• seveni kadar sevmeyeni de olan bu film hakkında sözlükte çok az bilgi var.

    john wayne filmde ethan edwards isimli bir karakteri canlandırıyor. wayne'e göre kariyeri boyunca en iyi oynadığı rol ve en sevdiği karakter buymuş. bu yüzden en küçük oğluna ethan wayne adını koymuş.

    filmde john wayne abimizin bir yeğeni var. kimilerine göre de kızı. kızın ismi debbie edwards. bu kızın yetişkinliğini canlandıran natalie wood film çekilirken liseye gidiyormuş. bu yüzden film çekimleri sırasında john wayne kızı birçok kez okuldan almaya gitmiş. bu durum nathalie'nin okuldaki kız arkadaşları arasında büyük bir heyecana neden oluyormuş. john wayne'nin sizi film çekimleri için okuldan almaya geldiğini düşünün. oldukça havalı bir durum. ancak çok ilginç bir hayat hikayesi var natalie wood'un. james dean ile sevgili olur. kirk douglas tarafından tecavüze uğrar. film setinde korkunç bir kaza geçirir. 3 kez oscara aday olur. 43 yaşında şüpheli bir kaza sonucu vefat eder. huzur içinde uyu güzel kadın.

    debbie edwards karakterinin küçüklüğünü natalie wood'un kız kardeşi lana wood canlandırmıştır.

    david lean, lawrence of arabia'yı çekerken manzara çekimleri hakkında fikir sahibi olmak için birçok kez the searchers'ı izlemiş.

    steven spielberg, martin scorsese, george lucas ve jean-luc godard gibi yönetmenlerin en iyi film listelerinde başlarda olan bir film bu. bu yüzden bu yönetmenler kendi filmlerinde bir çok kez bu filme saygı duruşunda bulunacak sahneler çekmişler.

    çekimler boyunca sıcaklık 49 derecenin üzerindeymiş.

    yönetmen john ford film çekimlerinde gerçek bir kızılderili kabilesi olan navajo halkından kızılderilileri kullanmış.

    amerikan film enstitüsü'nün western türündeki en iyi 10 film listesinde 1. sırada yer alır.

    filmdeki teğmen greenhill rolünü john wayne'in oğlu patrick wayne canlandırmıştır.

    film, alan le may'in aynı isimli romanından uyarlanmıştır. ancak alan le may'in romanı da gerçek bir olaydan esinlenilerek yazılmıştır. olay şu şekilde gerçekleşiyor; 1836 yılında cynthia ann parker isimli 9 yaşındaki kız çocuğu bir kızılderili kabilesi olan komançiler tarafından kaçırılıyor. cynthia ann parker komançilerin arasında büyüyor. kabile şeflerinden peta nocona ile evleniyor. ondan çocukları oluyor. kızılderililer tarafından kaçırılan, asimile edilen ve artık bir kızılderili olan cynthia ann parker, kaçırılmasının üzerinden 24 yıl geçtikten sonra texas rangers kolluk kuvvetleri tarafından ele geçiriliyor. biyolojik ailesine kendi rızası dışında teslim ediliyor. ömrünün kalan son 10 yılı biyolojik ailesinden kaçmaya, kabilesine ve çocuklarına geri dönmeye uğraşmakla geçiyor. ölüm oruçları tutuyor. 1871 tarihinde vefat ediyor.

    film vistavision formatında çekilmiştir. bu sayede film dönemine göre oldukça yüksek çözünürlüklü olarak izleyiciyle buluşmuştur.

    --- spoiler ---
    breaking bad'in yapımcısı vince gilligan dizinin final bölümü olan felina'yı yazarken the searchers filminden ilham almış. şöyle ki; film boyunca john wayne abimiz, kızılderililer tarafından kaçırılan yeğenini bir kızılderili olarak bulmaktansa onu ölü olarak bulmayı ummuş hatta öldürmeyi düşünmüştür. onu bulunca da deyim yerindeyse bağrına basmış, hadi eve gidelim demiştir. breaking bad'de de walter, hayatını mahveden jessie'yi bulup öldürmek ister. ancak onu bulduğu zaman ne kadar hötü bir halde olduğunu görür ve onu öldürmekten vazgeçer ve hatta onu korur. işte bu karar değişimi vince gilligan'a bu anlamda ilham vermiş. bknz
    --- spoiler ---
  • binary oppositions'ı temelinden sallayan bir filmdir. esas oğlanın, bir beyaz derili olmasına karşın, aynı zamanda vahşilikle iç içe yaşayan, ikili karşıtlıkların diğer tarafındaki kızılderililerin dilini konuşabilen biri olması itibariyle sistemin hangi tarafında yer aldığı net değil bir kere. her şeyi iyi ve kötü olarak ayıran binary oppositions için adamımız pek çok yönüyle tam ortada kalmakta ve sistemi tehdit etmekte. aynı doğrultudaki diğer örneklere gelecek olursak:

    --- spoiler ---
    john wayne'in canlandırdığı karakterin kızılderililerce kaçırılan yeğenini bulduktan sonra onun artık asimile olarak 'öteki'lerden biri haline geldiğini düşünmesi ve kızı kurtarmak yerine öldürmek istemesi, kızın da aynen adamımız gibi binary oppositions için sorun yarattığı anlamına geliyor. adam yeğeninin 'öteki' konumundaki yerlilerle cinsel ilişkiye girmiş olabileceğini aklına getirdiğinde iyice çıldırıyor ve aslında kendisi de sisteme aykırı bir kişilik olmasına rağmen bu durumu içine sindiremeyerek, bunu büyük bir problem olarak görüyor.

    kızılderili reisinin de john wayne'in oynadığı karakter gibi ikili karşıtlıkların neresinde olduğu net değil. reisin sistemin 'kötü' tarafında yer alması için ortaya konabilecek adam öldürme, kız kaçırma eylemlerini sistemin 'iyi' sınıfına sokmak istediği beyaz adamın da karşı tarafa yönelik olarak gerçekleştirdiği belirtiliyor çünkü. reisin beyaz adamın dilini çok iyi biliyor olması kızı kaçırmış olmasına bağlanıyor ve bu dili ondan öğrendiği söyleniyor; ancak beyaz adamın da yerli dilini çok iyi bilmesinin sebebinin onun da kızılderililere karşı aynı suçu işlemesi olduğu ima ediliyor.

    filmde ev (medeniyet)-doğa (vahşilik) karşıtlıkları da evin içi ve evin dışı şeklinde vurgulanıyor. jeffrey hunter'in oynadığı eleman filmdeki bir başka binary oppositions düşmanı karakter olarak sürekli ortada kalmış bir tip şeklinde sunuluyor. bu karakterin düşük oranda da olsa kızılderili kanı taşıyor olması sebebiyle hep dışlandığını görüyoruz. kendisi filmde medeniyeti temsil eden evin dışında bırakılıyor, kapının dışında oturuyor, yemeğe geç kalıyor, çocuk muamelesi görüyor ve ötekileştiriliyor. bu adamımız birçok karede akli dengesi yerinde olmayan ve tam bir 'öteki' konumunda bulunan başka bir karakterle birlikte gösteriliyor. öte yandan o da kızılderililerle savaşan, yerli kadınları tekmeleyen bir beyaz adam aslında. yani sistemin neresine oturtulduğu belli değil.

    hem şerif hem de rahip olan adamın, beyaz aileye mensup olmalarına rağmen evli olmadıkları halde öpüşen çiftin üzerine kapıyı kapatması, normalde 'iyi' kategorisinde olması gerekenlerin ötekileştirilmelerine örnek teşkil ediyor. beyaz adam, yerlileri bufaloları yememelerine rağmen öldürmeleri nedeniyle vahşilikle suçlarken bir süre sonra bu kez kendisi sebepsiz yere bu hayvanları öldürüyor, hatta ateşkes anında yerlileri sırtlarından vuruyor ve sistemi alt üst ediyor.
    --- spoiler ---
  • wester sinemasının başyapıtı.

    pembe bulutlar altında tehlikeli yakınlaşmalar : görsel
  • eğer western buysa(ki tam olarak bu) ben westernci değilim kardeşim. ben spagetti westernciyim.

    spagettiyi kırarak pişiririm bu arada*
  • 1956 yapımı (bkz: john ford) filmi.

    normalde izlediğim filmleri kötülemek için yazmam ama bu film gerçekten kötü bir film.kendi türü içinde de bayağı kötü bir western filmi.
    öncelikle filmin diyalogları gerçekten rezalet.yani çizgi dizi red kit'te bile çok daha akılda kalıcı diyaloglar vardı.karakter derinliği diye bir şey yok. en büyük numarası (bkz: john wayne)in oynadığı karakterin çok bilmiş tavırları. benim asıl anlamadığım prestijli sinema dergilerinin en iyi film listelerinde böyle sığ ve içinde ırkçı tema olan bir filme nasıl yer verdiği. örneğin geçen ekşi şeylerde gördüğüm sight & sound dergisinin yayınladığı listede kendisine 15. sırada yer bulmuş.

    https://seyler.eksisozluk.com/…yi-200-filmi-listesi

    ve bu film yıllarca imdb top 250 de kalmış ve hala 7.9 puanı var
    https://250.took.nl/title/tt0049730
    https://www.imdb.com/title/tt0049730/

    western en sevdiğim türlerden biridir bu filme de sırf western atmosferi için sonuna kadar sabrettim. bu filmin benim göremediğim alametifarikası nedir bilgili bir yazar aydınlatırsa müteşekkir olurum.
  • görsel açıdan western olayını aşmış, yarmış, bitirmiş bir filmdir. o devasa kanyonlara, o güzelim yerlere gidesim geldi. john ford, bildiğin vahşi batıyı, texas'ı öyle bir sinematografiyle gösteriyor ki, filmin her bir karesi wallpaper yapmaya değer nitelikte. "ben sanatçı değilim, sadece film yaparım" demiş bir adamın böylesi bir filme imza atması ilginç. demek ki, thatll be the day'miş.

    --- spoiler ---

    konuya gelince, aynı tebrik ve hayranlığı john ford'a sunamıyoruz. kızılderililer yine ford'un stereotipine sıkışıp kalmış. sadece marty'ye yamanan kızılderili kadın biraz sempatik gösterilir gibi oluyor ama sonra o da aşağılanıyor, itilip kakılıyor. yine de ethan* karakterinin 5 yıllık fiziki ve ruhsal arayıştan sonra "kızılderililer ailemizin namusunu kirletti, töremize göre kızı öldürmeliyim" ruh halinden çıkıp yeğenini kucaklaması güzel bir hadise.

    --- spoiler ---

    bir de john wayne'in en sevdiği film buymuş. oğullarından birinin adını da ethan koymuş.
  • 1979'daki geri dönüşleri muhteşem olan grup. new wave'in ortasında kendi adlarını taşıyan albümle power pop'un en iyi albümlerinden birini çıkarmış oldular. 1981'de de play for today'le ise zirveye ulaştılar diyebilirim. açıkçası 60'ları pek sevmememe rağmen 1979 ve 1981'deki bu iki albümleri gerçekten dinlemeye değer. özellikle play for today'i önerebilirim the searchers'ı sadece 60'lar grubu olarak tanıyanlara. 70'lerin sonundaki bu iki albümü 60'lardakilere dahi tercih ederim hatta şahsım adına.
  • hikayesi 19.yyda sık görülen çocuk kaçırma olaylarından birkaç tanesinden esinlenerek yazılmış olan aynı isimli kitaptan beyazperdeye aktarılmış. esinlenilen olaylardan birinde 9 yaşındaki bir beyaz kız, kaçırıldıktan sonra 24 sene aynı filmdeki gibi bir komançi kabilesiyle yaşamış, bu sırada üç çocuk doğurmuş ve sonunda istemeye istemeye "kurtarılmış" ki bu kızın amcası da bu 24 sene boyunca yeğenini kurtarmak için uğraşmış.

    ben de filmin en "değerli" 100 amerikan filmi listelerinde yukarılarda bulunmasını pek yakıştıramayanlardanım. düşman kızılderililere bildiğin stereotipleri aşamayan ırkçılık yapılmasını geç, "bizim tarafın" karakterlerinde bile pek bir derinlik yok. hikaye desen, işleniş desen yine pek bir numara yok. bir tek mektup aracılığıyla olayların anlatıldığı yer biraz farklıydı. yalnız gerçekten de sinematografiye, hele o manzaraya hayran hayran bakmamak zor. bir de akıcı diyebilirim. bu yüzden, 1956 yapımı olduğunu da göz önüne alıp kesinlikle "kötü film" demem ama en beğendiğim filmler arasında da olacak değil.
  • bu grubun bir de magic potion isimli şarkıları vardır ki, dünyalar tatlısı, paralel evrenler şekeri bi eserdir kendisi. tanımın devamı babında, daha fazlası için buyurup şuradan yakabilirsiniz:
    (bkz: magic potion)
  • nerede bir 'true grit', nerede bir 'the man who shot liberty valance' nerede bu?

    filmde gerçekten ister istemez kızılderililerden irite oluyorsunuz. sinsiler, vahşiler, düzenbazlar, gelişmemişler ve kötü kutbun her yönünü yansıtıyorlar.

    yalnız bence film bu yönüyle üzerinde biraz düşününce aslında yapanın olayları ne kadar ırkçı ele aldığını gösterip aksi bir etkiye sebep oluyor.

    peki bu film niçin izlenir o zaman?

    vahşi batı'nın, kanyonların, geniş düzlüklerin en güzel gösterildiği filmlerden biri olduğu için izleyebilirsiniz. john wayne'in oynadığı bir western olduğu için izleyebilirsiniz. filmin başından sonuna bir kovalamaca/takip filmi olması onu gerçekten sürükleyici bir film yaptığı için izleyebilirsiniz. western türünü seviyorsanız bir gün zaten izlersiniz. 7/10
hesabın var mı? giriş yap