandan otoerotizm yalnız başına kalmayı katlanılabilir kılar ve bireyselleşmeye libidinal yatırımın sürmesini sağlar.
hesabın var mı? giriş yap