hesabın var mı? giriş yap

  • yerinde bir soru. alanına göre bu insanların kaynak kitap, konferans, dergi, deney malzemesi vb. ihtiyaçları oluyor ve kendi ceplerinden karşılıyorlar. bu masrafları ödeyen pek az okul var. bu sebeple 1850 liraya (düşünün ki istanbulda bunun 1000 lirası ev ve masraflarına gidecek) bilim için çalışmak kolay iş değil.

    edit: 1000 lira ev ve masraflarına gidecek demek kirası 1000 lira olan evde oturacak demek değil zeki arkadaşım.

  • bu dahiyane fikir gecen sene bi arkadaşımın da aklına geldi. 1 milyon ty'ye evini satılığa çıkardı. ayda 3 bin tl kira alacağıma vadeli hesaba yatırıp ayda 18 bin tl alırım dedi.
    sonuç: evin fiyatı şu an 2.4 milyon tl oldu. arkadaşın parası ise 1 milyon 216 bin tl!
    yanı artık sattığı evin anca yarısını alabiliyor!

    edit: o evi 2.4 milyona satamaz, fiyatlar balon minvalinde milyorlarca mesaj geldi. arkadaşlar piyasanın 1 milyon altına yani 1.4 milyona satılsa bile arkadaşın yaklaşık 200 bin tl zararı var. bizler 200 bin tl için yaklaşık 12 ay (hatta asgari ücretliler 24 ay) işe gitmek zorunda olan insanlarız !

  • bence mevzuat direkt şöyle olsun da kurtulalım. böyle adım adım olması biraz baydı:

    - eğer rte en fazla oyu alırsa cumhurbaşkanı seçilir.
    - eğer bir aday rte'den daha fazla oy alırsa seçim rte en fazla oyu alana kadar tekrarlanır.

  • mimari ve sosyoloji/psikoloji üzerine yaptığım uzun okumalar sonucu ulaştığım kanaat. üstelik yalnızca sosyolojik ve psikolojik açıdan değil; deprem gibi afetlere karşı da müstakil bahçeli evler diğerlerine göre daha güvenli.

  • 1951 yılında fulham'da doğmuştur. yoksul bir ailenin kızıdır. annesi ve babası sağır, işaret diliyle anlaşmaktaymış. 15 yaşında okulu bırakmış, ilk işi sekreter stajyerliği, bu işten ayda 5 pound kazanıyormuş. 19 yaşında paul mccartney ve mick jagger gibi ünlü isimlerin de müşterisi olduğu bir mağazada çalışmaya başlamış. roger taylor ve freddie mercury'nin eski kıyafetler ve freddie'nin sanat çalışmalarını sattığı bir stand varmış yakınlarda. mary bir rock konserinde brian may ile tanışmış ve çıkmaya başlamış. grubun adının kararlaştırılacağı tartışmalara brian, mary'yi de getirmiş. freddie grubun adının queen olmasını isterken, brian may built your own boat isminde ısrarcıymış. mary de brianın ismini beğenmiş, ancak sonuç olarak isim queen olmuş. böyle işler yürürken freddie, mary'ye ilgi duymaya başlamış ve brian'a kimdir nedir bu kız diye sürekli sormaya başlamış. daha sonra freddie 6 ay boyunca mary'nin çalıştığı mağazaya uğramaya başlamış. freddie 24ncü yaş gününde sonunda mary'ye arkadaşlık teklif etmiş. paraları olmadığı için genç insanların yaptığı sıradan işler yaparak vakit geçirmişler. freddie'nin devam ettiği sanat okulundaki çalışmalarından mary çok etkilenmiş, ondaki yıldız potansiyelini görmüş, bu çevrede ona bir yer olmadığını düşünmüş. ancak freddie ona gitmemesini söylemiş efendim, böylece mary bununla devam etmeye ve bir parçası olmaya karar vermiş. 6 sene sonra olaylar cereyan etmiş, çift ayrılmış. freddie de kendi evinin yakınında büyük bir ev almış mary'ye. mary'yi kendine yakın tutabilmek için ona iş de ayarlamış şirketin sekreteri olarak. ayrıca mary turnelere de freddie ile birlikte gitmiştir.freddie, mary'nin iki oğlunun vaftiz babasıdır.
    freddie'nin ölümünden sonra mary "ölümsüz aşkını kaybettiğini, hastalıkta sağlıkta fakirlikte zenginlikte her zaman bir arada olduklarını bu yüzden onunla evli gibi olduğunu" söylemiş.
    mary, 1998 yılında kimseye haber vermeden long island'da nick isimli bir iş adamı ile evlenmiş çocuklarının ve kendisinin hayatında bir düzen olması için.

    kendi çapımda bu kadar çevirdim. ingilizce versiyonu ve resimleri ile:
    http://www.youtube.com/watch?v=hjet8lbwqhw

    ayrıca freddie söyleşilerinde sahip olduğu tek gerçek arkadaşının mary austin olduğunu defalarca söylemiştir ayrıldıktan sonra. freddie mary'den sonraki diğer sevgilileriyle mary ile kurduğu dostluğu kuramadığını belirtmiştir. bu diğer sevgililer de mary'nin hayatını freddie'ye adamasının fevkalade fedakar bir davranış olduğunu, böyle bir şeyi göze almadıklarını söylemiştir. diğer ünlü vokalistlerin aşkları kadar çalkantılı, olaylı, basında yer etmemiş bir aşktır, biraz daha samimidir gibi gelir bana özellikle daha sonra dönüştüğü uzun süreli dostluk ile..

  • kesinlikle çok doğru bir söylem. sadece rte ve büyük resmi gören taksicilerin bildiği hadron çarpıştırıcısı var yozgat'ın altında. ilim irfan yuvası yozgat'ı özellikle çomar yuvası gibi gösteriyorlar ki dış güçler uyanmasın. son dönemlerde bilgi sızdıysa demek amariga'ya falan yozgat'ı bitirme çalışmalarına başlamış deyyuslar.

  • ılık ile serin arası bir bodrum akşamı. "haydi sünger pizza'ya gidelim" diyoruz arkadaşlarla. terasa çıkıyoruz, masamıza geçmek üzereyken köşe masadaki gruba gözümüz takılıyor. "özhan canaydın değil mi o ya" diyorum, "haydi yanına gidelim." arkadaşlarım "ya hu ayıp olur" falan diyor, "yok be" diyorum, "gidip bir merhaba deriz, bir de fotoğraf; o kadar."

    yanına geldiğimizi gören özhan canaydın, büyük bir nezaketle ve insanın tüylerini diken diken eden bir beyefendilikle ayağa kalkıyor, "bir saniye çocuklar" diyor ve ekliyor "müsaadenizle ceketimi giyeyim." ben arkadaşlarıma bakıyorum, onlar bana. kaldı mı gerçekten böyle insanlar diye birbirimize boş bakışlarla soruyor ve dumurdan dumura koşuyoruz.

    "ee çocuklar nasılsınız, neler yapıyorsunuz?" diyor başkan bize. ve bunu o kadar içten yapıyor ki sanırsınız karşımızda koca galatasaray başkanı değil de kankamız var. "sağolun başkanım" diyoruz; "siz de iyisinizdir inşallah." "sağolun" diyor ve gözü o zaman kız arkadaşım şimdi ise eşim olan canıma takılıyor. "siz nasılsınız küçük hanım" diye soruyor; ya hitaba, klasa bakar mısınız. kız arkadaşıma o kadar içten ve sıcak bakıyor ki gören torununa baktığını sanır.

    biraz sohbet ettikten sonra bana dönüp "aman kaçırma bu güzel kızımızı" diyor, "yok efendim kaçırmam" diyorum. efendim hitabını yaparken önce kendime sonra bu saygın bilge adama şaşıyorum. kendime şaşıyorum çünkü o güne değin kullandığım bir hitap şekli değil; özhan bey'e şaşıyorum çünkü bir insanın böylesine bir zarafet içinde olabilmesini aklım almıyor.

    "kusura bakmayın çocuklar, yerimiz olmadığı için sizi masaya buyur edemedim, bir içecek ısmarlayamadım" diyor, bunu derken neredeyse kırılacak kibarlıktan. o bunları söylerken biz adeta şoktan şoka giriyoruz. "estağfurullah başkanım, ne önemi var, sizin elinizi sıkıp gideceğiz zaten" diyoruz.

    biraz daha sohbet ettikten sonra "aman derslerinizden, işinizden geri kalmayın" nasihatlerini de dinliyoruz başkandan. o an aklıma sürekli benim iyiliğimi isteyen ve her konuda bana yol gösteren babaannem geliyor, istemsizce gözlerim doluyor ılık bir bodrum akşamında.

    elini öpüp yerimize geçiyoruz. arkadaşlarla muhabbete dalıyor ve saatlerin nasıl geçtiğinin dahi farkına varamıyoruz. derken bir ses duyuluyor: "haydi iyi geceler çocuklar, iyi eğlenceler." bir anda okulun en disiplinli ama en sevilen hocası sınıflarına dalmış haylaz öğrenciler gibi ayağa fırlıyoruz ve "sağolun başkanım" diyerek teşekkür ediyoruz.

    aradan yarım saat daha geçiyor, masanın en büyüğü olarak garsona "hesap lütfen" diyorum. garson masamıza geliyor ve kulağıma fısıldıyor: "hesabınız kapandı efendim, özhan bey halletti." biz bir kez daha şoke oluyoruz, gözlerimiz doluyor adeta. "ne adam be" diyoruz. ama ödediği hesap için değil, bize davranışlarından ötürü elbet.

    sonra aradan seneler geçiyor, o güzel adam çok ama çok uzaklara gidiyor ve uğruna gece gündüz çalıştığı stadın açılışında şu an galatasaray'ın başkanlık koltuğunu açıkça işgal eden adnan polat tarafından adı dahi anılmıyor. sonrasında konuşan erdoğan bayraktar adlı basit bir müteahhit tarafından "karşımda naif ve güçsüz duruyordu" denerek sözde küçültülmeye çalışılıyor.

    benimse aklımda o rüya gibi gece; şimdi yukarılardan bir yerden bizleri izleyen bu güzel adamı anıyor ve soruyorum: ulan siz kim, sizin adınızın böyle bir adamla aynı cümlede dahi geçebilmesi kim? adnan polat, erdoğan bayraktar kim, özhan canaydın kim?

    elimizde takımlar üstü olan bir tek süleyman seba kaldı; bari onu kırmayalım ve iyi bakalım.
    adettendir editi: beşiktaş'lıyım.