716 entry daha
  • (bkz: fazıl say/@osuruktan teyyarenin kabin amiri)

    2. sinif bir piyanist, 3. sinif bir besteci, 4. sinif bir fikir adamidir.

    ve bir solist dinleyicisidir. (bkz: #82081097)

    2. sinif bir piyanisttir zira repertuari dardir (entry tarihinden bugune kadar gecen sure zarfinda kayit repertuarina mozart ve beethovenin tum piyano sonatlarini eklediginin altini cizerek sezarin hakkini sezara vermeliyiz. kayitlari dinlemedigim icin ne kadar yetkin olduklari hakkinda bir fikrim yok. her ikisi de warnerdan cikti), ele aldigi repertuarda da kaydadeger bir sonuc elde edememistir. hakkinda hincal uluc agziyla yazilmis ustunkoru kimi sozde elestiriler bir kenara birakilacak olursa olumlu bir elestiri bulmak cok zordur. ornegin bir beethoven sonatlari icin yaptigi album gercekten kotudur. mozart koncerto albumu siradan, tchaikovsky \ liszt albumu, albumdeki yapitlarin alternatif kayitlari ile rekabet edebilmekten cok uzaktir.

    3. sinif bir bestecidir zira on plana cikan yapitlari gercekten kotudur. ornegin cokca ovulen nazim oratoryosu bir bucuk saat suren bir askeri marstir. fenerbahce senfonisi cok vasifsiz bir yapitken yine cok sukse yapmis (yaptirilmis) olan istanbul senfonisi genel olarak film - dizi muzigi \ cep telefonu melodisi olarak kullanilabilecek yetkinliktedir. polifoni anlayisi genel olarak cok sigdir. bu son olguyu korolu yapitlarindaki hemen her daim unison calan korolara yahut orkestra yapitlarindaki tema - eslik dongusunden cikamayan yazisina bakarak gozlemleyebilirsiniz. muzik dili eklektiktir. bu elestiri disi tutulabilecek bir niteliktir ancak bu eklektiklik cok kitsch bir tarzdadir. çok guzel anlatimli bir ornek: (bkz: goldberg in istanbul)+ kendisinin çalisma stiline iliskin guzel bir tespit ve degerlendirme için:
    (bkz: #146430378)

    4. sinif bir fikir adamidir zira tam bir organik aydindir ve miyadini coktan doldurmus ancak maalesef hala israrla politik arenada tutulan sozde aydinlanmaci - jakoben goruslere sirtini yaslayarak politika \ gundem olusturma cabasindadir.

    tum bunlarin bir bilesimi olarak kendisi turk klasik muzik yorumculugu tarihinde bir kara sayfadir yahut bir kara deliktir zira artik onun disindaki besteciler anilmamakta, onun yapitlari disinda guncel yapitlar orkestralar tarafindan ele alinmamakta, konu edilmemekte, onun disinda piyanistler sanat camiasinda konusma konusu olamamaktadir. halbuki, ornegin kendisinden cok daha yetkin bir sanatci olan bir idil biret hala hayattadir, kayit yapmaktadir vs. vs. .

    turk muzik camiasi yanlis ata oynamanin, kendisine gosterdigi yersiz pohpohlama ve yalakaligin bedelini daha da kisirlasarak odeyecektir, hatta odemektedir.

    ------------------------------------------------------------------------------------------

    edit : sunlara da bakilabilir (bkz: #24786861)

    (bkz: #19765489)

    (bkz: #25713500)

    ------------------------------------------------------------------------------------------

    edit 2 : "turk muzik camiasi yanlis ata oynamanin, kendisine gosterdigi yersiz pohpohlama ve yalakaligin bedelini daha da kisirlasarak odeyecektir, hatta odemektedir" demistik.

    sadece son gunlerden bir ornek : (14 temmuz 2014) say, antalya'da devam ettirdigi festivalle ilisigini kesti. son yerel secimlerden sonra * antalya'da akp'li menderes türel kazandı. bunun üzerine fazıl say, twitter ve facebook'da kendisine kimi eleştiriler getirmiş her zamanki akp karşıtlığı maskesi altında. türel de 'festival say'sız da devam eder' demiş. yerine gürer aykal gelmiş. kendi istanbul senfonisi'ni yönetirken yere göğe sığdıramadığı aykal'ın festivalde görev almasını hazmedememiş ve arkasından üfürmüş :

    http://www.mavi-nota.com/…hp?link=duyurular&no=2673

    ''bak buna şaşıracaksınız.

    akp antalya belediye başkanı menderes türel ve gürer aykal antalya'da "çok güzel şeyler" yapacaklarmış.
    antalya piyano festivali'ni büyülteceklermiş.
    bir orkestra kuracaklarmış.
    öyle bakakaldım bir an.
    antalya piyano festivali, iksv festivalinden sonra türkiye'nin en büyük ikinci büyük festivali idi.
    2000 yılında kadir ile kurmuştuk. çocuğumuzdu..
    bu festivalin asıl dinamosu kadir dursun da bu işi bıraktığını açıkladı.

    gürer hocaya gelince;
    yönettiği orkestra elemenlarına ataturk rozeti takmadıklarında zılgıt çeken bir gürer hocaydı, da, şimdi antalya'nın akp'li başkanı ile "cok güzel" projeler yapacaklarmış..
    .
    mesela fazil'in kendi festivalinden kovuldugu piyano festivalini büyültecek olması hakikaten güzel iş..
    sagolasın aykal hoca.
    büyüksün.

    mesela zaten 2 orkestra olan bir şehirde akp ile bir tane daha orkestra kurmak ama diğer ikisinin kapatılma tehlikesini ve akp sanat anlayışı ile yaşanan tüm sıkıntıları bir anda unutuvermesi de çok güzel iş..
    asıl şaşırtıcı olan
    antalya dışında da bir dünya olduğunu ve orada bu işlerin pek böyle olamayacağını unutması aykal'ın.
    ben şaşırdım
    belki siz de şaşırmışsınızdır.
    ahmet say hiç şaşırmadığını söyledi''

    allah'tan birleri çıkıp höt diyebiliyor bu adama karşı :

    http://www.mavi-nota.com/…hp?link=duyurular&no=2675

    "yıllarca festivale destek vermiş adamla akp'li diye çalışmam deyip festivalini yüzüstü bırakıp, kendisi gibi düşünmeyen herkesi hedef gösterip zorla sosyal medyada linç ettirip, "yedik bir halt özür dileyip ara yol bulmaya çalışalım" diyeceğine yalan söyleyerek mağdur edebiyatı yapmaya devam edip bunu herkese yedirmek sanat işidir cidden.

    sen ve senin gibiler yüzünden sanat kelimesinden midemiz bulanıyor artık, sanatı bu kadar yozlaştırıp bu kadar siyasetle bulamaç haline getirerek, genç müzisyen ve müzisyen adaylarının geleceklerini ve hayatlarını karartarak bu ülkeye eşi benzeri görülmemiş bir katkı sağladın. kimse bunları senin yüzüne söyleyemeyecek, herkesin sen ve çevrenle bir çıkar bağı var. sayende yozlaşan ve siyasi hareket halini alan sanatı olması gereken saf haline getirmek öyle yıllar alacak ki bizim ömrümüz bile buna yeter mi bilemiyorum. sanatın içerisine siyaseti ve günceli bu kadar dahil edip bundan kasıtlı veya kasıtsız çıkar sağlayanları da buna destek verenleri de şahsım adına kınıyorum.

    bu ülkede temiz ve özgür sanatın icra edildiği günlerin hayali ile."

    şimdi bu belki münferit bir olay gibi gözüküyor. değil ! say en baştan beri kendisi ile en ufak bir itilafa düşmüş herkese, ama herkese en ağır biçimde saldırmıştır. bunun örnekleri saymakla bitmez : cem mansur, * benyamin sönmez, orhan şallıel, gürer aykal ... bunlar sadece klasik müzik camıasından sadece şu an aklıma gelenler. arabesk tartışmasını ilk başlattığında sezen aksu, orhan gencebay, ismini çıkaramadığım abd bazlı soprano... herkes !!!

    ve bunların hepsi değilse bir çoğu ya kendisinin yakın dostu yahut çıkardığı saçma sapan polemiklerde onun tarafını tutma basiretsizliğini göstermiş kişilerdir. hepsine, istisnasız hepsine ve daha nicesine ortada hiçbir anlamlı neden yokken bu tavırları almıştır.

    buna rağmen hala kendisini destekleyebilen insanlar mevcuttur. yakındır, onlara da bir kulp bulup laf atacak, sırtını dönecektir.

    örneğin bir serhan bali hala ve hala orada burada kendisine olup olmadık laflar ettiği insanları, fazıl say'a el uzatmaya davet ediyor. inanamıyorum :

    http://www.radikal.com.tr/…t_elini_uzatmali-1191755

    http://i.imgur.com/0l2obpz.png

    yetmemiş : http://serhanbali.andante.com.tr/?p=716

    http://i.imgur.com/outc7lb.png

    zaten dergisi andante bir fazıl say günlüğüne dönmüş durumda çoktan.

    ------------------------------------------------------------------------------------------

    edit 3 : "turk muzik camiasi yanlis ata oynamanin, kendisine gosterdigi yersiz pohpohlama ve yalakaligin bedelini daha da kisirlasarak odeyecektir, hatta odemektedir" demistik.

    (bkz: #44605288)

    ------------------------------------------------------------------------------------------

    bir intihali eksikti, o da tam oldu : (bkz: #44804498)

    -------------------------------------------------------------------------------

    hakkinda sagda solda yalan yanlis basari haberleri yapilmasiyla da unludur: (bkz: #24786861)
  • ilk şarkılar albumunun 4. sarkisi agir bir brahms intihali icerir.

    sunu okumadan devam etmeyiniz: (bkz: #44804292)
    ---------------------------------

    once muhalif bir gorusle basliyorum. profesyonel bir muzisyen arkadasimin yorumu:

    temanin tamami degil sadece 3 auftakt var brahms'i hatirlatan. o da sarkinin giris bolumunde. (ve ortasinda galiba, sonuna kadar dinlemedim) sözler basladiktan sonra o da yok. sarkinin basinda duydugumuz 3 auftakt brahms'ta da var diye (brahms 3/8lik ), intihalden bahsetmek cok abartili/bos yaygara. hele santana (love of my life. otka) ile karsilastirilamayacak bir durum söz konusu. santana temayi oldugu gibi aliyor.
    -----------------son---------

    (bkz: #44804244)

    konu hakkindaki kimi degerlendirmeler :

    https://www.facebook.com/…5936059&type=1&permpage=1

    bu paylasimdan alintilar :

    "aybar karaçay

    intihal...??

    fazıl say - bu kekre dünyada / ilk şarkılar

    brahms senfoni no. 3, üçüncü bölüm poco allegretto
    _ _ _

    fazıl say - bu kekre dünyada / ilk şarkılar symphony no.3 brahms 3rd movement poco allegretto
    basit bir esinlenme mi, intihal mi, başka bir şey mi, yoksa alakasız mı?

    http://youtu.be/abtp20eup2u

    http://youtu.be/1tre3ms3ago
    _ _ _

    küçük bir istatistik de yaptım kendi yarıçapımda: bu konuda görüşlerini sorduğum türkler konuya girmedi veya tarihsel başka örnekler vererek geçistirmeye çalıştı. (örnekler rahatlıkla çoğaltılabilir elbet... beethoven'ın bir konçertosunda da mozart ezgisi duyulur bir süre... "beethoven benim peygamberimdir" desem yeri var üstelik; bu benim gözümde bir değer kaybı yaratmıyor genç beethoven için.)

    ama kimse kimseyi aldatmaya kalkmasın: yabancılar ise apaçık gerçeği dile getirdi: plagiarism. zaten en düşük düzeyde müzik kulağı ve hafızasına sahip olmak dahi yeterli: brahms senfoni no. 3, üçüncü bölüm poco allegretto, 130 yıl öncesinden bütün ihtişamıyla hafızalara kazınmışken, "bu kekre dünyada"yı dinleyip zevk aldığını söyleyenlere şaşıyorum. albüm için sayısız yazı yazılmış ama bir tane doğru dürüst eleştiriye rastlamadım. sebep eleştiri yapabilecek kapasitede adam olmaması olmasa gerek.
    _ _ _

    fazıl say'ın etrafında yapay bir dokunulmazlık zırhı oluşmuş. yaptığı herşeyi koşulsuz beğendiğini söyleyen, bununla da yetinmeyip "muhteşem", "benzersiz", "deha eseri" vb. yakıştırmalarla pohpohlama yarışına giren bir kitle var. bir sanatçıya yapılabilecek en büyük kötülük!
    _ _ _

    aslında kendisini yüceltebilmek amacıyla daima birilerini yüceltmek ihtiyacında olanlar, yetkin ve yeterli olmaksızın köşe başlarını tutanlar, başlarını kuma gömenler... böyle bir çevre fazıl say'ı sadece zehirler.
    _ _ _

    fazıl say "bu gerçeği ancak ben dile getirebiliyorum" diyerek bazı insanlara (popçular, arabeskçiler, hatta küçümsediği türk klasik müzik camiası) sataşırken güzel. ama bu kadar beceriksizce yaptığı bir intihalden sonra da sonuçlarına katlanması lazım. hem bu işlerin matematiği o kadar gelişti ki benim brahms'ın bir ezgisinden yola çıkarak bazı matematiksel dönüşümler ve algoritmalar sonucunda elde edeceğim yeni ezgiyi ne brahms'ın kendisi ne de bir başkası ilişkilendirebilir. bu çağda bu kadar ilkel ve akılsızca bir intihal...?? hadi fazıl say'ın gözünden kaçtı diyelim; başka hiç kimse yok mu etrafında uyaran?

    fazıl say'ın da eleştiriye ihtiyacı var, herkesin olduğu gibi. sadece müzikal olarak değil, "benim nobel ödüllü fizikçi arkadaşım var, bu işler öyle kolay değil. o nasıl konusunda konuşurken ben dinliyorsam bu iş de böyle..." diye saçmaladıktan sonra da eleştiriye ihtiyacı var. (tv programındaki cümleyi tam olarak hatırlayamamış olabilirim ama bu zavallı mealde konuşmuştu.)
    _ _ _

    merak ediyorum: türk basınında bu konuyu dile getiren olacak mı?"

    -------------------------------------------------

    "mehmet erhan tanman (besteci)

    öncelikle şunu belirteyim ben bu örneği daha önce dinlememiştim, pop müzik dinleme alışkanlığım pek yoktur ondan herhalde. dinlediğim anda da brahms'ın kemiklerinin nasıl sızladığını hissetim sanki, heralde besteci olduğumdandır.

    yukarda paylaşılmış olan örnek türkiye için, türkiye'nin dünyadaki imajı için yüz karası bir örnektir. ancak bu cümlemi iki şekilde ele alarak baştan yiğidin hakkını vermeye çalışıcam. eğer dinlediğimiz örnek bir pop müzik örneği ise hiç bir lafım yok. pop müzik de türkiye'nin yeterince yüz karasıdır ve son 10 yılda düşemeyeceği seviyelere düşerek nitelik olarak yok olmuştur. ancak eğer bu müzik bir klasik müzik / çağdaş müzik örneği ise orada dur demek zorundayım.

    doğrudur, mahkemeler bile neyin tam olarak çalıntı neyin olmadığını halen belirlemekte zorluk çekmektedirler, başvurulan üst düzey besteci kimlikli akademisyen bilirkişiler bile büyük baskı altında kalmaktadırlar. ancak işin bu kısmını geçip olaya biraz daha basit bakarsak, bu track'teki şarkının ana teması kelimenin tam anlamıyla bir hırsızlıktır. kanunen suç değildir orası doğru, ancak ahlaken ve etik olarak kesinlikle yanlıştır, alay konusudur, görmezden gelinecek bir sanat ürünü etiketi yemeye mahkum bir harekettir.

    sevgili say ve çevresi say'ı türkiye'den çıkmış en başarılı en iyi besteci olarak lanse etmektedirler. bunu sağlayan şey tabii ki dünyadaki menejerlik sistemidir. türkiye'de menejerlik sistemi klasik müzik camiası içerisinde yer almadığı için türk halkı bazı şeyleri kolay yutar. örneğin dünyadaki menejerlik ajanslarının kendi çıkarları doğrultusunda birbirlerine müzisyen-orkestra-şef pasladıklarından bihaberdirler. bu normalmiş gibi gözüken ayrıntı aslında işin aslıdır. siz bir türk olarak batı için biraz otantik'seniz (otantik kelimesini şöyle açıklayayım, 1950'lerden sonra fransızlar örneğin finlandiya'yı bile otantik sayıyorlardı) biraz piyasa iseniz, biraz popülist iseniz o zaman menejerlik ajansları için bir numarasınız. ancak sizin dünyada ülke ülke dolaşmanızı sağlayan bu ufak ancak parlak ayrıntı sizi dünyaca ünlü sanatçı yapıyorsa da dünya çapında kaliteli bir sanatçı yapmıyor. nerede yapıyor? türkiye gibi bu ufak ayrıntıdan bihaber ülkelerde ünlü yapıyor. bunun yanı sıra dünyada da menejerlik ajanslarının ve organizasyon sahiplerinin reklam kapasitesi doğrultusunda kendi çevrelerinde ünlü yapıyor.

    yukarıdaki kıstaslara uyan bir müzisyen kolayca dünyada* ünlü olabilir. dünyada cd'leri çıkabilir, dünyanın her yerinde konser verebilir. peki o zaman neden kimse yapmıyor derseniz işin en güzel noktası da buradadır tabii ki. bunun sebebi, binbir türlü idealizmle akademilerinden mezun olmuş örneğin yüzlerce piyanistin neredeyse hiç birinin bu popülist ünlü olma tuzağına düşmeyi tercih etmemesidir. çünkü bunu tercih etmek beraberinde dünya tarafından ideal sanatçı* etiketinin kaybedilmesi anlamına gelir. bu iş bestecilikte de böyledir.

    siz bir besteci olarak yapacağınız yegane şey olabildiğince sipariş almaktır. bunu iki türlü yapabilirsiniz, birincisi yarışmalara katılır dereceler alır yurt dışında okur etiket sahibi olur ve sipariş alırsınız. her bir konser de bir sonraki siparişlerin önünü açar. ikincisi de daha doğal olan yol olarak kaliteli ve güzel beste (tamamen sübjektiftir) yapma idealiyle kendiniz olmak ve girişimlerde bulunmaktır. ancak bu iki ana yolun yanında bir üçüncü sahtekarlık vardır.

    bu üçüncü yol bestecilikteki en ulvi nokta olan sipariş alma maharetinde sahtekarlık yapmaktır. bu sahtekarlık beste siparişini baştan satın almak olarak adlandırılır, ve feci bir ahlaksızlıktır ve kendini kandırmaktır. beste siparişleri genelde sanat vakıfları ve zengin şahıslar tarafından verilir. size beste yapmanız karşılığında verilen kaşe (ingilizcede commission denir) sizin geçim kaynağınızdır ve sürekli gelen commission'larla bestecilik kariyeriniz şekillenir. ancak siz dünyada iplenmeyen bir besteci iseniz, herhangi kariyeriniz yok ancak tonla paranız varsa bunun kolay bir yolu da vardır. sanat vakıflarına vs gider ve yüksek miktarda bağışta bulunmayı teklif edersiniz. onlar da zaten sanat vakfı olduğundan ve paraya muhtaç olduklarından bir kısmı sizin bu teklifiniz karşılığında size sipariş verir. ancak ironik olan sahtekarlık, siparişten sizin değil onların para alıyor oluşudur. siz de böylece besteniz hakkında commissioned by bilmemne kunststiftung dersiniz ve bu size imaj kazandırır.

    dünyada gerçek kaliteli sanat çevrelerince malesef bu numara tutmaz. çünkü bunları kimlerin yaptığı bilinir. aynı prag senfoni orkestrasından cd'nizin çıkması gibidir, çünkü prag senfoni para karşılığı cd kayıtları yapmaktadır ve bu orkestradan cd'nizin çıkmasının sanatsal açıdan hiç bir önemi yoktur. türk besteciler arasında prag senfoniden cd'si çıkma başarısını göstermiş arkadaşlarımızdan biri kamran ince'dir. kendisini bu vesileyle tebrik etmek istedim.

    yukarıda uzun uzadıya bahsettiğim şeyler bizim dünyaca ünlü say'ımızın nasıl dünyaca ünlü olduğunu, dehasından falan değil kimsenin tercih etmediği bir kulvarı tercih ederek o basamakları çıkıp üzerine hırsızlık yaptığını anlatmak içindi. anlamayana davul zurna azdır, yukarda paylaşılan track tamamen bir hırsızlık ürünü olup ne etiktir, ne ahlak içerir, dünyada büyük bir hızla kimlik kazanan türk besteciliği için yüz karasıdır.

    ancak mesele türk pop müziği ise, dediklerimin hepsini geri alıyor ve bu güzel örnekle dinleyenleri baş başa bırakıyorum. biz eşşeğiz çünkü aylarımızı verip kafa patlatıp eser yazıyoruz, biz eşşeğiz çünkü yurt dışından gerçek siparişler alıp gerçek projelere dahil oluyoruz, biz eşşeğiz çünkü yurt dışından siparişler satın almıyoruz, insanların hali hazırda gönüllerini kalplerini beyinlerini fetheden müziklerden arak yapmıyoruz, biz eşşeğiz çünkü doğrunun ve olması gerekenin peşinde gidiyoruz. türk klasik müzik sanatına, türk besteciliğine dünya çapında zararları yüzünden sayın say'a da bir kez daha teşekkür eder, bahsi geçen track'teki ahlaksızca yapılmış hırsızlığı için kendisi adına türk bestecileri olarak tüm dünyadan özür dileriz"

    -----------------------------------------

    su da ilgi cekebilir : (bkz: fazıl say/@osuruktan teyyarenin kabin amiri)
  • bir yazi yazmis, yine...

    http://imgur.com/lhwlvln

    oncelikle yazi isine girisen birisinin kendini daha duzgun bir dilbilgisi ve noktalama ile ifade etmesi gerektigini, bu konuda daha hassas olmasi gerektigini dusunuyorum. fazil say'in bu gune kadar okudugum kose yazilari bu acidan felaket, bir orta okul ogrencisi odev olarak verse gecer not alamayacak kadar kotu duzenlenmis, yazim kurallarindan nasibini hic almamis metinler. kimi zaman ne dedigini anlamak imkansiz hale geliyor. yazilarinda kullandigi hitabet bicimi ise kahve muhabbetini andirir tarzda.

    (hemen bu asamada: bu yahut gecmis entrylerimde yazim hatasi aramaya kalkisacak suserlere sevgilerimi iletiyorum)

    yazinin facebook linki:

    https://www.facebook.com/…i-üzerine/992321237480555

    metnin kopyasi:
    ----------------------------------------------------------
    10 yaşındaki mozart'ın dehası üzerine

    fazıl say·domıngo, 3 de janeıro de 2016

    bu ay sonu (28 ocak) salzburg'da "mozart haftası"nda çalmak üzere mozart 'ın ilk 3 konçertosunu öğreniyorum. mozart'ın toplamda 26 piyano konçertosu var, bunlar no1, no2 ve no3.
    aslında az bilinen, az çalınan eserleridir. şimdi sıkı durun; bu eserleri mozart 10 yaşındayken bestelemiş.
    10 yaşında bir çocuğun bırakın konçerto bestelemeyi , herhangi bir şeye bir kaç dakika konsantre olabilmesi ne kadar zor zanaattır biliyoruz.

    bu ilk 3 konçertoyu (opus sayıları ve tonaliteleri ile kv 37 fa majör, kv 39 si bemol majör ve kv 40 re majör) biraz anlatayım;

    10 yaşındaki mozart, müziğinde, aşk dolu, sevgi dolu , oyun ve muziplik dolu, hepimizi güzelliklere boğarak, nefis ve kusursuz bir orkestrasyon ile, piyano ile orkestranın diyaloğunda olgunluk dönemi eserleri kadar mükemmel, gelişim bölümlerinde ilginç... akıl alır gibi değil. deha böyle bir şey. "insanlık için deha" farklı bir boyutta.

    bazen düşünüyorum, televizyonda rastlamıştım. 6 haneli sayıları kafadan çarpan doğru cevap veren matematik dehası çocuklara, ya da metafiziksel düşünsel güç ile elinde kaşığı eğebilen -bir nevi "jedi"- çocuklara.. o zaman da sormuştum, büyük şaşırtıcılıkları dışında, gerçekten insanlığa faydası dokunabilecek bir güç mü? diye.

    mozart'ın bu ilk üç konçertosuna müzikologlar "alıntılar" başlığını da koyarlar. çünkü (süre olarak, üçünün toplamı 50 dakika sürüyor) bu eserlerde karşılaştığımız "60-70 küsür" güzel temanın içinde bazıları, o dönemin bestecilerinden alıntılanmış, mesela günümüzde fazla bilinmeyen bir besteci olan schobert'den (schubert değil ,"o" ile schobert ) ya da bach'ın oğullarından bazı armoniler alınmış gibi. açıklamak isterim; bu alıntılama elbette ki "kopya çekme" anlamında değil, daha çok "esinlenme" gibi, ya da "orkestre etme" gibi.

    müzikologlar der ki; "eğer profesyonel bir nota yazımcı, baskıya hazırlamak üzere, haftanın 5 günü her gün 8 saat çalışırsa, mozart'ın tüm eserlerini yazması 20 yıl sürer!"

    bakın mozart 35 yaşında öldüğünde, 650 eser bırakmıştı. bunların içinde her biri 2-3 saatlik olan "20 opera" , her biri 30-40 dakikalık "41 senfoni", her biri 20-25 dakikalık "50 küsür konçerto", pek çok solo ve oda müziği eseri, şarkıları koro eserleri, muazzam bir rakam, yani benim evimde mozart'ın tüm eserlerinin notası var, 3 raf tutar.

    bu üretkenlik bir yaşam içinde, matematiksel zamanda açıklanabilir belki, ama yaratıcılık olarak düşünüldüğünde bu tablo, insani değildir...

    müzikologlar der ki; "eğer profesyonel bir nota yazımcı, baskıya hazırlamak üzere, haftanın 5 günü her gün 8 saat çalışırsa, mozart'ın tüm eserlerini yazması 20 yıl sürer!"
    ki mozart 35 yıllık ömründe ilk bestesini 5 yaşında yazmıştı. bu kendi hayatında üretmenin ve zamanın soyutlaştığı tempoda, insan ruhunun doruklara erdiği güzelliklerde, bir büyük ustayı tekrar sevgi ile anıyorum.
    fazıl say

    ----------------------------------------------

    simdi: 250 senelik bu olayi tekrar ele almak nereden aklina gelmis bilinmez. herhalde yazida adi gecen yapitlari calacagi konserden once biraz reklamini yapmis olmak istemis. ucuz bir numara. lakin daha kotusu bir elifbada kırk hata yapilmis. bakalim.

    ----------------------------------------------

    fs: bu ay sonu (28 ocak) salzburg'da "mozart haftası"nda çalmak üzere mozart 'ın ilk 3 konçertosunu öğreniyorum.
    mozart'ın toplamda 26 piyano konçertosu var, bunlar no1, no2 ve no3.

    >> mozart'a ait bir piyano koncertosundan ne anladiginiza bagli olarak mozart'in piyano koncertolarinin sayisi 21, 23, 27, 30 gibi degisik degerler alabilir ve hepsinin bir aciklamasi vardir (21=tumuyle kendi kaleme aldigi ve tek piyano ve orkestra icin bestelenmis yapitlar,

    23=tumuyle kendi kaleme aldigi tek yahut birden fazla piyano ve orkestra icin bestelenmis yapitlar

    [23=daha onceki 21 + iki piyano icin koncerto + uc piyano icin koncerto] vb.)

    yazida gecen 26 sayisinin ise bir izahi olamaz. yahut belki soyle bir aciklamasi olabilir: "numarlanmis 27 koncerto var, ama ben 12.'yi calamiyorum, o yuzden 26 :/ "

    (bkz: #49141470)

    [artik mecvut olmayan bu entry'de turing say'in mozart'in 12. piyano koncertosu icin yaptigi bir temsile iliskin olumsuz bir elestiride bulunmustu. kendisi bütün entrylerini tepki amaçlı silen yazarlar arasina katildigindan goruslerinden ve bilgilerinden bu platformda mahrum kalmaktayiz.

    (bkz: #59017782)]

    fs: şimdi sıkı durun; bu eserleri mozart 10 yaşındayken bestelemiş.
    >> 11. ama 10 olsun.

    "şimdi sıkı durun zira daha once 209384092389 kere edilmis laflari tekrar edecegim ..."

    fs: 10 yaşında bir çocuğun bırakın konçerto bestelemeyi , herhangi bir şeye bir kaç dakika konsantre olabilmesi ne kadar zor zanaattır biliyoruz.

    >> kliselere devam

    fs: bu ilk 3 konçertoyu (opus sayıları ve tonaliteleri ile kv 37 fa majör, kv 39 si bemol majör ve kv 40 re majör) biraz anlatayım;
    10 yaşındaki mozart, müziğinde, aşk dolu, sevgi dolu , oyun ve muziplik dolu, hepimizi güzelliklere boğarak, nefis ve kusursuz bir orkestrasyon ile, piyano ile orkestranın diyaloğunda olgunluk dönemi eserleri kadar mükemmel, gelişim bölümlerinde ilginç... akıl alır gibi değil. deha böyle bir şey. "insanlık için deha" farklı bir boyutta.

    >> oncelikle onlar opus degil kochel sira numaralari.

    devamla: bu yapitlar bu kadar superlerse neden, kendisinden alinti yaparak, "aslında az bilinen, az çalınan eserleridir."? cunku kendisi de biliyor ki soyledikleri dogru degil.

    https://en.wikipedia.org/…ncertos_nos._1–4_(mozart)

    alinti: by comparison to mozart's later concertos or even to those of j. c. bach, these are slight works. the preludes that mozart added to the sonatas do not contain a wealth of themes, as is typical for his later efforts, nor does the exposition or middle section add new thematic material. the role of the keyboard as soloist or continuo is not always clearly delineated.

    bu yapitlari varligi yahut yoklugu ne mozart'in tarihinde ne bati musikisi tarihinde birseyi degistirirdi. bunu gormek icin muzisyen olmaya gerek yok. gidin bir cd dukkanina ve bu yapitlarin bir 'mozart - complete piano concertos' cd kutusu haricinde bir piyasa surumunu, bir kaydini bulmaya calisin: cok zorlanirsiniz zira kimse bunlari calmaya / kaydetmeye tenezzul etmez. hatta kimi 'mozart - complete piano concertos' kutularinda dahi bu yapitlara yer verilmez. ornek:

    http://www.deutschegrammophon.com/en/cat/4631112

    orneklerin sayisi arttirilabilir.

    ve lakin kimse de cikip 'la nerede no1 2 3 4??!? hani complete idi bu kutu?' demez zira bu yapitlarin mozart'in orijinal yapitlari olmadigi, devrin onde gelen baska bestecilerinin piyano sonatlarinin bolumlerine yayli partisi ilave edilip koncertolastirildiklarini bilirler. bir tur egzersiz, calisma amaciyla ...

    https://en.wikipedia.org/…os#early_mozart_concertos

    alinti: concerto no. 5 (1773) k. 175 was his first real effort in the genre, and one that proved popular at the time.

    "by using movements from the sonatas of other composers, the young mozart seems to have begun to learn how to cope with the structural problems of composing in the piano concerto form. ındeed, it may be that leopold mozart had devised this as a compositional teaching method. ıf so, it seems that this may have been the first time this had been done by the composer. this is perhaps supported by two facts: first, leopold excluded the first four concertos from his 1768 list, suggesting that he may not have considered them true compositions by his son. second, the autographs of the four works are the joint products of both mozart and leopold (although k. 41 is mainly in leopold's hand alone)."

    f.s. : bazen düşünüyorum, televizyonda rastlamıştım. 6 haneli sayıları kafadan çarpan doğru cevap veren matematik dehası çocuklara, ya da metafiziksel düşünsel güç ile elinde kaşığı eğebilen -bir nevi "jedi"- çocuklara.. o zaman da sormuştum, büyük şaşırtıcılıkları dışında, gerçekten insanlığa faydası dokunabilecek bir güç mü? diye.

    >> dusunce gucu ile kasik egebilen cocuga televizyonda mi rastlamis?

    f.s. : dusunce gucu ile kasigi egdi agbi.
    otka: sen de bunu yedin
    f.s. : evet agbi, cay soyliyim mi?

    alti haneli iki sayiyi kafadan carpmak sizin buyuk bir aritmetik yeteneginiz olduguna delalettir lakin sizin buyuk bir matematik dehasi oldugunusu kanitlamaz (ufurmuyorum, matematik doktoram var. bunu sadece konu ile icli disli oldugumu gostermek icin yazdim, unvanimla ovunuyor asla degilim). hatta yanindan bile gecmez. matematik yapmak / uretmek kafadan aritmetik islem yapmakla alakali degildir. tarihin en buyuk matematik dehalari arasinda belki bakkala gittiginde para ustunu hesaplayamayan adamlar vardi, bilemeyiz.

    keza muzik tarihine gecmis adamlarin dehalarini kafadan senfoni bestelemekle, 10 yasinda koncerto uyarlamasi yapmakla olcmuyoruz yahut olcmemeliyiz. wagner'in yahut stockhausen'in ornegin, boyle bir dehasi, daha dogrusu yetenegi var miymis? var miymis bilmiyorum ama yoksa bile kime ne? onlar var olan muzik yetenegini sanatci dehasi ile birlestirip muzik tarihini degistirmis, damga vurmus. konusulmasi gereken nokta budur. sadece yetenekle olsaydi tarihte bir degil belki 100 tane mozart olurdu. mozart'in devrinde de, gunumuzde de bircok cok yetenekli cocuk vardi ve hala da var. bu cocuklarin piyano yahut bir alet calarkenki videolari gazetelerin magazin sayfalarinda "iste 21. yy'in mozart'i" basliklari altinda yayinlaniyor. sonra ne oluyor, kaybolup gidiyorlar zira o muzik yetenegini kullanarak isledikleri bir muzik / drama / sanatci dehalari yok, sadece cok yetenekli calgicilar yahut yorumcular (he yorumcu dehasi diye birsey bence vardir, o ayri, ama onu besteci dehasi ile karistirmamak gerekir)

    f.s.: mozart'ın bu ilk üç konçertosuna müzikologlar "alıntılar" başlığını da koyarlar. çünkü (süre olarak, üçünün toplamı 50 dakika sürüyor) bu eserlerde karşılaştığımız "60-70 küsür" güzel temanın içinde bazıları, o dönemin bestecilerinden alıntılanmış, mesela günümüzde fazla bilinmeyen bir besteci olan schobert'den (schubert değil ,"o" ile schobert ) ya da bach'ın oğullarından bazı armoniler alınmış gibi. açıklamak isterim; bu alıntılama elbette ki "kopya çekme" anlamında değil, daha çok "esinlenme" gibi, ya da "orkestre etme" gibi.

    >> orkestre etme -> orkestralama [google translate: fazilca detected -> turkce]

    alintidan cok daha fazlasi soz konusu. adi gecen yapitlarin 'esinlendigi' sonatlarla mozart'in yaptigi uyarlamalar (yahut istersen 'besteledigi koncertolar') yanyana acilip dinlenirse bu gorulur. ve bunda ayip birsey yok, dolayisiyla bu kadar savunma yapacak bir durum yok. cocuk mozart egzersiz amacli calissin, koncerto formu ile hasir nesir olsun diye, keman hocasi olan babasi boyle bir yol secmis.

    ayrica bu yapitlarda 60-70 kusur guzel tema olmasi imkansiz, bakin yoktur demiyorum, dinlemeye bile gerek yok, imkansiz! klasik cag yeni yeni rayina oturmaktayken bir besteci bir piyano sonatinin bir bolumunde iki, bilmedin 3 tema sunar. her sonat uc bolumlu olsa bu sonat basina 9 tema eder. 3 tane sonatta toplam 27 tema bulunur. mozart da bu tip sonatlari alip koncertoya evirdigine gore... gene yuksek perdeden ufurulmus.

    bir de birbiri ile alakali kavramlarmis gibi "esinlenme" ve "orkestre etme" ifadelerinin ayni cumlede birbirinin yerine ("ya da" ifadesiyle birbirleriyle ilintilendirilerek) kullanilmasi komik kacmis: bir yapittan esinlenip apayri bir yapit ortaya koyabilirsiniz, ote yandan bir yapiti aynen kopyalayip orkestre edebilirsiniz. bunlar birbiri yerine kullanilacak ifadeler degil.

    >> müzikologlar der ki; "eğer profesyonel bir nota yazımcı, baskıya hazırlamak üzere, haftanın 5 günü her gün 8 saat çalışırsa, mozart'ın tüm eserlerini yazması 20 yıl sürer!"

    onu bilmiyorum da linz senfonisini 4 gunde yazdigi biliniyor. gercekten yapitin notasini bir kopiste verseniz anca o kadar surede kopyalayabilir herhalde. bu konudaki verimliligi ve calisma hizi akillara durgunluk veriyor, bu nokta su goturmez.

    fs: bakın mozart 35 yaşında öldüğünde, 650 eser bırakmıştı.

    >> filmin koptugu yer basladi. oncelikle 650 sayisi cok yuvarlanmis bir sayi. herkesler bilir ki mozart'a ait bir yapit sayisi vermek isterseniz, ki turlu nedenlerle net bir sayi vermek kolay degildir, geleneksel olarak 626 sayisi verilir (kochel katalogunun son girdisi olan mozart requiem'in katalog numarasi) 650 sayisini kim nereden nereden cikarmis belli degil.

    fs: bunların içinde her biri 2-3 saatlik olan "20 opera" , her biri 30-40 dakikalık "41 senfoni", her biri 20-25 dakikalık "50 küsür konçerto", pek çok solo ve oda müziği eseri, şarkıları koro eserleri, muazzam bir rakam,

    >> operalar arasinda iki saaten daha kisa yapitlar mevcut ve toplam opera sayisi ucu tamamlanmamis 22 yapit.

    senfoni sayisi 41'in ustunde, bu cok bilinen birsey. gene sayi sizin bir mozart senfonisinden ne anladiginizla alakali. tartisma goturmez bir gercek bunlarin, fazil say'in dedigi gibi, her birinin degil, sadece az bir kisminin 30-40 dakika suruyor oldugu.

    aslinda mozart senfonilerinde mevcut klasik cag senfonilerine ozgu tekrarlarin, tumunu de degil, bir kismini dahi goz onune almadan yapilan temsillerde bu yapitlarin "hic birinin" 30 dakikayi asmasi soz konusu olamaz. kisaca senfonilere iliskin yazilan bu ifade tam bir ufurme.

    koncertolarin sayisi gene neyi koncerto neyi koncertant yapit kabul ettiginize bagli olarak degisir. 50 iddiali bir sayi ama bu sayiya zor da olsa erisilebilir (uygun bir sayim sekliyle) ote yandan kimi koncertolarin yarim saati zorladiginin alti cizilmeli.

    yapitlara iliskin bu 'veri'ler oldukca yaniltici.

    f.s. : yani benim evimde mozart'ın tüm eserlerinin notası var, 3 raf tutar.
    bu üretkenlik bir yaşam içinde, matematiksel zamanda açıklanabilir belki, ama yaratıcılık olarak düşünüldüğünde bu tablo, insani değildir...
    müzikologlar der ki; "eğer profesyonel bir nota yazımcı, baskıya hazırlamak üzere, haftanın 5 günü her gün 8 saat çalışırsa, mozart'ın tüm eserlerini yazması 20 yıl sürer!"
    ki mozart 35 yıllık ömründe ilk bestesini 5 yaşında yazmıştı. bu kendi hayatında üretmenin ve zamanın soyutlaştığı tempoda, insan ruhunun doruklara erdiği güzelliklerde, bir büyük ustayı tekrar sevgi ile anıyorum.

    >> bu tempoya kendisi girip sonra bundan sikayet eden insanlari hic anlamiyorum. fazil say bircok vesileyle konser yogunlugundan vs. bahseder durur. "o zaman o kadar konser verme, repertuarini genisletmeye yahut calisini duzeltmeye calis" diyenlere cevap vermez lakin ...

    kendisine sunu yollamis olalim:

    (bkz: mozart piyano konçertosu no. 2)

    bir baska yazisinin bir elestirisi icin: (bkz: #69527117)

    yazilarindan laf acilmisken en meshur yazisi: (bkz: amerika yanlışlıkla 3-5 tane kız çocuğunu öldürdü)
    (bkz: #26735852)

    edit: yazim hatalari konusundaki uyarilari ve yorumu icin kullerdeki sira ve kolombre'ye tesekkur ediyorum.
  • turkiye medyasi kendisini ve daha bircok baska disiplinde calisan bircok kisiyi yersiz bicimde ovmeyi cok seviyor. uc tekerlekli bisiklete egsoz takip amerikanin onde gelen st. george albuquerque bilim odulunu kazandigi iddia edilen lise ogrencisinden sokak roportaji esnasinda hasbelkader kendisine mikrofon uzatilmis sosyoloji dalinda kiev'de post doc calismalari yapan arastirmaciyi slovak zizek'in tahtina aday gostermeye kadar bircok kepazelikle karsilasiyoruz.

    hakkinda cikan haberlerdeki abartilar ve yalanlar, bu haberlerin icerigini dogru duzgun okumadan sosyal medyaya aktarip yorum yapan ve haberlerde bahsedilen 'basari'larla ovunen/kendine pay cikaran hayranlarini da komik duruma dusurmekte. tabii onlari da ancak bir yere kadar suclayabiliriz.

    (bkz: #64213741)

    haberin orijinal haline

    http://www.beethovenacademy.org/

    adresinden ulasilabilir. haber almanca, ben almanca bilmiyorum lakin google translate eklentisinin yardimi ile haberi ingilizceye cevirttim. ozet:

    odul, bir muzik odulu degil. bir album yahut yarisma sonucunda verilmiyor. kultur elciligi, sosyal sorumluluk vb. konulardaki girisim ve eylemler goz onune alinarak veriliyor.

    odul bu sene ikinci keredir veriyor. "dünyanın en prestijli ödülü" unvanini tasimak icin henuz cok genc. ayrica boyle bir odulun fazil say'a verildigini dusunuyorsaniz, dikkatinizi cekerim: dunyanin en prestijli odulu, bu konu hakkinda bayag bir haber gormeyi / bulmayi beklemezmisiniz? ben orijinal sayfayi dahi zor buldum.

    klasik muzik disinda bir muzik dinlemeyen ve kendisi ile birebir muhatap olmus, kendisini demecleri kayitlari ve cikislari ile bir ara yakindan takip etmis birisi olarak hakkindaki goruslerimi yazmistim.

    (bkz: #21789471)

    lakin bu abartili haberler ve carpitma yorumlarla bizzat sozde begenenlerinin kendisine kotuluk ettigini dusunuyorum.

    gerci bu abartilar ve carpitmalardan bir sikayeti oldugunu da dusunmuyorum ya, neyse.
  • gecenlerde facebook sayfasinda paylastigi bir yazisina denk geldim:

    https://www.facebook.com/…1855814957500?pnref=story
    http://imgur.com/jcsvec0
    alinti: din ile pek bir alakası yoktu beethoven'ın.tek bir dini eseri olmadı. kilise müziği filan ona hitap etmezdi. hatta kiliseye gittiği görülmemiş hiç. ...

    say'in benim denk geldigim hemen her yazisi oldukca kotu bir turkçeyle, calakalem yazilmis, sefalet derecesinde sig goruslerin dile getirildigi yazilar. "beethoven baba" gibi kahvehane agzi ifadeler, ki maalesef turk klasik muzik camiasi yazarlarinin metinlerinde sikca gorulur (orn. anna netrebko'dan kose yazisinda 'anna' diye bahseden dergi editorleri, idil biret'e 'idil' diye hitap eden sanat yansiticilari *), pek acinasi bir laçkalik ornegi. ne idugu belirsiz * misali "hatta kiliseye gittiği görülmemiş hiç. ..." gibi komik ifadeler cabasi.
    profesyonel bir muzisyenden beklenmeyecek derece sasirtici maddi hatalar da girla mevcut. orn. (bkz: #57514580)

    yukarida da bunun bir ornegini goruyoruz: tek bir dini eseri olmayan beethoven!

    beethoven'la bir sorunu olabilir gerci, zira: (bkz: #19794090) insanin okuyunca içi aciyor.
    http://imgur.com/a/qmris

    ama hayir, konumuz fazil say degil; o kendisini taniyanlari sasirtmiyor (gerçi ~400 yillik kilise muzigi tarihinin en buyuk ve anitsal yapilarindan birisinin, op 123 re major missa solemnis'in, bestecisinin tek bir dini yapiti olmadigi gibi bir argumanla citasini yukselttiginin hakkini vermeliyiz edit: adornoculuk oynamis belki de "alienated masterpiece: the missa solemnis (1959)" t. adorno). beni asil meraklandiran bu yaziyi begenmis 191 kisinin ne kullandigi.

    kisa bir tarama yaptim. bu yaziyi begenenler icerisinde (siralama begenenler listesindeki siralamadir):

    sancar t., muzik akademisyeni,
    erdem m., ıu opera egitimi almis.
    orhan o o, koro sefi,
    ıbrahim y., orkestra sefi
    ezgi k., muzik ogretmeni
    sesim b, konservatuar ogrencisi,
    handan d. gazi univ. muzik egitimi bolumu mezunu
    leyla k. marmara muzik mezunu,
    secil ı. mıam mezunu
    masis a g, koro sefi
    haluk t, marmara muzik egitimi mezunu
    cansu b,soprano,
    ıraz y. kraliyet konservatuari koniklijik,
    burak d. guzel sanatlar muzik bolumu mezunu
    orhan a. sanirim orkestra sefi / keman sanatcisi
    busra a. muzik ogretmeni
    ayca a, mimar sinan kons. mezunu
    asli b. serbest muzisyen,
    ezgi y a koro elemani
    burcu g d, devlet operasindan ayrilmis vokal koçu
    gulfem g. polonya muzik okulu mezunu
    gulnur u piyano ogretmeni
    yusuf c, cello grup sefi,
    seniz d. 9 eylul kons.
    can k. chopin muzik okulu,
    nilufer g, sanirim piyanist,
    nazli ı, codarts rotterdam, piyano mezunu,
    mucahit c, muzik egitimi 9 eylul,
    semra f, gazi muzik mezunu,

    gibi profilller mevcut. (not: hayir, 190 kisinin profilini tek tek acip bakmadim, tarayicimda mevcut bir eklenti (hover zoom +) begenenler listesindeki isimlerin ustune imlecimi getirdigimde ilgili profili kismen gormemi sagliyor.

    dolayisiyla yukardaki listedekiler, sadece profilinin gorulebilen kisminda meslegi / mezuniyeti yazan profesyonel muziyenler, egitimciler vs. gercek sayi buyuk ihtimal daha fazla)

    muzisyen olmayanlarin yahut calgicilarin hatta muzik hocalarinin konu hakkinda bilgisiz olmasi belki anlasilabilir ancak orkestra ve koro sefleri ile ses sanatcilarinin boylesi bir maddi hatayi temel arguman olarak kullanan bir yaziyi begenmesi pek ilginc, hatta manidar.

    sadece bir kisi yazinin altina yorum yazarak say'a missa solemnis'i (ve ısa zeytin daginda oratoryosunu ve 9. senfoninin 4. bolumundeki uhrevi kismi) hatirlatmis. say'in buna cevabi yapiti beethoven'in "tamamı alay ettiği zaten konusunun da din olmadığı" bir yapit olarak tanimlayarak kucumsemek olmus
    http://imgur.com/nhpnauo
    ve baska bir yorumunda "missa solemnis diye bir eser var evet ama günümüzfe noam chomski ilahi metninyazsaydı daha dindar olurdu ..." demis.
    http://imgur.com/qcppak4 ustune bir de alenen sacmaladigi konu hakkinda karsisindakine eksikleri oldugunu, sukunet icinde kalmasini filan soyluyor. akil almaz bir piskinlik!

    bu yorumlarini yabanci dillere cevirip turlu muzik forumlarinda tartismaya acsak alacagi tepkiler ne olurdu merak ediyorum.

    kendisini korlemesine destekleyenler de ilginc yorumlar yapiyorlar: http://imgur.com/fnbzuat

    bu yorumu yapan bir orkestra sefi, yukarda say'in metnini 'laykeden'ler arasinda bulunuyor. say'la ilginc muhabbetleri olan birisi: (bkz: #26767469)

    https://en.wikipedia.org/…xt_of_the_fourth_movement

    bu metnin son iki kitasinin dinsel olmadigini iddia ediyor bu profesyonel muzisyen. herhalde bugune kadar yapitin japonca cevirisini yonetmis.

    "2x2=5'tir!" diye bagirip hatasi isaret edildiginde 'sizin kaynaklarinizda hata var, dogrusunu ben biliyorum' diyen birisi ne kadar ciddiye alinmayi hakediyorsa say da o kadar ciddiye alinmali. ancak basta dedigim gibi konu say degil, konu onu 'begenen' / "laykeden" profesyonel muzik camiasi mensuplari.

    eskiden kendisine toz kondurmayan profesyonel camiadan 'dost'lari artik ufak ufak yuz donmeye baslamislar gerci. gene de acik acik yuzune 'saçmaliyorsun' diyeni henuz goremedim.

    gecenlerde orhun orhon facebook sayfasinda halka acik olarak asagidaki metni kaleme almis:

    https://www.facebook.com/…n/posts/10155098402181934
    http://imgur.com/okanx8u

    katiliyorum. ilginc olan begenenler arasinda gulsin onay'in olmasi. halbuki gecmiste (bkz: #25713837) say hakkinda pek olumlu yorumlar yapmaktaydi. say, ozaman da say'di. onay, iyi niyetinden suphe etmedigim bir insan ama iyi niyetinin kurbani oluyor zira camiadaki herkesle oldugu gibi, say, onunla da / onay'la da ugrasti. bu satasmalarinin metinlerini bulamayacagim; camiadaki herkesce malum oldugunu dusunuyorum.

    https://www.facebook.com/…n/posts/10155095298536934
    http://imgur.com/jsbclei

    orhon, bezduz'un yazisini paylasiyor. burada kendisiyle en onemsiz bir konuda dahi en ufak bir itilafa dusen kisileri nasil kucuk dusurdugu, hakaretler ettiginin kisa bir listesi yapilmis. bunlardan birisi rahmetli benyamin sonmez:

    hatirlayalim (bkz: #25713500)

    bezduz keske bunlari daha erken gorebilseydi. hala yaklasimci bir tavir takinmasini iyi niyetiyle aciklamak disinda bir secenegimiz yok gozukuyor. kendisine kolayliklar ve sabir diliyorum.

    acaba her kosulda say'i incitmeden elestirmelerinin baska bir nedeni mi var? say'in itilafa dustugu muzisyenlere ve dahi topluluklara hakaret etmedigi zamanlar savurdugu standart bir tehdit var: bir daha beraber calismayiz / proje yapmayiz olur biter.

    bu iki veriyi (say'a karsi açik tavir alin(a)mamasi+savurdugu standart tehdit) alt alta yazip topladigimizda ilginc sonuclara ulasmak mumkun.

    piyanistlik yahut besteciligine iliskin yorumda bulunmaya gerek duymuyorum. en azindan bati sanat musikisinin mevcut gelismislik seviyesine gore sirasiyla en fazla ikinci ve ucuncu sinif.

    bir atasozu "seyh uçmaz, muritleri ucurur" ve bir dua ile "dona fazil pacem. amen"le bitiriyorum.
  • kenarda duranlarimi yolluyorum. uc farkli konu var. onemliden onemsize dogru + hepsi dogrudan fazil say ve/veya muzigine iliskin degil.

    ilk konu: https://imgur.com/a/arvresq
    bugun entry girmeme neden olan entry: (bkz: #114433317) ozelden yazilabilirdi ama bir elif ba'da kirk hata yapilinca ugrasamadim:

    "şiirlere beste yapmak avrupa'da 19. yüzyıl başlarında yapılmış bir iş" hayir, siir uzerine muzik yazmak çok daha eskiye dayanir. oyle boyle degil, bayagi bir eskiye dayanir hem de. zaten vokal bir yapitin sozleri ne olacakti, ya bestecinin devirdasi yahut onculu bir sairin bir siiri, yahut incil.

    "ilk beethoven yaptı, 9. senfoninin sonuna neşeye övgüyü koydu" ? bizzat beethoven'in bu yapittan once besteledigi sarkilari vardir. hatta kimilerince 'ilk' kabul edilen bir sarki dizisi mevcuttur: https://en.wikipedia.org/…iki/an_die_ferne_geliebte

    "sonra büyük bestecilerin hepsi yapmaya başladı" ... baslamislardi. buyuk kucuk herkes yapti.

    *mesela büyük piyano sanatçısı franz schubert bu işin erbabıydı*
    *piyano sanatçısı franz schubert*
    *piyano sanatçısı*

    schubert yeri geldiginde kendi bestesini (wanderer-fantasie) çalamayacak kadar profesyonel konser piyanisti olmaktan uzak bir 'besteci'ydi. ve tum zamanlarin en buyuk bestecilerindendi. klasik çagin en buyuk 4 isminden birisiydi (beethoven, haydn, mozart diger 3u olmak uzere) piyano sanatçisi olarak tanitmak komik kaçmis.

    *türkiye'de 21. yüzyılda bu işi fazıl say yapıyor. yani aşağı yukarı 2 yüzyıl gerideyiz avrupa'dan* turkiye çagdas bati sanat musikisi uretimini takip etmiyorum ancak fazil say haricinde sarki besteleyen besteciler eminim vardir + burada batiyla bir kiyas yapiliyorsa hangi tur uzerinden kiyas yapildigina dikkat etmekte fayda var: yerel sarkilara tonal muzik yazmakla batida kullanilan modern yazi stillerinde bestelenmis sarkilari kiyaslarsaniz komik olur. yahut boyle bir kiyas yaparsaniz fazil say'in batidan, 200 degilse de, bir 100 yil net geride oldugunu soyleyebilirsiniz. schoenberg / pierrot lunaire'le modern sarkiya giris yapabilirsiniz.

    fazil say'la ilgili, zamaninda benim de içine dustugum bir yanilgi bu. say bir bati sanat musikisi bestecisi degil. ben oyle oldugunu dusunup yapitlarini elestiriyordum (çok basit, banal vb.) halbuki, utanci benim ustume olsun, çok geç aydim: say bir populer orkestra muzigi bestecisi. onu, ornegin, sofia gubaidulina'yla, rebecca saunders'la, peter eotvos'le, jorg widmann'la, yahut mazallah 20.yy modern klasikleriyle (boulez, xenakis vb.) karsilastirmak yanlis.

    ozet: say'in bizzat kendisinin cagdas bati sanat muzigi sarki repertuarina bir katki yapmak gibi bir iddiasi yoktur. bu yondeki bir kiyas anlamsizdir, komiktir.

    entry'nin geri kalani (son paragraf hariç) bir fazil say arabeskligi içeriyor. zamaninda arabesk muzige ve temsil ettigi zihniyete karsi
    sert ve manasiz cikislariyla gundeme gelmis bir sanatçinin hayranlarinin diline yansimis olan bu arabeskligi ne yapacagiz bilemiyorum:

    "fazıl say gibi türk dünyasının gelmiş geçmiş en büyük müzik dehası bir daha memlekete ne zaman gelir bilinmez. böyle büyük besteler yapsın.. o besteler ile şiirleri simbiyoz hale getirsin. müzik dehasının yanında edebiyat dehası da olsun ve kendi memleketinin edebiyatına da duyarlı olsun ve hatta babası ahmet say olduğu için birçok şairle de tanışmış olsun, mesela cemal süreya fazıl say'ın şair abisi, ahmet say'ın dostu..

    velhasılı fazıl say olmak zor iş. fazıl say da 50 yaşına geldi, adama etmedik işkence bırakmadılar kara cahiller, umarım kendine iyi bakarda 90 yaşına kadar müzik hayatı devam eder, o bu sürede kaç tane daha şarkı albümü çıkarmaya dermanı olursa o kadar dinleyeceğiz."

    kendisinin tr'de yasama israrini hiç anlayamadim. baska yorumum yok.

    "ha haberiniz olsun eline 3 telli sazı alıp tıngır mıgır azeri türküsü söylemek değil bu.. çok sesli müzik başka bi şey. adam o gördüğünüz bütün enstrümanlara nota yazıyor amk. gerçekten inanılmaz bir zeka gerekiyor. fazıl da zaten üstün zekalı. kara cahillere anlatmak zor ama.."

    asilnda o kadar zor degil, muzisyen olmayan, muzik egitimi almamis birisi için disaridan oyle goruluyor olabilir ama say muzigi zaten zor degil. armoni anlayisi kisitli, tema-eslik oruntusunun disina cikamayan, populer bir tarzi var (bu bir tespit, elestiri degil, ekmegini oyle muzikle kazanan bir o degil sonuçta, yolu açik olsun)

    "gördüğünüz bütün enstrümanlara nota yazıyor amk" ... de iste hepsine kabaca ayni notayi yaziyor, kapis?

    neyse burada keselim.

    --------------------------------------------

    2. konu, bu 'kenar'daydi, yollamak yukaridaki entry vesilesiyle nasip oldu:

    (bkz: #103104936)

    sildigi yazisi tam metin (ekran goruntusu mevcut degil)

    "adamın biri,
    önce türkiyede klasik müzik dergisi çıkartmaya girişti, iyi bulduk, destekledik. ama bu iş pek de iyi gitmedi yıllar içinde; bence vizyonu yetersiz kaldı, biraz da kültürü yetersiz kaldı galiba. derin bilmek derin anlamak lazım, kültürü ki anlatabil..
    neyse bu benim görüşüm..

    keşke bu türkiyedeki aydınlanma olayını daha ciddiye alsaydı..
    daha duyarlı, daha kapsamlı, daha felsefi olsaydı, dergi de iyi giderdi...
    neyse..

    kendisini , 15 yıl kadar önce, ahmet say’ın müzik ansiklopedisinde görmek istemiş başvurmuş, bio yollamış filan zamanında, biyografisinde “grammaphon dergisi okuru” filan vardı o yıllarda, bu da müzik ansiklopedisine konu olmak için yeterli gelmemişti babama.
    onu da geçtim , tamam... ?
    sonra , bir klasik müzik ödülleri işine de girdi, dünyanın en önemsiz bestecisinin ismini verdi ödüle, ünlü opera bestecisinin , az tanınan marş bestecisi abisi.. osmanlıya gelmişmiş de filanmış da.. gülünç...
    bu ülkede;10 yılda,
    ödül vermedik batı müzikçisi bırakmadı... ödülü almayan kalmadı..
    türkiye’de 1000 kişi bu sanat ile mesleki uğraşıyorsa, bunun 970’i o ödülü aldı..

    neyse...

    hepsine en başlarında benle başlamıştır;2002’de dergi kapağına da, 2010’da , ödüle de.
    dediğim gibi; destek verdim, vermeliydim. benim aileden gelme geleneğim desteklemektir... böyle..

    ama iyi gitmedi bu adamın çizdiği yol..
    gidemezdi...

    malesef; sataşma ve kibir ile güç elde etmeye uğraştığını gördüm bazı dönemlerde..
    nacizane uyardığım olmuştur.. büyük heyezanlar cevaben...
    aslında; 7-8 olayımız oldu son 3-5 yılda.. hep negatif yazışar filan yahu niye?
    bu art niyetti ; ama adını “eleştiri” altında gizlemeye çalışıyordu. zaten küçücük minnacık bizim bu camiada.
    yahu niye???

    sonra; bu baabda üstüne üstlük bir takım tuhaf hizipleşmeler yaşandı ülkede.
    niye?
    bir tek kişi var mı bu iş mantıklıdır diyen?

    hayır...

    yanlış tuhaf gülünç...

    sonra; şancı oldu)))
    ve çok önemsiyor kendisini..
    kulağı olmayan , müzik bilmeyen bir 30-40 kişilik duymayan- anlamayanlar grubu onu destekliyor şan konusunda, varsın öyle olsun; ?aslında, mütevazi amatörce kalması gereken şan şevkini , ne yazık ki egoya dönüştürüyorlar, ve iyilik etmiyorlar, yazık..?olmayan sesiyle, bir motor borusunun rahatsız ediciliği, vibratosıu desen ütülesen düzelmez , kuru temizlemeye yollaman lazım o vibrasyonu; almancayı japonca zanneden bilinçsizlikte ve facebookta sadece , “ah ne hoştu vah nehoştu övgüleri” içinde, değer kaybedip etik kaybederek, işte o camianın 1000 kişisinde kimseye yararı olmayan sürreal umutlarda, ( ödüllerini de verdi hepsinin , sussunlar!)

    son diyeceğim; türkiye bu kadar kopmamalı bilinçten, üzülüyorum; kimse yazmaz da ben yazayım dedim umarım kırmamışımdır .
    biraz da gerçek diye bir şey var çünkü."

    açik olarak serhan bali'ye satasiyor. hemen akabinde tornistan:

    https://imgur.com/a/gty4afw
    https://www.facebook.com/…php?fbid=1701071796702561

    "yarın sabah 07.45e kurdum saatimi; lüksemburg’un yağmurlu sokakları.. 08.15’de çalışmaya başlıyorum. 15 dakika kahvaltı, salona yürüme, ve çalışma başlar.. bu sabah 08.30 da başladım
    iyi tamam... bi gayret içindeyiz ömür boyu.”haketmek” gayreti.
    iyi yapma içeriği..
    onursuz ve namussuz bir durum yok.
    saldırabilirsiniz; yarın akşam lüksemburg’da konserde kaç para alıyorsun? o paraya bir yıl yaşayanlar var ! filan.. hepsini saydırın.. haklısınızdır..doğrudur muhtemelen.. valla; işin aslı; ben bilmiyorum ne aldığımı.. sormadım ajansa da. bilmiyorum.. lüksemburg’da yarın kendi bestem water var orkestra ile, bugün prova yaptık, benim istediğim bir yere geliyor müziğin ruhu.. bundan önceki 10 konseri; 100 // hatta 1000 konseri de sormadım. bilmiyorum.
    inşallah iyi bir şeydir aldığım kardeşim!! beni mahçup etmeyecek bir şeydir.. yarın çalacağım su konçertosunu bestelediğim anları ( burgazada , teşvikiye, münih, selanik, bodrum ve pek çok yerde) hatırlıyorum.. amacım neydi ki? para mı? şöhret mi? bu tutar hissi mi?
    hayır.... net hayır..
    ifade etmek mi?
    sevgiyle... opus45!! 45inci eserimi 2012’de hem de zor bir toplumsal sıkışıklıkta davalar mavalar esnasında bestelerken..
    .
    konumuza gelelim!!!
    ben memleketimde bizim xamiadan şutlandım.
    ...
    kelime kelime tarifiyle;
    ben: yani benim gözümden ben.

    memleketimde; yani dünyadaki :300 memlekette varız ama kendi memleketimizin yeri çok özeldir.
    .

    camiam, o minicik bizim batı müziği camiamız -ki kibir nefret ve önyargıyla beslenir - ve benim artık olmadığım, olmak da istemediğim bir güruh oldu; 5-10 değer verdiğim aanatçı ( çoğu genç) dışında bana kötülük yağdıran, nefret doğurtan yazıp yazıp silmeme sebebiyet iğrenç- gereksiz bir kanalizasyon dokusu; kompleksli ve niteliksiz bir tahrik unsuru sadece!!!!! beni nefrete boğan pislik sürüsü..

    .
    şutlandım; evet tabi, doğruları söyleyince... ve şutlanma durumu da bunun tamamının çözümü.
    sizce???
    yazıp yazıp sülmekte mahsur yoktur umarım. biz yazalım onlar karlı çıksın; bu da bu pisliğin içi matematiğin en berbat aşaması! çözümsüz lanet! çok kızgınım !!! çok da kırgınım! ve ezmeyi bile göze alacak kadar malesef affola affola affola!!! lanet!!!! #fazilsay"

    bali'nin cevabi: https://www.facebook.com/…y/posts/10157329684424164

    senlerdir bitmeyen 'kirginlik, kizginlik' muhabbeti. gerçek neden çok muhtemelen son beethoven sonatlari albumune iliskin andante'de cikan (albumu dinlemedim ancak daha onceki beethoven kayitlari ve genel olarak piyanistliginden bildigim niteliklerinden dogru olduguna emin oldugum, hatta okurken dinlemis kadar oldugum)

    https://www.andante.com.tr/…hoven-duymak-istersiniz

    say'in sosyal medyada girdigi polemikler, yazdiklari, sildikleri vb. seylerini kullanarak bir "utanç compendium" derlenebilir.

    denk geldigim bir mabadindan sallama ornegi https://imgur.com/a/kzfkk4k

    "ben bu salonda 20-30 kere çaldim" neden internette aratinca iptal edilmis bir konser + kleine philarmoni'deki bir konser harici bir sey goremiyoruz madem? bunlar da benim denk geldiklerim bu arada. sosyal medya hesaplarini duzenli takip edenler kim bilir nelere denk gelecektir.

    bu konuyu takmaya gerek var mi? official hesabinda boylesi yaniltici bilgiler paylasmasi çok rahatsizlik verici. ki muzik konulu ve icinde daha vahim carpitmalar ve hatalarin oldugu nice paylasimlari var.

    (bkz: #69527117)
    (bkz: #57514580) gibi...
    ----------------------------------------

    3. konu: yukaridakilere nazaran daha da onemsiz bir konu ama boyle seyleri gormek çok canimi sikiyor:

    "(bkz: #68564580)
    (bkz: #44065167)

    rezilliklerinden sonra simdi de:

    https://imgur.com/a/kny4bko " su denebilir: o kadar seyin içinde bu sakaya mi taktin? takmadim da pek tuhaf degil mi? yani siz rudolf buchbinder'in instagram hesabindan boyle bir paylasim yaptigini dusunebilir misiniz? yahut instagrama yetisebilseydi artur rubinstein'in? perlman'in var lakin: https://imgur.com/a/pkeiwdy neyse... bana tuhaf.
1133 entry daha
hesabın var mı? giriş yap