hesabın var mı? giriş yap

  • istanbul cihangir'de aç olduğu için bir pastaneden 2 poğaça, 2 meyve suyu çalıp parkta bunları yerken yakalanan işsiz gencin işlediği suçun cezası. işin garip yanı, kasadan tek kuruş çalınmamış. televizyona melevizyona dokunulmamış. sadece 2 poğaça ve 2 meyve suyu. o da aç olduğu için. ulan senelerdir, yok "komşusu aç kendisi tok yatan bizden değildir" falan filan diye geyikler söylenirdi. nerede şimdi o insanlar? nerdesiniz amk? kim suçlu? siz suçlusunuz şerefsiz komşular. bir ekmek arası köfte patates veremediniz mi?

    ulan eleman da ne kadar delikanlı bir adamsa 2 tane poğaça 2 meyvesuyu çalmış. allah bilir. 2 tane meyve suyuna da gerek yok diyip ikincisini çaldığı için utanç duymuştur garip. evet suçunun cezasını çekecek. ama onu bu suça iten çevresindeki insanlara yazıklar olsun. puh amınıza koyuyım sizin.

    http://www.haberturk.com/…7-2-pogaca-12-5-yil-hapis

    edit: bence savcıyı suçlamanın gereği olmayan durum. çünkü savcı görevini yapmaktadır. asıl suçlu, o mahallede mutlu mesut yaşayan, tok uyuyup tok uyanan halktır.

  • yoktur. orada bahsedilen saç boyatma değil direkt kafa naklinin fiyatıdır. tipim değişti resmen sözü de bunu destekliyor.

  • "eğer dürüstsen sahip olduğun değerlerle er ya da geç yüzleşmen gerekir. o zaman da doğru olanı salt yasal olandan ayırmak zorunda kalırsın. bu insanı metafizik bir kaçışa sürükler. amerika metafizik kanun kaçaklarıyla dolu. ben sadece bir adım öteye geçtim."

  • anlatayım da içiniz soğusun.

    20 - 25 dakika önce evinde lazım olduğu için bizdeki ufak taş motorunu istemeye geldi mahalleden bir komşu. ayaküstü de muhabbet ettik beş on dakika.

    bu komşunun çalıştığı fabrikanın sahibi kendi şahsî hesabından bütün işçilerine 1000'er liralık migros alışveriş kartı vermiş.

    tabii ki çok güzel bir davranış. yüzlerce çalışanına gönlünden kopmuş yardım etmiş adam bu salgın döneminde kullansınlar diye. gelin görün ki bizim bu komşu abi fabrikada " migros'tan alışveriş çeki vermiş çünkü orada içki de satılıyor " gibi laflar etmiş.

    bir de bize anlatırken öyle sinirli, öyle kendini haklı görür bir hâlde ki!

    bu konuşmalarını patrona iletmişler tabii ve adam da verdiği kartı geri almış.
    utanacağı yerde hâlâ kendini haklı görüyor bizimki de.

    babam, " kendin kaşınmışsın. cuma'ya bile gelmiyorsun, sonra olur olmadık yerlerde adamlık yapmaya çalışıyorsun! " diye cevap verdi de " iyi akşamlar " dedi gitti adam öylece motoru alıp.

    zerre acımadım.
    bre malın önde gideni! evinde çoluk çocuğun var. ne güzel 1000 liralık alışveriş hakkın olacaktı durduk yere.
    ne diye şov yapıyorsun?

    toplumda artık çok var bu tipler o yüzden gerçekten iyi olmuş diyorum.
    böyle sert tepkilerle akıllanırlar belki.

    dipçe: yine okuduğunu anlamayanlar doluşmuş başlığa! adam, " ben içki satılan yerden alışveriş yapmam! " demiyor. böyle dese kimse laf edemez ben de dahil. sonuçta adam buna mecbur değil. hatta böylesi iyi niyetli bir patrona durumunu doğru dürüst açıklasa idi eminim o patron o kartın yerine 1000 liralık normal bir çek bile verirdi gitsin istediği yerden alışveriş yapsın diye.

    yalnız bu komşumuz hem kartı kabul ediyor hem de patronun arkasından sallıyor! bu ikiyüzlülüktür! bunu eleştiriyorum. " adam neden içki satılan yerden alışveriş yapmıyor? " demiyorum!

  • cogu kisinin kacirdigi nokta, odul teslim alinir, telsim eden sahneyi kazanana birakir ve odulu kazanan kisi konusmasini elinde odulu ile yapar. nihal hanim seyirciyi selamlayip odulu teslim almasi gerekirken dogrudan konuusmaya baslayip tamer karadagliyi arkasinda figuran bekci durumunda birakmistir.

    tamer karadagli gercekten oduluyle komusmasi icin vermis olmasa nihal hanimin tepkisine bu kadar hizli yanit veremezdi.

  • bunu ilk defa öğrendiğimde ufak çaplı değil bayağı büyük bir şok yaşadım. hatta köpek balığı eti olduğuna da inanmadım. resmen balina gibi bir hayvan. kesilen parçaları su torbası gibi akışkanımsı bir halde. muhtemelen soğuk sularda yaşamasından dolayı içeriğinin çoğu yağdır o dış kısmın ama görüntüsü öyleydi.

    daha önce de yazılmış ama tekrarlayalım. bu hayvanların vücutları, daha doğrusu etleri üre bulundurduğu için öyle pişirip yiyelim olayı mümkün değilmiş. peki şimdiki gibi her şeyin fabrika çıkışlı olmadığı ve avın etinin, kemiğinin, dişlerinin, derisinin, sinir liflerinin, yağının yani kısaca her yerinin değerlendirildiği bir zamanda bu koca av ziyan mı olacak? hayır. benim tahminime göre büyük bir kıtlık zamanında kıyıya vurup çürümüş bir hayvanı yiyip ölmeyince bunun yenildiğini keşfetmişler. çünkü normal zamanlarda içerdiği üreden dolayı yiyen ölüyormuş. işte izlandalı arkadaşlar da bunu böyle birkaç ay çürümeye bırakıp üzeri iğrenç ve küflü bir görüntüye kavuşunca bir içecek eşliğinde tüketiyorlarmış.

    bundan önceki şokumu da avladığı geyiğin -işkembe benzeri- midesini nehirde çitiledikten sonra bir parça koparan, ağzına atıp sakız çiğner gibi şıkır şıkır ve "mmm nefis, bayılıyorum buna" diyerek yiyen adamı gördüğümde yaşamıştım. ya biz fazla kibarlaşıp doğal yaşamdan geri dönüşü olmayacak derecede kopmuşuz veya bu insanlar insanlıktan çıkmışlar.

  • bir abim anlatır. birgün pazarda kıyafet satıyorken koşa koşa bir kız gelip, etek stantının arkasına girer. "abi, peşimdeler burda olduğumu anlarlarsa, nişanlısıyım yada erkek arkadaşıyım gibi bişey de" der, çömelir.
    neyse bir iki dakika içerisinde iki delikanlı gelip burdaymış derler.

    a: abi
    o: onlar

    o: burdaymış burayı gösterdiler.
    a: hop hop n'oluyor.
    o: *
    a:dağalın lan rahat bırakın kızı
    o: sen kimsin
    a: ben onun erkek nişanlısıyım.